Cruise ile Dünyanın Keşfi

2009 yılında denize indirilen 133.500 gross tonluk 333 metre boyundaki 3300 yolcu 1300 personelin hizmet verdiği lüks gemimiz MSC Splendida ile gezi yapma fikrimiz, benim www.gezimanya.com sitesindeki gezi anı yazılarımı okuyan arkadaşların birlikte geziye gitme istekleri üzerine gelişti. Dostlar ile birlikte olmak, bu güzellikleri onlara da tattırmak ve tanıtmak doğrultusunda birlikte bu seyahati yapmaya karar verdik. Haydi o zaman uygun bir tur yapalım ve yola koyulalım dedik. Önerdiğim turlar arasından seçimimizi yaptık ve 24 kişilik bir grup ve aile fertlerim olarak iki ayrı grupta gemi ve uçak biletlerimiz alarak  gezi günümüzü beklemeye başladık.

Bu yazılarımı sizlerin bu tatlı ve keyifli gezimizi her zaman hatırlamak ve dostlarımız ile birlikte paylaşarak herkese yol göstermek amacıyla yazıyorum. 

Seyahat Günü

2 Kasım 2016 ve 19 Kasım 2016 sabahı İzmir’den hareket ederek İstanbul aktarmalı THY'nin Cenova yerine bizi yönlendirdiği Milano’ya hareket ile her iki yolculuğumuz da aynı şekilde başladı.  

Gemi kalkış tarihimizin 1 gün öncesinden yola çıktığımız için o gün 2 saatlik Milano – Cenova otobüs yolculuğu sonucu önceden ayırttığımız otelimize yerleştik. Tam Cenova’nın göbeğinde bulunan otelimize gider gitmez, o cıvıl cıvıl sokaklara dağıldık ve gecenin keyfini yaşadık. Bazılarımız limana kadar yürüdü, bazılarımız bir spagetti restoranında maç izledi, bazılarımız pizza ve şarap keyfi yaptı bazılarımız da vitrinleri gezerek gecenin kalabalığına karıştılar. Biz de meşhur Cenova San Lorenzo Katedrali'ni şöyle bir tavaf ettik. Sabah erkenden kahvaltıda tekrar buluştuğumuzda herkes dinlenmiş, çakı gibi Cenova’yı gündüz keşfetmeye ve gemimize binmeye hazırdı. Şimdi sizlere yazılarımdan çok resimler ile bu anları anlatmaya çalışacağım. Her zaman resimler ile bu hatıraları anlatmak hem güzel hem de kolay olacaktır. Aile turumuzda Cenova’nın sahil kesiminde ayırttığımız Morali Palace muhteşem bir oteldi. Eski bir dükün sarayı olan bina daha sonra restore edilmiş ve şimdi otel olarak hizmet vermekte. Esas bahsetmek istediğim sabah kahvaltısının muhteşemliği ve saray ortamının korunmuş olması hepimizi hayran bıraktı. Bu otele bu kahvaltı için bile gelinir. Tabii 2. turumuzda 24 kişi olduğumuzdan ve otel kapasitesi yeterli olmadığından burada yer ayırtamamıştım. 

Cenova

Cenova, İtalya’nın Batı Akdeniz’deki doğal limanı, aynı zamanda liman imkanları bakımından en önemli ve işlek limanıdır. Bizim yaptığımız gibi Cenova’nın tarihi mekanlarını, caddelerini, turistik merkezlerini rahatlıkla yürüyerek kendi başınıza keşfedebilirsiniz. İtiraf etmeliyim ki ben Cenova’yı bu kadar güzel, temiz ve görülesi bir yer olarak tahmin etmiyordum. MSC'nin homeportu olan bu limandan kruvaziyerlere bineceklere bir gün önce buraya gelip şehri keşfetmelerini tavsiye ediyorum. Sokaklarında dolaşmak ve hele gece o ışıl ışıl sokaklarında dolaşıp bir şeyler yemek çok keyifli oluyor. Hele Luccoli Caddesi'nin lüks mağazaları ve kaldırımların mozaik  döşemelerinde gezinmek ve etrafı seyretmek insana değişik bir haz veriyor. Ayrıca Ferrari Meydanı ve istasyona yakın olan lokal market de görülmeye değer.

Genova

Cenova’nın tarihine gelirsek; Cenevizliler’in 10. yüzyılda Arapları, Sardunya ve Korsika Adaları'ndan atacak kadar çok güçlü bir donanmaları varmış. Daha sonra Sardunya Adası'na hükmetmek için Pisa’lılarla da büyük mücadele vermişler. Bundan sonraki yıllarda ise Venediklilerle Akdeniz hakimiyeti için savaşmışlar. Cenova’nın meşhur komutanı Andre Dorya 1500'lü yıllarda Cenova’nın ilk cumhuriyet devletini kurmuş ve ailesi uzun yıllar burayı yönetmiş.

