Selçuk'ta Efes Antik Kenti Gezisi

Efes Harabeleri, İzmir’in Selçuk ilçesi sınırlarında olup, İzmir’e 70 kilometre, Kuşadası’na ise 19 kilometre mesafededir. Eğer Efes’e Kuşadası yönünden giderseniz yol üzerinde solda paraşüt atlayışı da yapılabilen küçük uçakların yer aldığı Selçuk-Efes Havaalanı'nı göreceksiniz.

Efes harabelerine özel araç ile gitmiyorsanız, ulaşım için Kuşadası – Selçuk dolmuşlarına binebilirsiniz. Dolmuşlar sizi ana yolda indirir. Buradan taksiler ile ya da fayton ile Efes harabelerine ulaşabilirsiniz. Eğer araç ile gidiyorsanız, girişte araç park etmek için sabit 8 TL ödüyorsunuz.

Park yeri ana baba günü gibi. Yerli yabancı pek çok turist otobüsü var. Giriş bileti alınacak gişeye kadar devam eden yolda ise olmazsa olmaz hediyelik eşya dükkânları sıralanmış.

Harabelere giriş ücreti 25 TL ancak müze kartınız varsa ücretsiz olarak girebiliyorsunuz. Ancak müze kart içerideki Yamaç evlerde geçmiyor. Yamaç Evlere giriş ücreti ise 15 TL.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Efes’i gezmek için en az bir tam gününüzü ayırın. Gişelerden geçtiğim gibi sağ tarafta küçük bir kafe ve hediyelik eşya mağazası, sol tarafta ise ücretsiz tuvaletler var.

Tuvaletleri geçtiğiniz gibi Antik tiyatroya giden iki tarafı ağaçlı yolun sol tarafında yer alan bilgilendirme tabelaları ile dönemlere ayrılmış olarak Efes’in tarihsel anlatımı yapılıyor.

7. Bin Yıl Sonu - MÖ 334 Arası Tarih Öncesi Efes

MÖ 3. – 1. Yüzyıl Arası Helenistik Efes

Roma Dönemi Efes

MS 4. – 14. Yüzyıl Arası Bizans Döneminde Efes

Bilgileri aldıktan sonra yolda yürümeye devam ederken sol tarafta Antik Tiyatro tüm heybeti ile kendisini göstermeye başlıyor.

Sol tarafta ise günümüzde kilometre levhaları görevini gören tarihi mil taşlarını görüyorum. Antik dönemde bu taşlar şehirler arasındaki uzaklıkları göstermek için yol kenarlarına dikilirlermiş. Genelde yerel taşlar kullanılarak yapılan mil taşlarının mermerden yapılanları oldukça az.

MÖ 3. yüzyıla tarihlenen mil taşlarında uzunluk birimi “Stadia” olarak geçiyor. 1 stadia 185 metreye eşit. Roma dönemindeki mil taşlarında ise uzunluk birimi “milia passuum” olarak ifade ediliyor. Milia Passuum, bin adım anlamına geliyor.

Roma döneminde, mil taşları üzerinde uzaklığı ifade eden yazı ile birlikte yolu yaptıran imparatorun da adı yer alıyormuş. Yazıların okunabilmesi için de oyulan yazılar kırmızı ile boyanıyormuş. Roma İmparatorluğu’nun geç dönemlerinde imparatoru onurlandırmak ve halkın imparatora bağlılığını göstermek için imparator yol yaptırmamış olsa da isimleri mil taşlarına kazınıyor ve bu mil taşları şehrin önemli kavşaklarına yerleştiriliyormuş. Aynı zamanda önemli kişilerin şehre gelişlerinde karşılanmaları ve gidişlerinde uğurlanmaları, bu mil taşlarının bulunduğu noktalarda yapılıyormuş.

Burayı biraz geçtikten sonra yine sağ tarafta eski dönemde kullanılmış olan mezarları görüyorum.

Yolun bitiminde sütunlu uzun bir cadde karşıma çıkıyor. “Arkadiane” olarak adlandırılan bu cadde 500 metre uzunluğunda ve 11 metre genişliğinde. Zamanında bu cadde liman ile tiyatro arasındaki bağlantıyı oluşturuyormuş. Tabii zaman içinde deniz çekilince eski liman bölgesi de denizden 6 kilometre içeride kalmış.

Cadde bugünkü görünümüne İmparator Arcadius (MS 395 – 408) döneminde kavuşmuş. Bir de bu cadde üzerinde Dört Sütunlu anıt var Burada imparatorluk ailesi üyelerinin heykelleri sergileniyormuş.

