Mosel Nehri’nin üzerindeki en iyi üzümlerin yetiştiği ve en kaliteli şarapların üretildiği BERNKASTEL çok şirin bir şehir.
Yarı ahşap evleri göze çok hoş görünüyor. Nerdeyse her evin veya işletmenin önünde bir asma var. Evlerin süslemeleri çok renkli. Kazançları şarapçılıktan olduğu için hakkını vermişler.
17. yüzyıldan kalma ahşap karkaslı evler, hep bitişik nizamda yapılmış. Bunun bir nedeni güvenlik, diğeri ise ısı kaybını önlemekmiş.
Evlerin önünde küçük teraslar var. Tabii teras derken 2-3 sandalye ve bir masanın ancak sığabileceği alanlar. Bazı evlerde pencere kısımlarında çok güzel dekorlar kullanılmış. Kedili olan ise benim favorimdi.
Bernkastel’in bağlı bulunduğu eyaletin bayrağında “ayı” logosu yer alıyor. Kentin merkezinde bir de ayı figürlü bir çeşme var.
Bernkastel şarapları ile olduğu kadar, termal kaplıcaları ile de ünlü. Hatta Büyük Önder Atatürk’ümüzün tedavi olmaya gittiği kaplıcaları ile ünlü Karlovy Vary ile 2005’ten beri kardeş şehir. Bu iki kaplıcaları ile ünlü kentin amblemlerini de burada sergiliyorlar.
Burada alkolü çeşitli baharatlarla birleştirip spa merkezinde tedavi amaçlı kullanıyorlarmış. Hatta burada bir de “Bernkasteler Doktor” isimli bir şarap markası var. Bu şarabın yıllar önce başpiskoposun hastalığını iyileştirdiği rivayet ediliyor. O nedenle buraya her gelen, bu şaraptan alıyor.
16. yüzyıldan kalma bu şehirde halk ve esnaf, eğlence ve sosyallik olsun diye senede 4-5 defa festival düzenlermiş. Ben bir keresinde İsviçre’de denk gelmiştim böyle bir festivale, gerçekten şölene döndürmüşlerdi eğlenceyi. Çalışmasını da eğlenmesini de çok iyi başarıyorlar. Ufak şeylerden keyif almayı biliyorlar, tabii bu benim gözlemim.
6300 kişinin yaşadığı bu şehri ben çok sevdim.
Ardından gemimizin kalkmasına doğru köprünün ayağında bir yerde şarap tadımı yapmak için oturduk. Çok şık tadımlıklar yapmışlar, orijinal bir tepsi içinde küçük kadehlerde şarapları tadıyorsunuz. Elinize verdikleri kağıtta hepsi tek tek numaralanmış. Nereden başlayacağınızı size garsonlar gösteriyor, fiyatları da karşısında. Hem tadım yapıp hem de alışveriş yapabiliyorsunuz.
Gemiye çok yakın mesafedeki bu şarap evinde otururken bir parça yağmur serpiştirdi. Büyük şemsiyeler var. Biz halimizden memnunuz, garson bayan tutturdu içeri geçeceksiniz şemsiyeleri kapatacağım diye. Biz orada oturmak istiyoruz, sonuçta çiseleyen bir yağmur ve halimizden memnunuz. Ama hayır, gelip hışımla şemsiyemizi kapattı ve mecburen içeri girmek zorunda kaldık. Bu da “Alman Kuralcılığı”nın açık bir göstergesiydi.