Hala ayakta olan ve restore edimiş aile evleri San Matteo Meydanı'nda görülebilir. Ayrıca hala korunan ve Porta Soprana’da ziyaret edilen diğer bir ünlünün evi de Kristof Kolomb’un 1451 yılında doğduğu ev. Bu ev aynı zamanda Cenova’nın 12. yüzyılda inşa edilen eski Roma yolunun geçtiği tarihi kapının yanında.  Diğer görülecek yerlerin içerisinde 12. yüzyıl yapısı dış cephesi siyah ve beyaz mermerlerle kaplı olan San Lorenzo Katedrali, hemen yanında 16. yüzyılda yapılmış Dükler Sarayı, Carlo Felice Tiyatrosu ve Güzel Sanatlar Akademisi sayılabilir. Hepsi güzel ve hepsi görülmeye değer. Ayrıca sahile indiğinizde 1992 yılınca açılan dev modern bir mimariye de sahip Cenova Akvaryumu ile marinayı da gezmelisiniz.

Asıl macera gemiye binişimizle başlıyor elbette. Gemiye binme vakti geldiğinde limana kadar yürümüş olan grup artık yorulmuştu. Hemen taksilere atlayıp otelimizden valizleri alıp bizi rüyalar alemine götürecek olan gemimize check-in yapmak üzere Cruise terminaline geliyoruz. Valizlerimizi kabinlerimize götürecek görevlilere kabin numara etiketlerimizi yapıştırdıktan  sonra salonda 1 saatlik bekleme sonucu gemi kartlarımızı elimize aldığımızda işte o güzel anlar başladı. Düşünsenize 3000 kişi gemiye biniyor ve hiçbir karışıklık ve düzensizlik yok. 

İşte şimdi gemimizin içerisindeyiz. Kapıdan girerken gemi kartınızın çıkardığı o dıt sesi, geminin lobisine geçtiğinizde beyninizin en ücra köşesine kadar sizi etkileyen o güzel koku ve manzaranın verdiği mutluluğu hiç unutmayın benim sevgili dostlarım. Gelin siz de bu mutluluğa ortak olun ve her ne olursa oldun hayatınızda bir kere dahi olsa bu Cruise deneyimini yaşayın.

Sabahtan beri Cenova’yı gezmek için koşuştururken, vakti değerlendirmek ve saat 2'de gemiye gelmek çok önemli. Bu arada gemi kartlarımızı aldıktan sonra geminin önünde grup pozu vermeden olmaz tabii ki. İşte öğle vakti gelmiş de geçmiş bile. Biz heyecandan acıktığımızı bile unutmuşuz. Haydi öyleyse geminin 14. katı bizi bekliyor. Açık büfe servis veren Bora Bora restoranımızdan hemen beğendiğimiz  yemekleri alalım ve bir güzel ilk yemeğimizi yiyelim. Karnımız doyduktan sonra da geminin keşfi ve gemi kalkmadan önce katılmamız gereken tatbikat var. Bakın altın kızlar ekibi tatbikatı pek önemsemişler ve batma heyecanını da resme yansıtmışlar. 

Tatbikat sonrası ne yapıyoruz. Sıra gemiyi keşfetmeye geldi. 17 katlı bu gemide öncelikle buluşma noktamızı belirliyoruz ve sonrasında gemiyi keşif gezmesi yapıyoruz. Buluşma noktamız her zaman 5. kattaki piyanonun başı ve oradaki lobby sahası.

Geminin hareket zamanı geldiğinde her zaman üst güverteye çıkarım. O kuğu gibi süzülüp limandan geminin ayrılışı var ya, işte o anda tüm evrene güzel niyetlerimizi göndeririz. Tanrıya bizi bu güzellikleri gösterdiği ve yaşattığı için şükrederiz. Hele bir de akşam güneşi arkamızdan batarken tüm şehri kıpkızıl renklendirdiği o an sizi doyumsuz manzaralarla başbaşa bırakır.  Tabii limandan ayrılırken tüm şehrin manzarası ve büyüklüğü de gözler önüne serilir.  Evet ya,  bunları yaşamak lazım, buraları görmek lazım.

