Bir Aşk Adası: Girit

Saat 16.00 uçağını bekliyoruz, Garanti Lounge DA .. Beklemenin sıkıcı olmadığı tek yer havaalanı herhalde…İnanılmaz renkli bir dünya var burada. Tüm dünyadan  bir çok nedenle oradan oraya giden insanlar.. Kimi mutlu, kimi hüzünlü.. Şu anda yoğunluk, Umreye giden insanlardan oluşuyor.. üzerlerinde beyaz peştemaller, plastik terlikler.. kıllı göbekler ortada… Şu  an oturduğum yer ise, sessiz ve sakin.. İçkimizi yudumlayıp, bir şeyler atıştırıyoruz.. Menüde,  zeytinyağlı Brüksel lahanası, zeytinyağlı fasulye, humus ve güzel bir şarap var..İnternet ve klimalı bir ortamda, Bonus olarak sunulmuş... Buradan kalkmaktan zorlandığımızdan, uçağa koşarak yetişiyoruz.

İstanbul – Atina arası 1 saat sürüyor ve çok da keyifli geçiyor. Uyumaya bile vakit kalmıyor. Dergiydi, yemekti (menü; arpa şehriyeli kuzu eti, çikolatalı kek, ekmek ve karper peynir var.) vakit bir şekilde geçiyor.

Uçaktan inene kadar aklımızdaki düşünce aktarmaya kadar olan zamanda Atina'ya gitmekti. Ancak inince fikrimiz değişti ve Pire otobüsünde bulduk kendimizi. Taxiler grevde, ancak hiç kimsede bir panik hali yok. Her 10 dakikada bir kalkan otobüsler pek çok noktaya sizi ulaştırıyor.

Havaalanından Pire'ye varmak 1 saat sürüyor. Kişi başı 5€. Yol o kadar güzel ki 1 saat nasıl geçti anlamıyoruz.

Bavullardan İstanbul'da kurtulduğumuzdan rahatız. Ertesi gün Chania havalimanında buluşacağız onlarla. Tabi kaybolmazlar ise? ! Bavullarımız daha önceki seyahatimizde İbiza havalimanına gelmeyince ve 1 günü hiçbir eşyamız olmadan geçirdik, artık uçaktan inip, bantta bavulları görmenin nasıl bir mutluluk olduğunu anlıyorum. Kimsenin bu şekilde, bunu öğrenmesini istemem, çok can sıkıcı.

Pire'de büyük limanda iniyoruz otobüs den , hiç acelemiz yok.. Tüm gece bizim zira , Girit uçağımız sabah 05.20 de. Bu geceyi  otelsiz sokaklarda geçirmeyi planladık.. Zaman sıkıntımızın olmayışının verdiği rahatlığı , ne yazık ki yeni alıp onları da bir yerler görsün diye ayağıma giydiğim Clarks ayakkabılarım bozuyor..Aramız da bir ten uyumsuzluğu söz konusu..Ayaklar bitik.. Şişti, kızardı , soyuldu.. Bulduğum peçete parçalarını, ayakkabının orasına burasına tıkıp, yürümeye devam ediyorum ama, İşkence..He güzelliğim de bir miktar bozuldu tabi.. Yine de uzun uzun yürüyoruz Pire de , tren garına giriyoruz.Küçük limanı da boydan boya yürüyoruz. Derken çok şık bir İtalyan  lokantasında mola veriyoruz.. Sırtımda çanta, ayaklar bitik, yüz de acının izleri..;(( Buz gibi gelen bira bir miktar ferahlatıyor.. Burada hoş bir şeyler atıştırıp, keyif yapıyoruz.. Saati 01.00 yaptıktan sonra kalkıp, Havalimanı na gideceğimiz X95 no lu otobüs durağını bulmaya çalışıyoruz..Bu yol biraz uzun sürüyor.. Çünkü epeyce yürümüşüz.. Tam durağa varıyoruz, otobüs yanımızdan duraksamadan geçiyor.. Dolu !! Bir sonraki de dolu geliyor ama sıkışıyoruz çaresiz.Taksiler grevde olduğundan herkes otobüslere yığılmış durumda.1 saat süren havalimanı yolculuğumuzu ayakta yapıyoruz.. Hadi ona da katlandık, içerisi öylesine soğuk ki kemiklerim donuyor. Havalimanına vardığımızda saat 02.30 civarı.. Ayaklar bitik, zaten donmuşum, alanda buz gibi.Tanrım bu kabus olmalı!!

