Herkesin hayatının bir döneminde kucağına oturup hikayeler dinlediği bir dedesi olmuştur mutlaka.
Ne yazık ki bu dili tatlı, hayatı renkli dedelerin hatıralarını aktarabildiği ne bizim gibi bir blogu var, ne de bir kitabı. Belki de bu yüzden olsa gerek, anılarını hala dinleyip bitiremediğim, dinlemelere doyamadığım bir dededen bahsetmek istedim bu yazıda.
Bitmek bilmeyen farklı farklı hikayeleriyle bizleri gülmekten kırıp geçiren, yaşadıkları ile hayrete düşüren bir dede o...
Dede olmak herhalde böyle bir şey diye düşünürken yaşım ilerledikçe bu insanın diğer insanlardan biraz farklı yaşantısı dikkatimi çekmeye başladı.
25.11.1942 tarihinde Ermenek-Karaman'da dünyaya gelen Mustafa Saçlı gençlik çağlarında av ve yaban hayatını bir yaşam biçimi olarak benimsemiş. O tarihlerde işi gereği bir ay çalışıp üç ay gezme imkanına sahip olduğu için yaz kış demeden uzun soluklu ava çıktığını ve bir çok bölgeyi adım adım gezdiğini anlattığı hikayelerden biliyorum. Bu hikayeleri her zaman kendisinden değil sanayide araç bakımı için gittiğim, beraber gezdikleri amcalardan veya ziyaret ettiğim herhangi bir köyün kahvesinde oturan ihtiyarların ağızlarından bir çok kez dinledim.
Yine gençlik yıllarında gittiği ve ilk defa İstanbul'da uçağa binen dedem bir kara sineğin uçağa girmesini takip etmiş ve Hollanda'da inişini görmüş. Gülerken gözünden yaş gelerek anlatır; şimdi o bizim Türk sinek Hollanda'ya indi, gidecek Hollandalı sineklerin yanına dil bilmez, iz bilmez ne yapacak oralarda bu hayvan. Sonra başlar arkası kesilmeyen kahkahalara. Küçük yaşlarda biz böyle hikayelerle büyüdük. Fark etmesek bile içimize merak, gezme isteği, keşfetme arzusu, doğa ve hayvan sevgisi tohumlarını serpmiş bile.
Hafta sonları araçla veya bisikletle bir yerlere gittiğim zaman nokta atışı yaparak nereye gittiğimi bilir. Üzerimize bulaşan çamurun renginden Karaman'ın hangi bölgesine gittiğimizi ya da il dışında olduğumuzu tahmin etmekte hiç şaşırdığını görmedim. Gittiğim rotada benim dikkatimi çekmeyen birçok ayrıntıyı geldikten sonra dedemden dinlerim.
Yıllarca Türkiye'nin Doğudan - Batıya, Kuzeyden - Güneye bir çok ilini gezme fırsatı bulmuş. Gittikleri her yerde güzel bir anısı veya bizim kara sinek gibi gözlemlediği bir çok olay var. Çocukluğumdan beri dinliyorum kendisini ama hikayeler hala başa sarmadı, her sohbetimizde daha önce duymadığım yeni bir anısı var. Bir insan ömrüne ne çok şey sığarmış meğer...
Bahsi geçen dedemiz bu günler de ise hala devam etmekte yeni anılar biriktirmeye.
Doğa aşığı olan dedem dayımın görev yerlerinden biri olan Dedegül Dağı (Yenişarbademli-Isparta) eteklerine küçük bir kulübe yapmış. Arada oraya torunlarıyla gezmeye gider. Beyşehir Gölü'nde doğadan bulduğu parçalar ile kendine olta yapıp, balık tutar. Dağın eteklerinde yürüyüş yapıp derenin soğuk sularında yıkanır. Kulübede mum ışığında oturup, radyo dinler. Ve bunları bana geldiğinde ballandıra ballandıra anlatır, nasıl içim gider bilemezsiniz. Bir dedenin torunu gider gelir, gezer tozar ve dedeye anlatır bunları. Dede yaşlı olduğu için gidip gelemez, gezip tozamaz ama biz de ise tam tersi.
Sportif olta balıkçılığı için arkadaşlarıma aktardığı tecrübeleri, yürüyüş ve bisiklet için rota sorduğumuz Mustafa Dedenin hikayeleri ve deneyimleri, anlat anlat bitmez. Dedeyi yazılardan değil de canlı dinlemek lazım. Gezgin dedenin hikayesi yazsak kitap olur. Ziyaret etmek isteyenlere veya beraber gezmek isteyenlere kapısı her daim açıktır.