Sri Lanka ve Sigiriya Kalesi

Sigiriya Kalesi, oldukça yüksek bir tepeye kurulmuş eski bir yerleşim yeri. Aslında yerleşim yerinden ziyade bir tepenin üzerine kurulmuş bir saray.

4. yüzyılda inşaa edilmiş olan Sigiriya Kalesi, Unesco’nun dünya kültür mirasları listesinde yer alıyor. Diğer adı Aslan Kayası anlamına gelen Lion’s Rock. Tabii bu adı neden verdiklerini tepeye çıktıktan sonra kalenin devasa giriş kapısını gördükten sonra daha net anlıyoruz. Gerçi zaman içinde hasar gördüğü için tek parça bir aslan olarak görünmüyor ama tepeye çıkmadan göreceğiniz müze de 3D olarak canlandırmasını görebiliyorsunuz. Çok etkileyici.

Geniş bir düzlükte tek başına duran yaklaşık 200 metre yüksekliğinde volkanik bir kaya. Ve üzerinde bulunan devasa kale. Etrafı ise hendek ile çevrili. Bu hendekler döneminde insan eli ile yapılmış. Bu hendekte eskiden yaşayan timsahlar şu anda pek yok. Yine de bir tane görme şansını yakaladık.

Çevre düzenlemesi çok muntazam. O dönemim koşullarında yapılmış olan su kanalları ve su fıskiyeleri ise insanı şaşırtıyor. Hendekten sonra sıra sıra bahçelerden geçiyoruz.

Kayanın etrafında asma köprüler ve merdivenler ile çıkılan bir yol var. Tepeye tırmanmak için 1.200 civarında dik basamak çıkmamız gerekecek. O sıcağın altında zorlu bir tırmanış olacağı kesin ama biz kararlıyız ve çıkacağız.

Burası eski dönemlerde kralın sarayı olmanın yanı sıra, Budist rahiplerin de dini bir merkezide olmuş.

Tırmanışa başladıktan bir müddet sonra dar bir alana geliyoruz. Burada hala kendini koruyabilmiş orijinal eski resimler var. Kök boyalarla yapılmış 1600 yıllık resimler hala aynen duruyor.

Biraz daha ilerleyince ayna duvarına geliyoruz. O zamanın teknolojisiyle ayna olmadığı için, bildiğimiz kayaların üstüne çeşitli yağlar sürerek ayna şekline getirmişler. Bal mumu, mermer taşı ve kalsiyum karbonattan oluşan bir karışım kullanılmış. Amacı hem kral yolu denilen yolu güzelleştirmek, hem de karşı duvarda bulunan resimleri ayna yoluyla çift katına çıkartmak.

Tepede sarayın olması gereken yere varınca, sarayın girişinde olması gereken aslan figürünün olduğu yeri gösteriyor rehberimiz. Şu anda sadece ayağı görünüyor ve zamanında ağzının olduğu yerde sarayın girişi varmış.

Burada biraz soluklanıyoruz. Çoğu bitti, azı kaldı ama bu noktadan sonra merdivenler daha da dikleşiyor. Yukarı çıkınca manzara gerçekten harika. Tüm etraf bölgeye hakim bir tepe. Yani tüm yorgunluğumuza değdi.

Eskiden en tepede iki katlı bir bina varmış, fakat şu anda sadece binanın bulunduğu yer zar zor seçilebiliyor. Saraydaki büyükçe havuzun tek su kaynağı yağmur suyu ve tek parça kayadan oyularak yapılmış. Gerçekten Sigirya insan gücünün çok güzel bir örneği.

Şu konuda dikkatli olmakta yarar var. Bu bölge de dönem dönem eşek arısı saldırısı olabiliyormuş. Bu uyarıları da ara ara koydukları tabelalarla yapmışlar. Tamil iç savaşı döneminde hükümet tamilleri bastırırken, arı kovanlarına zarar vermemiş. Çünkü düşüncelerine göre ormanın asıl sahipleri hayvanlardır, bizler ise misafiriz. Bu nedenle arı kovanlarına zarar vermemişler. Bu nedenle daha önce de bu bölge de eşek arısı çok olduğundan bu tarz saldırı da olabiliyormuş. Biz şanslıydık ki, hiç birimiz ısırık almadan Sigiriya’yı doya doya dolaştık.

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.