Alanda , uyku gözlerden akarken, baş düşerken, soğuktan uyuyamamak NE eziyet anlatamam. Uçağa binme saati geldiğinde , ilk istediğim battaniye ye kavuşmaktı.Sonrasını hiç hatırlamıyorum.. Nasıl kalktık, nasıl indik.. O ara  kayıp hafızamda.. Girit e sabah ın 06.30 unda vardık. Bavullarımıza mutluluk ile ulaştıktan sonra , otobüs ile Chania ya ya.. Otelimize oldukça yakın bir noktada iniyoruz otobüsten, çek çeklerimiz Le elimizdeki haritaya bakarak, ulaşıyoruz otele.Booking.com dan internetten ayırdığımız Doge otel’in resepsiyon u  henüz açılmamış..sistem olarak, kapı anahtarları müşterilere veriliyor, resepsiyon 07.30 DA açılıyor. Geceliği 90€ olan otelin yeri , konumu süper..  Neyse ki yanda dükkanını açmak üzere olan kitapçı, bavulları kendisine bırakıp, kahvaltıya gidebileceğimizi söylüyor. Öyle de yapıyoruz. Venedik limanına 1 dakikada ulaşıyoruz ve ne görelim, tüm kafeler tıklım tıklım.. Tur değişim zamanı herhalde. Zorlukla bir yer bulup oturuyoruz, kendimize 2 çay, 1 kahvaltı söylüyoruz. Chania da olduğumuz için çok mutluyuz ,yinede ne olur ne olmaz diye temkinli davranıp, 3 gün yer ayırttığımız otelin odasını 13.00 den önce teslim alamayacağımız söyleniyor. (Doge otel  )  lobiye bırakıp, motosiklet bulmak için yollara düşüyoruz. Yaklaşık 30 dakika yürüdükten sonra Summer Time  Dan şimdiye kadar adalarda kiralamış olduğumuz motorların en pahalısını kiralıyoruz. Günlük:25€. Araba günlük ; 50€.  125 lik piaggio fly.. Motora biner binmez , kendimi harika hissediyorum..İşte hayat bu!! Yoksa 30 dakikalık motor arama yürüyüşü bile bu sıcakta bitirdi bizi. Motorumuzla otele geçip, odaya çıktığımızda hemen rezervasyonu uzatmak istiyoruz..

Oda muhteşem.. içeride , ahşap özel objeler.. ahşap koltuklar.. Vazolar, içlerinde uzun sazlar..cibinlikli ahşap kenarlı, yüksek, kocaman bir yatak.. içeri de minik bir mutfak.. ahşap kepenkler.. loş ışıklar.. Kocaman ayna, aynanın önünde mumlar.. Hepsi harika..Tam bir balayı odası..Tabi odada kalmak için şu an vaktimiz yok.. Girit büyük bir Ada..Her yerini görme , tüm özel koylarda denize girme isteği bizi tatillerde bir miktar yoruyor AMA hakkını da veriyoruz adaların..Adanın kuzeyi ile başlıyoruz. Burada genellikle uzun kumsallar mevcut ,bunlar da çok özel değiller. KOLİMBARİ  plajını girilmeye değer bulup hemen yerleşiyoruz ve ardından güzel bir yemek. Menüde ouzo, fish salad, ızgara ahtapot ve ızgara kalamar var. 36€. Keyifli yemeğin ardından yollara devam edip , batıda ki FALASSARNA ya gidip , dalgalarla  birlikte yüzüp, gece 20.00 gibi ancak odaya dönebiliyoruz. Hemen bir duş alıp,kendimizi dışarı atmaz isek odada yorgunluk dan bayılıp kalma ihtimalimiz yüksek.. Daracık çarşı sokakları nasıl da keyifli anlatamam.Hanya (Chania) , şık ve güzel bir yer..

Akşam yemeğimizi minik limanda platformun üzerinde NİKİFOROS da yiyoruz. Girit otlarının meşhur olduğu kafama kazıldığından her yerde ot soruyoruz ama hep aynı şeyler karşımıza çıkıyor.. Dolma ve musakka.. Biz de mountains greens diye bir yeşillik istiyoruz. Gelen yeşilliğe limon, tuz ve zeytinyağı ilave etmemize rağmen ehh işte.. Izgara sardalya süper.. Hele Barbayani ile birlikte muhteşem.

