Çilesiz Bir Gezginin Lizbon Notları

Bugünlerde birçok kimsenin,üyesi olduğu yeni trend iletişim yollarından biri olan , WhatsApp'ta oluşturulmuş bir ya da birden fazla grup mevcut. Üniversite sınıf arkadaşlarımızdan oluşmuş, minimum düzeyde birbirimizden haber aldığımız ve kimseyi rahatsız etmemek için adeta parmak ucu yürüyüşü gibi ses çıkarmadan beklediğimiz bir grubumuz var. 
2016 yılının Haziran ayının 24'ünde bir akşamüstü bir arkadaşımın gezmek için ayrı bir grup kuralım önerisiyle "Gez-Gel" isimli sadece üniversite sınıf arkadaşlarımızdan oluşan bir gezi grubu kurmaya karar verdik. Üniversiteden kalma çocuk-genç arası ruhla dolaşmak için ailemizden çoluk çocuğunuzdan kendimizi yalıtarak gezi planları yapıyoruz.

lizbon tramvayı

Bu defa rotamız yurtdışı, grubumuzun ilk yurtdışı deneyimi olarak Portekiz'i seçiyoruz hafta sonunun başına perşembe ve cuma gününü de ilave ederek Atatürk Havalimanı dış hatlar bölümündeLizbon'a gidecek, on kişilik grubumuzla buluşuyoruz. Grubun geri kalanlarına ve sosyal ağlara "biz geziyoruz" mesajı niteliğinde çektirdiğimiz mutlu mesut fotoğraflarımızı gönderdikten sonra bizi 5,5 saat süren yolculukla hedefimize götürecek uçağımıza oturuyoruz.

Commercial meydanı

Portekiz vaktine göre -Türkiye saatine göre 3 saat daha erken- öğlen olmadan güneşli bir havada uçağımız Lizbon semalarından inişe başlıyor. İlk gözüme çarpan şey yüksek bir tepede bulunan devasa Hz.İsa Heykeli ve de bizim İstanbul'daki iki kıtayı birleştiren köprülere benzer bir köprü. Grup içinde daha önce Lizbon'u ziyaret edip köşe bucak öğrenmiş iki arkadaşımız mevcut .Gönüllü rehberliğimizi yapacak olan arkadaşımın yaptığı gezi planını süpriz olması için okumadan geldim. Atlantik Okyanusu'na sınır olan bu şehirde şehrin içinden geçen Tejo Nehri'ne yakın Rossio Meydanı'nda bir otelde konaklıyoruz.

25 nisan köprüsü

Lizbon'da insanları yürürken dik yamaçlarla mücadele eder halde gördük. Otelimize yakın Eiffel Kulesi'nin minisi sayılacak bir asansörle -Santa Justa- bulunduğumuz bölgeyi tepeden seyrettik. Ama seyir için değil ana amacının iki bölgeyi birbirine birleştirmek için yapıldığını öğreniyoruz.
 
Lizbon diğer Avrupa ülkelerine göre bir parça daha pahalı. Sokaklarında yere saplı bir demirin ucuna asıl olan elbisenin içinde, havada duruyormuş imajı vererek şov yapan insanları, ülkemizde çok rastladığımız işportacıları her yerde görmek mümkün. Hediyelik eşya olarak en sık göze çarpan irili ufaklı çeşitli renklere boyanmış "horoz "figürleri". Neden horozun bu kadar yaygın olduğunun hikayesi ise; hacı olmak için yola düşmüş bir din adamının konakladığı hancının evinde hancının karısının din adamına olan aşkı ve karşılık bulamaması sonucunda atılmış bir hırsızlık iftirası sonucu hapse düşmesi ve kendisini yargılayan yargıcın yargılama esnasında bir şeyler yerken "madem bu kadar düzgün bir insansın bir mucize göster" dediğinde yediği şeylerin "horoz"a dönüşmesi sebebiyle kutsal olarak kabul edilmiş.

Mantar üretiminin çok fazla olması her türlü kullanılacak malzemenin mantardan yapılmasına sebep olmuş çeşit çeşit şapka, çanta, kemer, cüzdan gibi mantardan yapılmış birçok ürün görmek mümkün. Hafif alkol almak ve gün içinde rahatlamak için Portekiz'in meşhur vişne likörünü tavsiye ederim 1 Euro karşılığında içinde iki tane vişneyle shot yapmak mümkün. Bardağınıza vişne konmadıysa şu kelimeyi aklınızda tutunuz "com cereja", asıl tat vişnenin içinde çünkü. Bardakların küçük olduğuna aldanıp fazla içmeyin çarpabilir.
 