Artık akşam oldu ve ilk gecenin heyecanı ile daha önce belirlenmiş yemek salonundaki masalarımızı kontrol ediyorum ve ikinci parti yemek yiyeceğimizden, bu gün önce tiyatroda şovları seyredeceğiz.  Şimdi gösteri zamanı. MSC bu şovlara özel bir önem veriyor. Öğrendiğime göre yılda 3-5 milyon Euro bu prodüksiyonlara yatırım yapıyorlar. Diğer gemilerde de şovları gördüğüm için kıyaslama yapma imkanım var. Mesela Amerikan firması Carnival Cruises’da şovlar daha basit ve tekdüze ama orada daha çok şamata var. Princess Cruise  gemilerinde daha çok meşhur sanatçılar sahne alıyor ve konser havasında geçiyor. Norwegian Cruise’da sahnede müzikaller ve teatral eserlerle birlikte şovlar ve stand- up'lar yer  alıyor. MSC de ise hem göze ve hem kulağa hitap eden şaşa, akrobasi ve  kostümlerin renkliliği daha ön planda. Bu kadar bilgiden sonra şovları seyrediyoruz ve sonra da akşam yemeği için restoranımıza, bizim için ayrılan masamıza gidiyoruz ve gelsin yemekler, tatlılar. Dondurmaları unutmayın. Aman fazla da yemeyin dikkat, kiloları dönünce vermek zor olabilir. Yemek sonrası gemi dolaşması ve hoppala yatak. Yorgunluk gözlerinizden belli, şimdi yatacağız, sabah Roma'da kalkacağız. İyi geceler. 

Dünyanın En Güzel ve En Heyecanlı Şehri: Roma

Sabah saat 8'de  grubumuzun randevu yeri meşhur piyano başında buluşuyoruz ve gemi çıkışında bizi bekleyen otobüsümüze biraz gecikmeli olsa da biniyoruz. 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra işte dünyanın en güzel ve heyecanlı şehri Roma’da ve de Vatikan’dayız. Bizi orada Türk rehberimiz Burcu Hanım karşılıyor. Artık ona teslimiz, onun anlatım ve tanıtımları ile önce San Pietro Meydanı, sonra panoramik şehir turu ile Venezia Şehitler Abidesi ve Meydanı ile Kolezyum ve Roman Forum, son olarak da İspanyol Merdivenleri'nde otobüsümüzden inerken gerekli Roma bilgilerini alıyoruz. Aşk Çeşmesi'ne (Trevi Fountain) yürüyoruz isteyenler alışveriş yapıyor, isteyenler bir daha Roma’ya gelmek için havuza para atıyorlar. İki saatlik bir mola sonrası da otobüsümüzün park ettiği noktaya ulaşıp geri dönüyoruz.

Buradan rehberimizin bizlere aktardığı tarih ve turizm bilgilerini sizlere anlatıp yormak istemiyorum. Bu yazıları zaten internette dolaşırken bulabilirsiniz. Ben sizlere gemiden Chivitaveccia Limanı'na inildiği andan itibaren okuyucularımın merak ettiği nasıl Roma turu yaparım sorusuna cevap vereceğim. Daha önceki gezilerimde sizlere Roma’nın bu küçük limanından kendi başınıza nasıl trene binip Vatikan ve Roma’ya ulaşacağınızı yazmıştım.

Colosseum-Rome
 
O zaman kendi başınıza neler yapabileceğinizi anlatmıştım. Ancak bu seferimizde kalabalık olduğumuzdan Roma’dan bulduğumuz Türk rehber ve otobüsü vasıtası ile turu gerçekleştirdik. İyi ki de böyle yapmışız. Hem önemli bilgiler aldık, hem de rahat ettik. Gemide de satılan bu turun bedeli 80 Euro civarında idi. Biz ise iki saatlik yol, Türkçe rehberlik hizmeti, şehrin belirli yerlerinde mola, tanıtımlar ve yine iki saatlik dönüşü 60 Euro bedelle gerçekleştirdik. İşte şimdi  gemimizin demirlediği Chivitaveccia Limanı'na varıyoruz ve size bugünün gezi fotoğraflarını veriyorum.