Dönüş yolunda biraz sallanarak yürüyebildiğimi söylemeliyim. Otele girdiğimizde bir doğum günü kutlamasına dahil olup pasta yememiz de bonus oluyor bu gecede.. Sonrada romantik odada Kocamın kocaman mumları ve tütsüleri yaktığımı hayal meyal hatırlıyorum.Yastık ile buluşma anım bile kayıp. Bir önceki geceyi sokaklarda ve alanda uykusuz geçirdiğimden olsa gerek..

2.gün
Sabah 10.00 da uyanıyoruz güzel bir kahvaltı ediyoruz otelde. Tabi ki bizim zeytin, peynir klasiğinden farklı, jambonlu kaşarlı tost, portakal suyu, tatlı çörek çeşitlemesi, tereyağı, marmelat ve çay. Yine de zengin bir kahvaltı.

Bugünün hedefi doğudaki koylara gitmek iken biraz daha uzanıp, RETHİMNO (78KM) ya gidiyoruz. Çok şirin bir yer çarşısı ile limanı ile, kalesi ile..sıcaklığın 40 derece olmasına aldırış etmeden, Kaledeki sanat sergisini de geziyoruz tabiî ki. Saat 15.00 civarı olmasına rağmen 1lt su ile durduğumuzu düşünecek olur isek , hafiften bittik.. Ama son bir gayret çarşıyı geziyoruz. Dondurma yiyoruz, özgürlük çeşmesinden su içip, fotoğraf çekiyoruz.

Ancak artık denize girmez isek, artık bayılacak noktadayız ama her yerden de giremeyiz. Küçük , özel , keyifli, kafesi olan bir kafe bulana dek epey yol yapmamız gerekiyor. KALİVES , sabah yola çıkar iken bize tavsiye edilen bir yerdi.. Girip bakıyor ve onaylıyoruz. Süper, pırıl pırıl deniz , harika kumsal, arkada balıkçı tavernaları. İki gündür, ilk kez şezlong ve şemsiye muhabbetine girip, eşyaları nerede ise atarcasına bırakıp denize koşuyoruz. İşte hayat bu. Ardından yemeğe geçtiğimizde saat 18.00 oluyor. Bunun bir akşam yemeği olduğunu kabullenip otele dönmek için hiç acelemiz olmadığına karar veriyoruz. Bu gecede varsın tuzlu kalalım. 2 kişilik karışık balık tabağı söylüyoruz . 28 euro. Ancak gelen tabak  ile 4 kişi bile doyar. Greek salad ile house wine ile başlıyoruz. Her yudumu ayrı bir güzel. ½ litre söylüyoruz başta ama balık gelene kadar bu bittiğinden ½ litre daha  istiyoruz. Gün akşama döndüğünde biz hala masadayız. Arka masalara şık şık parfüm kokan insanlar geliyor, ama biz bu tuzlu ve 10 parmağımız balıklı halimizi çok seviyoruz. Buralarda yemekler her zaman karpuz ikramı ile son buluyor ancak şu an bunu ertelemek istiyoruz çünkü inanılmaz yedik.. Ve biraz şezlong keyfi yapmak üzere kumsalda uzanıyoruz, yaklaşık 1 saat uyuduktan sonra uyandığımızdaki manzara, güneş battıktan sonraki kızıllığın denizin üzerinde olduğuydu. Her şey harika.. Huzur ve mutluluk dışında bir şey hissetmek imkansız adalarda sanırım.

Saat 23.00 gibi kalkıp, yarım saatlik CHANİA yolculuğuna çıkmadan önce , karpuzumuzu yiyoruz. Artık hedef odamıza çekilip , dışarı çıkmamaktı ancak hiç de öyle olmadı. Motorumuza park yeri arar iken kendimizi Venedik limanındaki barların önünde , genç tasarımcı sergisinde ve ardından da çarşıda buluyoruz. İşte biz.. Yıllar bizi değiştiremedi.. İlerleyen yaşımıza rağmen biz gece 00.00-01.00 tuzluyuz , sırtta çantalar, içinde tahta raketlerimiz, dalış gözlüklerimiz ve daha ne ararsan.. Belim bükük ama biz sokaklardayız ve hala özgürce öpüşmek için enerjimiz var.. Adalarda ki bu özgürlüğe hayranım.

