Behramkale ve Assos Antik Kenti

Bu gün Altınoluk’tan kıyı şeridini takip ederek Behramkale ve Assos Antik Kenti’ni gezmeye gidiyoruz. Yaklaşık 2 saat süren yolculuk oldukça keyifli, denize paralel giden yol zaman zaman tam deniz kenarından giderken mis gibi deniz kokusunu içinize çekebilirsiniz. Hoşuma giden bir yanı da yol boyu kafe restoran ve plajlar, hatta bu plajların çoğu da birçok kıyı kasabamızın aksine halka açık ücret ödemeden girilen plajlar olması.

Osmanlı döneminde kurulmuş eski bir köy Behramkale Köyü. Köy antik kent surları içinde yer alıyor ve sadece 150 haneli bir yerleşim. Köy içinde Assos mimarisinin taş işçiliğinin güzel örneklerini görmek mümkün, güzel olan da yaklaşık 30 senedir sit alanı olarak koruma altında olduğu için yeni bina inşa etmek yasak, sadece var olanlar restore edilebiliyor. Antik şehir Assos, yüzünü güneye yani denize dönmüşken, köyün yerleşimi ters tarafa doğru kurulmuş. Kentteki yerleşim Osmanlı döneminde ters istikamette gelişme gösterince Behramkale Köyü ortaya çıkmış.

Arabamızı köyün antik kente çıkan yokuşun başına park ettikten sonra ören yerine çıkan ve tarihi dokusunu halen koruyan parke taşlı yokuştan ilerlemeye başlıyoruz. Yol boyu sağlı sollu çok ilginç kaya oluşumlarının dibine kurulmuş olan renk renk tahta tezgâhlara uğramadan geçemeyeceksiniz. Köylü kadınların kendi elleriyle ürettikleri ev tarhanası, erişte, yöre meyvelerinden yapılmış reçeller, Assos etrafından toplanan mis gibi kokan otlar, baharatlar, zeytinyağı,  ördükleri giyim eşyaları, danteller gibi çeşitli ürünler çok renkli ve çekici. Bu tezgâhlarda küçük molalar vererek ya da yol boyu göreceğiniz kafelerde bir kahve içerek hem keyif alacak hem de bu zorlu yokuşu tırmanırken soluklanmış olacaksınız. Zira Assos Antik Kenti ören yerine, Akropolis bölgesine girilen iki kapıdan biri bu yokuşun sonunda. 

Assos Antik Kenti

Tarihçesi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan Assos Antik Kenti deniz seviyesinden oldukça yüksekte, sönmüş volkanik bir tepe üzerine andezit kayalıkları arasına kurulmuş. Kentin inşasında ve lahitlerde de zor işlenen ve çok dayanıklı bir taş olan andezit kullanılmış (antik kente girişte 10 TL ödemeniz gerekiyor tabii müze kartınız yoksa).

Girişte Osmanlı Sultanı 1. Murat Hüdavendigar tarafından 14. yüzyılda yaptırılmış, Osmanlı'nın kendine özgü eserlerinden, tek kubbe ile örtülmüş, kare planlı, andezit mermer ve tuğla malzemeden inşa edilmiş Hüdavendigar Camii yer alıyor. Geometrik motiflerle süslü alçı mihrap Osmanlı çağının en güzel örneklerinden. Zemin taş plaklarla kaplanmış, duvarlar 17. ve 18. yüzyıllarda yapılmış boya süslemeleri ile kaplı. Kadırga resimleri ise Osmanlı cami mimarisinde pek karşılaşılmayan bir örnek oluşturuyor. Cami'nin giriş kapısı, kendisinden daha eski Cornelius kentinin kapısı aslında. Cornelius Kilisesi'ni onartan Kral Skamandros'un kapıya yazdırdığı yazılara dokunulmamış. Sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmış.

