Orta Amerika’nın en renkli pazarı Chichicastenango’yu ziyaretimiz sonrası Guatemala’nın merkezinde yer alan dağlık bir bölgede yer alan Antigua’ya doğru yola çıkıyoruz. Chichicastenango ile Antigua arası yaklaşık 1 saat 25 dakika sürüyor.
1543 senesinde kurulmuş olan kent, İspanyol hâkimiyeti döneminde 233 sene boyunca ülkeye başkentlik yapmış. Bu nedenle kentte İspanyol mimarisinden etkilenmiş çok sayıda yapı görmek mümkün. Barok mimarisinin biraz daha ön planda olduğu kentteki tüm yapılar oldukça iyi korunmuş durumda. Kentin tamamı ise UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak korunma altında.
Aynı zamanda kent Meksika sınırına da yakın konumda olduğunda ticareti de bir hayli gelişmiştir. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan kent ekonomisi turizm ile kahve üretimine dayanmaktadır.
Şehrin girişinde bizi hep tek katlı rengârenk evler karşılıyor.
Kentin çevresinde 3 tane önemli volkan var; bunlardan biri Volcan de Fuego yani ateş volkanı, diğeri Volcan de Aqua yani su volkanı, bir diğeri ise Volcan Acatenango. Bu volkanlardan en son patlayan 2012 senesinde patlamış ve halen aktif. Volcan Acatenango da aktif olduğu için zaten bu bölgeye isteseler de çok katlı binalar yapamıyorlar.
Hatta öyle ki arada bu volkandan tüten dumanları bile izleme şansımız oldu. Ateş volkanı dedikleri volkandan her 5-10 dakikada bir gaz çıkışı oluyormuş. Bu nedenle bize çok orijinal gelen bu duruma aslında bölge halkı çok alışkın.
Bu kent uzun dönem başkentlik yapmış olsa da daha sonra başkent 45 km uzaktaki şimdiki başkent Guatemala City’e taşınmış.
Antiqua, Arnavut kaldırımlı sokakları ve rengârenk boyalı evleri ile bana Cuzco’yu hatırlattı.
Burada rehberimiz Nadia ile buluşup kenti gezmeye başladık.
İlk durağımız La Merced Kilisesi. Aslında bu kilisenin sadece bir bölümü ayakta kalmış. Büyük bir kısmı ise yıkılmış.
Kilisenin en etkileyici bölümü; avlu kısmı. Günümüzde bu bölüm çeşitli davetler ya da sergiler için kiralanıyormuş.
Kilisenin yıkılmış bölümünün ikinci katına çıktığınızda alabildiğince yükselen volkanları görebiliyorsunuz.
Kilisenin dış yüzeyi oldukça gösterişli biçimde sarı üzerine beyaz renk desenler ile süslenmiş olsa da içi bir hayli sade düzenlenmişti.
Buradan sonra Santa Catalina Kemeri’ni görmeye gittik. İşte burası da tüm Antigua kartpostallarında yerini almış bir yapı.
Bu kemerin içinde yolun karşısındaki 2 binayı birbirine bağlayan gizli bir geçit varmış.
Buradan biraz ilerlediğimizde yolun sol tarafında kalan bölgede çeşitli dini figürler görüyoruz. Buradaki dini figürler Paskalya döneminde ve belli başlı dini bayramlarında kullanılıyor. Özellikle Antigua halkı Paskalya’yı çok coşkulu bir biçimde kutluyormuş. Hatta paskalya döneminde her aile kendi evinin önüne talaş tozu, boya ve çiçekler kullanarak “alfombra” adını verdikleri bir halı hazırlıyormuş. Ardından da halı kortejin yürüyüşüne kadar bozulup dağılmasın diye sürekli bu halıları muhafaza etmeye çalışıyorlarmış.
Ardından Hz. İsa ve diğer pek çok dini figür maketinin yer aldığı kortej kentin sokaklarında bu halıların üzerinde yürütülüyormuş. Kortejde en önde dini figürler yürütülüyor, ardından kadınlar yürüyor. Ardından sokak müzisyenleri, onun da arkasında sokak satıcıları ve en arkada da temizlik görevlileri yürüyormuş.
Biraz daha devam ettiğimizde köşesinde cam olan değişik mimariye sahip bu evi görüyoruz.
Kente renk katan en önemli unsurlardan biri de renkli kıyafetleri ile sokak satıcıları.
Tüm İspanyol koloniyal dönemi yerleşimlerinde ortada genişçe bir meydan ve çevresinde katedral, belediye meclis binaları ve de zamanında ticaretin yapıldığı yerler bulunuyor. İlk olarak kent katedralini fotoğraflıyoruz.
Katedralin içi oldukça sade. Vitrayları etkileyici.
Ana meydan çevresinde isterseniz at arabalarına binerek kısa bir tur da yapabiliyorsunuz. Ancak biz yürüyerek gezmeyi tercih ettik.
Zamanında ticaret için kullanılan binalar şu an yine günümüzde ticaret için kullanılıyor. Belki o dönemler burada yoğunluklu olarak kahve satılıyordu ama şimdi çoğu hediyelik eşya dükkânı. Çünkü Antigua, Guatemala’nın en turistik kentlerinden.
Ardından yerli kültürün anlatıldığı müzeye gidiyoruz.
Müze eski bir İspanyol konağından çevrilmiş. Geniş bir avlu etrafına dizilmiş odalar ve avlu ortasında bir süs havuzundan oluşuyor.
Müzede özellikle yeşim taşından yapılmış ürünler ilgi çekici idi.
Ardından yemek için otelimize doğru gidiyoruz. Aslında otelimizde yemek servisi dâhil olmasa direkt çok methini duyduğumuz La Fonda de La Calle Real restoranına giderdik. Bu restoran tüm Antigua’daki restoran önerilerinde en önde çıkıyor. Yemek yiyememiş olsak da bir fotoğrafını çektim.
Ardında yine eski bir İspanyol konağından dönüştürülmüş olan otelimize gittik. Benim şimdiye kadar kaldığım en etkileyici otellerden biriydi. Hotel Posada de Don Rodrigo isimli bu butik otel çok lüks olmasa da çok etkileyiciydi.
İspanyol etkisini bu odalarda iliklerinize kadar hissedebiliyordunuz. Hele ki devasa oda anahtarları müthişti.
Akşam otelimizin restoranında yerel müzik ve yerel danslardan oluşan bir gösteri vardı. Bu da aslında şans oldu. Çünkü bu programları haftanın sadece belli günleri yapıyorlarmış. O da bize denk geldi.
Akşam yemeğimiz ise oldukça lezizdi. Biftek, tavuk, muz kızartması, avokado püresi, siyah fasulye ezmesi ve tabii ki tortilla.
Biz böyle grup olarak eğlenirken yan masada oturan biri dikkatimizi çekti.
Yan masada oturan kişiyi önce Türk zannettik. Çünkü üzerinde Ay yıldızlı bayrağımızı taşıyan tişört vardı. Ancak biraz konuşunca anladık ki bu beyefendi sadece Türkiye’ye şık bir Guatemala vatandaşı.
Ama bizi o kadar şaşırttı ki Türkiye’de Pamukkale’den Van’a, Mardin’den Kaş’a, Antakya’dan Sinop’a pek çok yeri gezmiş. Bu da bize gecenin sürprizi oldu. Kendisini elbette Türkiye’ye davet ettik.
Antigua, Guatemala’daki son durağımızdı. Artık bir sonraki gün El Salvador’a geçme vakti…
Görüşmek üzere…