3.gün
Hedef güney.. Saat 09.30 da uyandık . Güzel bir kahvaltı ettikten sonra (yoğurt , bal, portakal suyu, kahve tost ve çörek) çarşıda yürüyüş yapıp, akşam için esnaftan geleneksel lokanta tavsiyeleri alıyoruz. Ardından ,odadan çantamızı , kaskımızı alıp yola çıkıyoruz. Yolda gördüğümüz parkın içerisindeki mezarlığı gezip, kiliseyi ziyaret edip, sevgimizin, sağlığımızın devamı için dua edip , gezecek kadar para diliyoruz.

Sonraki durak CHORAFAKİA.. Deniz , kum , güneş taverna hepsi burada. Denize atlayıp çıkıp, hemen tahta oynuyoruz, öğle yemeğine maç yapıyoruz, iyi oynuyorum ama bu sefer kaybettim. Tenis topu ile oynadığımız tahta raket oyunu buralarda çok popüler, hatta olmazsa olmazlardan.

Nikon D80, aşkım ve ben adayı keşfetmeye devam edeceğiz  ama tavsiyem her an öpüşmek isteyeceğiniz biri ile yola çıkmanız. Motorda, kumda, denizde, yemekte, yürürken ve her yerde... Aşk her şeyi güzel kılıyor bence.

Bu arada 7 ağustos kocamın doğum günü 51 bitiyor. Evlendiğimizde aramızda 7 yaş olmasına rağmen ben şu an 42 yaşındayım. Aramızdaki fark açılmış, nasıl oldu bende anlamıyorum.;))

Oyunda kaybettiğim öğlen yemeğini ısmarlamaya başka bir koya gitmeye karar veriyoruz.(belki yolda unutturabilirim;))) LOUTRAKİ ye giriyoruz. Yemek eh! Koy da eh! Sonraki durak MARATHİ..  Hoş ve güzel bir koy. Kumsal, kafeler hoş. Aile koyu diyebiliriz, çocuk, çocuk. Günü burada bitiriyoruz . Akşam denizini yaptıktan sonra buzlu kahvelerimizi içiyoruz.. Sütlü ve orta şekerli. Odaya döndüğümüzde saat 23.00 . Duş alıp yemeğe gittiğimizde ise 00.00 oldu. Nasıl geçiyor saatler bende bilmiyorum. Elimize bir kitap , kalem almaya vakit olmuyor . Akşam yemeğini CHANİA da ,Venedik limanında hoş müzik eşliğinde minicik bir masada , çılgın bir kalabalık arasında yiyoruz. Salyangoz; zeytinyağında biberiye, şarap ve kaya tuzu ile pişirilmiş.. süper!!! 10 parmak falan yiyorum. Bir de ouzo ile karışık meze tabağımız var ki harika. Hesap 20 euro.

Gece 02.00 a geliyor iken odamıza yürüyoruz zorla. Aklım sokaklarda, gözlerim  uykulu. Karmaşık bir duygu.

Odaya girdiğimizde nerede ve nasıl uyuduğumu hiç bilmiyorum.

4.gün
Bugün işimiz zor .. Güneye inmeliyiz. Oradaki plajlar, hemen herkesin favorisi burada. PALEOCHORA::Hedef 73 km. Lik bir yol. Gidişi neyse de Dönüşü biraz zor olabiliyor. Neyse güzel bir kahvaltı ile motive olup, koyuluyoruz yollara. Dünden hafifçe motorumuzun teklemesini, benzinin çabuk bitmesini birazda göz ardı edip, benim pozitif düşün her şey pozitif olsun düşüncem ile çıkıyoruz yollara. Tamam da 20-30 km. Sonra motor yine teklemeye başlıyor, hem de sık aralıklarla sonra stop ediyor hem de sık sık. Çekiyoruz kenara, bir kahve içimlik olsun mola da düzelir diyoruz. Eh 15 dakika oturuyoruz. Basıyoruz, çalışıyor ama 10 dakika sonra yine tık yok. Stop!! Kocamın, ay senin pozitif düşüncene söylenmelerini duymazlıktan geliyorum. En yakındaki motorcuya kadar, teklemeler, durmalarla ilerliyoruz.. Evirip, çevirip bakıyorlar, eh bir şey yok diyorlar. Ancak çıktıktan 5 dakika sonra yine stop!! Kabus.. Tekleye tekleye varıyoruz PALEOCHORA ya.. Neyse ki burası harika. Muhteşem , derin,  berrak .. Kıyı taş ,ama yassı taşlar rahat.. Havlu ile rahatlıkla yatılabiliyor. Denizden çıkmak istemiyorsunuz, o kadar güzel ve özel bir yer burası. Deniz kızı olup, kalasım geliyor. Burası 2 plajdan oluşuyor. 2.cinin sonunda özgür güneşlenenler konuşlanmışlar...

