Yunanistan’da Halkidiki ve Thassos çok popüler olmuştu son yıllarda.Hangisine gidelim diye düşünürken Thassos’ta karar kıldık.
Arkadaş çevremizden de bu bölgeye giden çok kişi vardı.
Biraz abartmayı seviyoruz Türkler olarak kabul edelim.
Kiminle konuşsak, “ayyy bir ıstakoz yedik, hariika hariika” diyordu sanki burada 7 öğün ıstakoz yiyormuş gibi.
Güzel yanları var ancak çok abartılan yanları olduğunu da düşünüyorum.
Şimdi 1,5 yaşındaki bir Mina ile günlerimizi nasıl geçirdiğimizden bahsetmek istiyorum.
Umarım yol gösterir bu yazı gitmek isteyenlere…
Bu arada aslında bu yolculuk Mina’nın bir başarısına da ödül.
1,5 yaşında tuvalet alışkanlığı edinen canım kızıma minik bir kaçamak işte.
Thassos Adası Yolculuğu
Kendimle Kısa Bir Röpörtaj
- İyi ki gitmiş miyim? -Evet.
- Yakın zamanda bir daha gider miyim? -Hayır
- Çocukla gitmek için güzel ve rahat bir yer mi? -Evet
- Yemekler lezzetli miydi? -Evet
- Konaklama ucuz mu? -Evet, pansiyon tipi ağırlıkta ve uygun fiyatlı. Bayram döneminde tüm fiyatlar artıyor.
- Güvenli bir şehir mi? -Evet
- Mimarisi güzel mi? -Hayır
- Nelere dikat etmek lazım? -Şehirlerin Yunanca yazılışlarını ve feribot saatlerini muhakkak not etmeli.
Araba ile gidin
Otobüsler de gidiyor ancak gittiğinizde zaten araba kiralamanız gerekiyor.
Otobüs ücreti, araba kiralama parası derken hemen hemen aynı rakamları buluyor.
Adada otobüs ile de koylara seyahat edebilirsiniz ancak çok konforlu olmadığını söylemek isterim.
Ada, oldukça büyük bir ada. Bir ucundan bir ucu yaklaşık 3 saat sürüyor.
Araba için bir takım evraklar var, bunları sevgili azgittimuzgittim toparlamış, bana çok yol gösterdi ve hemen bütün evrakları Seyrantepe’den hallettim.
Çocuk için yolluk hazırlayın
Yol hali, ne olur ne olmaz. Belki de Keşan çıkışı olan İpsala yerine Edirne’ye Pazarkule’ye gidersiniz benim gibi. Sonra Edirne Camii’ni görüp, bir fotoğraf çekip, Pazarkule’den Bulgaristan’a mı geçsek diye düşünürsünüz, sakin sakin oturan sevgiliniz ağzını açıp da bir şey demez, bir kez daha aşık olursunuz yanınızdaki adama.
Bulgaristan’a geçmek ile geçmemek arasında kararsız kalmışken Pazarkule’den de Yunanistan’a geçiş olduğunu öğrenip rahatlarsınız. Sonra da sınırdaki memurun “iyi olmuş, bayram nedeni ile çok sıra var İpsala’da” söylemi teselli olur size ve tatil moduna yine dönersiniz.
Bütün bunlar olurken çocuk açtır, otoyolda yemek bulmak kolay değildir. Hala anne sütü aldığından bir parça daha rahat olabilirsiniz ama “yolluk” şarttır.
Mina’ya hazırlık yaparken içimden gelenleri yazmıştım o an.
“Biz küçükken seyahate giderken yolluk hazırlardı annem.
En çok tren yolculuğunu severdim. Hele bir de kompartıman almışsak… Yatakları açardık trende, maaile giderdik. En çok trenin camından bakmayı severdim, bazen elimi rüzgâra uzatırdım, yüzümü severdi ılık esintisi… Şimdi kızıma, çıkacağımız yolculuk için yolluk hazırlarken bunlar geldi aklıma. Yollukta neler mi var?
Kuveyt hurması, ceviz, ev yoğurdu, kuşburnu çayı ve meyve.”
Bunları seyahat sırasında kahvaltı yaptı kendisine. Her yola, her ortama ayak uydurması nedeni ile bizim hayatımıza yol arkadaşı olarak gelen bir kızımız var. Çok şanslıyız.
