Ağustos ayının bir Pazar gününün ilk saatlerinde Ankara’dan yola çıkıp sabahın ilk ışıklarıyla Kayseri'nin Yahyalı ilçesine ulaştık. Denizden 1210 metre yüksekliğindeki Yahyalı’da hemen hissedilen o serin yayla havasını soluduk.
Yahyalı, Kayseri’ye bağlı (ki 1926’ya kadar Kozan’n bağlı bir belde iken ilçeye dönüştürülerek Kayseri’ye bağlanmış küçük bir ilçe. Aslında burada da gezip görülecek çok yerler var (özellikle çevresinde pek çok kanyon, vadi vs). Ama bizim hedefimiz Kapuzbaşı Şelaleleri…
O yüzden vakit kaybetmeden Yahyalı’dan tekrar yokuş yukarı hareket ettik. Belli bir yükseklikten sonra Kapuzbaşı Şelaleleri levhasını görüp sağa yine asfalt bir yola saptık ve o harika Aladağlar manzaraları başladı. Vadiye doğru inişe geçtik. Bir süre sonra Zamantı Irmağı da bize katıldı. Aslında biz bir süre Zamantı’ya eşlik ettik desek daha doğru olur sanırım. Seyhan Irmağı’nın iki büyük kolundan biri olan ve kaynağını Kayseri’den alan Zamantı yolu boyunca dar ve derin vadiler içinde akan Zamantı Irmağı’nın manzaralarından en azından bir kısmını görmüş olduk böylece. Eskiden Nisan-Eylül ayları arasında yaklaşık 15 km'lik bir kısmında rafting de yapılabiliyormuş. Ama yaşanan bir kaza sonrası bunun yasakladığı söylendi.
Yahyalı’dan sonra manzaralı 70-80 km’yi aşarak sabah 8’e doğru Kapuzbaşı Şelaleleri'nin olduğu bölgeye ulaştık. Araçtan inip kahvaltımızı yapacağımız ahşap bungalovlardan oluşan motelin hemen dere kıyısındaki bizim için hazırlanan masasına doğru inmeye başladık. Gürül gürül çağlayarak akan su adeta bize coşkulu bir “hoş geldiniz” dedi. Biz de “çok hoş bulduk” diye yanıtladık elbette.
Burada yaptığımız güzel kahvaltıdan sonra ilk şelalemiz olan Güney Şelalesi ile tanışmak için köy de ilerlemeye başladık. Köyün adı da elbette Kapuzbaşı Köyü (Aslında Büyükçakır ve Kapuzbaşı birleşik köyler). Derenin (her yer su, dere zaten) akışının tersi yönünde yaptığımız bu kısa yürüyüşte köylülerle tanıştık, fotoğraflarını çektik.
Her ne kadar Yahyalı sınırları içerisinde yer almış olsa da Kapuzbaşı Şelaleleri Adana’nın Kozan ilçesine daha yakın aslında (Ama orada tanıştığımız Adana ve Mersin’den gelen ziyaretçiler dağ yolunun kötülüğünden ve ulaşımın zorluğundan ve çok zaman aldığından yakındılar).
Kapuzbaşı Şelaleleri’nin de içinde bulunduğu Hacer Ormanları Kozan’a 40 km mesafede. Hacer Ormanları ve Kapuzbaşı Şelaleleri Aladağlar Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor.
Aladağlar Milli Parkı ise 1995 yılında Kayseri, Niğde ve Adana illeri dahilinde kalan 54.524 Ha.lık alanda kurulmuş. O yüzden şelaleleri ve Aladağlar milli parkını Adana ve Niğde’nin de sahiplenmesine şaşmamak gerek. Ama tanıştığım ve konuştuğum köylülerin konuşma, hal ve tavırlarından onların kültürel olarak Kozan’a ve Adana Varsak Türkmenleri’ne daha yakın olduğu izlenimi edindim.
Biz bu Pazar gününü büyük Aladağlar Milli Parkı’nın yalnızca Kapuzbaşı Şelaleleri’ne ayırmıştık ve kahvaltıdan sonra kısa bir yürüyüşle Güney Şelalesi’ne ulaştık. Köşeyi dönüverince, daha köyün çarpık yapılarını geçmeden karşımıza çıkıveren Şelale bana kısa bir şok yaşattı. Ama o gürül gürül akan suyun sesi ve bembeyaz tül gibi rengi ile şaşkınlığım meste dönüştü. Dahası hızını alamayıp o soğuk suya giren cengaverler oldu.
Yaz aylarında özellikle Ağustos ayında suların azaldığı söyleniyordu bazı kaynaklarda. Azalmış hali böyle ise çok hali nasıldır acaba? Diye düşünmeden edemedik. Şelale manzaralı güzel bir Türk kahvesinden sonra geldiğimiz yönde yine fotoğraf çeke çeke aracımıza ulaştık.
