Avrupa için İtalya, Akdeniz’dir. Özellikle Kuzey ve Batı Avrupa’da yaşayanlar İtalya ve İtalyanları genellikle gülümseyerek anlatırlar. Daha bir eğlence, daha bir keyifli, daha bir güler yüzlü, daha bir, daha birdir İtalya. Derler ki: Polisin İngiliz, aşçının İtalyan, teknisyenin Alman, sevgilinin Fransız olduğu ve İsviçreli tarafından yönetilen yer cennettir. Ama İngiliz’in aşçı, Alman’ın polis, teknisyenin Fransız, sevgilinin olduğu ve İtalyan tarafından yönetilen yer cehennemdir. Her ne kadar İtalya ve İtalyanlar, Avrupa’nın kuzey ve batısı için ilginç olsalar da, biraz ‘biz’e de benziyorlar. İtalya seyahatime Milan’ndan başladım, Venedik, Floransa, Bolonya, Roma ve Napoli ile gezimi sonlandırdım. ‘Biz’e benziyor derken, eminim ki bu satırları okuyacak ve İtalya’da bulunanlar, “yazar burada haklı, valla doğru söylüyor” diyerek destekleyecek beni. İtalyanların kendilerine özgü yemekleri, kültürleri, yaşam tarzları, giyimleri, kuşamlarını bir sonraki yazıya bırakarak, mimarideki özgünlüklerini ve İtalyan imzalarını anlatacağım. Roma’dan ‘Kolezyum’, Floransa’dan ‘Eski Köprü, Venedik’ten ‘San Marco Meydanı’, Milano’dan ‘Milano Katedrali’ ve Pisa’dan ‘Pisa Kulesi’ne bir göz atalım.
Düştü düşecek denilen kule: Torre di Pisa - ‘Pisa Kulesi’
Pisa Katedrali’nin hemen arkasında, Katedral Meydan’ında eğik bir kule görürseniz, endişeye kapılmayın; Düşmüyor! Düzelmeyecek de… 56 metre yükseklikteki bu kulenin yapımına 1173 yılında başlanıyor ve 1372’de de tamamlanıyor. Eğik olmasının sırrı, mimarı bulunmadığı sürece bilinmeyecek. Mimarı bilinmediği sürece de ‘Acaba şaşı mıydı? Yok, kesinlikle kördü? Beceriksizin tekiydi’ gibi dedikodular dilden dile dolaşacak. Boynu devamlı bükük olan kulenin kaderi merdivenleri de etkiliyor. Bir tarafta 296 basamak bulunurken, diğer tarafta 294 basamak var. Ya kaza eseri ortaya çıkmışsa bu eğiklik ve eksik basamaklar? Aslında İtalyan yöneticilerin bu kuleyi yıllarca düzeltmeye çalışması bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Sonunda onlar da turistlerin yoğun ilgisi karşısında bu yanlıştan döndüler. ‘Olduğumuz gibi kabul edin bizi’ dedi İtalyanlar. Biz de ediyor ve şapka çıkartıyoruz.
Binlerce şekil ile çevrili katedral: Duomo di Milano - ‘Milan Katedrali’
Burası sadece bir ibadet yeri, bir dini yapı, bir tarihi yapı değil. Burası sanatsal bir yapının en iyi örneğinin olduğu yer: Gotik üslubu ve Milano Katedrali. Dünya genelinde 3 bin 400 heykel ve yaklaşık 700 şekil ile etrafı çevrili bir başka katedral yok. Bu da mimarideki İtalyan imzasını gösteriyor. Dışarıdan soğuk bir yüzü olan bir yapı yerine, sanatsal şekiller ile çevrili yapı daima daha etkileyicidir. Dünyanın en büyük beşinci, İtalya’nın ise ikinci kilisesi olan Duomo di Milano yani Milan Katedrali’nin yapımı tamtamına 600 yıl sürüyor. İnanması güç değil mi? Katedralin yapımı 1386’da başlıyor ve1965’te tamamlanıyor. Mermer ile kaplı yapı İtalyan Gotik tarzının en önemli temsilcisi.
