Plitvice Gölleri Doğal Parkı önünden bindiğimiz otobüs bizi 2,5 saat içinde Hırvatistan rotamızdaki ilk sahil şehrimiz olan Zadar’a getiriyor. Hava kararmadan başımızı sokacak bir otel ya da pansiyon odası bulma derdine düşüyoruz önce. Otobüs garından 15-20 dakikalık bir yürüyüşle eski şehir bölgesine varıyoruz. 1-2 yere fiyat sorduktan sonra eski şehrin tam göbeğinde ”Sobe” tabelalarından birini takip edip girdiğimiz eski bir binanın üst katındaki bir pansiyon odasını kiralıyoruz. Oda kiralamak demişken, Balkanlar gezimiz boyunca sık sık karşımıza çıkan “Sobe” tabelaları kalacak yer arayışlarımızda en önemli rehberimizdi. “Sobe” işareti oda kiralayabileceğiniz pansiyon ya da aile işletmesi anlamına geliyor; iki, üç ya da dört yıldızlı olanları var. Fiyatları genellikle otellerden daha uygun oluyor, ayrıca ortam da genelde aile pansiyonu ortamı olduğu için bize daha cazip geldi.
Zadar sahili
Zadar’da kiraladığımız oda da bir aile pansiyonuna ait, hatta aile fertleri de binanın bir alt katında yaşıyor anladığımız kadarıyla. Pansiyon sahibi yaşlı hanımefendi hoşsohbet birisi, bize verdikleri odanın eskiden torununa ait olduğunu anlatıyor, odanın içindeki eşyalar da otel mobilyasından çok bir genç kız odasının eşyaları gibi zaten. Odada bir tuvalet ve küçük bir mutfak tezgâhı da var, kahvaltı hazırlamak, çay-kahve pişirmek için ideal. Böyle güzel, temiz ve turistik ziyaret noktalarının ortasındaki bir oda için gecelik 30 Euro veriyoruz: Old Town Palace (http://apartmani-old-town-paradise.com/homeGB.htm)
Odaya yerleştikten sonra şehri keşfe çıkıyoruz hemen. Hava çoktan kararmış, eski şehrin Ortaçağ tarzı dar sokakları ve binaları ay ışığında harika görünüyorlar. Daracık sokaklar arasından yolumuzu bulup deniz kenarına iniyoruz ve Adriyatik kokusunu ilk kez içimize çekiyoruz. Sahil boyunca biraz yürüyerek rehberimizde önerilen Restaurant Kornat’a giriyoruz bir akşam yemeği için. Fiyatlar ortalamanın üstünde ve ben, deniz ürünleriyle arası mesafeli olan bir kişi olarak yanlış seçim yaptığım için yemekten de memnun kalmıyorum. Ismarladığım siyah risottonun (Black Risotto) yarısından çoğunu Til afiyetle yiyor ama. Mürekkep balığından yapılan ve bu yüzden siyaha yakın mor bir renge bulanmış bu siyah risotto, Hırvat sahil şehirlerinin en meşhur yemeklerinden, deniz ürünleri sevenlere tavsiye edilir. Ertesi sabah bir kez de gün ışığında eski şehir sokaklarını turladıktan sonra Split’e gitmek üzere Zadar’dan ayrılıyoruz. Zadar’ı, Split ve Hvar’a geçmek için tek gecelik bir ara durak olarak planlamıştık ama oradayken, biraz daha uzun kalamadığımıza üzüldüğümüz şehirlerden biri oldu.
Gece Zadar sokakları
3,5 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Split’e varıyoruz. Öncelikle limandan bizi Hvar’a götürecek feribot için biletlerimizi alıp, dünyaca ünlü ve UNESCO Kültür Mirasları listesinde de yer alan Diocletianus Sarayı’nı (Diocletian’s Palace) ziyarete gidiyoruz. Split, hem turist akınına uğrayan bir tarihi şehir hem de günlük modern hayatın yaşandığı bir merkez. Tarihi binaların alt katları kafe, restoran ve mağazalara çevrilmiş, üst katlarda ise şehir halkı yaşıyor. Burada 3-4 saat geçirdikten sonra feribota binerek Hvar Adası’na doğru yola çıkıyoruz.
Diocletianus Sarayı - Split
Sonraki üç günümüzü geçirdiğimiz Hvar Adası, Hırvatistan’ın en gözde tatil adalarından bir tanesi. Adriyatik Denizi’nin Dalmaçya Kıyıları’nda bulunan bu adayı yüksek sezonda günde 30.000 turistin ziyaret ettiğini söyledi bir turist rehberi, inanamadık. Biz oradayken henüz sezon başlamamıştı, bunun avantaj ve dezavantajlarını yaşadık haliyle. Avantajlar tabii ki adanın turist kalabalıklarından uzak, neredeyse boş olması ve konaklama fiyatlarının, yüksek sezonun yarısı kadar olması. Önceden rezervasyon yaptırma derdimiz de olmadı, feribottan iner inmez limandaki bilet ofisinin yanından yukarı doğru çıkan merdivenleri tırmandık ara sokaklara dalıp pansiyon aramak için. Önümüze gelen ilk sokak üzerindeki ilk “Sobe” tabelasını gördüğümüz avluya girdik fiyat sormak için. Şansımıza denize sıfır konumlu, harika Dalmaçya manzaralı bir terasa açılan, içinde mutfağı ve tuvaleti bulunan aydınlık, tertemiz bir odaya gecelik sadece 25 Euro fiyat istediler. Hemen yerleştik buraya ve sonraki üç gün boyunca da çok memnun kaldık buradaki konaklama tecrübemizden. Ne yazık ki bu aile pansiyonunun bir internet adresi, hatta bir ismi bile yok. Sadece şöyle tavsiye edebiliyorum size: Feribotla Hvar Town (eski şehir) kısmına indiğinizde, feribot iskelesinin hemen karşısından yukarı doğru çıkan merdivenleri tırmanın, sağa dönüp ilerleyin. Kroz Burak isimli sokağın üzerindeki “Sobe” tabelalı üç katlı bina.