Gün burada harika geçiyor, daha sonra kafede buz gibi Yunan birası MYTHOS ile Greek Salad ve chicken sovulaki yiyor ve dönüşe geçiyoruz Saat 18.10 civarı . Dönüş yolunda motor yine problem çıkarıp stop ediyor. (şu ana kadar tek problem çıkaran motorumuz bu oldu) Durup , altına eğiliyoruz bizim aldığımız benzinler meğer alttan yollara akıyormuş, benzin hortumu çıkmış ve takılamıyor da. Eskiyen hortum genişlemiş ve yerinde durmuyor ne yazık ki. Her adımda takarak, motorcuya ulaşıyoruz. Giderken ona uğradığımıza bulamadığı problemi , bulduğumuzu söylüyoruz vakur bir şekilde , birazda sinirlenmiş olarak tabi ki. Neyse ki 15 euro ya yeni bir hortum taktırıp, problemsiz bir şekilde dönüyoruz. Dönüşlerimiz genellikle 22 civarı , yemek saatlerimiz ise 23.30-24.00 civarı.

Akşam yemeği için bize önerilen PORTES e gidiyoruz. Kabak çiçeği dolması (tarçın ve karanfil ile pişirilmiş) söylüyoruz ve şu ana kadar yediklerimizin en iyisi olduğunu söyleyebilirim. Ve salyangoz (Snail) yiyoruz. Harika yanında da değişik bir rakı içiyoruz. Hesap 20 euro. Lezzet de , hesap ta harika. Arka sokak da müziksiz sade bir yer burası. Hep dolu ve bizim gittiğimiz saatler de yemeklerin çoğu tükenmiş. Yemeğin sonunda da 15cc lik rakı ve minik yoğurtlu bir tatlı  ikram ediyorlar ki, bu da harika. Yemeğin ardından odaya döndüğümüzde  ise, ne yazık ki mumların romantikliğini yaşayamıyoruz. Canımızın son damlasında  kadar gezip odada bayılı veriyoruz. 02.00 civarı..

5.gün
Sabah 08.00 civarı dışarıdan gelen gürültülü konuşmalar ile uyanıyoruz. Kadınlar , çocuklar, erkekler .. hepsi bir ağızdan konuşuyor. Dayanamayıp camdaki panjurun arkasından dikizliyorum. Karşı komşumuz kocaman bir buzdolabı almış, onu halatlar ile aşağıda bağlamışlar, yukarıya çekmek için mahalleli toplanmış, evin beyi yaşlı NİKO amca , beyaz atleti ile gençlere yardım edip, bir yandan da susmayan karısına cevap veriyor.. Sahneyi tabi ki görmek lazım, ne yazmak ile , ne de anlatmak ile olur. Buzdolabı ağır ağır yukarıya doğru çekilir iken , çocuklar bravo Niko diye bağırıyorlar. Buzdolabı bu arada alt kapıdan girmeyecek kadar büyük, 2 kapılı, muhtemelen mutfağa da sığamayacak kadar da büyük. 1 gün önce yine erken saatlerde Niko amca karısından yaklaşık 1 saat kadar fırça yedikten sonra, soluğu buzdolapçı da alıp, ölçüsüne bakmadan en büyüğünden istemiş olacak ki , bu sorunlar yaşanıyor. Dolabı yukarıya çeken gençler , kan ter içinde .. Dolap havada bir oraya , bir buraya sallanıyor. Niko, kalpten ölmek üzere, karısı vıdı vıdı durumunda.. çocuklarda bu durumun keyfini çıkarıp bravo bravo diyor.. Bu arada dolap tam yukarıya yaklaşmıştı ki bir de balkonun altına sıkışmasın mı?? Hadiii bu sefer de alttan sopalar ile yardımlar geliyor. Derken dolap kurtuluyor, bu seferde balkonun içine dolabı takla attırmak zor oluyor. Ama 5 erkek bunu da başarıyor.
Dolap balkonda, Nikonun karısı mutlu, 5 erkek bitik, Niko’ nun beti benzi atmış, son nefesini vermek üzere.. Çocuklar ise eğlence bitti diye mutsuz.. Ama dolap artık balkonda..