Limana sırtımı döndüğümde karşımda Antik Tiyatro'yu görüyorum. Efes’in en bilindik yapılarından olan Antik Tiyatro’nun tarihi, Helenistik Dönemde (MÖ 3.-1. yüzyıl) ina edilmiş öncül bir yapıya kadar dayanmaktadır. Roma Döneminde İmparator Domitianus (MS 81-96) ile Traianus (MS 98-117) zamanında yapı genişletilmiş, önce 2 katlı, sonra da 3 katlı hale getirilmiş. Burada gösterilerin yanı sıra toplantılar da yapılıyormuş. Roma İmparatorluğu’nun geç dönemlerinde ise gladyatörler arenası olarak kullanılmış. Bu dönemdeki kapasitesi 20.000 – 25.000 kişiymiş.

MS 3. Yüzyılda meydana gelen depremde hasar gören yapı kullanılmaya devam etmiş ve ardından Bizans döneminde Bizans surlarına dahil edilmiş. Buradaki kazı çalışmalarının başlaması 19. Yy’a kadar uzanıyor. Mimar J.T. Wood’un 1866 – 1868 seneleri arasında yaptığı çalışmalar sonrasında 1898 – 1900 yılları arasında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından R. Heberley yönetiminde kazı çalışmaları yapılmış ve yapının tamamına yakını ortaya çıkartılmış.

1990 – 1997 seneleri arasında Mimar Sinan Güzel sanatlar Akademisi ve Avusturya ortak çalışmalar yürütmüş ve 1997’de kazı çalışmaları tamamlanmıştır.

Antik tiyatro’nun sahne binasının arka duvarına yaslanan Helenistik dönemden (MÖ 3. – 1. Yüzyıl) kalma bir çeşme yapısı bulunuyor. Burada toplanan su Marnas Nehri’nden getiriliyormuş.

Ardından Antik Tiyatroyu solumda bırakarak yine sütunlu bir yoldan Celsus Kütüphanesine doğru yürüyorum. Bu yol üzerinde Aşk Evi ve Androklos Anıtını görüyorum.

Ve meşhur Celsus Kütüphanesi tam önümde.

Roma dönemine ait en güzel eserlerden biri olan Celsus Kütüphanesi, MS 135 yılında Efes valisi Julius Celsus Halemaeanus’un vefat etmesinin ardından oğlu Julius Agiula tarafından babasına ithafen yaptırılmış. Mimarı da Romalı Mimar Vitruoya. Efes valisi Celsus’un mezarı kütüphanenin batı duvarının altında yer alıyor. Dışarıdan bakıldığında iki katlı görünen yapı, 15 metre yüksekliğindeki tek bir salondan oluşuyor. Döneminde hem kütüphane hem de anıt mezar olarak kullanılan yapının restorasyon çalışmaları 1970 - 1980 yılları arasında tamamlanmış. Celsus’un mezarının bulunduğu yerde bir de heykeli varmış. Ancak bu heykel günümüzde İstanbul Arkeoloji müzesinde yer alıyor.  Celsus kütüphanesi, eski dönemde bilim adamları ile düşünürlerinin yetişmesinde büyük rol oynamış.

Kütüphanenin ön yüzünde her iki katta da nişler içerisine yerleştirilmiş olan heykelle oldukça etkileyici.

Celsus Kütüphanesinin sağında yer alan kapı ise Agora’ya açılan Güney Kapısı.

Oldukça süslemeli ve gösterişli olan kapı, MÖ 2 senesinde Roma imparatoru tarafından özgür bırakılan Mazaeus ve Mithridates tarafından finanse edilmiş. Kapının Celsus kütüphanesine bakan yüzü güney tarafı, agora kısmına bakan tarafı kuzeyi gösteriyor. Yapı 1982 – 1988 yılları arasında tekrar onarılarak ayağa kaldırılmış.

Buradan kentin Agorasına geçiyorum. Burası Tetragonos Agorası yani Ticari Pazar yeri olarak biliniyor. Burası MÖ 3. yüzyılda çoktan kurulmuş olan bir yerleşim. İlk genişletme çalışmaları MÖ 27 – MS 14 seneleri arasında İmparator Augustus dönemine rastlıyor. Kare biçimli yapının uzunluğu 154 metre imiş.

4 tarafında da agorayı çevreleyen iki katlı yapılar var. Bunlar o dönemde iş yeri ve dükkan olarak kullanılıyormuş.

