Dali ve Gaudi İle Barselona

Barselona deyince akla yaşamın tadını çıkarma konusunda uzman insanlar, Akdeniz cıvıltısı, tapas barlar, La Rambla’da piyasa yapan yığınlar ve şehrin adeta sembolü olan La Sagrada Familia (Kutsal Aile) Katedrali geliyor.

Barselona, İspanya’nın 17 özerk bölgesinden biri olan Katalonya’nın başkenti. Güneşin yıl boyunca ısıttığı, doğanın cömert davrandığı bu kent 1992 Olimpiyatları dolayısıyla yapılan makyajın ardından, dünyanın en güzel şehirleri arasında kendine sağlam bir yer edindi. Hayatını Barselona’yı birbirinden muhteşem eserlerle donatmaya adamış Antoni Gaudi’nin katkılarını da unutmamak lazım. Yeryüzünde bir isimle bu kadar özdeşleşmiş olan kaç şehir var ki?


Fotoğraf | Barcelona Silueti

Yüzyıllarca düşman korkusuyla surların içine mahkûm edilen Barselona, 1854’den sonraki büyüme (Eixample) çerçevesinde ızgara bir planla geniş bulvarlara, büyük meydanlara ve modern binalara kavuşmuş. Devrin zengin elitlerinin verdikleri destekle hem kendi evleri hem de kamu binaları Art Nouveau’nun Katalan versiyonu olan “Modernisme” nin etkisinde kalmış. Ortaya da dünyanın en fazla Art Nouveau binasına sahip olmakla övünen kenti çıkmış.

Ülkenin en gözde turistik sahillerinden Costa Brava’nın (Yalçın Sahiller) komşusu olan ve Romalıların Barcino diye adlandırdığı bu yerleşim birimi dünyanın en muhteşem şehirlerinden biri unvanını çoktan hak etmiş. Gittiğinde dönmeyeceğini bilenlerdenseniz, bir an önce Barselona’ya gidip gündelik hayatın içine dalın. Şehrin büyüsü sizi de kucaklayacak ve zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmayacaksınız.

ŞEHRİN YILDIZLARI

Las Ramblas


Fotoğraf | Las Ramblas

Önce en önemli meydan olan Katalonya’dan geçip şehrin en kalabalık caddesi Las Ramblas’da dolaşın. Bu cadde aslında beş farklı Rambla’nın birleşmesinden oluşuyor. 1250 metrelik yolun sonunda bulunan Kristof KolombAnıtı’na doğru yürürken canlı heykeller, çiçek ve hayvan satan dükkanlar, opera yetiştirmeye çalışanlar, yoldan geçenleri seyretmek için kafelere konuşlanmış olanlar, Boqueria isimli çok ilginç pazarda alışveriş yapanlar, Plaça Reial’da keyif çatanlar yaşamınıza görsel bir zenginlik katacak. Dar sokakları geçtikten sonra ulaşacağınız Bari Gotic (Gotik Bölge) geçmiş yüzyılların ipuçlarını serecek gözlerinizin önüne. St. Joseph Boqueria’da envai çeşit sebze, meyve, et ve balık göreceksiniz. Jamon dedikleri jambonun alası 1217 yılından kalma bu pazarda var. Yol üzerindeki Gran Teatre del Liceu Katalan Operası’nın merkezi ve 150 yıllık bir tarihe sahip. Bombalamaların, yangınların kurbanı olmuş ama şu anda tüm görkemiyle Las Ramblas’ı süslüyor. Kolomb’un Anıtı’na asansörle çıkabilirsiniz. İşin komik yanı heykel eliyle Amerika istikametini değil de Libya tarafını gösteriyor! Katalanlar, Kolomb’u Katalan olarak görüyorlar, tarihçiler ise İtalyan!

