Tuna ve Main Nehri'nde Seyahat: Rothenburg

Würzburg’dan hareketle 60 km mesafedeki Romantik Yol’un en güzel ve turistik şehirlerinden biri olan Rothenburg’a geliyoruz. Bu küçük Ortaçağ şehrinin tarihi 1100’lü yıllara kadar dayanıyor. Rothenburg; 2. Dünya Savaşı sırasındaki ağır bombardımanlardan fazla zarar görmemiş, şanslı şehirlerden biri. Şehre her yıl 15 milyon turist geliyor. İlk sırayı Japonlar ve Amerikalılar alıyor. Romantik Yol’un en güzel ve en masalımsı kasabalarından biri olan Rothenburg’u Japon turistler o kadar sevmişler ki ülkelerine bu şehrin bir benzerini yapıp “kardeş şehir” ilan etmişler. Japonlar kale surlarının restorasyonuna da katkıda bulunmuşlar. Hatta onarım için maddi yardımda bulunan Japonların plaketleri bulunmakta.

30 yıl süren din savaşları (Protestan & Katolik) bu şehre çok zarar vermiş. Bu savaşlar sonrası 200 yıllık bir karanlık dönem ardından turizmin gelişmesi ile şehir yeniden canlanmış. 
Rothenburg; kralları öldüğünde yerine geçecek varis olmayınca, halk konsülleri ile yönetiliyormuş. Şehir kendini serbest şehir ilan etmiş. 1300’lü yıllarda serbest bir şehirken 1320 depreminde eski krallarının sarayı yıkılmış ve halk bu sarayı taşocağı gibi kullanmış. Tüm şehri çevreleyen surların yapımında eski saraydan getirdikleri taşları kullanmışlar. Tüm kasaba UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer almakta. Şehir baştan sona tamamen surlarla çevrili. 2,5 km uzunluğundaki bu surlarda 42 adet kule bulunmakta.

Şehrin en önemli kilisesi; St. Jakob Kilisesi. Kilisenin kapısının hemen sağ tarafında Hz. İsa’nın zeytin tepesinde acı çekişini simgeleyen heykeller bulunuyor.

Kilise içindeki 14. yüzyıla tarihlenen ahşap altarın oldukça güzel olduğunu buraya gelmeden önce okumuştum. Ancak gezi sırasında atlamışım, içine girip sizin için fotoğraflayamadım.  
 
Kilise içine girmeden dışarıdaki bu heykelleri fotoğraflayıp, kale kapısından dışarı çıkarak panoramik görüntüyü fotoğraflıyoruz. Beton yapılaşma yok denecek kadar az, yemyeşil orman içinde huzurlu bir manzara yer alıyor.

Panoramik fotoğraflarımızı çektikten sonra bir başka kapıdan çıkarak, Burggasse’den yürüyerek sola döndük. 30-40 metre yürüdükten sonra sağımızda Fransiskan Kilisesi’ni görerek Herrngasse’ye çıktık. Buradan devamla Markt Meydanı’na geldik. Rathaus, eski belediye binası şehrin simgesi. 220 basamaklı kulesine çıkarak tüm meydanı fotoğraflayabilirsiniz. Bu kulenin yapımı 14. yüzyılda başlamış ve Rönesans döneminde bitirilmiş. Meydandaki Hernbrunnen isimli çeşme tüm turistlerin fotoğraf çektikleri güzel bir çeşme. Etrafındaki rengârenk bol çiçekli, dik çatılı, kerpiç-ahşap karışımlı tipik Alman mimarisi ile hoş bir uyum içinde.

Bu meydanda yer alan saat kulesindeki saat, her saat başı Rothenburg’u kurtardığı söylenen eski belediye başkanının anısına yapılan kukla gösterisi ile anılmakta. Söylenceye göre buradaki belediye başkanı iddiaya girip bir dikişte 3 litre birayı içerek, şehri yağmalanmaktan kurtarmış (bu bazı bilgilerde 100 fıçı olarak yer almış).

Almanya’nın bu küçük kasabalarında gördüğümüz ferforje tabelalar çok çok güzel, işte bunlardan ikisi…

Bu bölgedeki kukla ve oyuncak müzesi, yılbaşının çağlar boyunca nasıl kutlandığını, gelişimini anlatıyor. Christmas Müzesi ve içinde işkence odaları, işkence aletlerinin bulunduğu Criminal Müze de görülebilir. Ancak zamanımız kısıtlı, gemimize dönmek zorundayız, bu nedenle buraları gezemedik, zamanı olanlar için ilgi çekici müzeler olduğunu okumuştum.

Rothenburg’un gecesi de oldukça renkliymiş. Ne yazık ki gemimize dönmek zorunda olduğumuz için her gece aynı kişi tarafından yapılan gösteriyi göremedik. Anlatılana göre akşam saat 20.00 gibi Ortaçağ kıyafetine bürünmüş pelerinli gece bekçisi elinde gaz lambası ile turistlere liderlik ederek sanki bir tiyatro gösterisi yapar gibi turistleri eğlenceli bir şekilde tarihi binalar, kiliseler arasından dolaştırıyormuş. Bu kişiye Night Watchman diyorlar.
 Şehrin mutlaka tadılması gereken lezzeti “snowball” (kartopu) dedikleri bir çeşit kurabiye. Lezzetli mi derseniz; "ah olsa da tekrar yesem" demem.

Bu sokaktaki armut ağaçları ise binanın duvarına yapışık büyümüş. Armut ağacını, üzüm asması gibi duvara sardırmışlar. Oldukça ilginç bir görüntüydü.

Bu masalımsı kentte; rengârenk tipik Alman evleri, dantel işlemeler satan minik dükkânlar, oyuncak mağazalar, snowball’ların süslediği minik pastahaneler ile dolu bir alışveriş caddesi olan Schmiedgasse boyunca yürüyerek Plönlein/Siebers Tower’ı görüyoruz. Sağımızda ise tam aşağıya ayrılan yolun köşesinde klasik Alman mimarisi ile yapılmış sarı badanalı bol çiçekli bu ev tam fotoğraflık duruyor; iki yolun birleşimindeki üçgene oturtulmuş. Sağ tarafımızdaki yol ise Kobelzell Kapısı’na gidiyor.

Biz Schmiedgasse’den devam edip, üzerinde saat olan Plönlein/Siebers Tower’ın altındaki kemerden geçerek biraz ileride bizi bekleyen otobüsümüze bindik ve Würzburg’ta bizi bekleyen gemimize doğru hareket ettik. Güler yüzlü personelimiz, her zamanki gibi bizi çok hoş bir şekilde karşıladı.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.