- Dedeağaç
İlk durağımız Alexandrapoli – Dedeağaç. Burada çok fazla bir şey yok, deniz kenarında olan kafeler, birkaç tarihi yer var. İzmir’e çok benziyor. Bu cümleyi birkaç defa daha yazabilirim. Çünkü Kavala’da da aynı hisse kapıldık.
- Kavala
Kavala çok güzel bir şehir. Küçük ama sıcacık. Hem Avrupa gibi hem de bizim gibi. Biz niye Avrupa değiliz ki hala?
Yavaş akan bir şehir. Otelimiz tam merkezde. Otele yerleşip yemek için çıkıyoruz.
Sahilde ahşap mavi masaların olduğu bir mekâna oturuyoruz. İsmi Anico. Tavsiye ederim. Mina buraya bayılıyor çünkü bir masada müzik yapıyorlar, bir kadın şarkı söylüyor, evet Yunanistan’dayız bunu anlıyoruz kendimizi müziğin esintisine bıraktığımızda…
Çok güzel mezeler var, bize benziyor, oldukça da lezzetli. Bir de nerede yersen ye, 2 kişi birer kadeh içki ile 35 Euro civarında ödüyorsun.
Lüks kavramı ve salaş kavramı yok. Çok lüks bir yerde de 3-5 Euro fazla ödüyorsun.
Kavala’da gündüz sokaklar bomboş. Biz hafta sonuna denk geldik ve herkes plajdaymış. Akşam kordondaki parkta açıkhava konseri oluyor. Yaz gecelerinde sıklıkla bir aktivite oluyormuş. Festival havasında geçiyor. Herkes içkisini alıyor eline ve dans ediyor. Çoluk, çocuk sokaklarda. Herkes arada kaçamak yapar, arada sırada Mina geç uyuyabilir değil mi : )
Kaldığımız otel. Odaları küçük, kısa süreli kalmak için ideal.
Sahildeki parkta biz müzik dinlerken Mina salıncakta sallandı.
Kolay bir şehir, eşit bir şehir Kavala.
Mesela lüks araba yok denecek kadar az. Elbette krizin de etkisi vardır ancak kriz görmüş bir ülke olarak 1000 lira maaş kazananların lüks arabaya bindiğine de şahidim.
O yüzden seviyorum burayı, hatta burada yaşasan ömrün uzar, o derece huzurlu.
Ertesi gün eski şehir kısmına çıkıyoruz. Osmanlı’dan izler var. Huzurlu bir yer. Biz bayramın ilk gününü orada geçiriyoruz. Farklı bir atmosfer hissediyoruz.
Tepeden bakıyoruz Kavala’ya.
Biz orada adı Yunan kahvesi olan ve bizim Türk kahvesine benzeyen kahvemizi yudumlarken, Mina bize su ile eşlik ediyor.
Mina, Kavala’nın “olsdcity” kısmından şehire bakmayı pek sevdi.
- Thassos
Thassos’a geçmek için feribota bindik. Feribot beklerken Mina kitap okudu ve güzel vakit geçirdi.
Yaklaşık 50 dakika martılar eşliğinde süren keyifli bir feribot yolculuğu yaptık.
Thassos’un haritası şöyle:
İki şekilde ulaşılıyor adaya.
- Kavala-Prinos
- Keramoti-Limenas
Biz Kavala’da kaldığımız için Prinos’a geçiyoruz.
Thassos’ta 2 deniz tipi var.
- Akdeniz - Adanın kuzeyi genelde bu şekilde. Prinos, Makryammos kısmı Akdeniz maviliğinde ve dibi çok gözükmeyen, birazcık daha taşlı olan bir deniz. Antalya-Kemer gibi düşünebilirsiniz.
- Ege - Adanın güneyi ve doğusu bu şekilde. Psili Ammos, Golden Beach gibi…
Bir gece Prinos’ta konakladık. Pansiyon tipi konaklama çok yaygın.
Biz Electra Beach Hotel’de kaldık.
Buradan (https://www.iliomare.gr/) deniz girdik ve yemeğimizi bu otelde aldık. Burada da lüks kavramı yok. Yine 35-40 € civarına 2 kişi içki ile birlikte yemeğinizi alabiliyorsunuz. Ana yemek & ortaya birkaç meze tabağı ve içki.
