Roadtrip: Ölüdeniz

Ertesi gün sıra tatilin en çekici durağına gitmek için yola çıktık: Ölüdeniz! Göcek’ten yola ancak 12.00 gibi çıktık ve birkaç saat sonra ancak varabildik. Böyle durumlarda günün yarısını yolda harcayınca geri kalan zamana bir plan sığdırmak zor oluyor. Böyle yolculukların tek eksi tarafı bu olsa gerek. Akşamüstü Ölüdeniz’e vardıktan sonra bir de vaktimizi otel bulmaya harcadık. Plansız olmak heyecan verici olsa bile, düzgün bir otel bulmak için kaybedilen zamanı denizde geçirebiliyor olmak insanın içinde ufak bir dert oluyor.

Ölüdeniz’deki otellerin neredeyse hepsini gezip gördükten sonra, -gidenler belki bilir- Ölüdeniz’e inen yokuşun başındaki Belle Vue‘de karar kıldık. Seçenekler her zaman zengin fakat, bizim gibi oda + kahvaltı tercih ediyorsanız burayı tavsiye edebilirim. Odaları güzel ve geniş, temiz fakat esas can alıcı nokta Ölüdeniz’e tamamen yukarıdan bakan mükemmel manzarası. Açık büfe kahvaltısı ve sıcakkanlı çalışanları da diğer artıları diyebilirim.

Sonunda otele yerleştikten sonra akşamüstü güneşinin tadını çıkarmak için sahile indik. Buraya geldiğimde çok küçüktüm, hafızamda belli belirsiz kareler vardı ama bu kadar güzel olduğunu hatırlamıyordum. Denizi o kadar güzel ve parlak bir maviydi ki insan çok zor karşı koyabiliyordu. Tabii güneş batarken denize girmenin keyfi de başka oluyor. Sahil kum değil, maalesef taşlı. Denize girerken ayaklarınız taşların içine gömülüyor belki deniz ayakkabısı ile girmek daha kolay olabilir, aklınızda bulunsun.

Akşam yemeğini, turistlere yönelik pek çok restoran seçeneğini eleyerek otelde yemeğe karar verdik. Açık büfe her zaman daha cazip oluyor. Yemekten sonra ise yapılabilecek, her tatil beldesinde olduğu gibi gündüz cafe gece cluba dönüşen yerlere gitmek. Buralarda tursitleri cezbedebilmek için her türlü şey mübah. Yolda yürürken kolunuzdan tutup çekebilirler bile buna her zaman hazırlıklı olun derim. Dönemin trend şarkılarını o kadar yüksek sesle çalarlar ki sokakta yürürken 7-8 mekandan gelen bilindik melodiler birbirine karışır ve yer yer birer baş ağrısına dönüşür. Kostümler ve acemi danslarla turist tavlamalarından bahsetmiyorum bile. Bazen yorucu olabiliyorlar, özellikle sakin bir tatil geçirmek niyetindeyseniz. Belki de bizim gibi yakın bir marketten şarap-peynir alıp güneşin batışını izleyebilirsiniz.

Ölüdeniz’deki ikinci günde tekne turu yapmaya karar verdik. Yine çoğunlukla turist eğlemek için düzenlenen tekne turlarından birine katıldık. Her sabah sahilden saat 10.00 gibi kalkan tekneler ile yakındaki 5-6 koyu gezip akşam 17.00 gibi geri dönüyorsunuz. Sahilde kalabalık içinde denize tek bir yerden girmek yerine tekne ile civardaki güzel koyları gezip, tekneden denize girmek ve etrafı keşfetme seçeneği mutlaka değerlendirilmeli Bunun eksi tarafları da var; her yerde sürekli yüzünüze çarpan “turistleri çılgınca eğlendirmeliyiz” zihniyeti…

Kısaca gezi teknesinin rotasından bahsetmek gerekirse, Kelebekler Vadisi, Akvaryum Koyu (her tatil beldesinde en az bir tane vardır bu koydan), St. Nicholas, Deve Plajı (bundan da olur) ve Soğuk Su. Teknelerin üst katı genelde minderlerle döşeli oluyor; burada rahat rahat güneşlenebilirsiniz ama sabahtan akşama güneş altında kavrulmak pek akıllıca bir seçenek olmasa gerek. Bunun dışında öğlenleri yemek veriliyor: ızgara balık veya tavuk, yanında makarna ve salata. Lezzet konusunda fazla beklentiye girmemek gerek, isterseniz yanınıza atıştıracak bir şeyler de alabilirsiniz. Bunların yanında yanınızda nakit de bulunmalı, teknede bira, cola gibi içecekler de satıyorlar. Şapka, güneş kremi, deniz gözlüğü, havlu gibi şeyler de yanınızda bulunması gereken diğer şeyler…

Yazının diğer bölümleri:gezimanya.com/GeziNotlari/roadtrip-dalyan-gocekgezimanya.com/GeziNotlari/roadtrip-kas