Bu alanın doğu kısmında bir de mermer cadde yer alıyor. Hatta bu cadde üzerinde MS 54-68 senelerinde İmparator Neron tarafından mahkeme olarak kullanıldığı düşünülen bir yapı inşa edilmiş.

Yine agora bölgesinde bir de mezarlık caddesi yer alıyormuş. Agora bölgesinden tekrar Celsus Kütüphanesi’ne giderek, bu kez sırtımı kütüphaneye vererek karşımda yer alan caddeden yukarıya doğru yürümeye başlıyorum.

Sağ tarafımda meşhur Yamaç evler kalıyor. Bu evleri başka bir yazı da anlatacağım. Yamaç Evler meşhur Dini Alay yolu üzerinde yer alıyor. Bu yol eski dönemde, her sene Efes şehri Tanrıçası Artemis onuruna düzenlenen şenliklere sahne oluyormuş. Birkaç gün süren şenliklerde çeşitli spor yarışmaları yapılıp, kurbanlar adanırmış.

Yamaç evlerin hemen yanı başında ise 9 metre uzunluğunda kare biçimindeki kaidenin içinde genç bir kadının mermer bir lahit içinde gömüldüğü mezar odası bulunuyormuş. Gerçi günümüzde ayakta değil.

Yol üzerinde Hadrianus Tapınağını, Alytarcus stoasını, Latrina yani tuvaletleri, Helenistik çeşme ve Heksagon’u, Traianus çeşmesini görüyor ve Herakles Kapısı'na kadar ulaşıyorum.

Bundan yaklaşık 28 – 30 sene önce bu bölgeye geldiğimde Celsus Kütüphanesi'nden yukarı çıkan yol geziye açık değildi. Şimdi gezdiğimde şunu anlıyorum, o dönem gezdiğim Efes harabeleri kadar büyük bir Efes de burada var.

Herakles Kapısı Efes’in Kuretler caddesine açılan kapısı. Kapı girişinin 2 yanında Herakles tasvirleri ile süslü 2 büyük sütun var.

Buradan Kuretler caddesine geçiyorum. Bu cadde şehrin etrafındaki 2 dağın vadisi arasında uzanan ve Dini Alay yoluna bağlanan 210 metre uzunluğunda bir cadde. 7-10 metre genişliğindeki caddenin kenarlarında mermer sütunlar yükseliyor. Altından ise kanalizasyon geçiyormuş. Bu caddenin onarımı MS 7. yüzyıla kadar devam etmiş.

Caddenin sonunda Domitian Meydanı yer alıyor. Meydana adını veren ise İmparator Domitianus’a (MS 81 - 96) adanmış olan Domitianus Tapınağı. Ancak bu tapınak imparatorun ölümü ve anısının lanetlenmesinden sonra Flavluslar ailesine verilmiş. Günümüzde tapınağın çok küçük bir bölümü ayakta kalmış.

Tam olarak göremediğim tapınak sonrası yanındaki Pollio yapısı ve Domitianus Çeşmesi ile karşılaşıyorum.

Ardından Yazıtlar galerisine geliyorum. Burası, Domitianus Tapınağının mahzen tonozlarının bulunduğu yerde. Günümüzde  3.000’in üzerinde yazıt bulunmuş burada. Sergilenen ise sadece 60 tane. Buradaki yazıtlar imparator ailelerini yücelten yazılar ve mezar yazıtlarından oluşuyor.

Bu bölgede Hydrekdokheion yani su sarayı kalıntılarını ve bir başka antik tiyatro gördükten sonra dönüş yoluna geçiyorum.

Tekrar Celsus Kütüphanesi'ne inip oradan, sütunlu yoldan geri yürüyorum. Bu esnada halen çalışma yapan arkeologlara rastlıyorum.

Ancak zaman azaldığı için sohbet edemeyip, çıkışa doğru giderken sola kıvrılan toprak yolun sonundaki Meryem Kilise diğer adı ile Konsül kiliseyi ziyaret ediyorum.

Burası 145 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindeki kentin piskoposluk kilisesiymiş. Bunun hemen yanında ise halen kazı çalışmaları devam eden Piskoposluk sarayı yer alıyormuş. Bu saray MS 5.yüzyılda inşa edilmiş olup uzunluğu 140 metre ve genişliği 30 metreymiş.

Muhtemelen bundan 10 sene sonra Efes harabelerinin çok daha geniş bir kısmı gezilebiliyor olacak.

Tam gün süren gezi sonunda Efes’e veda vakti…

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni