2014'ün son çeyreğinde, yine bir iş saati sonrası, yakın dostum ve dalış arkadaşım ile güzel bir sezon finali yapmaya karar verdik. Birimiz haritada gidilecek ve dalınacak enteresan yerler ararken, diğerimiz o mevkiilerdeki dalış sezonuna ve yorumlara dalmıştı... Geçen birkaç saat sonrasında, Güney Afrika ile başladığımız 2014'ü, yine kıtanın çevresinde yer alan ve pek de öyle bilgimiz olmayan Madagaskar ile noktalamaya karar verdik.
Bu kararımızda, Madagaskar'ın kuzeyinin Eylül ayında kambur balinaların göç rotasında bulunacak olması en büyük rolü oynamıştı. Afrika kıtasının özellikle batısını saran Ebola bile bizi dalış hayallerimizden alıkoyamamıştı... THY ve Madagaskar havayolları ile yapacağımız uzun uçuştan ziyade Kenya aktarmamızda geçirmemiz gereken 7 saatlik bekleme bizi düşündürmüş ancak arka fonda balina ve balina köpekbalıklarının sualtından gelen sesleri birkaç dakika içinde millerimiz ile uçak biletlerini almamızı sağlamıştı.
Yorucu bir uçuştan sonra Madagaskar'ın başkenti Antananarivo, kısaca Tana'ya vardığımızda, dalışlar için gideceğimiz Nosy-Be adasına giden uçak için ertesi günü beklememiz gerekiyordu ki bu da bize başkenti gezmek ve Madagaskar'a ısınmak için fırsat vermişti.
Madagaskar tahmin edileceği gibi birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi oldukça fakir bir halka sahip. Şehirde dolaşırken etrafınızı saran satıcılar size ellerinde ne varsa satmaya çalışıyor ve hatta tacize varan ısrarları ile sizi rahatsız ediyorlar. Şehri gezerken, biraz da boynumuzda asılı pahalı fotoğraf makinalarımız dolayısıyla güvenliğimiz açısından endişelensek de ne gece ne gündüz başımıza bir şey gelmedi.
Yerel pazarlarında, kullanılmış ayakkabıdan, paslı somunlara kadar, hurdacıya bile vermeyeceğiniz aklına gelebilecek tüm çöpe atılası eşyaların fotoğrafına, yoksulluğun fotoğrafı adını verebilirsiniz. Turistik pazar yerlerinde ise ahşap oyma eşyalar ve taşlar en revaçta olanlar. Özellikle fosiller her tezgahta rastladıklarımızdandı. Sıkı bir pazarlık yapmaktan çekinmemelisiniz. Genelde halk Yabancı dil olarak Fransızca'yı iyi konuşuyor, İngilizce anlaşmakta zorlanabilirsiniz.
Tana'da geçen yarım günümüz sonrasında ertesi günkü uçuşumuza kadar, merkezde bulunan otelimizde dinlenip, otel çalışanları ile biraz sohbet etmeye çalıştıysak da bizim Fransızca'mızın olmaması, onların da İngilizce'lerinin zayıflığı sonrası, ancak kahvaltı saatini ve yerini öğrenebildik.
Hafif bir Fransız stili kahvaltı sonrası yaklaşık iki saatlik uçuşumuza hazırdık. Nosy-Be, Madagaskar'ın kuzeybatısında yer alan küçük bir ada. Bu noktanın bizi çeken yanı, sualtı zenginlikleri olmuştu, tabii balinaların geçiş rotasında olmasının da payı büyüktü. Havaalanından otelimize doğru yol alırken, her yanımızı saran yeşilin bimbir tonu ve pirinç tarlaları arasından geçip nihayet bir haftamızın geçeceği resortumuza ulaştık.
Yıllar önce Belçika'da işini gücünü satıp buraya yerleşmiş, evlenmiş birinin işlettiği, iki katlı ahşap odaların, sahilde birkaç villa ve hatta agaç üzerine kurulmuş evlerin bile bulunduğu, girişinde kapısı bacası bulunmayan ama zevkli dekore edilmiş, içinde bir Fransız'ın sahibi olduğu dalış merkezi de bulunan otelimiz, denize sıfır kumsalıyla tüm yorgunluğumuzu bir anda unutturuvermişti. İyi İngilizce konuşan ev sahibimizin, daha sonra hem çok iyi bir işletmeci hem de çok iyi bir ahçı olduğunu öğrenecektik. Lüksten uzak fakat geniş ve keyifli odalarımız bize son derece yeterli gelmişti.
