İçimde saklamakta güçlük çektiğim bir mutluluk pır pır ediyor Gallipoli’ye girerken. Kimbilir belki bizimde bir Gelibolu’muz olduğundandır. Şehrin Old Town’u, küçük bir yarımadanın üzerinde anakaraya bir köprü ile bağlı. Bu sefer Syracusa’dan bildiklerimizi uygulayıp yarımadanın içerisine araba ile girmeye çalışmadan dışarıda belediyenin olduğu her halinden belli bir otoparka park ediyoruz.
Syracusa’da park ettikten sonra, yarımada içine sadece orada yaşayan kişilerin park edebildiğini öğrenmiş, birkaç kez tur atıp park yeri aramıştık. Bu sefer İtalya’da gezgin olmanın tüm tecrübelerini bir kapta toplamışçasına, lazım oldukça kullanıyoruz.
Hala gece yatacağımız yer belli değil ama biz keşfe başladık bile; Yunanca Kallipolis, Sicilyaca Caddipuli yani ‘Güzel Şehir’ anlamındaymış Gallipoli…. Şehir; yeni ve eski şehir olarak ikiye bölünmüş, yeni şehir büyük apartman ve hatta gökdelenlere evsahipliği yaparken, eski şehir 16. yüzyılda yapılmış bir köprü ile bağlanmış küçük bir yarımadanın üzerinde.
Gallipoli, her ne kadar bizim Gelibolumuz gibi şanlı bir zaferle tarih sayfalarında yerini almadıysa da yine de oldukça eski bir geçmişe sahip. Yarımadanın doğusunu kaplayan duvarların yapımı 13. yüzyılya kadar uzanıyormuş. Şehrin güney kısmı ise bembeyaz kumsalların ve turkuaz denizin birleştiği plajlara sahip. Martıların eşliğinde sahilde fotoğraf çekiyoruz, güneş 1-2 saate kadar batacak bu güzel saatleri değerlendirmek lazım. Her birimiz denize uzun uzun bakan dramatik pozlar veriyoruz.
Yarımadadaki çoluk çocuk herkes sokaklarda, yürürken deniz kenarına sıfır bir yer dikkatimizi çekiyor, oturma alanları sadece denizi görecek şekilde ayarlanmış koltuklar ve önlerinde birer sehpa, insanlar aperatif bir şeyler içiyorlar. Restoranın hemen önündeki kayalıklarda bir çiftin romantizmi de gözümden kaçmıyor.
Haydi diyoruz beyaz şarap zamanı. Kırmızı şarap sevdalısı olan ben, bu gezide resmen başka bir aşka yelken açmış gibiyim, bu kadar mı keyifle içilir beyaz şarap… Il Bastione Restaurant'ın bar kısmında güneşi batırıyoruz. (https://www.tripadvisor.com/Restaurant_Review-g616185-d1072081-Reviews-Il_Bastione-Gallipoli_Province_of_Lecce_Puglia.html) Şimdi sokaklarda dolaşma zamanı ama bir an evvel de kalacağımız yeri ayarlamamız lazım ki, geceyi arabada geçirmek zorunda kalmalayalım.
Booking.com’dan tam da Il Bastione’nin 10 metre ilerisinde bir yer buluyoruz, giriş katı ve üzerinde asma tavanla ayrılmış bir ev burası, balkon kapımız ise sahile bakan caddeye açılıyor. Yani burada uzun kalıyor olsak sokağa sandalyelerimizi bile atabiliriz, çok hoş. B&B Corte Moline’nin (http://corte-moline.gallipolihotelsweb.com) sahibi Donetella, bize sabah kahvaltı yapacağımız teras katını gösterdikten sonra lokallerin gittiği bir restorana gitmemizi öneriyor.
Haydi artık Gallipolli’nin daracık sokaklarına keşfedelim diyoruz, nasılsa artık arabada yatmayacağımız kesinleşti. Burası gerçek bir labirent gibi, kendimizi bulduğumuz her çatalağzında hislerimize güvenip o yöne dönüyoruz, her sokak birbirinden eğlenceli, cıvıl cıvıl, rengarenk dükkanlar ile dolu.
Gallipoli’de sünger çok çıkarıldığı için süngerleri ile ünlü, aman ihtiyacınız varsa atlamayın. Akşam saat 9 olmasına rağmen bir çok restoran boş gibi gözüküyor ama Donetella’nın önerdiği restoranın önünde kuyruk var. Neredeyse ellerimizi kavuşturacağız zevkten, yine dört ayak üstüne düşmenin dayanılmaz hafifliği…
15 dakika sonra birilerinin kalktığı masaya oturduğumuzda arkamızda hala uzun bir sıra var; restoranın adı; Osteria del Vico.(https://www.tripadvisor.com/Restaurant_Review-g616185-d4701777-Reviews-Osteria_del_Vico-Gallipoli_Province_of_Lecce_Puglia.html).
Menüden tam bir şeyler çıkaramayınca yine diyoruz ‘little little into the middle’, her gelen tabak birbirinden güzel. Hedefi 12’den vurmanın muazzam hazzı ile önümüze gelen her tabağı ayrı bir şölen havasıyla mideye indiriyoruz.
Bu surlar ile çevrili kasaba, yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerin akınına uğramış, Romalılardan, Bizanslılara, Normanlara, Angeviuslara kadar, onlar gelmiş geçmiş ama Gallipoli tüm güzelliği ve tüm uygarlıkların onda bıraktığı izler ile ayakta kalmış.
Size de yolunuz düşerse, gezmek kalmış…
Bir sonraki yazı; Matera ve Altamura
Yazı Fotoğraflar;Banu Demir instagram;banuyollarda