Klasik alışveriş caddesi Rua Agusta shot yaptıktan gezilecek. Tejo Nehri Lizbon'a İstanbul'un Boğaz'ı görünümü vermekte. Tepelere kurulmuş olması da benzerliği artırıyor. Akşam yemekleri için rezervasyon neredeyse şart. Alışık değilseniz bazılarını yutmakta güçlük çekeceğiniz deniz ürünleri revaçta, balıklı kek bile mevcut! Ama şu tespit yerinde olacak sanırım; beslenme pahalı... Harry Potter filmi çekilirken Portekizli öğrencilerin giydiği siyah pelerinlerden esinlenilmiş diye bir bilgi hafızamda kalmış, bu tarz birkaç tane öğrenci görebildim.
 
Nehri iki yakasının bağlantısı şehir hatları vapuru veya 25 Nisan Köprüsü ile sağlanmakta. Nehrin böldüğü bulunduğumuz otelin karşı yakasında ise görkemli bir İsa heykeli durmakta. Bu heykelin aynısını Brezilya'nın Rio da Janeiro kentinde görmüştüm orada ki yapı da Portekizlilerin eseriydi. Burayı ziyaret ediyoruz bir nevi hacı oluyoruz.
 
Portekiz deyince akla fado gelir. Kelime anlamı ‘alınyazısı ya da kader’ olan bu müzik danssız flamenko ya da bizim Türk halk müziğine benzeyen acıklı bir müzik türü Portekizli kadınların denize açılan ve aylarca bekleyen eşlerine karşı özlem, acı ve mutluluklarını anlatır. Çok sayıda bu müziği yapan fado evleri var. Biz kendimize Parreirinha de Alfama'yı seçiyoruz. Kalbe dokunan şarkılar dinleyip, solistlerin aşk atışmalarını izliyoruz.

Sintra Pena Sarayı

Rossio Meydanı'ndan trenle yaklaşık yarım saat süren Sintra denen soyluların yaşamış olduğu saraylar yeni hedefimiz. Çok geniş alana yayılmış olan birçok sayıda saraydan ikisini seçip geziye koyuluyoruz birincisi; Pena Sarayı şu anda müze olan bu sarayda dikkatimi çeken üslup karmaşası ve renk cümbüşü ile kategori dışı bir yapı oluşu. Atlas Okyanusu'na ve geniş bir ormana yukardan bakan engebeli bir arazide. Sintra'ya giderken aslında Avrupa'nın en batısı noktasından geçtiğimizi düşünüyorum (Cabo da Roca) .Sanki bu kıtayı ben keşfetmişim gibi bir parça heyecanlanıyorum. Ayrıca okyanusun bir ucu da Afrika'ya bakıyor. Bunu da trende karşımda oturan Senegalli kadın anlatıyor. Kafamızda uzak zannettiğimiz yerler aslında birbirine çok yakın bana değişik bir keyif veriyor kendimi çile çekmemiş kaşif gibi hissediyorum.
 
Belem Bölgesi'ndeki kaşifler anıtını gezerken hikayesinde keşfe çıkan kaşiflerin bu meydandan ayrılıp okyanustan bilinmezlik sayılan kara parçalarında gitmeleri anlatılmış cesaretleri övülerek sembolize edilmiş Portekizlilerden Vasko da Gama Hindistan'ı Pedro Alvarez Brezilya keşfetmiştir. Ferdinand Magellan ise dünya etrafında dolaşan ilk Portekizli kaşif olarak bilinir.

Bütün bunlar bu şekilde sunulurken madalyonun öbür yüzü olarak aklıma batı Afrika'daki Goree Adası geldi, yani köle adası. Bu denizciler başka bir kıta da ‘köle ticareti’ yaptıklarına tarih tanıklık etmiştir. Afrika'nın içinden, hayatlarından koparılarak topladıkları köleleri bu adaya hapsedip Amerika ve Avrupa'ya satan Fransızlar ile Portekizliler'di.

Alfemo Arap mahallesi

Birkaç satır ile de gece hayatını anlatacak olursak gençlerin takıldığı bütün büyük şehirlerde görülen Hard Rock kafeler, kafeteryalar ve yetişkinlere hitap eden gece kulüpleri mevcut. Bazı gece kulüplerine kadınların girişinden ücret alınmamakta fakat içerde içilen içkilerin fiyatın yüksekliğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
 
Lizbon'da Arap izlerini de görmek mümkün. Alfemo Bölgesi'nde dar sokaklar, bakımsız evler bunların göstergesidir. Kış mevsiminde yaptığımız bu seyahatte Lizbon bizi sıcak karşıladı. Bunun sebebi ise okyanusta oluşan Gulfstream etkisi.
 Pazar günü dönüş uçağımız içinde ,Gez-Gel'ci arkadaşlarmızla mutlu geçen seyahatimizi değerlendirirken kendimize yeni rotalar bakıyoruz ve antidepresan almış gibi bir etki ile ülkemize dönüyoruz.