Hani bilir misin bir masal vardır? Kral baba 3 kızını sınamak için sorar beni ne kadar seviyorsunuz diye. İçlerinden en küçüğü TUZ kadar der ve hayal kırıklığına uğratır onu. Oysa ki yaşlılığında riyakar diğer kızların elinde perişan olan kral uzak köşelerin birine sürdüğü küçük kızının kapısına gelir bir gün karnını doyurmaya. Kız alır ağırlar yemek çıkarır önüne. Görüntüsü enfes yemeklerin içinde bir gram tuz yoktur oysa ki... Kral o gün anlar işte "tuz"un önemini ve anlar ki aslında gerçek sevgi süslü yalan sözlerde değil, yokluğunda hayatımızın tatsız tuzsuz olacağı ufacık ayrıntılarda gizlidir.
Polonya Krakow yakınlarında bir tuz madeni var. Ben de kızımın okul gezisiyle gitmiştim birkaç yıl önce. Muhteşem insanı hayrete düşüren, ürküten devasa bir maden.
İçeriye tahta merdivenlerle iniyorsunuz; 378 basamak. Yerin 64 metre altına inerken arada dinlenmeyi ihmal etmeyin, korkunç baş dönmesi yaşayabilirsiniz. Burası madenin dibi sanmayın ama... Aslında tamamı 330 metre derinlikte.
Tarih öncesi çağlardan beri tuz elde edilen bu maden şimdilerde artık müze. Ama ne müze! Muazzam galerileri, tuzdan yapılmış heykelleri, kabartmaları ve 101. metredeki halen düğün törenlerinin yapıldığı ihtişamlı katedrali insanın aklını alıyor. Dünyanın en derin noktasındaki kilisede evlenmiş olmak nasıl olurdu acaba?
Madende sanal tur yapmak, harika foto galerilerde dolaşmak isterseniz burayı tıklayabilsiniz.
İçeride irili ufaklı bir çok şapel de ve kilise de var. Yüzyıllarca ağır şartlar altında gün ışığı görmeden çalışıp burada ölen onca işçiyi düşünüyor insan ve her şapelin önünden geçerken kendi inancında dua etmek geliyor ruhlarına içinden.
Madende yalnız 3,5 km'lik bir kısım gezilebiliyor ki bu aslında bu madenin %1'i bile değil. Yeraltında 3,5 km gezmek bile her baba yiğidin de harcı değil tabi. Astım, kalp ve panik atak hastaları için tehlikeli sayılıyor.
İçeride koca bir tuz gölü, tuzdan sarkıt ve dikitler bile var. Bu göle ölüm gölü de diyorlar. Yanlışlıkla düşer veya içersen tuz yoğunluğundan dolayı ölürmüşsün çünkü. Doğruluğunu denemeye niyet bile etmedim tabi ki bu iddanın. Ben inandım, sen de inan.
Alt tarafı tuz dersin di mi? Uğruna neden savaşlar yapılsın, neden insanlar ölsün? Öyle değil ama. Eski devirde tuz hayati önem taşıyor. Yiyecek saklamanın tek ve biricik yolu çünkü. Eti, balığı hep tuzlayarak saklıyorlarmış. Yemek varsa hayat da var. Tuz borsaları falan varmış yani. O yüzden tuzu olan ülke petrol zengini gibi o devirde.
Koridorlar oldukça sağlamdır elbette ama kalın ahşap kütüklerle bir gram metal kullanılmadan destekler yapılmış birçok yere. Metal kesinlikle yok. Paslanır çürüyüverir mazallah! İçeride her türlü ateş yakmak, sigara içmek kesinlikle yasak elbette. Tuz cinleri var çünkü sigara içenleri kapıp kaçırmak için. Bak bir kaçını yakaladım, kanıtlarım var.
Yerler, duvarlar, tavanlar, kabartmalar, hatta muhteşem kristal avize bile tuzdan. Nemsiz ve ionize bir hava varmış içeride. (Ne demekse?) Bu iyi bişey sanırım çünkü mağaranın bir kısmında bronşit olan çocukları tedavi eden bir merkez de bulunuyormuş ve burada eğitim yapıp hem eğlenip hem öğrenen öğrenci gurupları geliyor sık sık.
Bunca mistik şeyden sonra süper hızlı asansörlerle yeryüzüne çıkıvermek bile başlı başına eğlence aslında.
Ya işte böyle... Dünyanın en ilginç yerlerinden biri; Wieliczka Tuz Madenleri...
Büyüleniyor hayran oluyor insan tuzun muhteşemliğine ve adı bile minnacık olan bu değerli madenin kıymetine. Siz siz olun, tadıyla tuzuyla doya doya yaşayın hayatı. Bu arada Kutubalığınızı da Tuz kadar sevin olur mu?