Kolombo Seyahati

Madurai'den Sri Lanka'ya yaklaşırken Hindistan ile Sri Lanka arasında binlerce yıldır köprü vazifesi gören ancak günümüzde girişin yasak olduğu Adam's Bridge (Adem Köprüsü)'nü izliyoruz.

Küçük uçağımız 1 saat olmadan Kolombo Havalimanı’na varıyor. İlk iş kapıdan vize alma işlemlerini halletmek. Anlam veremediğimiz beyaz pilot kıyafetleri ile vize memurları güleryüzlü ve sempatik karşılıyorlar bizi. Kısaca birkaç soru sorduktan sonra işlemlerimizi halledip, içinde turistik Sri Lanka haritası, tanıtıcı broşürler ve devlete ait telefon operatörünün SIM kartının da bulunduğu bir hoşgeldin paketi veriyorlar. Kısa bir vize formu doldurmak ve 35 Amerikan Doları vermek suretiyle 10 dakikada vizemizi alıyoruz.

Birkaç hafta önce Mumbai'de çok hoşumuza giden CS (Couchsurfing) tecrübesinden sonra, Kolombo’da da CS’den bizi ağarlayacak bir kişi arayışına girmiştik. Çok şaşırarak Pınar isminde Türk bir kullanıcı olduğunu görünce ona mesaj atıp, bizi 2 gün misafir edip edemeyeceğini sormuştuk. Pınar bize o tarihler arası başka CS misafirlerinin olacağını, bir alternatif yaratabileceğini ama ondan haber beklememizi söylemişti. Sonra da misafirleriyle konuştuğunu, bir konuğunun salonda yatmayı kabul ettiğini, böylelikle bize yer açıldığının müjdesini vermişti. Biz de bu güzel haberden sonra havalimanından çıkar çıkmaz Pınar'la buluşmak üzere evinin yolunu tutuyoruz.

Kolombo’da hava oldukça sıcak ve nemli. İlk işimiz elimizde kalan Hint Rupisi’ni, Sri Lanka Rupisi’ne çevirmek, ancak havalimanındaki hiçbir döviz bürosu nedense Hint Rupisi çevirmeyi kabul etmiyor. Biz de merkezde bir yerde paramızı çevirme umuduyla bu işimizi erteliyor ve ATM’den Sri Lanka Rupisi çekiyoruz. Daha sonra girişte bize hediye edilen SIM kartları aktive ettiriyoruz (Diğer telefon operatörlerinin paketleriyle karşılaştırınca, bize en uygun gelen ülkeye girişte verilen Dialog).

Havalimanından bindiğimiz Havaş benzeri otobüs ile uygun fiyata şehir merkezindeki Colombo Fort Tren İstasyonu’na ulaşıyoruz. Pınar’ın evine gitmek için bir tuktuk kiralıyoruz, özlediğimizden mi bilinmez Kolombo sahil yolu bize İstanbul'u hatırlatıyor. 20 dakika sonra eve ulaşıyoruz.  

Pınar sıcak karşılamayla bizi evine buyur ediyor. Sri Lanka'da bir memleketlimizin evinde kalıyor olmak bizi heyecanlandırıyor doğrusu. Dahası evde bir Türk çiftin daha kaldığını öğreniyoruz. Pınar bize kalacağımız odayı gösterirken gözümüz muhteşem Kolombo manzarasına takılıyor. Dev terasta 180 derecelik deniz manzarasıyla muhabbet ederek güneşi batırıyoruz.

Bir şeyler yiyip eve döndüğümüzde Türk arkadaşlar Ebru ve Sezgin (seedsonwheels.com) ile Pınar'ın diğer CS misafirlerinin yanı sıra Sri Lankalı arkadaşlarıyla da tanışıyoruz. 

İlk gecemiz itibariyle, yakından tanımadığımız bu ülkenin tarihi ve dinamikleri ile ilgili tüm sorularımızı, kendi insanlarına soruyor, anlamaya çalışıyoruz.

Srilanka Hakkında

Sri Lanka uzun yıllar Portekiz, Hollanda ve İngiltere'nin sömürgesi olmuş; çoğunluğu oluşturan Sinhalalar'ın iktidar olmasından sonra da en büyük azınlık olan Tamillerle çıkan anlaşmazlıklar sonrası iç savaşa kadar sürüklenmiş bir ada ülkesi. Sri Lanka denilince hemen akıllara gelen, ülkemizdeki iç sorunlar ile benzetilen bu mesele ile ilgili bilgi almak için soruyoruz; kimle kim arasında bu savaş, kim bu halklar ve nedir paylaşamadıkları?

Yaklaşık 21 milyon insanın yaşadığı bu ülkenin % 75’ini Sinhalalar (ana dilleri Sinhala, dinleri Budizm, ülkenin daha çok güney ve ortasında yaşıyorlar), % 12’sini Tamiller (ana dilleri Tamilce ve büyük kısmı Hindu, çok azı Katolik, ülkenin daha çok kuzey ve doğusunda yaşıyorlar), % 9’unu Müslümanlar (ana dilleri Arapça etkisinde Tamilce, ülkenin güneybatı ve ortasında yaşıyorlar) ve kalanı da diğer azınlıklardan oluşmaktaymış.

