Amerika denildiğinde Philadelphia’ya yolumun düşeceğini hiç düşünmemiştim. Ama farklı bir şehir ve farklı bir rota ile bambaşka bir Amerika buldum karşımda. New Jersey, Atlantic City ve Philadelphia’yı gezdiğimde tam anlamı ile Amerika’yı daha iyi anladım ve Amerikan yaşam tarzından gerçek kesitleri asıl buralarda buldum. Sonuçta aklımda rota olarak New York ve ardından Niagara Şelaleleri vardı. Ancak buralarda turist yoğunluğu olduğunu düşünürsek bana gezmenin haricinde çok fazla bir katkısı olamazdı Amerika hakkında. Özellikle New Jersey bambaşka! Sosyal yaşamın örneğini burada çok farklı deneyimliyorsunuz. Ama bir başka şehir var ki Philadelphia... En az New York kadar hafızalarımda...
Amerika’nın en büyük 5. şehri olarak geçiyor Philadelphia ve şehre ilk girdiğim anda gerçekten şehir siluetini gördüm ve acaba burası New York mu dedim kendi kendime. Yükselen gökdelenler adeta New York’u anımsatsa da kendine özgü bir mimari yapısı var Philadephia’nın. Caddelerindeki kendine özgü yerel hava çok güzel. Binalar eski ama bir o kadar da etkileyici. Bol miktarda müze, anıt ve çeşitli heykeller görmek mümkün.
Amerika’nın ilk başkenti olma özelliğinden olsa gerek birçok tarihi yapı da burada tabii ki. Gerekli gereksiz çok müze gezmeyi sevmem ama burada bulunan Özgürlük Çanı Müzesi gerçekten özeldi ve ilk orayı gezdim. Şehre girerken dikkatimi çeken başka bir nokta var ki masmavi çelik gövdesi ile Benjamin Franklin Köprüsü. Benjamin Franklin yazar, yayıncı, kaşif ve diplomat olarak Amerika tarihine damga vurmuş isimlerden bir tanesi bu arada. Bende istikametimi köprü üzerinde yürüyüp şehri bir de bu açıdan görmeye çevirdim. Benim için büyük, insanlık için küçük bir köprü yürüyüşü oldu ama gerçekten çok güzeldi.
Özgürlük Çanı
Hangi hediyelik eşya dükkanına girsem Love Park yazılı hediyelikler ve kartpostallar görüyorum ama bu Love Park nerede diye çok merak ediyorum. Halbuki aradığım Love Park o kadar yakında ki şehrin içinde yol kenarında ufacık bir yer. Ama ziyaretçisi çok, fotoğraf çekileni bol bir yer burası. Buraya kadar gelmişken benimde fotoğraf çekip bir de arka planda Love Park pozu vermeden çekilmemek olmaz elbette.
Love Park
Asıl bomba şimdi geliyor elbette. Rocky filminde ünlü boksör Rocky'nin film müziği eşliğinde koşarak geldiği ve en son merdivenlerini koşarak çıkıp neredeyse final yaptığı Art Of Museum binasının merdivenlerini görmeye gidiyorum. Ama artık burası Rocky Steps olarak biliniyor ve Rocky merdivenlerinden Philadelphia harikulade görünüyor. Bu bilgiye sahip değildim. Daha sonra internet üzerinden izledim tabii ki bu bölümü yeniden ve çok farklı duygular içerisine girdim. Anlatılmaz...
Rocky Merdivenleri ve Philadelphia
Rocky merdivenlerinde hiç sıkılmadan çok güzel vakit geçirebilirim. Çünkü o kadar renkli bir yer ki koşanlar, spor yapanlar, turistler, dinlenmek için merdivenlere oturanlar, hemen hemen herkes burada ve sanırım Philadelphia’nın kalbindeyim. Philadelphia’da sanıyorum en çok burası etkiliyor beni. Bu arada bir şey dikkatimi çekti ki Amerika’nın asıl özelliğini burada fark ettim. Amerika ne kadar taş binalar gibi bilinse de her şehirde binaların yanında yeşillikler, orman, park ve doğal yaşam bir arada. İşte Philadelphia’da da bu durum ön planda. Fotoğraflamış olduğum gece fotoğrafını çok güzel bir parktan yeşillikler içinden ve çok güzel akan nehir kıyısından çekiyorum. Fotoğrafın güzelliği kadar arka planı da son derece keyifli ve güzel geçiriyorum. Gerçekten inanılmaz!
Philadelphia'da gece
Özgürlük Çanı Müzesi, Benjamin Franklin Köprüsü, Love Park ve Rocky Merdivenleri; Philadelphia’da başlıca gezilecek yerler olarak ön plana çıktı benim için. Çin Mahallesi'ni de unutmamak lazım elbette. Bir gezin göz atın derim. Bu arada tüm bu noktalar yürüyerek gezilebilecek, sizi fazla zorlamayacak nitelikte. Ayrıca Art of Museum (Rocky Steps) arkasında nehir boyunca yürüyüş yapabilir şehrin yorgunluğunu burada da atabilirsiniz. Şehrin siluetini bir de buradan görün derim mutlaka. Philadelphia unutulmaz bir şehir olarak benden bu kadar...