Grand Canyon, ABD'nin güneybatısında bulunan, herkesin görmesi gerekenler listesinde olan bir yer.
Grand Canyon, adı üstünde o kadar büyük bir alanı kaplıyor ki bizim gibi üç ucunu bir geziye sığdırdığınızda ciddi bir alanı katetmeniz gerekiyor. Grand Canyon’ın genelde en bilinen yeri, batısı. Las Vegas’tan sadece 2-2,5 saatlik bir araba yolculuğu ile ulaşıldığı için en çok ziyaretçi alan noktası da orası.
Takip ediyorsanız daha önceki yazılarımda Page ve Horseshoe kısmını da yazmıştım, orası da tam doğusu. Bu sefer hedefimiz alt ucu; çünkü North Rim'de kapıya kadar gidip yağmurun başlamasıyla giremeyip geri dönmüştük. Bu sefer ne olursa olsun girmeye kararlıyız. İşin ilginci bu seferde yağmur yağıyor ama biz o kadar kararlıyız ki, içeriden aldığımız yağmurluklarımız ile dona dona güneşin tekrar çıkmasını bekliyoruz. Bu sefer zafer bizim, yaklaşık 45 dakikalık bir yağmurdan sonra güneş yüzünü, muhteşem beyazlıktaki bulutların arkasından göstermeye başladığında sevincimiz görülmeye değer.
South Rim’e girdiğiniz anda yaklaşık 60 km’lik bir araba sürüş alanından Grand Canyon’u görebilirsiniz. Grand Canyon dünyanın yedi harikasından biri sayıldığı için yılda 5 milyon turisti ağırlıyor. Özellikle yaz aylarında ziyaretçi trafiği inanılmaz artıyor. Her ne kadar kışın da karlar altındaki kanyonun görüntüsü mükemmelse de, yine de en iyi ziyaret zamanları yaz ayları olacaktır.
Desert View Drive üzerinde değişik görüntüler alabileceğiniz birçok görüş noktası var. Bunlardan Yaki Point her ne kadar arabaların girmesine kapalı ise de shuttle ya da yürüyerek görebileceğiniz bir nokta. South Kaibab ise özellikle güneş batımında çok popüler. En son nokta Desert View ise parkın en iyilerinden; doğu girişinden hemen önceki bu yüksek noktadan bütün ihtişamı ile kanyonu görmek mümkün. Burası Colorado Nehri'nin en iyi görüntülenebildiği noktalardan biri, özellikle de nehrin yeşili ile kızıl kayaların kontrası insanları büyülüyor.
Comanche Noktası nehrin daha da fazlasını görebileceğiniz bir nokta. Yaklaşık 8-9 kilometrelik bir yürüyüş alanı da var.
Mather’s Point en kalabalık fakat görülmesi gereken noktalarından. Kanyonun en güzel görüntüsü tabii ki yine sabah erken ya da akşamüstü saatlerinde. Biz yağmur sonrasında biraz daha akşam saatine kaldığımız için şanslıyız ama yağmur sonrası bulutlar da görüntüye dramatik bir güzellik katıyor.
Arada bir noktada Duck on the Rock adında bir kaya var gerçekten de bir ördeğe benziyor. Bu kayaların bugünkü halini alması yüzyıllar alıyor bundan belki yüzyıl ya da milyon yıl sonra o kaya şekillene şekillene bu seferde bir sincaba benzeyecek kim bilir.
Sincap deyince canlısını Matthew Point'te buldum bile! Grand Canyon görüntüsünde bize bir sürü poz veriyor. Çok şekerler ama vahşi oldukları için asla beslememek ve çok yaklaşmamak gerekiyor. Çünkü sincap tarafından ısırılan ve ciddi tedavi gören bir sürü insan var, aman dikkat diyorum.
Pima, Hopi noktaları gibi görülmesi gereken diğer noktalarda Hermit yolunun üzerinde. Toplam 60 kilometrelik yolu yaparım diyorsanız her nokta da da durabilmek için ciddi bir süre ayırmanız gerekebilir ama South Rim içerisinde diğer ulusal parklarda da olduğu gibi kalacak oteller ya da kamp alanları mevcut.
Grand Canyon’a ulaşmak için diğer bir yolun da tren olduğunu öğrenince şaşırıyoruz. Williams kasabasına trenle gelip orada kalmak çok popülermiş.
Keşke vaktimiz o kadar çok olsa da kalabilsek... Çünkü sıradan bir turistin keşfedebileceklerinden çok daha fazla macera ve alan içeriyor Grand Canyon. Şelaleler, derin gölcükler, nehir, dar uçurumlar ve vahalar hepsi de keşfedilmek üzere bekliyor. Hele bir de macerayı seviyorsanız…..
Bir sonraki yazı: Chloride Kasabası ve Palm Springs instagram: banuyollarda