Günün yorgunluğunu bu akşam eğlenerek atmayı planlıyoruz. İşte size bu geceden seçilmiş kareler. Kimisi kızların peşinde, kimi tiyatronun,  kimileri de Casino’da eğlenmenin ve rüyalarını gerçekleştirme peşinde

Mafyanın Merkez Üssü: Palermo

Roma’da yattık, bugün Palermo’da kalktık. Başka şehirde uyandık. Gemimiz Sicilya Adası'nın başşehri ve Akdeniz’in en büyük limanlarından birisi, eskiden mafyanın da merkez üssü Palermo’da demirledi. İtalya’nın narenciye üretimi merkezi olan bu adada MÖ 253 yılında Fokaililer (Foça) çeşitli yerleşimler kurmuş ve sonraları Kartacalılar'ın askeri üssü olarak da kullanılmıştır. MS 831- 1072 yıllar arasında Arap egemenliği altında kalmıştır. İşte bu dönemde bütün bu saraylar, tarihi binalar ve oryantal yapıtlar yapılmış ve çoğu günümüze kadar gelmiştir. Şimdi ise Palemo’nun zenginlikleri olarak bizlere tanıtılmaktadır. Halbuki biz ülkemizde ne yapmışız, bu güzelim binaları yıkıp yüksek katlı ucube binalar inşa etmişiz. Palermo, Arap ve Norman yönetiminde genişlemiş ve büyümüş, dar sokakları, şehri çevreleyen kalın ve yüksek duvarları sayesinde de birçok düşmanın istilasından da kendini korunmuştur.

Palermo

Saat 10 sularında limana yanaştığımızdan bu güzel fotoğrafları sizler için rahat rahat çektim. Yine piyano etrafında toplandık ve gümrük işlemleri tamamlanıp kapılar açılınca hemen kendimizi dışarıya attık. Liman çıkışı bir coşku, bir sevinç, kızlı erkekli bizim grup halay çekiyorlar. Tabii ki böyle güzel havayı buldular, ohh keyifler yerinde. "Haydi bakalım Bismillah" diyoruz. Liman çıkışında bizi küçük stantlarını kurmuş seyahat acenteleri karşılıyor. Hepsi tur satmaya çalışıyor. Günlük üstü açık otobüslerle indi bindi (Hop on Hoop Of) turlar genelde 15 Euro. Ancak 24 kişinin pazarlığı ile 12,5 Euro'ya işi bağlıyoruz ve 24 kişi için bütün bir otobüsü rezerve edip turumuza başlıyoruz. Siz biraz daha liman dışına çıkıp bunlarla pazarlık ederseniz, eminim 10 Euro'dan bu turu alabilirsiniz. Tarihi binalar, birbirini dik kesen caddeler ve şehrin temizliği, hepimizi Palermo’ya hayran bırakıyor. Önce Palermo Katedrali, daha sonra meşhur tiyatro binası ve diğer 18. yüzyıl binalarını hayranlıkla seyrediyoruz. Bu arada otobüsün üstü açık hava da güzel olduğundan yüksek binalar olmasa da manzaraları kulaklıklarımızdan anlatım ve tercümem ile rahatlıkla seyrediyoruz.

Yolumuz üzerinde bir de yerel pazara (Capo) rast geldik ki sormayın gitsin... Özellikle arayıp bulduğum bu pazarda yerel sebze, meyve ve balıkları hem görmek, hem de tatmak imkanı bulduk. O barbunya balıklar, o kalamarlar, ahtapotlar, valla kendimi zor tuttum oturup bir çilingir sofrası kurup yememek için. Fiyatları da uygun. Hem de hemen oracıkta pişirip servis yapabiliyorlar.  Ama 24 kişi olunca o iş biraz zor.  Yapabilsem 2 kilogram barbunu gemiye götürüp aşçıya hemen tavaya at derdim. Offf of.   

Oradan devam ediyoruz ve önümüze bu sefer sokak satıcılarının topluca bulunduğu bir ıvır zıvır pazarı denk geliyor. Bakın ana sokaklarda işportacı yok. Hepsini bir yere toplamışlar ve böylece hepsi ile pazarlık edebiliyorsunuz. İşte hanımların en sevdiği yere geldik. Hemen herkes bir şeyler almanın peşine düştü. Bir de Türkçe pazarlık yapıyorlar ki gülmeyin gitsin. İşte hanımlarla birlikte aldığımız şapkalar. Bu poza bile bu para verilir valla, üstüne üstlük bir de şapkalar bizde kaldı. Hemen 5 dakikalık yürüyüş sonrasında  tarihi Massimo Tiyatrosu'na geliyoruz. Buranın içerisinde hem ihtiyaç molası hem de kahve içilip dinlenebileceğiniz çok güzel bir İtalyan kafesi var. İnternet de bedava. Dinlenin ve yayılın arkadaşlar.  