Biz ise ,bu durum ile epeyce vakit geçirdikten sonra , kahvaltıya iniyoruz. Saat epey ilerledi. Ama olsun tatildeyiz. .;)) Güzel kahvaltımızın ardından çarşıya dalıyoruz. Ben CD leri dinlerken , kocam karşı dükkanda Rakı testi yapıyor. Bu arada bu Rakı bizim bildiğimiz rakıdan değil. Konyağa yakın, limonlusu, tarçınlısı ve daha pek çok çeşidi var.  Yemek den sonra minicik bir bardak ile şat olarak içiliyor. Çok lezzetli, keskin ama hoş. Fakat 3 şat dan sonrası sarhoş ediyor.

Çarşıdaki yürüyüşümüzün biraz masraflı olduğunu söyleyebilirim. Kendime harika deri bir sırt çantası alıyorum.(90euro) kocam bir deniz gözlüğü alıyor.. Cresi sub.. ama öyle böyle değil, harika..

Çarşı yürüyüşünü de bitirdikten sonra kocamın yakın plajlardan birine gitmek için beni kandırmak istemesi başarılı sonuç vermiyor ve BALOS a , en batıya doğru yola çıkmak için ben baskın çıkıyorum.. Eğer birine kırgınsanız onu BALOS ‘ a motor ile yollayın diyorum;))
Yol hadi neyse gidiliyor. Ama son 11km si çok bozuk . Taşlı, topraklı, kıvrımlı. Girişte 1 euro alıyorlar. Burayı korumak için kullanıyorlarmış, milli park gibi. Hadi 11 km. 35-40 dakikada bitiyor da,  sonrasında da motoru park edip, keçi yolundan 2km. de yürüyüş yolu var, Balos ‘ a ulaşmak için. Yanınızda 1 kaç şişe su bulunmalı mutlaka, şahsen bizim yoktu , ancak tam ölmek üzere iken yanımdan geçen Yunanlı gençlerin elinde su görüp, öyle acınası bir ifade ile istedim ki dayanamadılar. Bu sıcak da , 1 şişe su içmenin mutluluğunu yaşamak lazım.
Ancak yol bitip, denize kavuştuğunuzda inanın tüm bu eziyetlere değiyor. Belki burası denize girmek için çok keyifli olmayabilir ama manzara ve denizin ortasındaki kumsalda yürümek harika. Sahil boyunca sadece en dipte gizlenmiş bir kafe var. Sandviç, meyve ve su ile gitmenizde fayda var. Zira çoğunluk, minicik bir buzluğun içerisinde yiyecekleri ile gelmişler.

Günün sonunda da aynen toparlanıp gittiler , çöplerini bırakmadan. Burası görülmelik bir yer gerçekten.

Dönüş yolu, hafif güneş batışına denk geldiğinden biraz daha kolay geçiyor. Yukarıdaki otoparkın yanındaki kafeden belki de şimdiye kadar aldığım en pahalı dağ kekiğini alıyorum, ancak öyle bir kokusu var ki almamak imkansız. Buraya gelmenin bu kadar eziyetli olmayan 2.yolu ise, KASTELLİ KİSAMOU dan kalkan teknelere binmek. 55 dakikalık bir yolculuk, akşam Balos dan 18.30 da kalkıyor. Ancak gidiş saatlerini bilmiyorum, gitmeden sormak gerek. KASTELLİ KİSAMOU , Chania dan yaklaşık 50km.

