Auschwitz ve Birkenau kamplarından sonra akşamüzeri şehir meydanında turladım biraz. Avrupa'nın en büyük meydanına sahip Kraków; Rynek Główny.
Burası şehrin Old Town bölgesi; renkli, eski mimari açıdan çeşitli evlerin, tarihi yapıların bulunduğu oturup şehrin akışını, sokak sanatçılarını izlemek keyifli müzikler dinlemek için ideal bir yer. Solda görülen bina en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Cloth Hall. İçinde hediyelik eşyalar, gümüş işçiliği, el sanatları gibi birçok şey satın alabileceğiniz yerler var. Main Market Hall’in tam ortasında arkamda görünen kule, 13. yüzyılda inşa edilmiş ve 70 metre uzunluğunda Town Hall Tower. Buradan sonra Wawel Kalesi'ne gitmek için yola koyuluyoruz. Wawel Kalesi, Wisla Nehri’nin kıyısına konumlanmış gösterişli bir kale. Gotik tarzdaki bu kale içinde bir de katedrali bulundurmakta, katedrale giriş ücretsiz. Wawel Kalesi’nde en çok dikkatimi çeken yapılardan biri içinde bulunan Sigismund Çanları. Çanları, katedral müzesini ve mezarları ziyaret edebilmek için bilet almanız gerekiyor. Ayrıntılı bilgiler şurada: http://www.katedra-wawelska.pl/english/tourist_information,26.html . 1600’lü yıllarda Kral Sigismund başkenti Krakow'dan Varşova’ya taşımış ancak bu kale önemini hiçbir zaman yitirmemiş.
Yukarıda Sigismund Çanları’na çıkmak için dar merdivenlerden çıkarken çekilmiş görüntüler var. En sonda en büyük çan (bu çan eskiden taç giyme törenlerinde çalınırmış) ve harika bir manzara var.
Buradan Polonya Kralları, Polonyalı Azizler ve diğer ileri gelenlerin mezarları bulunan katedralin içini gezmeye başlıyoruz. Katedralde Aziz'e adanmış görkemli şapeller bulunmakta. Alt kattaki mezarların bulunduğu bölüme geçiyoruz. Katedralin girişinde de Kraliçe Jadwiga'nın mezarı ve gümüş bir sandıkta, Aziz Stanislaw'ın başı saklanmaktadır.
Katedralin yanındaki binanın bodrum katında Başkan Lech Kaczynski ve eşi Maria’nın bir mezarı, bir üst bölümdeyse Piłsudski’nin mezarı var. Krakow'un ve Wawel'in en ünlü simgesi ejderhalar. Elbette bir hikâyesi var. Birkaç hikâyesi var fakat en ünlü olanı şu:
Uzuun uzun zaman önce burada bulunan mağarada korkunç bir ejderha yaşarmış. Bu ejderha özellikle genç kadınları yermiş. Kral buna bir son vermek istemiş, fakat onun cesur şövalyelerinin hepsi ejderhanın ateşli nefesine düşmüşler. Kralın tek kızı dışında şehirdeki tüm genç kızlar kurban edilmiştir ve kral kızını kim ejderhadan koruyup kurtarırsa onunla kızını evlendireceğine dair söz vermiştir. Büyük savaşçılar ödül için savaştı ve hepsi kaybetti. Bir gün Skuba (Krak da deniliyor, hatta krakow isminin buradan geldiğini söyleyenler de var) adında fakir bir ayakkabıcı çırağı meydan okumayı kabul etti. Bir lambanın içine sülfür gazı koyarak ejderhanın mağarasının önüne bırakır. Onu yiyen ve inanılmaz derecede susayan dragon Vistula Nehri’ne döner ve içtikçe içer içtikçe içer. Fakat sülfür nedeniyle midesindeki yanmayı geçiremeyen ejderha, nehrin yarısını içince ateşi söner ve patlar. Skuba (Krak) kızla evlenir ve mutlu mesut yaşarlar. Polonyalı sanatçı Bronisław Chromy tarafından yapılan ejderha heykeli arada ağzından ateş çıkartarak herkesin ilgisini çekiyor.
Wawel'den çıktık ve akşam yemeğimizi yedikten sonra şehir meydanında turlarken Harris Piano jazz Bar'ı görünce dayanamayıp giriverdik içeri. Biralarımızı aldıktan sonra canlı müziği dinlemek için dolu olan mekânda 2 sandalye bulduk ve oturuverdik hemen : ) Günün yorgunluğunu atmak için güzel müziklerle bugüne son verip hostelimize döndük. Ertesi gün birkaç hediyelik eşya aldık, yeniden Old Town'da yürüdükten sonra dönüş hazırlıkları başlamıştı.
Harris Piano Jazz Bar'dan aklımda kalan şarkı: https://www.youtube.com/watch?v=NjNX_gayY1E