Trablus’ta Gezilecek Yerler

Savaş yorgunu ve bir hayli küçük bir şehir olan Trablus’ta gezilecek yerler sınırlıdır. Ancak ülkenin yer aldığı coğrafyanın, Kutsal Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı’ya kadar uzanan tarihinden kendisine miras kalmış pek çok tarihi zenginlikleri de mevcuttur.

Trablus’ta görülmesi gereken diğer yerler

Eski Kent Medina, Gurgi Camii, Turgut Camii ve Marcus Aurelius Kemeri.

Yeşil Meydan ve Ömer Muhtar Caddesi

Trablus’ta şehir merkezi Ömer Muhtar Caddesi etrafında örülüdür. Ömer Muhtar, Libya’nın İtalyan işgaline karşı direnişinin lideridir. Bu cadde Trablus’un ana caddesi ve sahile doğru caddeyi takip edince Yeşil Meydan’a (Şehitler Meydanı) ulaşılıyor. Bu meydanın batı tarafında Trablus Kalesi, arkeoloji müzesi ve hemen gerisinde eski pazar bulunuyor.

Yeşil Meydan’ın doğu tarafında ise çay bahçeleri var. Yabancıların, özellikle de Türklerin uğrak yeri de buradaki “Saraya” adlı kafedir. Sahilden doğuya doğru devam eden yol Eylül Caddesi (Şar Al Şat). Bu cadde adını, Kaddafi’nin eylül ayında gerçekleştirdiği devrimden alıyor. Bu caddenin üzerinde, meydana neredeyse yürüme mesafesinde de Türk büyükelçiliği bulunuyor. Tepeden sahile bakan güzel konumuyla elçilik binası bir hayli dikkat çekiyor.

Yeşil Meydan’da bulunan bir diğer gezilecek yer de İtalyan Katedrali. Yine Ömer Muhtar Caddesi üzerinde büyük bir kilise var. Ama bunlar, Osmanlı dönemi Anadolu topraklarında olduğu gibi, kilise olarak kullanımına izin verilmeyen yerler. Camiye çevrilmeseler de başka amaçlarla kullanıma açılmış durumdalar.

Yeme içme konusunda da Yeşil Meydan cazip bir yer. Libya deyince akla gelen ilk yemek, Libya çorbasıdır. Bir hayli acı olan bu çorbanın en lezzetlisini de bu meydanda tadabilirsiniz.

http://static1.1.sqspcdn.com/static/f/497390/13101684/1310142568153/2011...

Pazar

Pazar, biraz İstanbul’un tahtakalesini biraz da Kapalı Çarşı’yı andıran haliyle size çok tanıdık gelebilir. Genel olarak kuyumcularla dolu; bir de hediyelik eşya dükkanlarıyla...

Kuyumcular döviz bürosu gibi de çalışıyor. Altın işlemeciliğindeki becerileri ve geleneksel takıda altının tercih edilmesi sebebiyle de çeşit bol. Altın da nispeten Türkiye’ye göre daha ucuz. Ama son yıllarda ülke işlenmiş altını ve gümüşü de Türkiye’den ithal etmeye başladı. Yani beğenip aldığınız bir ürün Türkiye’den gitmiş olabilir.

web-libya-gold-0422nw1.JPG

Kaddafi’nin “Yeşil Sosyalizm”ine vurgu yapmak amaçlı, tüm Libya’da olduğu gibi buradaki dükkanlar da beyaz duvar üzerine koyu yeşil renkli kapı ve kepenklere sahip. Sokakları tam bir labirent ve oldukça dar. Bu kadar sıcak bir coğrafyada sokakları gölgede bırakıp biraz olsun serinlik yaratma yöntemi olarak bilerek dar tasarlanmışlar.

Burada İtalyan mimarisine dair de ip uçları mevcut. Trablus Saat Kulesi de İtalyan sömürge dönemine ait bir yapı ve çarşı ile kale arasında yer alıyor. Bu saat kulesinden meydana uzanan sokak üzerinde, oldukça eski ve rağbet gören, kahve ve çay meraklılarının uğrak yeri olan bir kahvehane de var.

maxresdefault.jpg

Trablus Kalesi ve Arkeoloji (Cemahiriye) Müzesi

Adı Assai El Hamra olan Trablus Kalesi’nin ilginç bir mimarisi var. Sahile kurulu olan kalenin, sahil cephesinde yapay bir havuz var. Aslında havuz kanallarla denize bağlı ve sadece denizden gelecek tehditlere karşı ek bir güvenlik amacıyla yapılmış. İlk yerleşimin Fenikeliler tarafından MÖ 5. yüzyılda gerçekleştirildiği Trablus’ta ilk surlar MS 7. yüzyılda yapılmış.

http://www.fayeandsteve.com/Libya%20Tripoli/Red-Castle-east-face-1.jpg

Şehirdeki arkeoloji müzesi de bu bölgede. Müze girişi meydana bakan cephede yer alıyor. Müzede ilk insan yerleşimlerinden bugüne Libya topraklarının tarihi, bulunan eserlerle zengin bir biçimde sergileniyor. Turizm geliri hedeflemeyen bir ülke için oldukça özenli bir müze. Kale’nin bazı kısımlarını da müze biletiyle gezmeye izin veriyorlar. Kaddafi’nin genellikle bu kalenin, meydana bakan cephesinde kurulan kürsüden halka seslendiği biliniyor.

Cemahiriye Müzesi’nde neolitik çağdan yakın tarihe eserlerin yer aldığı 47 galeri var. Bu müzede sergilenen çocuk mumyası M.Ö. 3500’den kalma, yani Mısır mumyalarından eski. Bu zengin müzede, Leptis Magna’dan ve Cyrene’den getirilmiş pek çok eser var. Leptis Magna’daki Septimus Severus takının alçak rölyeflerinin orijinalleri ve mermer modeli burada. Ayrıca Libya’nın belki de en ilginç yeri olan Gıdamis’ten bir ev rekonstrüksiyonu, Gıdamis evlerinden birinin palmiye ağacından yapılmış kapısı da burada sergileniyor.

Şehirde ziyaret edilmesi gereken diğer iki camii ise En Naka (1200 yıllık olduğu söyleniyor) ve Karamanlı Camileri.

CEJyPVsWgAIYuFT.jpg

Leptis Magna

Tarihi mekanlar, antik şehir kalıntıları için Trablus çevresi oldukça zengin. Kartaca ve Roma dönemlerinden kalma muhteşem antik şehirler var. Oia ve Leptis Magna bunların en önemlileri.

Leptis Magna, Trablus-Misurata yolu üzerinde ve Misurata’ya (doğuya) daha yakın aslında. Şehir neredeyse hiç bozulmamış. Bunun sebebi de çok uzun süre kumla kaplı kalmış olması. Kaddafi devrim yaptıktan sonra bulunduğu için de dönemin kargaşasından etkilenmemiş ve iyi korunmuş durumda. Çok büyük bir alan kaplıyor. Eski görkemini hala koruyan muhteşem bir tiyatrosu var. Arka sıralara oturunca harika bir Akdeniz manzarası da gözler önüne seriliyor. Güzel, temiz ve yemekleri leziz bir restoran da iliştirilmiş antik şehrin girişine. Trablus’tan buraya, gidip gelmek dahil 1 tam gün yetiyor.

125629f00c69828b38a5e3d8413e765f.jpg

UNESCO tarafından 1982 yılından beri Dünya Mirası olarak kabul edilen Leptis Magna, İstanbul’u yakıp yıkan, cezalandıran, sonra da yeniden inşa eden Roma İmparatoru Septimus Severus’un doğum yeri. Kent bir zamanların Afrika’daki en büyük Roma kenti olarak biliniyor. Ören yerine, 203 yılında yapılan, imparatoru ailesi ile birlikte sergileyen görkemli Septimus Severus Kemeri’nden giriliyor. Hadrian hamamları, anıtsal çeşme, büyük sütunlu cadde, Medusa başları, su perileri başları ile Severus Forumu, büyükçe bir bazilika, eski forum, liman, çarşı, tiyatro, sirk kalıntıları, 16 bin kişilik son derece iyi durumdaki amfitiyatro, mozaikleri ve freskoları ile ünlü Avcı Hamamları görülmeye değer. Ayrıca mermer ve granit sütunlar herkesi büyülüyor. 17. yüzyıl sonunda Fransızlar Leptis Magna’daki yüzlerce granit ve mermer parçayı Fransa’ya taşıdı. Bunlar Versailles’ın ve St. Germain des-Pres’nin yapımında kullanıldı.

178005-004-E7B5DA62.jpg