Antik kentin girişinde bir yapı kalıntısı çıkacak karşınıza, altında eski bir su sarnıcı bulunan bir gymnasium. Yürümeye devam ederek, antik kentin en yüksek tepesine geldiğimizde Akropol, Tanrıça Athena’ya adanmış Athena Tapınağı ve ardında Ege denizinin hafif esintisi ve olağanüstü manzarası nefesinizi kesecek. M.Ö. 540 yılında inşa edilmiş olan tapınak Anadolu’daki en eski ve tek dor tapınağı. Etrafı kısa kenarlarda 6, uzun kenarlarda 13 adet olmak üzere bir sıra sütunla çevrilmiş, bugün sadece sağlam sütunlardan çıkarılan örnek kalıplarla dökülen yeni sütunlar ayakta. Tapınağın kutsal odasında bulunan tanrıça heykeli ise 1800'lü yıllarda Amerikalılar tarafından götürülmüş. Sütunların üzerlerindeki kabartmaların sadece bir kısmı İstanbul Arkeoloji müzesinde, diğer kısmı ise Boston Müzesi, Louvre Müzesi’nde bulunuyor. Tapınağın ne denli ihtişamlı olduğunu ancak hemen yanı başında bir camekân içinde muhafaza edilen maketine bakınca anlıyoruz.

Antik kentten çıkarak kenti çevreleyen 3200 metre uzunluğunda ve 20 metre yüksekliğindeki surlara paralel ilerleyerek limana doğru inmeye başlıyoruz, limana inmeden sol tarafta kentin alt kapısına geldiğimizde bir yamaca kurulmuş antik kent amfitiyatrosunu görüyoruz. Doğal bir kaya oyuğuna, Midilli Adası'na karşı kurulmuş tiyatro bir deprem sonucunda oldukça tahrip olmuş.

Oldukça dar ve sağ tarafı uçurum olan oldukça ürkütücü yolda limana doğru inmeye devam ediyoruz.
 

Assos ve İskele

Küçük sevimli köy, taş sokakları ve taş evleri ile tarihi dokusunu korumuş ancak otel olarak kullanılan bazı binalardaki tabelalar yer yer dokuyu bozmuş ve görüntü kirliliği yaratmış, bana göre tabii. Oysa bazı oteller binalarını çiçeklerle donatmış, tabelaları ise dokuya uygun ve çok daha otantik bir görünümde. Tarihi taş evler buraya bambaşka bir görünüm veriyor, neyseki artık yeni bina yapılmasına izin verilmiyormuş.

Yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği köy, mevsim dışı olmasına rağmen oldukça kalabalık. Köye girmeden araba park edecek yer çok yetersiz, arabayla girerseniz de dar sokaklarda ilerlemek hem hayli zor, hem de otopark sıkıntısı yaşanmakta. Tüm bu sıkıntıları atlattıktan sonra dar sokaklarda güzel taş evlerin arasında dolaşmak çok keyifli. Mendirek içinde kıyı boyunca dizilmiş restoranlar keyifli görünüyor, buraya kadar gelip balık yemeden dönülmez elbette. Balığın üstüne de hemen sahildeki ünlü dondurmacısından dondurma yemeyi de ihmal etmeyin.

Bu yöredeki tatilim şimdilik bu kadar. Buraları çok sevdim, en kısa zamanda tekrar gelerek daha uzun kalmak üzere veda ediyorum yurdumun bu güzel köşesine.

Yolunuz yurdumuzun bu güzel yöresine, Altınoluk ya da Çanakkale taraflarına düşerse Behramkale ve Assos’a uğramadan dönmeyin derim.

Bir ufak bilgi daha: Assos’a Ayvacık tarafından gelirseniz, 14. yüzyılda 1. Murat Hüdavendigar tarafından Tuzla Çayı üzerine inşa edilmiş çok güzel tarihi bir köprü olan Hüdavendigar Köprüsü’nü görebilirsiniz. Köprü 600 yıldır ayakta kalmayı başarmışsa da araba geçişi artık yok, ancak orijinalliğini halen koruyan kemerli, tarihi köprüden yürüyerek geçebilirsiniz. Görmeye değer…

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.