Portekiz'in Turizm Başkenti: Cascais / Lizbon

1800’lerden beri balıkçı kasabası olan Cascais 1900’lü yıllara doğru aristokratlar tarafından yazlık kasaba olarak tercih edilmeye başlayınca saray, konak gibi yapıların yapımı birbirini izlemiş. 1939-1946 yıllarında İkinci Dünya Savaşı nedeniyle kasabaya gelen aristokrat, politikacı, aktör ve yazarlar nedeniyle kasabanın nüfusu 20.000'i geçmiş. Yani savaştan kaçan neredeyse tüm Avrupalı kraliyet aileleri ve aristokratlar buradaymış. Bu nedenle burası aynı zamanda casusların istihbarat mekânı da olmuş. Örneğin; ilk Bond romanı Casino Royal’de, buradaki Casino deneyimini kullanmış. 2010 senesinde buraya geldiğimde bu kasabadan öyle etkilenmiştim ki kendi kendime bir gün buraya ailemle tekrar geleceğime söz vermiştim. Kendime verdiğim bir söz de olsa yıllar sonra tekrar buraya geldiğim için öyle mutluyum ki anlatamam. Bu yazımda yedi sene önce burada çektiğim fotoğraflarla bugünkü Cascais’i beraber anlatacağım.

Anlatıma ise merkez bölgeden değil daha ilgi çekici bulduğum yürüme mesafesinde yer alan merkez dışı cazibe noktalarından başlayıp daha sonra merkezde ilginizi çekebileceğini umduğum noktalarla devam edeceğim. Gördüğünüz resim 2010 yılında Cascais’e geldiğimde gördüklerime hayran olup çektirdiğim resim.

İşte beni daha iyi takip edebilmeniz için kullanacağınız Cascais haritası. Bu kısa girişten sonra sanırım gezmeye başlayabiliriz.

 

İlk durağımız merkeze en uzak cazibe noktası olan Boca do Inferno bölgesi (Cehennem Ağzı) Cascais’in merkezinden 1,5 km uzaklıkta Avenue Rei Humberto Ii de Itália yolu üzerinde çok güzel bir yürüme yolunda bulunuyor. Bizim Antalya falezlerine benziyor. Ancak buradaki dalgalar okyanus dalgaları olduğu için kayaları sert esen rüzgârla birlikte çok daha fazla şiddetli şekilde dövüyor. 

Muhteşem değil mi? Burada fotoğraf çektirmeden olmazdı zaten. Cascais’e doğru ilerliyoruz. Bölgede küçük bir kapalı pazar var. O zamanlar buranın masa örtüsünün meşhur olduğu söylemişlerdi. Hatta ben bu pazardan onlarca masa örtüsü alan insanlar görmüştüm. Yıllar sonra aklıma gelince Cascais’e doğru geri yürürken hemen sağ tarafta hala kurulu olan pazara uğrayıp bir masa örtüsü de biz aldık. 10-50 € arasında değişen fiyatları var. Fiyatlarına oranla gerçekten çok güzeller. Buralara gelirseniz aklınızda olsun söylediğim pazara da muhakkak uğrayın.

2010 senesinde buraya gelip yürüdüğümde yol anlayışlarına hayran olmuştum. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Betonerme kaldırım anlayışları yok. Hep taş işçiliği. Merak edenler için yazıyorum bu bütün ülkede bu şekilde. Aynı zamanda bisiklet ve koşu yolları da ayrılmış durumda. 

Üniversite öğrencileri de hep beraber bu ortamda çocukluklarına gidiyor. Bakıp sadece iç geçiriyorum. Cascais’e doğru yürümeye devam ediyoruz.

İşte bana göre Cascais’in sembolü olan bu ev Casa de Santa Maria, 1902 yılında zengin bir İrlandalı tütün tüccarı tarafından inşa edildiğinde sahilde yer alan tek evmiş. Ayrıca yıllarca Cascais’in en lüks evi olarak gösterilmiş. Aslında sanırım malikâne demek daha doğru olur. Zamanınız varsa fener de dâhil içeri girip gezebilirsiniz.

Yıllar sonra aynı yerde ailemle birlikte olmak o zaman yaşadıklarımı aynı yerde onlarla paylaşmak ne kadar güzel bir duygu. 2010 yılında burada yaşadığım başka bir tecrübemi de paylaşmak istiyorum. Hemen şu an resim çektirdiğim yerde Esplanada Santa Marta adında bir kafe var. Casa De Santa Maria manzarasında bir şeyler yiyip içebiliyorsunuz. O zaman arkadaşım ile birlikte buraya geldiğimizde manzaranın güzelliğini de görünce akşam yemeğimizi burada yemeye karar verdik. Mekâna girip garsonu beklemeye başladık. Bölgenin sardalyası da ünlü olduğu için bize bakan garson doğal olarak sardalya yememizi tavsiye etti. 15 dakika sonra balıklarımız geldi. Açtık. Sardalyalar nefis gözüküyordu. Ancak, çatalı ilk batırdığımızda her şey bitti. Hefesimiz kursağımızda kaldı. BALIĞI OLDUĞU GİBİ PİŞİRMİŞLER. Hemen garsonu çağırıp neden balıkları temizlemediklerini sordum. Balıkların temiz olduğunu sorunun ne olduğunu sordu? Ben de uygun bir şekilde balıkların içini gösterdim. Gülerek burada balığın içi temizlenmez ve böyle güzel olur dedi. Maalesef ikinci gidişimde de farklı yerlerde aynı durumla karşılaştım. Evet, arkadaşlarbir ders daha PORTEKİZ’DE BALIKLAR İÇİ TEMİZLENMEDEN PİŞİRİLİYOR. Gününüzün berbat olmasını istemiyorsanız bu konuyu es geçmeyin. 