Ciutat Vella dedikleri eski şehirde bulunan Bari Gotic tarihi katedralin de olduğu yer. 13. yüzyıldan kalma binanın önündeki meydanda pazar günü bir halka oluşturup dans eden insanlar görürseniz anlayın ki Katalonya’nın folklorik dansı Sardana’yı icra ediyorlar. Katedral içinde sağda Lepanto yani İnebahtı Şapeli var, Hz. İsa’nın başına bakın, yana doğru eğilmiş. Denilen o ki İnebahtı Savaşı sırasında Hz. İsa’nın bu büst şeklindeki başı bir geminin pruvasındaymış, Osmanlılar bir top atmışlar, Hz. İsa kendisine gelmesin diye başını yana çevirmiş ve bir mucize gerçekleşmiş!

Katedralin arkasındaki sokaklar ve Sant Jaume Meydanı çok güzel. Bu meydanda Katalan Parlamentosu (Generalitat) ve Belediye Binası (Ajuntament) var. Madrid’deki Plaza Mayor’a benzeyen Plaça Reial’da çok sayıda restoran bulunuyor. Ortadaki bir avlu ve onun etrafındaki yapılardan oluşan Plaça Reial’de, İspanyol şarapları eşliğinde geceyi noktalayabilirsiniz.

Barselona ve Sanat
 

Fotoğraf | Sanatçılara ilham olan bir şehir; Barselona

Sırtını dağlara, yüzüne Akdeniz’e dönmüş olan Barselona sürprizlerle dolu bir şehir. Sanat şehrin can damarı. Gaudi’nin eserlerini tavaf ettikten sonra Pablo Picasso Müzesi’ni (www.museupicasso.ben.es) gezin. Orta Çağ’dan kalma üç sarayın restorasyonu sonucunda ortaya çıkan yapıda üç bin eserden oluşan bir koleksiyon var. 1881 yılında Malaga’da doğan sanatçı 14 yaşında geldiği bu şehirden aldığı ilhamı yansıtmış tuvallere. Sık sık gittiği ve halen Carrer Montsio’da bulunan Els Quatre Gats isimli kafe Picasso’nun ilk sergisine de ev sahipliği yapmış. 1939-1975 yılları arasında İspanya’da terör estiren Diktatör Franco sanatçının memleketinden ayrılıp Fransa’ya gitmesine sabep olmuş. Velazquez’in Madrid’deki Prado Müzesi’nde bulunan ünlü eseri Las Meninas’ın Picasso’nun fırça darbeleriyle şekillenmiş halini gördkten sonra sahile yürüyün. Akdeniz’le kucaklaştığınız noktada Port Vell karşılayacak sizi.

Port Vell


Fotoğraf | Vell Limanı

“Vell Limanı” diye Türkçeye çevirebileceğimiz bu yerdeki Moll d’Espanya ve Maremagnum komplekslerinde bulunan restoranlardan birini tercih edebilir ya da dükkanları gezebilirsiniz. Hemen yandaki binada ise akvaryum ve IMAX Tiyatrosu bulunuyor. Akvaryumda 11 bin deniz canlısı var. Özellikle deniz ürünleri konusunda uzmanlaşmış olan restoranların olduğu eski balıkçı köyü Barceloneta, Port Vell’İn yakınındaki güzel noktalardan biri. Yürümeyi seviyorsanız şehrin en yüksek iki binasının bulunduğu, 1992 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış Villa Olimpica’ya kadar gidin. 1992’de 15 bin sporcu burada konaklamıştı. Mevsim yazsa güneş müritlerini plajlarda hayatın tadını çıkarırken göreceksiniz.
 