Peki, Hvar Adası’nda neler yapılabilir?
Tabii ki öncelikle güzelim denizin, berrak masmavi suların tadını çıkarmak lazım. Bizim kaldığımız Hvar Town kısmında deniz boyunca uzayıp giden güzel, yeşillik bir yürüyüş yolu vardı. Bu yol boyunca karşınıza denize girip güneşlenebileceğiniz pek çok yer çıkıyor. Bunlar genelde adaya has, sahil boyunca sıralanmış geniş ve düz taş yığınları; üzerlerine havlunuzu serip yatmak için oldukça rahat ve uygunlar. Hvar Adası’ndan uzun kumsallı sahiller beklemeyin; sadece 1-2 tane küçük kumsal var. Onun dışında hep bu taşlık, kayalık iskeleler. Ama bizim pek hoşumuza gitti bu kayalıklardan denize girme konsepti.
Hvar Town sokakları
Hvar Town sahili
Adada yüksek sezon boyunca her Pazartesi ve Perşembe günleri akşamüstüne doğru profesyonel rehberler eşliğinde ücretsiz şehir turları yapılıyor. Yaklaşık bir saat süren bu tur boyunca eski şehir civarındaki sokakları gezip buraların tarihi ve kültürel hikâyelerini rehberden dinliyorsunuz. Turun sonunda isteyenler rehbere bahşiş bırakabiliyor. Biz oldukça bilgilendirici ve faydalı bulduk bu turu. Eski şehir merkezindeki Turist Info Bürosu’ndan orada bulunduğunuz tarihlerdeki güncel turların tarih ve saatlerini öğrenebilirsiniz.
Eski şehir sokakları
Adanın Venedik yönetiminde olduğu dönemlerde 16. yüzyılda inşa edilmiş olan surları mutlaka gün batımında ziyaret edin. Eski şehrin sahilinden yukarı doğru 15-20 dakikalık bir yürüyüş yoluyla ulaşılan küçük bir tepenin üzerinde kurulu bu kale duvarları, Hvar Town ile civar adaları kuşbakışı gören harika bir manzaraya sahip. Birkaç Euro’luk giriş ücreti ödeyerek surların içine girebilir, tarihi duvarların üzerine oturup Dalmaçya Adaları üzerine batan güneşin ve manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca surların içindeki küçük bir müzede de Hvar Adası civarında ve Adriyatik Denizi’nin diğer bölgelerindeki çeşitli gemi batıklarından çıkarılmış olan batık objeler sergileniyor.
Tepedeki şehir surlarından gün batımı manzarası
Kuş bakışı Hvar Town
Hvar Adası’nın yakınlarında irili ufaklı pek çok başka ada mevcut. Bunlardan özellikle Brač ve Pakleni Adaları turistler arasında çok popüler. Yüksek sezonda Hvar’dan bu adalara günlük tekne turları düzenleniyor. Biz ölü sezonda olmanın tek dezavantajını bu noktada yaşadık, haftada sadece 1 kez vardı bu turlar ve fiyatları çok pahalıydı. Ama yüksek sezonda Hvar’ı ziyaret ediyorsanız, civardaki diğer güzel adalara da uğramayı ihmal etmeyin.
Popüler adalara yapılan tekne turlarına katılamayınca, biz de kendi tekne turumuzu düzenleyelim dedik ve küçücük motorlu bir tekne kiraladık. Tekneyi kiraladığımız acentenin görevlisi Til’e 15 dakikalık bir tekne kullanma dersi verdi ve Til’le baş başa denize açıldık. Civardaki, isimlerini bile bilmediğimiz minik adacıkların sahillerine yanaşıp denize girdik, güneşlendik. Teknenin günlük kirası ise sadece 45 Euro idi.
Gezinti teknemiz ve kaptanı
Teknemizle uğradığımız adacıklardan bir tanesi
Yeme-içme konusuna değinmeden yazıyı bitirmek olmaz. Adada tabii ki menülerin vazgeçilmez parçası taze deniz ürünleri. Paradise Garden’da yediğimiz ızgara balıklar çok lezzetliydi. Hvar Town ara sokaklarında ve sahilinde pek çok balık restoranı bulmak mümkün. Benim Hvar Adası’ndaki favori öğünüm ise deniz manzaralı balkonumuzda yaptığımız sabah kahvaltılarıydı. Hırvatistan’da sabah kahvaltısı deyince ilk akla gelen fırın ve pastanelerde satılan hamur işi ve börekler. İskeledeki küçük marketten alabileceğiniz domates ve peyniri de yanına katınca, Türk usulü bir kahvaltı keyfi yapabilirsiniz Adriyatik Denizi'ne karşı : )