On milyonlu nüfusuyla doğuda Almanya ve Fransa, kuzeyde Hollanda arasında kurulmuş olan Belçika'nın başkenti Brüksel'dir. Belçika 1830 yılında bağımsızlığını kazandığında Brüksel kendine biçilen bu rolü oynamaktan son derece memnun olmuş. 2. Dünya Savaşı'nın sonundan itibaren bu bir milyonluk kent, uluslararası bir merkez haline gelmiş. NATO'nun ana karargahının yanı sıra, tüm Avrupa'nın ekonomik ve politik iklimini etkileyen AB'nin bazı kilit kurumlarına da ev sahipliği yapıyor. Uluslararası ve kozmopolit bir şehir olduğu bir gerçek.
Brüksel Ulaşım
Türkiye'den Brüksel'e gitmek için havayollarının direkt seferlerini kullanabilirsiniz. Zevantem Havalimanı ile şehir merkezi arasında düzenli metro ve otobüs seferleri bulunuyor, yaklaşık 20-25 dakika süren yolculuk ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Charleroi Havalimanı ile şehir arasında ise metro bağlantısı yok, tek seçeneğiniz shuttle otobüsler. Flibco firmasının otobüsleri her 20 dakikada bir kalkıyor ve yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor. Bilet ücreti kişibaşı 14 EUR. Bunun dışında havalimanının önünden kalkan belediye otobüsleri ile Charleroi şehrindeki tren istasyonuna gidip, ordan Brüksel'e gidecek trene binebilirsiniz. Ancak bu biraz daha zahmetli.
Biz Brüksel'den direkt Brugge şehrine geçerken de aynı firma ile yolculuk yaptık. Biletinizi otobüste alabileceğiniz gibi internet üzerinden de alabilirsiniz. İnternet üzerinden almanız size kişibaşı 3-4 EUR civarında kar sağlayacaktır, bilginize.
Biz Brüksel'e Brugge üzerinden once Gent şehrine uğrayarak tren ile geldik. Brüksel merkez tren istasyonu şehir merkezine yaklaşık yarım saatlik yürüme mesafesinde. Ancak metro bağlantısını da kullanabilirsiniz, biz yürümeyi tercih ettik. Otelimiz hemen şehir merkezinde İbis Hotel Brussels Centre Ste Catharine. Otelden çıktığınız gibi Brüksel'de gezilecek yerlere ulaşımınız yürüyerek 5 dakika sürüyor.
Gezilecek Yerler
La Bourse
Otelimizin hemen karşısında bulunan Borsa Binası, Brüksel'in başlıca simgelerinden biri. 1873 yılında Yunan tarzında inşa edilen gösterişli yapı, günümüzde Avrupa Borsalar Birliği tarafından kullanılıyormuş. Bazen de geçici sanat sergilerinin düzenlendiği binanın altında 1238 tarihli bir manastırın kalıntıları varmış.
Pentagon
Beşgen şeklindeki düzenli yerleşim planıyla "Pentagon" olarak bilinen Brüksel'in tarihi kent merkezi, işlek bir çevreyolu olan Petite Ceinture ile çevrili. Brüksel'i çevreleyen ilk surlar 12. yüzyıl başlarında inşa edilmiş ancak şehrin genişlemesiyle birlikte 1379 yılında ikinci kademe surlar da yapılmış ve kent merkezi bugünkü Pentagon şeklini almış. Orijinal işlevini yitiren tarihi surların sadece bazı kısımları günümüze ulaşsa da, 1381 yılından kalma Porte de Hal kapısı yapının orijinal boyutları konusunda fikir veriyor.
Grand Place
Brüksel gezisi sadece enfes çikolatalar ve bisküvilerin tadına bakmak için bile olsa, Grand Place'ı ziyaret etmeden tamamlanmış sayılmaz. Kentin Gotik ve Rönesans mirasını gözler önüne seren olağanüstü meydan, Brüksel'in 16. ve 17. yüzyıllardaki altın çağının mimarı olan tüccar sınıfının değerleri ve becerilerine adanan büyüleyici bir anıt.
Brüksel'deki sosyal yaşamın nabzı, yüzyıllara meydan okuyan bütünlüklü mimarisiyle Grand Place'da atıyor. Sembolik heykeller ve süslemelerle hayranlık uyandıran eski lonca binalarının çevrelediği meydan, bir zamanlar kentin başlıca ekonomik ve idare merkeziymiş.
Tarihi meydan yüzyıllar boyunca pazarlar, panayırlar, resmi geçit törenleri ve mızraklı karşılaşmalar gibi etkinliklerin yanı sıra, Belçika tarihine damga vuran olaylara da sahne olmuş. Günümüzde bu önemini yitirse de, olağanüstü atmosferiyle dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor. Benim de Brüksel'de en beğendiğim yer burası oldu, özellikle akşam ışıklandırması müthiş.
Ortaçağ tarzı "Kral evi" anlamına da gelen Maison du Roi, 1870'lerde inşa edilmiş. Binada Manneken-Pis kostümleri gibi sergilerle kent tarihinden ilgi çekici kesitler sunan Musée de la Ville de Bruxelles'e ev sahipliği yapıyor.
Grand Place'daki en eski bina olan 15. yüzyıl tarihli bu Belediye Sarayı (Hotel de Ville) büyük ölçüde yeniden inşa edilmiş. Günümüze ulaşan orijinal kule külahının üzerinde, şeytanı alt eden Aziz Mikail heykeli dikkat çekici.