Montjuic Tepesi


Fotoğraf | Katalanya Ulusal Sanat Müzesi

Yahudi ya da Jüpiter Tepesi olarak geçen tepe, yıllarca askeri bölge olarak kullanıldığı için fazla yapılaşma olmamış. Tepeye çıkmak için şehrin ikinci önemli meydanı olan Plaza d’Espanya’dan geçebilirsiniz. Önce İspanya’nın etrafındaki üç denizi (Akdeniz, Atlantik Okyanusu ve Biscay Körfezi) sembolize eden çeşmeyi geride bırakacaksınız. Venedik San Marco Meydanı’ndaki kuleyi anımsatan yapılardan geçerken Barselona’nın kongre merkezlerinden birini göreceksiniz. Tam karşınızda eski bir saray olan Katalonya Ulusal Sanat Müzesi var. Müzenin önündeki Sihirli Çeşme’de (Fontana Magica) akşamları ses ve ışık gösterisi yapılıyor. Yokuştan çıkarken sol kolda Poble Espanyol (İspanya Köyü) kalacak. Burada İspanya’nın değişik köşelerinin mimari özelliklerini taşıyan binalar var. İçindeki Tablao de Carmen, flamenko gösterileri izleyebileceğiniz mekanlardan biri. Tepeye doğru çıkmaya devam edin. 1992 Olimpiyatları’nın yapıldığı yere geldiniz. Beyaz garip kule, mimar Santiago Calatrava’nın eseri olan telekomünikasyon kulesi. Stad ise 1929’da yapılmış ve hala kullanılıyor. Stadın girişinde solda olimpiyat meşalesi duruyor. Olimpiyatlarda Barselona isimli şarkıyı Freddie Mercury ve İspanyol soprano Montserrat Caballe birlikte söylemişlerdi. Biraz ileride Miramar isimli bir manzara noktası var, mola verin ve şehrin görkemli manzarasının tadını çıkarın. İleride göreceğiniz salatalık ya da kurşun şeklindeki bina Fransız mimar Jean Nouvel’in eseri ve su idaresi Agbar’a ait. Buradan teleferikle aşağıdaki limana inebilirsiniz. Tepe, aynı zamanda Joan Miro Müzesi’ne de (www.bc.fjmiro.es) ev sahipliği yapıyor.

GAUDİ’NİN BARSELONASI


Fotoğraf | Antoni Gaudi

80’lere imzasını atmış biri olan Alan Parson Project’in o yıllarda dinlediğim bir şarkısından çok etkilenmiştim. “Yolların bizi nereye götüreceğini kim bilebilir ki?” diyordu sözler, ardından da “La Sagrada Familia” diye devam ediyordu. Aklımın bir karış havada olduğu lise yıllarımda ne Gaudi’den haberim vardı, ne de dillere destan eserinden… (Dinlemek için tıklayın.)

1852-1926 yılları arasında yaşayan Antoni Gaudi, oğlu iyi bir eğitim alsın diye elindeki malı mülkü satan babasının desteğiyle Barselona Mimarlık Okulu’nda okumuş ve romantik Orta Çağ yapılarına kendi Katalan kültüründen unsurlar katarak eserler vermiş. Doğaya olan düşkünlüğünün bir yansıması olarak renk harmonisini çok önemsemiş. “Doğa hiçbir şeyi tek renk ve desen olarak yaratmadığından, mimari de tekdüzelikten uzak olmalı ve doğadan esinlenmelidir.” diyerek eserlerindeki felsefeyi özetlemiş. 1878’te tanıştığı çimento fabrikaları sahibi Kont Eusebi Güell asıl müşterisi ve sponsoru olmuş bu dahiliği, deliliğinden sonra tescil edilen mimarın.

