Avrupa Birliği’nin başkenti olan Brüksel’i görmeyi 2 yıldır istiyordum. Ancak, çok yoğun çalıştığım (denetim sektöründe çalışanlar bilir) ve aynı zamanda da yüksek lisans yaptığım için bu isteğimi bir türlü gerçekleştirme fırsatı bulamamıştım. Ta ki kariyerime bir sure ara verip Heidelberg'e taşınana kadar : )
Eşim, yoğun bir şekilde makalesi üzerinde çalıştığı için, gezi arkadaşı olarak canım annemi aldım yanıma : )
Şehir Merkezine Ulaşım
Heidelberg'ten Brüksel'e ulaşım olanaklarını araştırdığımda, trenin de otobüsün de Brüksel’e 6 saatte ulaştığını gördüm. Eğer tren ile gitmek isterseniz aktarma yapmanız gerekiyor. Aktarma arasında, soğukta beklemek, benim gibi Mersin güneşinde büyümüş bünyeler üzerinde aksilenmeye neden olabiliyor : ) Son olarak da otobüs bilet fiyatının tren bilet fiyatının yarısı olduğunu görünce, hiç düşünmeden Brüksel biletimizi aldık. Gidiş- dönüş 70 Euro'ya hem de! Avrupa'da birden fazla ülke görmek istiyorsanız, otobüs firmalarını mutlaka kontrol edin derim! Bizim kullandığımız firma Eurolines (http://www.eurolines.de/de/startseite/). Avrupa’nın hemen her yerine seferi var.
Grote Markt (Meydan)
6 saatlik otobüs yolculuğumuzun ardından Brüksel’e vardık. Vardığımızda, saat sabah 06.00 civarıydı. Merkez istasyona çok yakın olan, otelimiz B&B Nord Sud House'a geldik. Otelden inanılmaz derecede memnun kaldığımızı hemen belirtmek istiyorum! Sahibi Stephanie yetenekli bir iç mimar. Ailesinden kalan eski ahşap bir konağı karakteristik şekilde restore etmiş. Dekorasyonuna bayıldım! Ayrıca, kahvaltısı muhteşem ve metro istasyonuna da yürüme mesafesinde.
Brüksel'in Adım Adım Keşfi
Biraz uyuyup dinlendikten sonra şehri keşfetmek için hazırdık artık. İlk olarak şehrin meydanı De Grote Markt-La Grand Place'e geldik. 17. yüzyılda Fransa kralı bu meydanı bombalatmış ve yalnızca belediye binası (Hotel de Ville) ayakta kalmış. Daha sonra, şehrin ileri gelenleri meydanı restore ettirmiş ve meydan bugünkü halini almıştır. Belediye binasının kulesinin tepesinde, şehrin koruyucusu olduğuna inanılan “Michael” isimli başmelek yer almaktadır.
Belediye Binası (Hotel de Ville)
Meydanda fotoğraf çektikten sonra, İşeyen Çocuk (Manneken Pis) Heykeli’ni görmeye gidiyoruz. Ancak, heykeli gördükten sonra hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Brüksel’de görmeniz gereken şeyler sıralamasında en üstlerde çıkan Manneken Pis, neredeyse süs havuzunu andıran mini minnacık bir heykel. Hikâyesi ise şöyle: Bir zamanlar bir baba, çarşıda oğlunu kaybetmiş ve oğlunu bulursa, bulduğu yere heykelini yaptıracağına söz vermiş. Böylece İşeyen Çocuk Heykeli’ni yaptırmıştır.
İşeyen Çocuk Heykeli
İşeyen Çocuk Heykeli'nin hemen ilerisinde Everard't Serclaes adlı heykele rastlıyoruz. Belçika’nın lokal kahramanlarından birine ait olan bu heykele dokunmanın şans getireceğine inanılıyormuş. Biz de dokunduk : )
Annem ve Everard't Serclaes : )
İşeyen Çocuk Heykeli'ni de gördükten sonra, meydanın hemen ilerisinde bulunan Galeries Royales Saint-Hubert Pasajı’na giriyoruz. Pasajın içerisinde mücevherciden çantacıya, çikolatacıya kadar birçok mağaza var. Leonidas ile beraber Belçika’nın en ünlü çikolatacılarından olan Corne Port Royal’e hayran kaldım!