Le Cornet, Hotel de Ville'nin solunda no.6'da yer alıyor. Bu görkemli bina eskiden Tekneciler Loncası'ymış. Deniz temalı dekorasyonuyla dikkat çeken binanın en üst katı bir teknenin kıç kısmını andırıyormuş.
Le Renard, Le Cornet'in hemen yanında no.7'de yer alıyor. Bu bina da diğerleri gibi bir lonca binası. Tuhafiyeciler loncası olan bu bina 1695 yılındaki Fransız istilasından sonar yeniden inşa edilmiş. Bina adını cepheyi süsleyen tilki figüründen alıyormuş.
Maison des Brasseurs, Hotel de Ville'nin sağ tarafındaki no.10'da bulunan Biracılar loncasına ait binadır. Günümüzde içerisinde küçük bir bira müzesi bulunuyor.
Le Cygne, no.9 da bulunan bina 1698 yılında özel konut olarak inşa edilmiş ancak 1720 yılında Kasaplar loncası tarafından satın alınmış. Daha sonradan kafeye dönüşen binada Alman İşçi Partisi toplantılarına ev sahipliği yapmış.
Manneken-Pis
Çevresini umursamadan çişini yapan bir erkek çocuğunun tasvir edildiği bu küçük bronz heykelin Brüksel'in en ünlü simgelerinden biri olması bence çok şaşırtıcı :) Görülmesi gereken bir obje olduğu için yanına gittiğimde ise iyice şaşırdım çünkü bu heykel gerçekten minicik... 18. yüzyıl başından beri rengarenk kostümlerle giydirilen Manneken-Pis'in gardrobunda 800 den fazla kıyafet varmış, periyodik olarak değiştiriliyormuş ancak ben gittiğimde üzerinde kıyafet yoktu. Manneken-Pis figürü anahtarlık, magnet, kartpostal, t-shirt, biblo gibi birçok şekilde karşınıza çıkacak.
Galeries Royales de Saint-Hubert
1847 yılında inşa edlen Galeries Royales de Saint-Hubert, Avrupa'nın en eski alışveriş pasajlarından biri. Tarihi yapı, zarif tonozlu cam tavanıyla aydınlık bir iç mekana sahip. İçeride oyuncakçılar, hediyelik eşya dükkanları, kafeler ve ağırlıklı olarak çikolatacılar var.
Belçika Mutfağı
Belçika usulü patates kızartması ve kabuklu deniz ürünlerinden Brugge ve Gent yazılarımda bahsetmiştim. Aynı şeyler Brüksel için de geçerli. Özellikle Grand Place etrafında sayısız kafe ve restoranda çok lezzetli patates ve midye yiyebilirsiniz. Patates için önerilen dükkan Fritland ancak önünde sürekli uzun bir kuyruk var. Sabırlıyım diyorsanız öneririm...
Belçika biralarının ünü Brüksel'de de devam ediyor. Özellikle akşam saatlerinde Bira turları yapılıyor yerel rehberler tarafından. Sizi birkaç mekan dolaştırıp farklı biralar tatmanızı sağlıyorlar. Ancak bu turlara katılmasanız bile neredeyse bütün mekanlarda çeşitli biraları tatmanız için bir sistem geliştirilmiş. Ahşap bir platform üzerinde yaklaşık 10 kadeh Belçika birası geliyor ve siz tek mekanda çeşitli biraları tatmış oluyorsunuz.
Brüksel'de ilk günümüzde tren istasyonundan çıkıp otelimize doğru yürürken yol üstündeki L'ocean'da yiyoruz buradaki ilk yemeğimizi. Bu mekanı Oğuz Yenihayat tavsiye etmişti, Burası bir balık restoranı, dükkana girdiğinizde normal bir balıkçı gibi tezgahta çeşit çeşit deniz ürünleri sıralanıyor. Siz tezgahtan istediklerinizi istediğiniz miktarda seçip tarttırıyorsunuz. Onlar sizin için kızartıp masaya servis ediyorlar. Ne seçerseniz seçin fiyat sabit: 25 EUR / kg. Yanına isterseniz salata veya patates kızartması da ilave ettirebiliyorsunuz. Servis biraz yavaş ama biz lezzetten çok memnun kaldık.
Gaufre ya da Waffle, 18. yüzyıla dayanan köklü bir Belçika geleneğidir. Brüksel usulü çıtır waffle'ın üstüne toz şeker serpiliyor. Şekerli hamurdan yapılan kalın waffle ise daha yumuşak. Brüksel'in neredeyse her sokağında waffle yapıp satan bir dükkan ya da tezgah mevcut üstelik çok ucuz olan bu lezzeti mutlaka denemelisiniz, tatlı ve çikolata sevmeyen ben bile denemekten kendimi alamadım...
Bir gece konakladığımız Brüksel'i gezmek için toplamda 4-5 saatlik bir zamanım oldu ancak eski şehir merkezinde gezilecek her yer birbirine yakın olduğu için sorun olmadı hatta fazlasıyla yetti diyebilirim. Grand Place'ın gece ışıklandırmasını görmek için akşam saatlerinde orada olmanızı tavsiye ederim. Bir de eski şehir merkeziden uzaklaştıkça ortam biraz değişiyor, çantanıza ve fotoğraf makinanıza sahip çıkmakta fayda var.
Bunun dışında bence Brüksel, "orada bir şey yok" laflarını ezercesine güzel. Ben çok beğendim ve pişman olmadım buraya vakit ayırdığım için, tabii karar her zamanki gibi sizin :) Keyifli gezmeler...