Casa Batllo


Fotoğraf | Casa Battló

Gaudi, ilk çalışmalarında Mudejar etkisinde kalıp parabolik kemerler ile cephede bol miktarda tuğla, demir ve sırlanmış seramik kullanmış. Şehrin en önemli bulvarlarında Passeig de Gracia’da bulunan devrin sanayicilerinden Josep Batllo Casanovas için yaptığı Casa Battlo, Gaudi’nin zengin hayal gücünün ürünleriyle dolu. “Kemik ev”,“Koca ağızlı ev” gibi Barselonalıların değişik isimler taktığı yapının tepesindeki dört kollu haç Majorca’dan getirilmiş seramiklerle kaplanmış. Ön cephede kullanılan seramiklerin üst kısmı koyu, alt bölümü ise açık renk, sırf güneşi yansıtsın diye. Gaudi, müemmeliyetçiliğini, yapısal harmoninin estetik etkilerle birleştiği iç alanlardaki detaylarda da göstermiş. Japonlar taş taş kendi ülkelerine taşıyabilmek için 60 milyon Euro’nun üzerinde para teklif etmişler. Milli değerleri paradan daha değerli olan Katalanlar, Japonlara çektikleri fotoğraflarla yetinmelerini salık vermişler.
www.casabatllo.es
 
Casa Mila


Fotoğraf | Casa Mila

Gaudi’nin Barselona’nın kent mimarisine yaptığı en büyük katkılardan biri olan Casa Mila aynı zamanda “La Pedrera” (Taş Ocağı) diye de adlandırılıyor. Dalgalara benzeyen beyaz duvarlardaki hareketi, yosunları andıran demir parmaklıklar tamamlıyor. Taş işçiliğinde adeta bir devrimi simgeleyen binanın terasındaki bacalar Gaudi’nin yaratıcılığının en çarpıcı örneklerinden. Merkezi eksen olarak kullanılan iki yuvarlak avlu etrafında yer alan sekiz katlı binanın alt katında şehrin ilk bina altına yapılmış otoparkı yer alıyor. Zengin dul Roser Segimon ve ikinci eşi önemli iş adamı Pere Mila bügünün parasıyla 2400 Euro’ya anlaştıkları Gaudi binayı 3000 Euro’ya mal edince mahkemeye veriyorlar mimarı, fakat şehre yaptığı katkıdan dolayı mahkeme affediyor Gaudi’yi! Bugünse beş ailenin yaşadığı binada her bir dairenin kirası 10 bin Euro. Dönemin eşyaları ile döşenen dairelerden birini ve çatıyı gezebilirsiniz. Her gün 10.00-20.00 arası açık. Giriş: € 7
www.casamila.es

Palau Güell


Fotoğraf | Palau Güell

Gaudi’nin 1866 yılında yaptığı Palau Güell, destekçisi Eusebi Güell için inşa edilmiş. Güell paradan kaçınmamış ve ortaya muhteşem bir iç dekorasyona sahip, sıra dışı bir saray yavrusu çıkmış. Saatleri değişse de, C. Nou de la Ramble adresindeki bina her gün açık. Giriş ücreti € 3.
www.palauguell.cat

Park Güell


Fotoğraf | Park Güell

Gaudi, Park Güell’i İngiltere ve Fransa gibi ülkelerdeki geniş bahçeli malikânelere özenen, bahçe şehir tarzı bir yerleşimle doğaya, sağlıklı bir yaşama geçip büyük şehrin sorunlarından kaçmaya çalışan Kont Güell için tasarlamış. UNESCO Dünya Kültürel Mirası Lisetesi’nde yer alan Parc Güell’de planlanan altmış evden sadece iki tanesi yapılabilmiş. Bunlardan biri şuanda müze olarak kullanılan Gaudi’nin 1906-1926 arası yaşadığı ev. Parkın ortasındaki alanı çevreleyen renkli mozaik bank dünyanın en uzun oturma grubu olarak geçiyor. O zamanın şartlarına göre ulaşımın zorluğu, Gaudi’nin eserlerinin insanların bazıları tarafından garip karşılanması ve I. Dünya Savaşı derken proje suya düşmüş, ardından da halka açık bir park haline gelmiş bu yer. Girişin ücretsiz olduğu park her gün 10.00’dan gün batımına kadar açık.
www.parkguell.cat