Akşam yine 21.30 civarı dönüyoruz Chania ‘ ya . duş alıp hemen geceye akmak 23.00 oluyor. Açızz .. Adres Portes. Bir gün önceki kabak çiçeği dolamasının lezzeti bizi yine buraya çekti. Bugün menüdeki değişiklik midye, asma yaprağında pişmiş, soğanlı domatesli sardalya. Hepsi de harika ..Ada da yemekleri 00.00 dan önce yediğimiz nerede ise olmadı.. Ama hayat geç saatlere kadar devam ettiğinden , bu herkes için olağan bir durum. Gece ;PORTES de yemek sonrası içilen geleneksel içkileri Rakı dan sonra , benim için orada son buluyor. Odaya nasıl geldiğim konusunu kocama sormak gerek?? Allahtan sabahları dinç kalkma konusunda bir problemim yok. Belki de son günlerde çok popüler olan , denge bilekliği takmamdan dır. ,))

6.gün
Sabah 08.00 sularında kalkıyoruz. Bugün yolumuz uzun. N.ELOFONİSİ...Gidiş-dönüş Chania ,  150km. Kahvaltıdan sonra hiç vakit kaybetmeden yola düşüyoruz. Arada tek bir kahve molası ile ulaşıyoruz buraya. Balos ‘a bir miktar benzeyen bu yere ulaşım eziyetli değil. Bura da çıplaklık yok. Kumsala kadar motor ile gitmek mümkün. Kocaman bir sahil, görüntü muhteşem. Burada herkes bir model gibi denizin ortasında ki kumsallarda poz veriyor. Belki de en çok fotoğraf çekilen sahil burasıdır.. Tabi bende poz vermekten geri kalmıyorum, objektiflere.. Kumsalın en sağına doğru yürür iseniz, kayaların oluşturduğu her küçük koycuk size özel. Suyun rengi beyaza yakın, kumsal ise harika. Görülmeli mutlaka.. Sahilde klasik Yunan tavernaları yok. Bir büfe ve mısırcı mevcut. Sandviç, bira, dondurma bulmak mümkün. Burada çıkışımız 17.00 sularında olmasına rağmen yine 22.00 civarı otelde oluyoruz. Yolda ne görsek duruyoruz. Arabaların çoğunluk da olduğu bir yer olur ise, aman kaçırmayalım , ne var diye bakıyoruz. Kutsal bir mağara tabelası görüyoruz. Hadi bakalım demek 1 saatimizi alıyor. Çünkü motoru bırakıp, epeyce tırmanıyoruz. Dönüş de de kafesinde bir meyveli yoğurt molası veriyoruz.(5 euro) Dönerken ,bir de doğal ürünler pazarı açıldığını görüp dalıyoruz. Herkes şık şık giyinip gelmiş. Çadır şeklinde olan standlar da ; zeytinyağı, rakı, ouzo, bal deniyoruz. Ispanaklı çörek alıp , hemen atıştırıyoruz. Orda dene, burada dene , nerede ise doyduk ve sarhoş olduk, çok hoş..

Akşam odaya varıp, duş alıp giyinmek 23.00 oluyor. Kocamın beni odada tutma çabası başarılı olamayınca, çarşıda buluyoruz kendimizi. Yürüyoruz bir miktar ve set üstündeki bir İtalyan lokantasında buluyoruz kendimizi. Tavsiye edebilirmiyim ? Hayır!!  Pestolu spagetti, soğuk tabak olarak da mozarella lı domates geliyor. Ve kadehi 3 euro olan beyaz şarap nerede ise , yarısından az dolu olarak geliyor. Dilimizi değdirerek içmeyi tercih ediyoruz bitmesin diye.. Zeytinyağı masaya zorla geliyor, keza tane karabiber de öyle.. Bence Yunan lokantalarından şaşmayın. (Hesap 20euro) Yemek den sonra hızımızı alamayıp, (az içmenin faydası) motorumuza atlayıp, yavaş yavaş şehir turu atıyoruz.  02.00 sularında da odamızda oluyoruz.

7.gün
Bu sabah yine Niko nun karısının yüksek sesle Niko yu çemkirmesi ile uyandım. Saat 09.30 . Geç kalkmamızı telafi etmek için çantalarımızı daha hızlı hazırlıyorum. Kocamın bugün hastayım demelerine kulak  tıkıyorum.. Baktı ki dinleyen yok, çok dayanamayıp kalkıyor oda. Toparlanıp kahvaltıya iniyoruz. Bugün ki hedef ORMOS SOUGİAS (sougia)  Yaklaşık Chania dan 65km.uzakta. Dağ yolu keyifli, bol dönemeçli ama düzgün. . Yollarda duracak  köy yok gibi.. Benzin sıkıntısı çekmezsiniz , yollarda mevcut ama dağa çıkmadan  deponuzu doldurun. Yol boyunca yanımızdan 5 araba geçti , geçmedi. Güzel bir duygu bu,  doğada yalnız olmak.

