Ostuni, İtalya’da bilinen en eski yerleşim alanlarından biri, hatta taş devrinden beri yerleşim olduğu söyleniyor. Şehir, Hanniballerin bir saldırısı sonrası tekrar kurulurken yunanca Astu néon yani ‘Yeni Kasaba’ olarak adlanmış, sonra zaman içerisinde ismi Ostuni'ye dönüşmüş.
Bence Puglia Bölgesi turistlerce şimdiye kadar yeterince ilgi gösterilmeyen bir yer olduğu için hakkındaki bilgilerde çok yetersiz. Ostuni’ye doğru ilerlerken bizi bu kadar derinen sarsacak bir yer beklemiyoruz açıkçası. Kimbilir belki de beklentiler bu kadar düşük olunca sonuçlar daha dramatik oluyor. Ama arabayı park edipte şehrin Old Town’u görebileceğimiz noktaya geldiğimizde "Hadi canım ya, bu da insan evladına yapılmaz ki" diyoruz.
Nasıl bir yere geldik yine, eski uygarlıkların kadim bir sırrı gibi şehir gözlerimizin önünde yükselirken biz yine zevkten dört köşe vaziyetteyiz. Ostuni Meydanı'ndaki Saint Oronzo heykeli bütün ihtişamı ile göğe yükseliyor. Bu tatilde kendime en çok kızdığım geniş açı bir lens ile gelmemiş olmam, böyle geniş alanlarda alınan sonuçlar çok güzel oluyor, özellikle de böyle heybetli yapıları kadraja sığdırmaya çalışırken.
Bütün tatil boyunca alışveriş yapma güdülerimizi de herhalde en çok tetikleyen kasaba burası, daracık sokaklar ve meydan muhteşem şirinlikteki dükkanlar ile dolu.
Normanlar şehri 229 metre yüksekliğe kurarken etrafını sadece dört kapıdan giriş olabilecek şekilde çevirmişler, 1507’de Milan dükünün karısı olan Isabella’nın yönetiminde şehir rönesans döneminin etkisiyle giderek palazlanmış, sonrasında yönetime geçen kızı Bona Sforza döneminde Türk ataklarına karşı şehri korumak için birçok kule inşa edilmiş. Bunlardan Pozzella, Pylon ve Villanova hala ayakta.
Old Town’daki Ostuni Katedrali'nin etrafı şehrin antik duvarları ile çevrili. Beyaz Kasaba olarak anılmasının en büyük sebebi de neredeyse her evin ya da yapının beyaza boyanmasından kaynaklanıyor.
Birbirine dolanıp saçaklanan çiçekler ile dolu olan daracık sokaklar aynı bir labirenti andırıyor. Biz kararsız ve büyülenmiş bir şekilde ara sokaklarda dolaşırken geldiğimiz bir noktada, tepeden hakim olduğumuz toprakların güzelliği ile içimiz tıkanıyor adeta. Şehrin etrafı yemyeşil zeytin ağaçlarının içindeki Masseria denen çiftlik evleri ile dolu. İngilizler burayı keşfedeli 7 yıl olmuş ve birçok ev ve villanın da sahibi olmuşlar. Adamlar haklı valla ne diyeyim…
Geceyi Lecce’de geçireceğiz, her gün akşam kalacağımız yeri ayarladığımız için booking.com’dan ayırdığımız otele varıyoruz. Ama hiçbirimizin hoşuna gitmiyor, bookingte görünen resimleri ile uzaktan yakından alakası olmayan bir yer. Bunun üzerine hemen Old Town’da başka otel (https://tr.hotels.com/ho570807/le-club-boutique-hotel-lecce-italya ) ayarlıyoruz. Yeni otelimiz çok güzel, üstelik yeri de Lecce Meydanı'na sadece birkaç adım uzakta.
Ama otele varabilmek için Lecce’nin sokaklarında bir oraya bir buraya savrulurken, sağolsun Google Map bize burada oldukça acımasız davranıyor ve otele varmamız neredeyse 9.30’u buluyor. Resepsiyondaki Paolo çok yardımsever, bakıyor ki bu kadınlar arabanın yerini bulamayacak, bizimle gelip arabayı ve eşyaları otele bıraktırıyor. Sonra da bizi, arabamızı park edebileceğimiz bir otoparka götürüyor.
Yorgunuz ve açız ama Lecce bizi bekliyor. Hemen üzerimizi değişip Alberobello’da tanıştığımız öğretmenin önerdiği restorana gidiyoruz. Il Ristoro dei Templari harika, garsonumuzda yine tek kelime İngilizce yok ama olsun nasıl da güzel anlaşıyoruz, adamcağız bize gitmemiz gereken rotada mutlaka uğramamız gereken yerleri bile anlatıyor. Bu sefer garsonumuzun da yardımıyla rose bir şarapta karar kılıp; Santa Stefano içiyoruz, leziz…. (https://www.tripadvisor.com/Restaurant_Review-g194791-d2251721-Reviews-Il_Ristoro_dei_Templari-Lecce_Province_of_Lecce_Puglia.html)
Gecenin devamı sokaklarda, en son sokak arası oldukça hareketli bir pub'da birer kadeh daha beyaz şarap ile son buluyor, geri kalanını gündüz gözüyle Lecce’yi görmeye bırakıyoruz, bugün attığımız adım sayısı 22.000, artık siz hesap edin…
Bir sonraki yazı; Lecce ve Gallipoli
Yazı ve fotoğraflar; Banu Demir instagram; banuyollarda