İlkin Vikipedia’yı kaynakça göstererek temel bilgiler vereyim. Hong Kong, Çin Halk Cumhuriyeti'nin güney kıyısında bulunan, 1 Temmuz 1997 tarihine kadar Britanya Krallığı’na bağlı sömürge ve adalar grubuyken, bu tarihten itibaren Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı özel yönetim bölgesi olmuştur. Hong Kong; Hong Kong Adası, Kowloon Yarımadası ve 235 kadar küçük adadan meydana gelmiştir. Hong Kong, Asya'nın en büyük serbest pazarı ve limanı, en işlek ticaret, endüstri ve turizm merkezidir. Bu şehrin yüzölçümü 1.104 km², nüfusu ise 7,188 milyondur (2013).
Hong Kong, 1842 yılında Nanking Antlaşması ile Çinlilerden İngilizlere geçti. 1949'da Birleşik Krallık'ın Çin'i tanımasıyla ekonomik hayatı çok gelişti. II. Dünya Savaşı esnasında (24 Aralık 1941'de) Japonların eline geçen Hong-Kong, 1945'te yeniden Britanyalılara verilmiştir. Yapılan anlaşma neticesinde 1 Temmuz 1997'de Çin Halk Cumhuriyeti'ne geri verildi. Böylelikle, ülke yönetimindeki 99 yıllık İngiliz hâkimiyeti sona erdi ve Hong Kong, Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı özerk bir bölge haline geldi.
Şimdi gelelim Hong Kong izlenimlerime, bu seyahatim Hong Kong’a ikinci gelişim, daha önceki gelişimde çok destinasyonlu genel bir turun bir parçası olduğu için sadece iki gün kalmıştım ve Hong Kong’a çok fazla doyamamıştım. Çocukluğumda bir dönem karate filmleri çok moda idi, Çinli aktörler Bruce Lee ve Wang Yu etkilerinde kaldığımız kahramanlarımızdı. Tabii o filmlerin çekildiği farklı coğrafyalar ve insan figürleri de hafızamda her zaman yer almıştı.
Bu hayallerimle dolu yüreğim ve hafızamla Hong Kong Havaalanı’na uçağımız gökdelenler arasından süzülürken inanın heyecan ve mutluluktan adeta dilim tutulmuştu, aynı duyguları ikinci seyahatim de aynen yaşadım. Ama bu defa Hong Kong için bir haftalık bir zaman ayırdım doya doya gezeyim diye. Biletimi çoğu zaman olduğu gibi THY millerimle aldım, otelimi de birkaç ay önceden booking.com’dan rezerve etmiştim. Uçağım indikten sonra, ülkenin zenginlik ve refahını yansıtan havaalanından otelime gidişi havaalanının hemen neredeyse iç tarafından kalkan toplu taşım araçlarıyla yaptım.
Gezilecek, görülecek yerlere göre, Hong Kong’u Kawloon ve Hong Kong Adası olarak iki bölüme ayırabiliriz, ben bu seyahatimde önceki seyahatimde olduğu gibi Kawloon’u tercih ettim, çünkü Hong Kong’un kalbi Kawloon’da atıyor.
Kawloon olarak adlandırılan bölgedeki körfez manzaralı otelimde, gündüz bir başka güzel, gece de başka bir güzel manzara vardı odamdan. Benim bulunduğum dönemde her akşam saat 20.00’de başlayan ve 15 dakika süren muhteşem ışık gösterisini izleyebilmek için çok defa o saatte odama geldim, tabii sonra dışarıya çıktım çünkü hayat Hong Kong da 24 saat devam ediyor. Şehirde çok fazla ülke mutfakları olmasına rağmen, ağırlık tabii ki Asya ve ben de defalarca bu bölgeye gitmeme rağmen Uzakdoğu yemeklerine pek alışamadım, bu nedenle otelimin birkaç sokak arkasında bulduğum İstanbul restoranı arada bir ziyaret ettim. Burada her daim Türkleri bulabilir güzel sohbetler yapabilirsiniz.
Kawloon bölgesinde çok fazla, otel, restoran, kafeler ve her tarafta alışveriş merkezleri var. Metro ile birçok yere ulaşım mümkün ve istasyonların içerilerine bile alışveriş mağazaları yapmışlar.