Yemeğimiz bitince merkeze doğru yürümeye devam ediyoruz. Karşımıza bir kale (Cidadela) çıkıyor. Kale 1490 yılında kral John II tarafından Lizbon’a yönelik denizden gelebilecek istilalar ile korsanlara karşı inşa edilmiş. Kale'nin buraya yapılması ile Cascais güvenli bir balıkçılık kasabası haline gelmiş. 

Kale, bölgede turizm gelişmeye başlayınca 1800’lü yıllardan itibaren lüks bir otele dönüştürülmüş. Kale'nin önünde ise büyük Cascais Marinası var.

Geçmişinde bir balıkçı kasabası desek de Cascais halen güzel bir balıkçı kasabası. Bugün turizm her ne kadar ön planda olsa da balıkçılık da en önemli geçim kollarından biri olmaya devam ediyor. 

Yürüye yürüye Belediye Meydanı'na geldik. Sağ tarafta bulunan bina Cascais Belediye Binası. Hemen ön tarafta ise güzel bir halk plajı var. Yazları tıklım tıklım dolu olan bu plaj kışları da çeşitli etkinlikler için kullanılıyor. Bunlardan biri de kum heykeller.

Hava kararmak üzere ve karnımız acıkmaya başladı. Deniz ürünleri konusunda ünlerini bildiğimizden akşam yemeğini burada yemeyi planlamıştık. Lizbon’a gelirseniz siz de mutlaka bir öğle ya da akşam yemeğini mutlaka burada planlayın. Emin olun çok memnun kalacaksınız. Hemen arkamda gördüğünüz kilisenin sağ tarafındaki giriş Largo Luís de Camões Sokağı. Cascais’in en güzel deniz ürünlerini yiyebileceğiniz yerler burada bulunuyor.

Nerede yiyeceğinize gelince Duke Restaurant’ı tavsiye ediyorum. Daha önce geldiğimde de aynı durumla karşılaşmıştım. Portekiz’de restoranlarda başlangıç olarak ya tereyağlı ekmek ya da zeytin getiriyorlar. Burada zeytin kahvaltıda yenmiyor. Daha doğrusu kahvaltı anlayışları da yok. Ancak aynı durumu deniz ürünleri için söyleyemeyeceğim. Deniz ürünleri konusunda gerçekten çok başarılılar ve fiyat lezzet ve Türkiye boyutuyla baktığınızda oldukça şaşırıyorsunuz. Yalnız geldiğimden beri dikkati çeken bir şey var. Deniz ürünlerinde özellikle ahtapot konusunda oldukça özellikle başarılılar ve sanırım çok tüketildiği için olsa gerek fiyatlar da çok uygun. Örneğin rahatlıkla doyabileceğiniz ve Türkiye’de bulamayacağınız bir ahtapot güveci (polvo á lagareiro) 15 € gibi bir bedelle yiyebilirken yanına alacağınız salataya 11 € verebiliyorsunuz. Çünkü bu ülkede bizim için spesiyal olan deniz ürünleri çok ucuz iken bizim için sıradan olan yeşilliklerle yapılmış bir salata o derece pahalı olabiliyor. Et sevenler için ise aynı fiyatlarda bulunan biber soslu bifteği (bife vazia pimenta) tavsiye ederim. Bu arada deneme amaçlı sardalya da aldık ve garsona özellikle temizlenmesini istediğimizi, temizlemeden ne anladığımızı anlatmamıza rağmen daha önce anlattığım gibi balıkların içleri temizlenmeden geldi. Midenizin bulanmasını istemiyorsanız Portekiz’de balık yemeyin. Ahtapot tercihinizi ise mutlaka Azor ahtapotundan yana kullanın.

Anlatmadan geçemeyeceğim bir konuda alışveriş ve kışlık kıyafetler. Portekiz’e kışın giderseniz ülkede gerçek bir kış olmadığı için muhtemelen siz oraya gittiğinizde kışlık kıyafet ve ayakkabılar indirimde oluyor. Özellikle ünlü spor giyim markalarının kıyafet ya da ayakkabıların Türkiye’deki fiyatların üçte biri değerinde olduğunu görüp çılgına dönebilirsiniz. Buraya nasıl ulaşacağınıza gelince Lisbon Cais de Sodre Tren İstasyonu'ndan Cascais’e ya da ters yönde her 10 dakikada bir tren kalkıyor. Yolculuk bir saat sürüyor. Lisboacard ile bedava yolculuk yapabiliyorsunuz. Eğer Sintra’dan gelecekseniz Sintra İstasyonu’nun hemen yanındaki durakta 403 Nolu Sintra-Cascais otobüsü ile 45 dakikada gelebilirsiniz. Fiyata gelince bu otobüsler bizim halk otobüsleri gibi olduğundan Lisboacard geçmiyor ve kişi başı 4,1 € alıyorlar. Gerçeği söylemek gerekirse istemeye istemeye de olsa Cascais’den ayrılıyoruz.

Şimdilik sağlıcakla kalın.