Pasajın sonu, Rue des Bouchers'ye çıkıyor. Rue des Bouchers'ye girdiğiniz zaman kendinizi adeta Nevizade ya da Çiçek Pasajı’ndaymış gibi hissediyorsunuz! İstanbul aşığı olan biri olarak tabii ki de bayıldım buraya! : )
Rue des Bouchers
Belçika; çikolataları, biraları, midye ve patatesleriyle ünlü... Hepsine bayılmakla birlikte Chez Leon'un sarımsak soslu midyesi ile Leonidas'in makaronuna hayran kaldım! Aklıma nefis tatları geldiği için şu an yazmakta zorlanıyorum, o derece : ) Burayı aklımıza yazıp, akşam tekrar gelmek üzere buradan ayrılıyoruz.
Chez Leon
Müthiş Lezzetli Sarımsak Soslu Midye
Brüksel’in Nevizadesi, Rue des Bouchers'den çıktıktan sonra Notre-Dame du Sablon Kilisesi'ne geliyoruz; Paris'teki Notre Dame Kilisesi'ne kıyasla oldukça küçük.
Notre-Dame du Sablon Kilisesi
Burayı da gezip, görülecek yerler listemizden çıkardıktan sonra Adalet Sarayı’na doğru hareket ediyoruz. Binayı gördüğünüz zaman, saray adını gerçekten hak ettiğini anlayacaksınız. Eğer, o büyülü anı yok etmek istemiyorsanız, sakin ola zihninizin burayı İstanbul’daki Avrupa Adalet Sarayı ile karşılaştırmasına izin vermeyin!
Brüksel Adalet Sarayı
Yemek yemek için sabırsızlanırken son olarak Belçika Kraliyet Sarayı’na doğru yola koyuluyoruz. Saray, kraliyet ailesine ait, mimarisi ise muhteşem bir konak. Ancak, kraliyet ailesi burada kalmıyor.
Kraliyet Konağı
Nihayet midye yemeye Chez Leon'a geliyoruz. Muhteşem midyelerimizi yedikten sonra, şehri bir kez de gece görelim diye meydana iniyoruz tekrar.
O günün Şükran Günü olması nedeniyle o mükemmel çikolatacıların ziyaretçilerine ücretsiz makaron ve şampanya ikram ettiklerini fark ettiğimizde, kendimizi cennete düşmüş gibi hissediyoruz adeta : ) O gece Leonidas'ta yediğim makaronun tadı hala damağımda! Bu kadar lezzetlisini gerçekten hiçbir yerde yemedim ve evet, doğrudur; makaronun tadı damağımdan gitmesin diye diğer mağazalarda ikram edilen çikolataları yemedim! : ) Yemekten fotoğraf çekmeye fırsat bulamadım : )
İkinci gün enerjik bir şekilde uyanıp kahvaltımızı yaptık. İlk durağımız Sablon'da kurulan ikinci el pazarı idi. Bu pazarın ününü Brüksel’in müdavimi olan bir arkadaşımdan duymuştum. Pazarda çok güzel ahşap antika mobilyalar, porselenler ve camlar var. Eğer siz de benim gibi vintage tarzı ürünler kullanmayı seviyorsanız bu pazara mutlaka uğramalısınız! Yalnız, pazarlık etmeyi kesinlikle unutmayın! Abartısız yarı yarıya indiriyorlar fiyatları. Biz buradan çok iyi durumda olan, İngiliz porseleni yemek ve çay takımı aldık kendimize. Hem de inanılmaz uygun bir fiyata! Evimde gören herkes nereden aldığımı soruyor : ) Bir dahaki sefere, sırf bu pazar için araba ile gitme planım var!
Brüksel gezimizi Sablon'daki pazar gezimizle sonlandırıp, Bruges'e gitmek için istasyonun yolunu tuttuk. Brüksel için 1,5 günün yeterli olduğu düşüncesindeyim.