La Sarada Familia Katedrali


Fotoğraf | La Sagrada Familia

1882’de Neogotik tarzda inşaatına başlanan katedral bir yıl sonra Gaudi’ye devredilmiş. Gaudi’nin Kapadokya’daki peri bacalarından etkilendiği söylenir. Mimarın sağlığında binanın 18 kulesinden sadece biri, üç cephesinden de Hz. İsa’nın doğumunu anlatan cephe bitirilebilmiş. 1925 yılında ilk kule tamamlandığında Gaudi “Dünya ve cennet birleşti” diye dile getirmiş sevincini. Hepsi bitirildiğinde kulelerin 12 tanesi havarilere, dördü İncil yazarlarına, biri Meryem Ana’ya biri de Hz. İsa’ya adanmış olacak. Gaudi daha önce başka projelerinde denediği ve test ettiği mimari çözümleri kullanmış. Tamamen bağışlarla inşaatı devam eden bina söylendiğine göre Gaudi’nin bıraktığı plana göre yapılıyor. Nasıl Mimar Sinan’ın ustalık eseri son yıllarında yaptığı Selimiye Camii ise atalan mimarın da en önemli yapıtı ve son eseri tahmini olarak 2026-28 tamamlanacak olan La Sagrada Familia olmuş.

Gaudi’nin yapılarında sadece artistik kaygılar, mimari değerler değil ruhundaki kutsal gücün yansıması da görülür. Hz. İsa’nın çilesini (The Passion) anlatan cephe Josep Maria Subirachs isimli ünlü heykeltıraşın yaptığı heykellerle 1982’de açılmış. Judas’ın ihanetinden, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine kadar geçen olayları anlatan bu bölümün altında İncil’in sayfalarını temsil eden kapılar yer alıyor. Son 12 yılın bir münzevi gibi bu binaya adayan, kapı kapı dolaşıp bağış toplarken, bir gün bir tramvayın çarpmasıyla hayata veda eden Antoni Gaudi bu katedralin içinde yer alan mezarında, tempolu bir hayatın yorgunluğunu çıkarıyor.
www.sagradafamilia.org
 
Dali’nin Şehri ve Müzesi

FIGUERES

Dali’nin “Dâhiliği mi önce gelir yoksa deliliği mi?” tartışması aynı eserindeki yansımalar gibi bakış açısına göre değişiyor. 35 bin kişinin yaşadığı Figueres deli dahi Salvador Dali’nin 1904 yılında doğduğu yer. Ünlü Katalan sanatçı ömrünün son senelerini kasabasına adamış. Vaftiz edildiği Sant Pere Kilisesi’nin yanında bulunan, ilk resim sergisini açtığı belediye tiyatrosunu adam edip on beş yılda muhteşem bir müzeye (www.salvador-dali.org) dönüştürmüş. Öldüğü yıl olan 1989’a kadar eli hep müzenin üzerinde olmuş. Müzede Dali’nin empresyonist, fütürist, kübist ve sürreal eserlerinin dışında Antoni Pitxot ve Evarist Valles gibi sanatçıların eserleri de var. Ünlü ressam El Greco’nun Aziz Pavlus isimli tablosu ve benzeri eserler ise müzede Dali’nin özel koleksiyonu bölümünde sergileniyor.


Gala & Salvador Dali

Dali enteresan bir adam, Gala isminde Ukraynalı bir karısı var. Gala biraz despot, karı-koca ayrı yerlerde yaşıyorlar ve ancak Gala izin verdiği zaman Dali kendisini ziyarete gelebiliyor. Söylenenlere göre de Gala genç erkeklere meraklı, karısının sefa anlarında Dali’ye düşen ise çoğu zaman seyirci rolü ama karısını sevmekten hiç vazgeçmiyor! Bütün resimlerinde ve çalışmalarında ana figür Gala.


