Yaşadığı topraklara aşık olanlar şanslıdır. Akıllarında çekip gitmek, başka yerlerde kök salmak, oradan uzaklaşmak gibi fikirleri yoktur. Bir gün buradan kurtulacağım lafını ağızlarından duymazsınız. Her sabah güne orada uyandıkları, oranın havasını soludukları ve orada yaşlandıkları için minnettardırlar.
Ben İstanbul’da doğup büyümedim ama yıllar önce gezip görmek için geldiğim bu muhteşem şehre aşık oldum. İleride yaşamayı istediğim yerin burası olduğuna daha çok küçükken karar vermiştim. Ailece çıktığımız tatillerin hep İstanbul’a olmasını isterdim. Şehrin büyüklüğü, Asya yakasından Avrupa’ya geçişler, boğazı bir uçtan diğerine arabayla gezmek, vapura binip karşıya geçmek, İstiklal caddesinin kalabalığı, Sultanahmet’in göz kamaştıran ihtişamı, restoranları, alışverişi ve daha bir çok şeyi beni her seferinde kendine biraz daha çekti. Neyse ki üniversiteden mezun olduktan sonra kavuştum İstanbul’uma. Artık küçüklüğümün tatil destinasyonu İstanbul, yaşadığım yer, evim olmuştu.
Fotoğraf: pixabay.com
İstanbul’a tatil için gelmek burada yaşamaya benzemiyor elbette. Kocaman bir şehir. Milyonlarca insan ve sürekli bir hareket. Trafikte tempo, çalışma hayatında tempo, yollarda sokaklarda yürürken tempo derken şehrin hızlı akışına kendinizi bırakıveriyorsunuz. Bir bakmışsınız aylar hatta yıllar geçmiş. Sizde bu hızın bir parçası olmuşsunuz. Ama bu topraklardan hiç bıkmamış hiç sıkılmamışsınız. İstanbul’a doyulmaz. Çünkü sıradan değildir. Her dakikası farklıdır. Sürprizi boldur. Her karışı birbirinden farklı hikayeler barındırır. Asyası farklı Avrupası farklı. Adaları farklı Balat’ı, Bebek’i Beykoz’u farklı...
Şimdiye kadar hem işim hem de sevdiğim için dünyanın birçok yerini gezdim. İrili ufaklı yüzlerce şehirde bulundum. Bazılarında bir süre yaşadım. Bazılarında burası çok güzel burada yaşayabilirim dedim. Ama hiçbirine aşık olduğum İstanbul’a hissettiğim derin duyguları hissedemedim.
İstanbul’da yaşamak bir mozağin parçasını tamamlamak gibi. Binlerce yıldır medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir şehirden bahsediyoruz. Dünyanın başkenti İstanbul’dan. Üç kıtanın birleştiği coğrafyada iki kıta üzerinde yer alan tek şehirden. Toprağından tarih fışkıran yerden... Her medeniyetten bir parça var bu şehirde. Hem doğudan hem batıdan. Hem çok hızlı bir şehir hem de çok durağan. Hayat hızlı ama boğaza inip şöyle bir baktığınızda bir o kadar da yavaş. Hem inanılmaz modern, hem de binlerce yıl önce durup kalmış bu şehirde zaman. Tüm bu ikilemler bugünün İstanbul dokusunu oluşturmuş. Eski ile yeni iç içedir, birbirine geçiktir. İşte bu yüzden İstanbul dünyanın en farklı şehirlerinden bir tanesi.
İstanbul’u gezmek için ne kadar zaman ayırırsanız ayırın asla yetmez. Çünkü İstanbul bitmez. Her gün her dakika keşfedilecek yeni bir şey sunar. İşte İstanbul’u en güzel yapanda budur. Asla sıkılmamak. Sürekli yeni bir şeyle ruhu beslemek. O yüzden en önemli şairlere, sanatçılara, yazarlara hem ilham vermiş hem de eserlerine konu olmuştur bu büyülü şehir. İstanbul dinlerin, dillerin ve kültürlerin de bir araya geldiği bir buluşma noktasıdır. Camilerle, kiliseler ve sinagoglar yan yanadır. Kültürel bolluk mutfaklara da yansımıştır. Türlü türlü coğrafyalara ait lezzetlere rastlanır İstanbul restoranlarında.
İşte bu yüzden ben bu şehre aşığım ve burada yaşadığım için şanslıyım. Bana her gün bir şeyler öğreten, ilham veren, beni besleyen, güzelliği ile hayran bırakan bir şehirde yaşıyorum.