Aslında Tamiller'in bir kısmı çok eski zamanlardan beri burada yaşamaktaymış (Seylan Tamilleri). Bir kısım Tamil ise Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletinden, İngiliz sömürgesi zamanında özellikle çay tarlalarında çalışmak üzere getirtilmiş (Hint Tamilleri). İngilizlerden önce tamamen ayrı dili, dini, ekonomisi ve yönetimi olan bu 3 ana etnik grup, İngilizler zamanında tek bir yönetimle birleştirilmişler .Yönetimde ise Tamillere bir takım ayrıcalıklar verilmiş. İngilizler'in ülkeden ayrılmasından sonra Sinhal milliyetçisi bir parti iktidara gelmiş. Zamanında İngilizler'in Tamiller'e vermiş oldukları bu hakları bahane ederek Sinhal ulusunun üstünlüğünü kurmaya giriştikleri bir devlet politikası gütmeye başlamışlar. Bu sistemde azınlıkların onlara göre adeta yok sayılması ve 1956 yılında resmi dilin Sinhalaca kabul edilmesi ile Tamiller kendilerini toplumsal her alanda dışlanmış hissetmişler. Bu eşitsizlik duygusu ile devlete günden güne öfke duymaya başlamışlar. İki ana etnik grup arasındaki zaten süregelen rekabet, 1958 yılından itibaren silahlı çatışmalara dönmüş ve ülkede yıllarca süregelen iç savaşı başlatmış. 1971 yılında ülkenin adının Seylan'dan Sri Lanka'ya çevrilmesi ve tek resmi dinin de Budizm olarak kabul edilmesi, bu düşmanlığı daha da derinleştirmiş. Çoğunluğu tüccar ve esnaf olan Müslüman azınlık şiddet içeren bir direnişe girmese de Tamiller örgütlenerek silahlı direnişe geçmişler.

Bir Tamil olan Sara, bu konuda halkına büyük haksızlıklar yapıldığını bir takım dramatik örnekler vererek açıklamaya çalışıyor. Devletin kendilerini her alanda terörize ettiğini iddia eden Tamiller, 1976 yılında bağımsızlıklarını ilan etmek amacıyla "Tamil Kaplanları" adını verdikleri; 11 Eylül saldırılarından sonra bir çok ülke tarafından terörist ilan edilen bir örgüt kurmuşlar. Kendi hava ve deniz kuvvetleri olan, dünya üstündeki tüm terör örgütlerinden daha fazla intihar bombacısına sahip, hatta sinir gazını kullanan dünyadaki ilk terör örgütü ünvanını taşıyan bir oluşumdan bahsediyoruz. Bu güçle uzun yıllar Sri Lanka hükümetiyle kanlı bir savaşa girilmiş ve yaklaşık 70 bin insan kaybedilmiş. Hatta o dönemdeki Sri Lanka Cumhurbaşkanı'nı ve Hindistan Başbakanı'nı dahi öldürmüşler. En son 2009 yılında Sri Lanka Silahlı Kuvvetleri’nin, bu örgütün başındaki kişiyi öldürmeleri ile Tamil Kaplanları adlı örgütün "şimdilik"  bitirildiği kabul ediliyormuş. 

Bu dramatik özgeçmişi duyunca, aynı ülkenin insanlarını bu kadar ayrıştırmayı başarabilmek çok ürkütücü geliyor bizlere. İnsanoğlunun eline herhangi bir güç verildiğinde canavarlaşma potansiyeli, "az" olanı hemen yok sayıp, sindirmeye çalışma içgüdüsü, kendi iktidarını koruyabilme hırsıyla empati kuramaması ve paylaşılamayan "şey"lerin, her ne olursa olsun, gözleri bu kadar karartabilmesi ürkütüyor. Öte yandan insanın dil ve din gibi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla girdiği hak arama davranışının şiddete adeta aç olması, binlerce masum canın yitirilmesini göze alması, her insanın yaşama hakkı bu kadar temel ve kıymetli iken kendisi için diğerlerini yok sayması da korkunç geliyor. Kulağa tanıdık geliyor, değil mi?

Bu bol muhabbetli, yemeli, içmeli ve sonunda terastaki havuzda yüzmeli geceyle neredeyse sabahı ediyoruz.           

Kolombo'da Gezilecek Yerler

Kolombo Ulusal Müzesi

Sabah kalkınca biraz oyalanıp Ulusal Müze'yi görmek için bir tuktuk kiralıyoruz. Giriş için 250’şer, kamera için de bir 250 Sri Lanka Rupisi daha ödeyip gezimize başlıyoruz.

Maalesef müzenin büyük bir kısmı tadilat halinde olduğu için gezebildiğimiz yerler de kısıtlı oluyor.