Fotoğraf | Dali Müzesi

Dali, aynı zamanda bir pazarlama dâhisi. New York’taki Metropolitan Müzesi’nde sergisi açılacağı zaman almış bir küveti, koymuş müzenin girişine ve başlamış yıkanmaya! Eserlerini yaparken de değişik teknikler uygulamış. Bir seferinde boya kutularına bacaklarını batırdığı kurbağaları tuvallerinin üzerinde zıplatıp sıra dışı çalışmalara imza atmış! Bu arada sanatçının yapmadığı iş yok. Hindistan Hava Yolları için bir reklam hazırlamış, onlar da çok memnun kaldıkları için Dali’ye fil hediye etmişler. Dali de binmiş filine, Figueres sokaklarında dolaşmış. Ahali de “Delidir, ne yapsa yeridir.” deyip umursamamış.

Dali’nin mücevher tasarımları da çok başarılı ve müzede sergileniyor. Dali’nin paraya olan düşkünlüğünü ise bilmeyen yok. Eserlerinin kopyalarını basarken “Hadi biraz para basalım!” demiş. Dali o yüzden sağlığında para kazanıp lüks içinde yaşayan nadir sanatçılardan.

Bordo rengi müze binasının üzerine Dali, ekmeği simgeleyen şekiller yaptırmış, kimi çevreler ise bu şekilleri dışkı olarak algılamış. Müzenin önündeki meydanın adı Gala-Salvador Dali Meydanı. Meydanda ünlü Fransız sanatçı Meissonier’in traktör tekerlekleri üzerine oturtulmuş heykelleri ve Newton’a ithaf edilmiş bir heykel bulunuyor. Biletinizi alıp müzenin içine girdiğinizde bir avluyla karşılaşacaksınız. Avlunun ortasında bir Cadillac var, eserin adı da İçinde yağmur Yağan Cadillac. Arabanın yanındaki düğmeye para attığınızda yağmur dışarıda yağacağına içinde yağıyor!


Çıplak Gala Denize Bakıyor adlı tablo

1936-39 yılları arasındaki İspanyol İç Savaşı esnasında hasar gören bu tiyatronun sahne kısmında Dali’nin Laberinto Balesi için yaptığı dev bir eser var. 8,8x13 metre boyutundaki bu tabloda kafatasında çatlaklar, göğsünde yüreğine giden bir kapı olan biri resmedilmiş. Solda ise çok sıra dışı bir çalışma bulunuyor. “Çıplak Gala Denize Bakıyor” isimli bu tabloya uzaktan baktığınızda Gala’nın çıplak vücudu yerine eski ABD başkanı Abraham Lincoln’un yüzünü görüp şaşırıyorsunuz. Ünlü sanatçının mezarının da olduğu müzede dolaştıkça şaşkınlığınız iyice artıyor ve Dali’yi takdir ediyorsunuz. Matador isimli resme baktığınızda, önce çok sayıdaGüzellik Tanrıçası Venüs figürü karşınıza çıkıyor, dikkat ettiğinizde ise bir boğa güreşçisi…


Dali Museum | Mae Wes Room

Ünlü ABD’li sanatçı Mae West’in adını taşıyan oda ise başka bir alem. Koskoca bir kadın büstü düşünün, fakat dudakları kanepe, burnu şömine, gözleri ise duvardaki iki tablo olsun. Rüzgar Sarayı adını taşıyan odanın tavanında da muhteşem bir tablo var. Hemen yanındaki odada Yatak Odası isimli bölüm mevcut, burada ise genelevden alınma bir yatak ile Türk işi bir ayakkabı boyacısı sandığı bulunuyor. Dali bu arada tabaklara resimler çizmiş, karşılarına da şişeler dizmiş. Tabakta bir kadın suratı görüyorsunuz, şişedeki yansıması çıplak bir vücuda dönüşüyor. Ya da sinek olarak gördüğünüz bir resim şişeye palyaço olarak yansıyor. Hayal gücünün sınırı yok!

Kaynak:
 
www.letsgodergi.com
http://www.hurriyet.com.tr