4’te 1’i olmayan dünya harikası: Colosseum - ‘Kolezyum’
Nasıl olur da 4’te 3’ü ayakta duran bu arena gerçek bir harika oluyor. Yağmalar, depremler, ve yangınlara karşı bile ‘tam vücut’ ayakta kalmayı başaramayan bu çok mu değer veriliyor. Bu satırlar Roma’yı görmeden önce kafamı kurcalıyordu, gördükten sonra değişti. Roma’nın imparatorları kendilerini eğlendirmek için Kolezyum’da gladyatör dövüşleri düzenliyorlar. Tabi bunu ‘halkı eğlendirmek için yapılıyor’ etiketi ile sunuyorlar. Milattan Sonra 72 yılında yapımına başlanıyor ve sekiz yılda tamamlanıyor. Gladyatör dövüşlerini dışında halk gösterileri, havyan avcılığı, dramalar da burada sahneleniyor. Arena, 2007 yılından bu yana Dünyanın Yeni 7 Harikası arasında yer alıyor. Burayı her yıl 4 milyon turist ziyaret ediyor.
Kasapların köprüsü: Ponte Vecchio - ‘Eski Köprü’
Almanya en acımasız olduğu 1944 yılında Hitler ile büyük acılar yaşatmanın yanında, her tarafı yakıp yıkıyor. İtalya, Floransa’ya da geliyor. Buraya gelene kadar birçok tarihi yapı yerle bir edilmişti. Ama Hitler, Eski Köprü’ye dokunmuyor. Diğer köprülerde olmayan dükkânlar ile süslü bu yapı bağışlanıyor. İşin sırrı da 1938 yılında Mussolini’nin Hitleri Floransa’da misafir etmesi ve köprüye karşı muhabbet etmelerinde saklı. Arno Neri üzerinde Floransa’nın altın kemeri gibi duruyor, Ponte Vecchio yani Eski Köprü. Köprünün yapımı 900’lü yıllara dayanıyor. Roma döneminde savunma amaçlı kullanılan Eksi Köprü, Rönesans döneminde ticari amaçla kullanılmaya başlıyor. Üzerinde kurulan ahşap dükkânlar ile şehrin önemli simgesi olmaya başlıyor. Zamanla köprü kasaplar ile doluyor. Yöneticiler, kasaplara sattıkları yerlerin bakımsızlığını görünce sonradan pişman olmadılar değil! Buradaki ahşap yapılar, taşan sulara ve yangınlara karşı dayanamıyor. Zamanla yerini betona devrediyor. Kasaplar da artık yok yerine kuyumcular gelmiş.
Avrupa'nın misafir odası: Piazza San Marco - ‘San Marco Meydanı’
Napolyon bu meydan için ‘Avrupa’nın Misafir Odası’ diyor. Venedik sakinleri de ‘meydan’ diye biliyor San Marco Meydanı’nı. San Marco Kilisesi’ne de ev sahipliği yapan meydan İtalyan romanesk tarzının en güzel örneklerini sunuyor. Kilisenin çan kulesi yani Campanile, 1156 yılında inşa ediliyor. Zaman içinde yangınlar, su taşkınları ve savaşlar ile hasar gören yapı 1912 yılında restore ediliyor. Venedik’in keyfini çıkarmak için dünyanın birçok ülkesinden insanlar buraya geliyor. Venedik’e gelen birbirinden farklı insanlar, öyle bir renk ve armoni oluşturuyor ki ‘Avrupa’nın Misafir Odası’ diye anılmaya başlanıyor. Bu meydan için açık hava müzesi Venedik’in tacı diyebilirim. Romanesk yapılar ile süslenmiş şehirde kanalların şehre kattığı güzelliğe kapılıp da mimari yapıları ihmal etmekte fayda var.