Kawloon Limanı bölgesinde, Saat Kulesi’nin hemen yanında körfez manzaralı Avenue of Stars olarak adlandırılan çok güzel bir yürüme parkuru var, burada meşhur bazı artist ve sanatçıların yerde el ve ayak izleri bulunuyor. Yine bu bölge yakınlarındaki iskeleden vapur ile Körfez turu yapmanızı şiddetle öneririm, bu tur gündüz de gece de çok güzel.
Mongkok alışveriş bölgesi, kaldığım otele yakın olmasına rağmen bir defasında metroyla gittim, burada çok fazla elektronik market, mağaza, parfüm, giyecek, saat mağazaları, gece pazarları yani aklınıza ne gelirse çok çok fazla seçenek bulabilirsiniz. Buraya giderken yaşadığım bir anımı paylaşayım, elimde Kabalcı Kitapevi poşeti vardı, genç bir arkadaş yanaştı ve “sanırım Türk’sünüz, elinizdeki poşetten öyle algıladım” dedi, evet dedim ve ayaküstü iki lafladık, “zamanınız varsa bir çay içelim” dedi, davetini kabul ettim, hayat hikâyesini anlattı enteresandı. “10 yıldır Hong Kong da yaşıyorum, bir Çinli ile evliyim, iş olarak da akşamdan sonra gece pazarında pirinç üzerine isim yazılı kolyeler yapıp satıyorum” dedi ve bir akşamda işyerini ziyaret etmemi istedi. Bir gün sonra akşam ziyaret ettim ve oldukça çok müşterisi vardı, zor bir dil olan Çince’yi de akıcı bir şekilde konuşması çok hoşuma gitmişti.
Ayrıca Uzakdoğu’nun kumar cenneti olan Macau’ya da buradan kalkan feribotlar ile gitmek mümkün, yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor. Macau ile ilgili gezi notlarımı Gezimanya.com’da paylaşmıştım (http://gezimanya.com/GeziNotlari/uzakdogudaki-las-vegas-macau), zamanınız varsa günü birlik seyahat etmenizi öneririm. Hong Kong’da çok kültürlü bir etnik yapı mevcut, Asya’nın her tarafından insanlar görebilirsiniz, ayrıca İngilizlerin etkisi hala devam ediyor, sabah ve akşam mesai saatlerinde iş kıyafetli Anglo Saksonları görebilirsiniz.
Hong Kong Adası’na farklı ulaşım yollarıyla gidilebilir, denizin altında bulunan tünel yoldan da gidilebilir ama ben vapuru tercih ettim. Burada büyük bankaların ve çok uluslu şirketlerin devasa gökdelenleri var. Alışveriş derseniz tabii ki burada da çok fazla yerler var, bunları geçeyim ben izninizle…
Victoria Peak (Viktoria Tepesi) mutlaka görülmesi gereken bir yer, buraya tramvay ile çıkılıyor, üst noktada bulunan seyir terasından muhteşem Hong Kong manzarasını izleyebilir ve burada bulunan kafeler, restoranlar ve dinlenme alanlarında hoşça vakit geçirebilirsiniz.
Ocean Park (Okyanus Parkı), teleferikle uzunca bir yolculuk sonucu ulaşılıyor, burada dev akvaryum, yunus ve denizaslanı gösterileri (ben prensip olarak bu işkenceleri izlemiyorum), her yaşa hitap eden eğlence yerleri, kafeler, restoranlar çok güzeldi.
Repulse Bay bölgesinde de plajlarda denize girilebilir veya kafeler ve restoranlarda zaman geçirilebilir, tapınaklar görülebilir.
Hong Kong’da gezilecek, görülecek, yaşanacak çok şey var. İnsanları, tabiatı, binaları ne bileyim her şeyiyle sanki farklı bir gezegen gibi geliyor bana. Unutmadan söyleyeyim; Hong Kong’a girişte Türk vatandaşlarından vize istenmiyor, ama çok yakındaki Shenzhen veya Guangzhou’ya gidilmek istenirse önceden Çin vizesi alınmasını tavsiye ederim.