Belem, Lizbon’un en batısında bulunan bir semt. Her ne kadar bu semt Lizbon’un bir parçası olsa da, burada bulunan özellikle tarihsel yapılar, Belem için ayrı bir blog yazısını gerektirecek kadar çok. Bu kadar çeşitli bir tarihselliğin bulunmasının en büyük sebebi ise, ünlü Portekizli kaşiflerin Coğrafi Keşifler sırasında buradan yola çıkmış olmaları sanırız. Hatta Belem’in en önemli yapılarından birisi de bu kaşifleri anmak için yapılmış olan Padrão dos Descobrimentos yani Kaşifler Anıtı. Bu anıtın üzerinde Vasco de Gama,Magellan gibi ünlü kaşiflerin heykelleri bulunuyor.
Belem’e gelmenin en kolay yolu ise Lizbon merkezden kalkan 15 numaralı tramvay. Biz de tramvayla buraya geliyoruz ve ardından sokakların içinden yürüye yürüye buraların en bilinen ve bu nedenle de ne yazık ki turistik pastanesi olan Pasteis de Belem’e varıyoruz. Uzun bir kuyruk var ancak buraya kadar gelmişken bu ünlü yere uğramamak tabii ki olmaz. O nedenle kuyruğu bekleyip içeriye giriyoruz ve tatlılarımızı alıp en yakındaki Starbucks’a gidiyoruz. Gördüğünüz gibi Starbucks her yerde kurtarıcı:) Kahvelerimizi alıp, tatlımızı bir güzel afiyetle yiyoruz. Güzel bir tatlı, gidildiğinde mutlaka denenmesi gerekiyor.
Atıştırmanın ardından yolumuza devam ediyoruz. Bir sonraki istikamet Jeronimos Manastırı. Bu manastır Lizbon’un en önemli yapıları arasında yer alıyor ve gerçekten de çok çok etkileyici bir yer. Mutlaka gelinmesi gereken yerlerden bir tanesi. Manastırın hemen çaprazında da Belem Kültür Merkezi bulunuyor. Buraya girmedik ancak bu merkezin önünde bulunan havuzlar çok güzel dizayn edilmiş ve fotoğraflamasak olmazdı:)
Biz güzel bir dönemde gitmiş olduğumuz için ne yazık ki yine sıra beklemek durumunda kalıyoruz:( Manastırın birkaç bölümü bulunuyor. Öncelikle kilise bölümüne geçiyoruz ancak şans ya da şanssızlık burada bir düğün merasimi yapılıyor. Her ne kadar belli bir bölümüne kadar girebilsek de şapelin en yakınına kadar gidemiyoruz bu nedenle.
Bu kilisenin en önemli görülmesi gereken yerleri öncelikle kolonları ve ardından da Vasco de Gama’nın mezarı. İçerideki kolonlar gerçekten de bizleri hayretler içerisinde bırakıyor. 16. yüzyılda yapılmış olan bu yapıda bulunan detaylarda bu derece estetik ve mükemmellik gerçekten de çok etkileyici. Burası aynı zamanda UNESCO’nun da koruma listesinde bulunan yerlerden bir tanesi.
Manastırın geri kalan kısımları da mimari anlamda oldukça etkileyici. Gotik bir tarzda yapılmış tüm yapılarda olduğu gibi bu ihtişamlı yapı karşısında kendinizi olduka küçük hissediyorsunuz. Tabii ki buranın tarihsel anlamda çok önemli bir yer olduğunu bilmek de aynı şekilde insanı etkiliyor. Sonuçta dünyayı yeni bir dünya haline getiren Coğrafi Keşifler'in en önemli öncüllerinden birisi olan Vasco de Gama burada yaşamış ve Hindistan’a doğru yelken açmadan evvel Tanrı’ya son duasını da burada etmiş.
Manastırdaki uzun ve etkileyici gezimizin ardından son fotoğraflarımızı da çekerek yine Lizbon’un en önemli yapılarından birisi olan Torre de Belem yani Belem Kulesi’ne doğru gidiyoruz. Tabii ki her yerde olduğu gibi burada da giriş sırası için beklemeden edemiyoruz. Hatta bu kule oldukça küçük olduğundan içeriye belli bir sayının üzerinde ziyaretçi sokmuyorlar. Bu nedenle sadce bilet sırası beklemiyoruz aynı zamanda içeriyi gezen insanların da dışarıya çıkmalarını bekliyoruz. Mimari anlamda yine çok etkileyici olan bu yapı Coğrafi Keşifler'in de önemli noktalarından birisiymiş zamanında ve yine UNESCO listesinde olan yerlerden de birisi.
Özetle Lizbon’un Belem semti özellikle tarih ve mimari meraklılarını oldukça mutlu edecek bir yer ve kesinlikle 1 tam gün ayrılması gerekiyor. Aynı zamanda deniz kenarında bulunan bir semt olduğundan güzel restoran ve kafelere de ev sahipliği yapıyor. Lizbon’daki diğer gezdiğimiz yerlere ise ayrı bir blog yazımızda değineceğiz. Bizi izlemeye devam edin:)
Not: Yazının bol fotoğraflı versiyonunu https://yoldaikigezgin.com/ blog sayfamızda bulabilirsiniz.