Pettah  bölgesi ve Jami-Ul-Alfar (Kırmızı Camii)

Özellikle Sirkeci benzeri Pettah bölgesindeki 1909 yılında inşaasına başlanan ve halen yapımına devam edilinen Jami-Ul-Alfar (Kırmızı Cami), tarihi ama son derece modernize ve ilginç mimarisiyle bizi şaşırtıyor.

Galley Deniz Feneri ve Galle Face Beach

Birkaç “dagoba" gezip, sahildeki Galley Deniz Feneri’nden manzarayı izliyoruz.

Buradan sonra Galle Face Beach'e gidiyoruz.

Burası deniz kenarında konuşlanmış, büyük bir piknik alanı. Pazar günü olması sebebiyle etraf çok kalabalık, özellikle çocukların uçurdukları uçurtmaları izlemek çok eğlenceli. 

Ailece gezmeye gelenler, deniz kenarında top oynayanlar, manzara seyredip yiyecek atıştıranlarla bilindik ama rengarenk bir manzara eşliğinde güneşi batırıp; akşam Pınar'la sözleştiğimiz üzere, hasret kaldığımız rakı ve meze keyfi için evin yolunu tutuyoruz. Akşam tam da hayal ettiğimiz gibi buz gibi rakımızı, bir Ortadoğu restoranından sipariş ettiğimiz mezelerle katık edip, müzik ve güzel bir muhabbet eşliğinde günü noktalıyoruz.

Bir sonraki sabah özlediğimiz ev ortamını bir türlü bırakamayıp sabah oyalandıkça oyalanıyoruz. Bugün hedefimizde Madurai'den gönderemediğimiz kargoyu postaya vermek; Cenk'in ekranı kırılan telefonunu tamir ettirmek ve akşam geç olmadan Anuradhapura'ya yollanmak var.

Kolombo'da gezemediğimiz yerleri dönüşümüze saklamaya karar veriyoruz. Sri Lanka rotamızı planlarken, Pınar'ın yerel arkadaşları görmek istediğimiz batı bölgelerini, muson yağmurları sebebiyle önermemişlerdi. Bu nedenle Kolombo'dan sonraki ilk durağı yapmayı planladığımız Trincolmalee'yi es geçecek, Anaradhapura'daki tarihi yerleri görmekle gezimize başlayacağız. Tren bileti bulamadığımız için de otobüsle gideceğiz.

İlk iş posta ofisine gidip, fiyat alıyoruz. Hindistan’da olduğu gibi burada da posta ofisine kargo vermeden önce güzel bir paketleme işlemi yapmak gerekiyor. Kargomuzu belki daha ucuza gönderebiliriz umudu ile özel lojistik firmalarından fiyat almak istiyoruz. Önce tavsiye edilen bir telefon tamircisine gidiyor ve ekranı tuz-buz olan telefonumuzu yaklaşık yarım saat içinde onarttırıyoruz. Buradan yakınlardaki bir lojistik firmasına gidiyoruz ancak postaneden aldığımızın birkaç misli fiyat alınca devletten şaşmamamız gerektiğini anlıyoruz. Postaneye geri dönüp kargomuzu verip Anuradhapura için otobüs teminaline gitmeye karar veriyoruz. Ancak sonra hiç bir şey umduğumuz gibi gitmiyor. Adeta zamanla yarışıyoruz. Postanedeki görevliller bizi bir kırtasiyeye kargomuza paket yaptırmaya yolluyor, sonra ise saatin geç olduğunu fark edip yarın gelmemiz gerektiğini söylüyorlar. Alternatif olarak yarım saat daha kargo kabul eden Pettah'taki ana posta ofisinden şansımızı deneyebileceğimiz söyleniyor. Tuttuğumuz tuktukçunun bizi yanlış posta ofisine götürdüğünü anladığımızda ise artık çok geç. Saat 16’dan sonra kargomuzu hiçbir posta ofisi kabul etmiyor ve bu paket gene bizimle kalıyor!

Sinirlerimiz bu koşuşturmadan çok bozuluyor, bir an önce eve gidip çantamızı alarak otobüs terminaline gitmek istiyoruz. Eve ulaştıktan kısa süre sonra ev sahibimiz Pınar da eve geliyor. Hava kapalı ve her an deli gibi yağmur yağacakmış gibi duruyor. Terasta biraz muhabbetten sonra Pınar'ın bize sağladığı muhteşem ev ortamı bize o kadar iyi geliyor ki bu gece gitmekten vazgeçiyoruz. Evdeki diğer CS'lar olan İngiliz Josh, kız kardeşi, Vietnamlı arkadaşı ve Pınar hep birlikte yemeğe gidiyor, sakin bir akşam geçiriyoruz.

Çağla ve Cenk

Yazar Hakkında

Çağla ve Cenk

Yıllaar yıllar önce "düşüneninin" meşhur olduğu bir akıl hastanesinde tanıştık.