Sırada Takım Şelaleleri vardı. Haklı olarak zaten Kapuzbaşı Takım Şelaleleri değil miydi diyeceksiniz. Ama bu Kapuzbaşı Takım Şelaleleri’nin kendi içinde tekrar takım oluşturmuş 3 güzel şelalesi…
5-10 dakikalık kısa bir yolculukla köyün üstünden tepeden Aladağlar Milli Parkı tabelasının altından giriş yaptık. Girişler ücretliydi. Sanıyorum araçlara göre ayrı ücretler sözkonusu.
Kapuzbaşı Takım Şelaleleri Günübirlik Kullanım Alanı ihale yoluyla işletmeciye verilmiş, giriş, satış ünitesi, güvenlik ve temizlik hizmetleri ilgili işletmeci tarafından yapılıyormuş. Aladağlar Milli Parkı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Kayseri İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü tarafından yönetiliyormuş. Ama kötü bir yönetim ki para kazanma derdi ile o kadar fazla araç alınmış ki park yeri ve trafik sorunu yaşadık.
3 ayrı şelaleden oluşan “Takım Şelaleleri”nde araçtan inip fotoğraf çekmeye başladık. En büyüğü 50 metre yükseklikten düşen bu şelaleler gerçekten güzeller. Dağdaki kaynağından doğrudan düşüyor. Şelalelerin yarattığı tül etkisini fotoğraflarken yağmur çiseler gibi oldu. Ama aldırmadık.
Bir süre burada fotoğraf çektikten, çektirdikten sonra kimimiz araçlara bindi kimimiz Elif Şelalesi’ne kadar yürümeyi seçti. Tekrar arabaya binenler o güzelim dantel gibi Elif Şelalesi'ni görür görmez bayılmıştık.
Ama kendimize gelmemiz fazla uzun sürmedi. 77 metre yüksekten düşen şelalenin geriden birkaç kare fotoğrafını çekmiştik ki yağmur başladı. Aracımız çoktan gözden kaybolmuş uzaktaki bir yere park etmişti. Herkes başının çaresine bakmaya başladı. Biz de bir grup arkadaş tahta köprünün üzerinde çınarın altına sığındık. Ama Elif Şelalesi’ndeki köprüdeki insan trafiği, yoldaki araç trafiği hepsi birden karıştı. İster istemez yağmur yağınca keşmekeşe dönen şehir trafiğini hatırladık. Kaçmak istemiştik ama burada da fena halde yine yakalanmıştık. Çare yok beklemeye başladık. Bir yandan da ıslanaraktan fotoğraflar çekip insanları gözlüyorduk.
Bu arada güveç tencerelerin altına odunlar sürülüyor, kazanda mısırlar kaynamaya devam ediyordu. Biz ise yağmurluğa rağmen ıslanmaya devam ediyorduk. Bayağı zaman geçmiş ve yağmur dinmemişti. Güçlükler içinde birtakım müdahalelerle gelen araca doluştuk ve ağır ağır parktan çıkıp tekrar köye indik. Elbirliğiyle kısa sürede hazırlanan yemekten sonra sıcak çay-kahve ile keyfimiz yeniden yerine geldi.
Yağmur durmuş ama epey de zaman geçmişti. Tekrar Elif Şelalesi’ne dönemedik. Saat 16.00 gibi köyden hareket ettik. Ama yolda bir kayanın içinden çıkan adsız bir çağlayan da kısa bir fotoğraf molası verdik. Tabii yine piknikçi manzaraları eşliğinde fotoğraf çekmeye çalıştık.
Ardından yine o harika vadi manzaraları eşliğinde Yahyalı’ya ulaştık. Ama bu kez durmadık. Onun yerine, 17.30-18.00 arası Kayseri Sultan sazlığındaki pansiyonda 2 saat mola verdik. Burada biraz etrafta dolaşıp fotoğraf çektik, çay içtik. Botla ya da ATV ile sazlıkta küçük bir tur önerisine “başka sefere” dedik. Ama yol üzerindeki Soğanlı peribacalarında 5-10 dakika durmadan da edemedik.
Tüm molalar dahil 8 saati buldu Ankara’ya ulaşmamız. Yolculuk göreli olarak uzun sürdü. Ama Aladağlar ne kadar güzeldi. Türkiye'de böyle bir şelale grubunun olduğunu öğrenmek ve ziyaret etmek bizi mutlu etti. Tabii yine şelalelerin etrafındaki yasağa rağmen piknik yapılması, piknikçi manzaraları ve planlanmamış ve yetersiz park düzenlenmeleri, köydeki ve milli parktaki araç park sorunları, trafik bizi bezdirir gibi oldu. Ama yine de böyle bir yeri görmüş olmak güzeldi.
Bu günübirlik ziyaret yorucu gelebilir. Ama 1 gece konaklamalı bir seyahati kesinlikle öneririm. Böylelikle daha fazla ve daha özenli fotoğraflar çekme olanağı da bulunabilir.
Sözün kısası Kapuzbaşı Şelaleleri görülmeli!