Bu otel çok pahalı. Bu kadar yüksek fiyat vermeye değmez.
Denizi de sitenin fotoğrafında gözüktüğü gibi değil, Akdeniz tipi bir denizi var.
Bagajlarımızı topladık ve yol nereye biz oraya çıktık yola.
Bölgede bir kaç merkez var.
Potos, Limenaria bunlardan ikisi.
Benim beklentimin altında kaldı buralar.
Sonradan anladım ki benim için bütünsellik önemli.
Yani süper denizi varsa mimarisi de öyle olmalı. Buralar bizim Çınarcık, Avşa adası gibi yerler.
Bir kaç ahşap sandalye atılmış sokaklara, taverna dedikleri restoran-kafelerden oluşan çarşısı var, o kadar.
Ama mimari yok, doğa çok baskın değil. Bütünselliği olmadığı için beni çok çekmedi.
Yemek ve deniz süper ama o kadar. Ambiyans eksikliği var.
Yolda ilerlerken bu cenneti gördük. Burada konaklayalım dedik. Sahibi Yorgos diye biri. 6 odalı bir otele çevirmiş binayı. Aşağı kısımda taverna var, 5 metre ötende bu deniz.
Sabahın köründe denize gitmek için saatlerce yol gitmek pek bana göre değil.
Konaklamak için bir geceliğine 40 Euro ödedik.
Odalarda olması gereken her şey var. Temiz ve balkonumuzun önünde bir zeytin ağacı var.
Çok seviyoruz burayı.
Aynı zamanda bizim evlilik yıldönümümüz 29 Temmuz. Mina ile birlikte yemek dansımızı yaptıktan sonra hep birlikte yemeğe geçiyoruz.
“Canım sevgilim, nice güzel yıllarımız olsun” demek istiyorum. Söz uçar, yazı kalır ne de olsa…
En meşhur plajlarından biri olan Aliki’ye gidiyoruz. Kaldığımız yer olan Psili Amos’tan pek bir farkı yok.Hatta burası çok ünlü olduğu için dip dibe oldukça sıkışık bir plaj.
Yine çok ünlü olan Golden Beach’e gitmeme kararı alıyoruz. Biz cennetimizi bulduk, daha fazlasına gerek yok.
Plajlara giriş ücretsiz, tavernada yemek alıyorsan şemsiye ve şezlong için ücret ödemiyorsun.
Thassos denince akla Marble Beach geliyor. Buradan mermer çıkıyor ve mermer taşları nedeni ile bembeyaz bir denizi var. Yolunun çok kötü bir yol olduğunu taksilerin bile gitmediğini öğreniyorum.
Denizi Kaputaş gibi bir denizmiş. Kaputaş denizi yukardan enfes gözükür ama benim yüzmekten çok keyif aldığım bir deniz değildir. Marble için de aynı şeyleri duyduğumuz için gitmiyoruz.
Makryammos’a doğru yola çıkıyoruz.
Burada lüks bir otel var. Oldukça yüksek fiyatlı bir otel. 3 Euro vererek denizi ve tesisi kullanabiliyorsunuz. Doğanın içinde taş evlerden yapılmış bungalow tarzında bir mimarisi var. Denizi biz gittiğimizde Şile denizi gibiydi. Çok dalgalıydı. Burayı pek beğenmedim. https://makryammosbungalows.reserve-online.net/hotel.cfm
“Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” demiş Cemal Süreya. Eğer bu sözü Süreya söylememiş olsaydı, bu söz benimle hayat bulurdu eminim.
Tatil demek uzun kahvaltılar demektir benim için. Hele bir de deniz tatilyse eğer daha uzuun bir kahvaltı demektir.
Avrupa’da kahvaltı kültürü olmadığı için bu konuda sıkıntı çektik. Hatta pek çok yer saat 10:00’da açılıyordu, bir kuru ekmek bile bulamadık. Bu nedenle “yolluk”lar yardımımıza yetişti bizim. Özellikle küçük çocukla giderken her zaman yanınızda bir şey bulundurmanızda yarar var.
Buradan dönüş yoluna geçtik. Dönüş yolunda bizi bir sürpriz bekliyordu. Bu da bir sonraki yazının konusu olsun!
Tuğba Başyiğit Babaoğlu