Bir keşiften dönüşün en güzel anı nedir desem, tüm gezginler aynı cevabı verir sanırım, yazmak! Uzun uzun anlatmak, göz merceğinden yansıyanları, dilde damakta tadı kalanları, tanış olunan insanları, hayran kalınan manzaraları, fotoğraflanan yapıları, gülümseten hislendiren anları…
Mersin’i anlatacağım. Berrak, sakin ve kimsesiz Mersin’i. Evet kimsesiz, evet boynu bükük Mersin’i. Hep kıyıda köşede kalmış, ne turizmden ne gastronomiden ne de antik kentlerinden hak ettiği saygıyı kazanmış güzel Mersin’den. Oysa, üzerinde yaşanan tarihin derinliği kadar değil midir orayı insanlık için değerli kılan? Yuvası olmuş insanların aynı sofrada buluştuğu, mezarlıklarında koyun koyuna yatan Yahudi’si, Hristiyan’ı, Müslümanı değil midir onu rengârenk, sıcacık ve huzurlu kılan? İsa daha hiç yokken tarımın filizlendiği topraklardaki zengin kültürel etkileşim değil midir mutfağını böylesi lezzetli yapan? Turkuaz denizi, yemyeşil doğası, Torosların kol kanat gerdiği bir cenneti var eden Anadolu değil midir? Niye bilmeyiz güzeller güzeli Mersin’i? Bildirmeye niyet edeni dinlemez miyiz? Dinleriz elbet.
Kelimelerimin her birinde, 7 bin yıl önceden çınlayan kap kacak seslerini, Hitit’i, Antik Yunan’ı, Bizans’ı, Ermeni Krallığı’nı, Memlûk’leri, Beylikleri, Osmanlı’yı, St. Paul’ü duyun! Limonun kokusunu, çileğin tadını, kahvenin 40 yıllık hatırını, sıkmanın, kerebiçin, tantuninin, künefenin hünerli ellerde şekillenişini hissedin. Kız Kulesi’ne karşı otururken saçlarınızın ılık rüzgârda dalgalanışını, Aya Tekla’nın sığınıp mabet eylediği kilisenin nemini, Octavius’un nazlı nazlı kıvrılan Göksu üzerine yaptırdığı Taşköprü’de salınarak yürüdüğünüzü düşünün. Ulu Cami’de bir dua üfleyin, Kırkkaşık Bedesteni’nde “Kaynar” için, 450 basamakla Cennet Mağarası’nın merkezine inin, bir kraliçe edasıyla Kleopatra Kapısı’ndan geçin, Latin-Katolik Kilisesi’nde bir mum yakın, Astım Mağarası’nda dilek tutun, Taşucu’ndan Boğsak Adalarına tekne turu yapın...
Tarihi Tarsus Evlerindeki zarafeti fotoğraflayın, Mersin sokaklarında, meydanlarında, sahilinde denizin kokusunu içinize çekin, Barış Anıtı’nı selamlayın! Lina Nasif’le sohbet edin, Mersin sokaklarını gezin, İçel Sanat Klübü’nde Ali Merzeci’den Kilikya tarihini dinleyin, Uluslararası Müzik Festivali’ne ve kültür sanat festivallerine katılın, Şemsiyeli Sokak’ta poz verin, Kanlıdivane’ye hayran kalın, Silifke’de çilek tarlasına dalın, Susanoğlu, Narlıkuyu ve Tisan’da denize girin, Silifke Kalesi’nden Göksu’ya selam verin, Afrodisyas mozaiklerini görün.
Tarsus Şelalesi’nde gözerinizi yeşilin ve mavinin mutluluğuna doyurun, Makam-ı Daniel Camii kalıntılarını gezin, Antik Yol’da tarihi hissederek yürüyün, Mezarlık’ta aynı parselde uyuyan Yahudi, Müslüman, Hristiyan Mersinlilere çiçek bırakın, Taşucu Sahili’ndeki Denizkızı Heykeli ile fotoğraf çektirin, Yumuktepe’nin medeniyet beşiği olduğunu öğrenin, Soli-Pompeipolis’in sütunlarını inceleyin, St. Paul Müzesi’ni gezin, Narlıkuyu Müzesi’ndeki “Üç Güzeller”i fotoğraflayın, Sarıkaya Yörüklerinin çadırlarını ziyaret edin…
Balıkçı Apo’nun Yeri’nde kaya koruğu turşusu ve apotest; Kerim’in Yeri’nde yengeç; Öz Mersin Tantuni’de tantuni; Şelale Restoran’da fındık lahmacun ve sıcak humus yiyin. Tatlı olarak Künefeci Emin Usta’da Kerebiç yiyin, künefe tarifi dinleyin, Yaprak Cezeryeci Ali’de yoğurtlu lokum tadın, üzerine Arabağa’da nefis bir kahve için!
Mersin kent merkezini keşfetmek için Hosta Park Otel’de, Tarsus’u gezmek için Sultaşa Otel’de, güzeller güzeli Silifke için Altın Orfoz’da kalın. Kelimelerin gücüne inanın, benimle bir keşfi, bir mutluluğu, güzeller güzeli Mersin’i yaşayın.Dünyayı gezerken Anadolu’yu es geçmeyin, Kilikya’nın zengin tarihini, engin kültürünü ve şahane mutfağını deneyimleyin.