Dalış teknesini dönüşünü beklerken, çevreyi turlayıp, çok yakın olmasa da yürüyerek ulaşabildiğimiz merkezde yemeğimizi yiyerek, önümüzdeki bizi bekleyen haftada neler yapacağımıza karar verdik. 4 günümüzü dalışa, 1 günümüzü ormanlık alanda yapacağımız safariye ve 1 günümüzde ise kiralayacağımız ATVler ile ada turuna ayırdık.
Adada bulunan canlıların çok büyük bölümü endemik yani dünyanın başka bir yerinde bulunmuyor. Çok çeşitli Lemur ve sürüngenler mevcut. Bir diğer endemik canlı ise Boabab ağaçları ancak bizim bulunduğumuz adada sadece bir tane olduğunu ve onun da önünden uçaktan indiğimizde geçtiğimizi yani havaalanında bulunduğunu öğreniyoruz ve dönüş yolunda fotoğraflarını çekmeye karar veriyoruz. Ormandaki safarimizde çok sayıda Lemur türünün yanısıra yılan, kertenkele türleri ve birçok kamuflaj ustası canlıyla tanışma fırsatımız oluyor. Kanolarımıza atlayıp, kürek çekerek gittiğimiz adada ise çektiğimiz deniz mahsulleri ziyafeti, burada geçecek keyifli günlerin adeta habercisi.
Dalış ekibimiz ile tanıştıktan sonra, biraz da yardımları ile kocaman fotoğraf makineleri ve ışıklandırmalarımızı sürat motorlarına yerleştirip denize açılıyoruz. Hedefte balinalar var, uzaklarda ne zaman bir köpük, bir hareket veya kuşların çoğaldığını görsek, kaptanımız gazı kökleyerek bizi balinalara kavuşturuyor, kimi zaman balinalar derinlerde gözden kaybolurken, kimi zaman ise mutlu sona yani balinalar ile yüzme ve onlara yakınlaşma imkanına kavuşuyoruz. Balina köpekbalıkları daha mülayim, onlar insandan kaçmıyor, hatta bizleri görmezden gelerek, asıl amaçları olan planktonları koca ağızları açarak yemekle meşguller. Tabii dalışlar sadece balina peşinden koşarak geçmiyor, aynı zamanda sualtı gerek mercanlar gerekse rengarenk canlılar ile oldukça zengin. Günde ikişer dalış ve aralarda uzak mesafelerde gördüğümüz balinaların peşinde geçen günlerimizin geceleri de merkezde yeme içme ve yerel halk ile sosyalleşme ile geçmekteydi.
Son gün yaptığımız rehbersiz ATV turumuz ise tam bir maceraydı. Otel sahibimizin çizdiği kusursuz rota ile tüm adayı dolaşmanın yanısıra, offroad keyfimizi de yaptık. Yeryer zorlansak da unutulamayacak bir tur olmuştu ve yaklaşık 7 saat sonra, ama pestilimiz çıkmış, toza toprağa bulanmış bir halde otelimize geri döndüğümüzde, bu turun olmazsa olmazının bu ATV macerası olduğunda hemfikirdik. Her güzel macerada olduğu gibi bununda sonuna geldiğimizde, yorgun ama gerek zihnimizde gerekse fotoğraf makinalarımızın hafıza kartlarında yüzlerce anı ile Türkiye yolunda yoksa 2014'de veda etmeden bir macera daha sıkıştırabilirmiyiz düşüncesi ile uçakta mahsunlaşmıştık...
Gerek sualtı, gerekse suüstü zenginlikleri ile Madagaskar, gidilmesi ve gezilmesi gerekli noktalardan biri. Dalış amaçlı ise Nosy-Be ideal bir yer ancak gezilip görülecek o kadar çok başka yerleri var ki 1 haftanın yetersiz olduğunu görüyorsunuz. Fransa üzerinden olan uçuşlarda alan beklemesi daha kısa. Zira dönüşteki 7 saatlik bekleme geçmek ve bitmek bilmedi. Bunda tabii Kenya'daki havaalanının ve bizdeki Ebola çekincesinin etkisi vardı.