Antigua’ya ilk girdiğimizde bana en çok hatırlattığı şehir Cuzco oldu. İspanyol havasını halen çok canlı bir şekilde hissettiren çok güzel ve sevimli bir şehir Antigua.
1543’te kurulmuş olan kent İspanyollar döneminde uzun süre, yaklaşık 240 sene boyunca ülkeye başkentlik yapmış. Dolayısı ile İspanyol mimarisi ve etkisi her yerde göze çarpıyor. Kent dokusunu ilk yapıldığı gibi koruduğu için UNESCO Dünya Mirası Alanı ilan edilmiş.
Burada ilk olarak rehberimiz Nadia ile tekrar buluştuk. Nadia bizimle Atitlan’a gelmeyip direk Antigua’ya gitmişti. Atitlan’da ise bize Juan ile birlikte Domingo eşlik etmişti. Burada gerçekten yerel acentalar arası iletişim çok kuvvetli. Organizasyon çok iyi ve dakikti. Hiçbir aksaklık yaşamadık.
Antigua’daki ilk durağımız günümüzde sadece bir bölümü ayakta kalmış olan La Merced kilisesi oldu. Kilisenin avlu kısmında halen zaman zaman çeşitli etkinlikler organize ediliyormuş. Hatta biz gittiğimiz sırada bir düğün için hazırlıklar tamamlanıyordu.
Kilisenin yıkılmış olan bölümünde ikinci katına çıktığımızda bir tarafta kilisenin kubbesini görüyoruz, diğer tarafta ise kenti çevreleyen volkanları.
Ateş volkanı da denilen ve aralıklarla duman püskürten Volcan de Fuego, su volkanı olarak anılan Volcan de Aqua ve en son 2012’te patlamış olan Volcan Acatenango kenti çevreliyor.
Ateş volkanının arada duman ve gaz çıkartmasına bölge halkı çok alışkın olsa da bize çok farklı geldiği için bu doğa olayını dakikalarca izledik. Her 5-10 dakikada bir gaz çıkışı yaşanıyor. Çıkan gazlar gökyüzünde bulut gibi görünüyor.
Buradan sonra şehrin en önemli caddesinden ilerleyerek Santa Catalina kemerine geldik.
Kemer altından geçip eski meydana ulaştık. İlerlediğimiz yol boyunca çok güzel koloniyal dönem binaları ve hediyelik eşya mağazaları vardı.
Tabii bu caddenin de olmazsa olmazsı rengarenk giyimleri içerisindeki sokak satıcıları.
Meydanda ilk olarak ana katedrale gittik. Katedralin altar kısmı girişte, tam karşıda değil. Altar girişin tam sağında ve bu hiç olası bir durum değil. Çünkü genelde altar kilisenin girişinin tam karşısında olur. Bunun sebebi kilisenin depremden çok zarar görmesi imiş. Bu nedenle altarı sağa alımışlar.
Kilise çıkışında meydana bakan belediye meclis binasını ve çevreyi dolaştık.
İsterseniz burada faytona binip meydan ve bir paralel sokaklarını kapsayacak şekilde yaklaşık 15-20 dakikalık tur da yapabiliyorsunuz.
Ancak bize bu renkli sokakları yürüyerek dolaşmak daha keyifli geldi. Sokakta yürürken Nim Pot isimli bir T-shirt firmasının reklam panoları oldukça ilgimizi çekti. Gerçekten herkes bu panolar ile fotoğraf çektiriyordu. Tabii biz de altta kalmadık.
Antigua’da otelimize dönmeden önce son olarak bir de yerli kültürleri konu alan eski bir İspanyol konağından çevrilmiş müzeyi ziyaret ediyoruz. Burada özellikle yeşim taşı ve altından yapılmış olan parçalar dikkat çekici idi.
Otelimiz şehir merkezinde İspanyol döneminden kalma çok güzel koloniyal bir bina. İç dekorasyonu da çok otantik. Otel odamız daha doğrusu dairemiz 3 katlıydı. Alt kat banyo, orta kat yatak odası bir üst kat ise tuvalet.
Gece oteldeki yemeği yerel dans eşliğinde aldık. Biftek, tavuk, muz kızartması, avokado püresi, siyah fasulye ezmesi ve tabii ki tortilla. Muz kızartması, siyah fasulye ezmesi ve acı sos Orta Amerika’da her ülkede mutlaka ve mutlaka var.
Burada bir de şu meşhur palmiye kalbini deneyelim istedik. Grubumuzun tümü hemfikir. Palmiye kalbi hiçbirimizin damak tadına uymadı. Bizce palmiye kalbi mutfak literatüründeki tahtını hak etmiyor.
Oteldeki gösteri ise yemek boyunca sürdü. Bize Guatemala’nın farklı bölgelerinden danslar ve müzikler sundular. Hem ortam, hem kostümler çok turistik olsa da keyifliydi.
Ertesi sabah erken kahvaltı yaptık. Kahvaltıda çoğumuz omlet, siyah fasulye ezmesi, peynir ve kahve sipariş etti. Bir de kardeşim Seyhan continental kahvaltı istemişti. Hepimizin kahvaltısı geldi. Seyhan’ın ki yok. Garsona sorduk. Masadaki dörtte bir kibrit kutusu kadar tereyağ ve minik bir reçel kutusunu gösterip continental dedi. Bu continental kahvaltıyı hiç unutmayacağım. Meğer buradaki continental kahvaltı bir lokma tereyağ bir o kadar da reçelmiş. Otel çok güzeldi ancak kahvaltısı biraz zayıftı :)
Kahvaltı sonrası saat 7:30’da El Salvador’a gitmek üzere yola çıktık. Sevgili Nadya ile dün vedalaşmıştık. Bu sabah şoför bizi El Salvador’daki rehberimize götürecek. Sınıra giden yol Guatemala City’den geçiyor. 45 dakika sonra Guatemala City’e geldik. Şehir içi trafiği çok yoğun olduğundan şehirden 1 saatte çıkamadık.
Guatemala City’den sonra yeşillikler içinde ilerleyerek El Salvador sınır kapısına geldik. Sınırda Guatemala çıkış, El Salvador’a giriş işlemlerimizi yaptıktan sonra El Salvador’daki rehber ve şoförümüzle tanıştık.
El Salvador’da görüşürüz :)