Sabah erken saatlerde gün boyu bize eşlik edecek olan Melvin ile tanıştık. Melvin ile yaklaşık 1 saat yolculuk yaparak Karayip kıyısındaki Sambo Creek’e geldik. Bu birr saatlik yolculuk bize Melvin hakkında fikir edinmemiz için yetti. İspanyol-Maya karışımı bir ladino olan Melvin çok sevimli ve o kadar da üçkağıtçı. Ama sevimli bir üçkağıtçı. Hatta hemen grup içinde kendisine uyacak bir isim taktık: Şam Şeytanı.
Honduraslı yerel rehberler anladığımız kadarı ile turistlere ne kaptırırsam kardır mantığı ile yaklaşıyorlar. Melvin’in bazı üçkağıtlarına bilerek kanıyoruz. Çünkü çok da sevimli.
Geldiğimiz yer dün akşamüstü saatlerde yemek yediğimiz Sambo Creek. Hatta tekneyi beklerken Fidel’e ve ailesine uğrayıp bir selam veriyoruz.
Okyanus epey dalgalı, tekneye binip binmemekte tereddütlüyüz.
Ancak ikinci bir turist grubu da tekneye binmeye karar verince biz de cesaretlendik. Neticede buralara bir daha gelecek değiliz, yaşayacağımız deneyimleri ertelemeyeceğiz.
Can yelekleri üzerimizde 18 kişilik derme çatma teknelere bir saate yakın bir sürede Los Cayos Cochinos adalarına geldik.
Burası aslında tamamı 2 kilometrekarelik alan kaplayan Cayo Menor ve Cayo Grande diye 2 ada ve çevresindeki 13 mercan adacığından oluşan bir adalar topluluğu.
Adalarda endemik canlılar da yer alıyor. Su altı dünyası ise rengârenk… Bu nedenle bu adalar grubu UNESCO tarafından koruma altına alınmış.
İlk geldiğimiz noktada bize bu adalar grubu ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapıyorlar. Biraz sonra şnorkel ile dalacağımız için uymamız gereken kuralları açıklıyorlar.
Daha sonra teknemize binip şnorkel ve paletlerimizi takıp takım kaptanımız Şam Şeytanı namı diğer Melvin’in peşinde denizin dibini keşfediyoruz. Melvin önde, biz arkada, deniz dibindeki rengârenk mercan resifleri ve denizaltı canlılarını görüyoruz. Gerçekten burada su altı rengârenk. Ama yüzerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Herkes gibi ben de burada mercanlara çarptım. Özellikle kolum epey çizildi ve biraz kanadı. Ama su altı çok keyifliydi.
Buradan sonra tekrar tekneye binip adanın başka bir tarafına ulaştık. Burada kısa bir yağmur ormanları yürüyüşü yaptık.
Adada yılan kaynıyor. Yılanlar çevreye öyle uyum sağlamışlar ki ağaç dalları üzerindeki yılanları daldan ayırt etmek oldukça güç. Melvin burada da yapıyor yapacağını ve daldan bir yılanı alıp yılanın kafasını ağzına sokuyor.
Daha sonra da bu yılanı bizlerin boynuna doluyor. Yılanlarla da poz verdikten sonra tekrar teknemize binip ikiz adalara geldik.
Buradaki ikiz adalar yılda 1 defa 15 Ocak’ta sular çekildiğinde tek bir ada haline geliyormuş.
Biz gittiğimizde sular yavaş yavaş geri geldiği için iki ada arası suyla dolmuştu, ancak iki ada arası deniz içinden yürüyerek geçilebiliyordu.
Burada isteyenler yine denize dalıp mercan resifleri üzerinde dolaştı. Ama bu bölgede oldukça yoğun bir akıntı vardı. Eşim yaklaşık yarım saat daha sualtını keşfetti. Ben ise bu ufak adada dolaşmayı seçtim.
Adanın ucuna geldiğimizde bir köpeğin heykel gibi durarak tüm dikkati ile karşı adaya baktığını gördük. Tablo öyle güzel ki… Heykel gibi duran bir köpek etrafında olan bitene hiç aldırmadan karşı adaya bakıyor, belli ki o adaya giden sahibini bekliyor oldukça endişeli. Okyanustaki dev dalgalar kumsalda heykel gibi bir köpek bembeyaz mercan kumları üzerinde yalnızca köpeğin ayak izleri. Bu tablo bizi çok etkiledi. Deklanşöre bastık da bastık.
Bu adada okyanus dalgalarına karşı karides ve devasa ıstakozlarımızı yine Honduras’ta üretilen biralarımız eşliğinde afiyetle yedik.
Bu seyahatte galiba biracı olacağız.
Daha sonra teknemize binip yaklaşık 1,5 saat sonra ana karaya ulaştık. Orada olanlar da hava biraz bozup dalgalar artınca biraz endişelenmişler. Neyse ki sağ salim ana karaya vardık.
Arabamıza binip otelimize geldik. Otelde havuz keyfi sonrası kısa bir şehir turu yaptık. Buradan magnetlerimizi ve ufak tefek hediyelik alıp dinlenmek üzere otelimize döndük.