1897 yılında inşa edilmiş olan bu bina İtalya’nın en büyük, Avrupa’nın ise 3. büyük tiyatrolarından biri. 3000 kişilik planlanıp, 1300 kişilik olarak yapılan bu tiyatro tabii ki at nalı şeklinde, 7 kat seyirci locasına sahip. Keşke daha vaktimiz olsa da bir eseri burada seyredebilsek. Yarım saat molanın ardından otobüsümüz randevulaştığımız saatte buraya geliyor ve 2. etap turumuz başlıyor. Bu sefer bazılarımız yürüyüp, sokakları koklayıp alışveriş yapıp ana caddelerde dolaşmak istiyor. Bazılarımız da otobüs ile dolaşıp Cappucino İskelet Mabetleri'ne ve Montreale Duomo’sunu görmek ve sonunda da limana yorulmadan varmak istediklerinden,  iki gruba ayrılıyoruz. 

Ben yürüyen gruptayım ve şehrin sokakları ana caddelerine vitrinlere ve mağazaları seyrederek dolaşıyoruz. Bir şeyler almanın imkanı yok, çok pahalı geliyor bize, çünkü her şeyi 4 ile çarpıyorsunuz. Zaten bütün bu mağazalar Türkiye’de de var. Onun  için Avrupa’da yiyelim, içelim ve gezelim. Şimdi yürüyerek deniz kıyısına iniyoruz ve bütün ihtişamı ile gemimiz limanda bizi bekliyor. Palermo’da cruiserlar ne yapmalı diyorsanız, bu üstü açık otobüsler ile 10 Euro karşılığında çok güzel gezebilirsiniz. Duraklarda inip çevreyi dolaşabilir, bir sonraki durakta binip uzaktaki bir güzel tarih ile kucaklaşabilir hatta meşhur Cappucino mezar mabetlerini bile gezebilirsiniz. Ama o yerel pazarda balık ve kalamarların tadına mutlaka bakın.

Artık gemi kartlarımızı göstererek gümrükten geçiyoruz ve işte yine lüks kamaralarımızda soyunup dökünüyor, hatta duşumuzu alıp bizi bekleyen açık büfe restoranımıza gidiyoruz. Eveeet şimdi gelelim gece eğlencelerine. Bakın geziyoruz, dolaşıyoruz, alışveriş yapıyoruz, şapkalar alıyoruz ama tatlı bir yorgunluk da üzerimize çöküyor. Sonra da gemiye dönüp ha babam yemeyi seviyoruz. Gemi eğlenceleri ise her gece ayrı keyif,  ayrı bir şıklık. Niye? Bu gece şık giysilerin giyileceği kaptanın gecesi. Şık giyineceğiz ve elimizde şampanya kadehleri ile salına salına etrafta dolanacağız.  

Malta'nın Altın Şehri: La Valletta

Dün gece Palermo’da yattık, bu sabah La Valletta da kalktık. Tarih 23 Kasım 2016 günlerden çarşamba. Hava sıcaklığı 22 derece, güneşli bir havada Malta Adası'ndayız. 16. yüzyılda Kudüslü St.John ve  şövalyeleri öncülüğünde kurulan Valetta, duvar taşlarının sarı renkte olması dolayısıyla Altın Şehir olarak da anılır.

Şehirdeki binalar genellikle Barok karakterinde ama Neoklasik ve modern örnekler de vardır. Valletta 1980 yılında Dünya Miras Listesi'ne alındığı için koruma altındadır. Bu şehrin ismi, 1565 yılında Osmanlı kuşatmasını kıran ve zafer kazanan Parisot de la Valette’ye ithafen konulmuştur.  Bunlar her akşam yatağımızda bulduğumuz gemi bülteninden alıntıdır. O günkü gemideki aktiviteleri ve eğlencelerinin de bildirildiği bu bültenleri kimler okudu diye her sabah boş boş soruyordum. Niye ki!

Valletta

Malta şövalyelerinin merkezi ve Büyük dükün yaşadığı MDİNA şehrine belediye otobüsü ile 20 dakikalık bir yolculuk sonucu geldik. MDİNA, Kudüs'ten sonra yerleştikleri Rodos adasından Osmanlının kovduğu şövalyelerin Malta adasında ilk yerleştikleri yer. Yüksek bir tepede La Valletta’yı da uzaktan gören bu şehirde dar sokaklar arasında kaybolduk ve buluşma anını sizlere pozlar vererek ölümsüzleştirdik. Kafelerde ihtiyaç molaları verdik, binaların mimarilerine hayran kaldık ve paralı olduğu için kilisesine girmedik! Dini ibadet paralı olur muymuş yahu!

3 saatlik gezi sonunda geldiğimiz gibi La Vallettaya döndük ve sokakları burada da serbestçe dolaştık. Sonrasında da 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan gemimize dönerek ayaklarımızı şöyle bir uzatıp çay, kahve eşliğinde dinlenmek, bütün günün yorgunluğunu aldı. İşte size gemimizden bir havuz ve arkasında muhteşem La Valletta manzarası.

H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.