SOUGİA harika bir yer. Derin su, taşlık ve berrak , Arkada pek çok taverna ve kafe. Çıplaklık en dipte serbest. Sahilde pek çok tek kişilik, 2 kişilik minik çadırlar. Burası kendinizi son derece özgür hissedeceğiniz huzurlu bir yer. Herkesin ellerinde kitapları, yanlarında köpekleri, gölgeliklerinin altında kendi kendilerine huzuru yaşıyor. Upuzun bir kumsal .. Buraya mutlaka gelinmeli , denize girilmeli.. Öğlen burada süper bir yemek yiyoruz. Greek salad, karışık balık tabağı(13euro) ve kabak çiçeği dolması ve house wine. Toplam 27 euro. Hepsi de harika ve tüm bunları bitirmek de zorlanıyoruz, ama azmediyoruz. Ardından uca yürüyüp denize girip, gözlerimizi kapatıyoruz.. derin sessizlik de. Gözlerimizi açtığımız da ise tekrar suya dalıp, dönüşe geçiyoruz, istemeden.. Mutluyuz hem de çok.

Günlük 60-70 km ler artık az gelmeye başladı, dönüş yolu hemen bitiverdi, baktık erken 20.30 civarı, yolun üzerindeki kuş cennetine bir bakalım dedik.. Çok güzel bir yer, insanlar kuş sesleri arasındaki kafede , kahvelerini yudumluyorlar.

Saat 23.00 da geldiğimiz odamızda geçiriyoruz bu akşamı. 430km. İle teslim aldığımız motor 1000km. Oldu. Arada kasklarımız bile eskidi, değiştirdik. Dönüş saatlerinde dağların arasından geçerken, inanılmaz bir rüzgar yiyorsunuz.  Yağmurluk şart, hayat kurtarıyor.

Ada; temiz , yollar düzgün. Chania şık .. Kafeler , lokantalar, lezzetler hoş. Burada krizi anlamak imkansız..

8.gün
Kocamın doğum günü.. Bu  yüzden sabah kocamın 09.00 a kadar uyumasına sessiz kaldım. Gece erken yatıldığından sabah gayet dinamik kalkıyoruz. Plan CHORA FAKİA . Chania dan yaklaşık 65-70km. Kahvaltımızın ardından , dağ yollarına vuruyoruz kendimizi. Uzunca rüzgarlı bir yolu aşıyoruz.. Yaklaşık 10km.kala tepede bir kafede mola veriyoruz. Ki burası, vadiden yürüyüş yolunun da girişi. Burada turlar düzenleniyor, yukarı araba ile çıkılıyor, turistler de vadiden yürüyerek  dönüyorlar.  Birer kahve içip, peynirli ve üzeri ballı special paylardan yiyip, yola devam ediyoruz. Hoş , küçük bir yer. Limanından bir takım yerlere feribotlar kalkıyor. GAUDOS a , PALEO CHORA ya .. Plajları güzel, deniz boncuk mavi ,ayrıca adada ki tek resmi çıplak otel ile tek resmi çıplak plaja sahip. Tabi merakımızdan bakıyoruz.. Otelde insanlar çıplak vaziyette, havuzun kenarında kitap okuyup aynen bu şekilde yemeğe gidiyorlar. Daha sonra plajını da merak edip , arayıp buluyoruz. Otelin hemen yanındaki yoldan iniliyor. Deniz güzel taşlık, kafesi zevksiz.. Ama tabi ki denize giriyoruz buradan da.. Yola çıkış saatimiz 18.00 oluyor.. Yolda rüzgardan sersem olmadık, etkilenmedik desem yalan olur.. Kulaklarım uğuldadı. Karnım acıktı. Eh biraz da üşüdüm. Dönüş yolunda KALYVES ‘ e girip,  yemek yedik, kumsalda uyuduk, harikaydı.

Akşam ki menümüzde , greek salad, deniz mahsullü spagetti ve Dakos vardı. Dakos; kıtır ekmeğin üzerine zeytinyağ, kekik ve peynir. Hepsi de harika..20cc lik ouzo yu kocam ile paylaşıp, acayip sarhoş oluyorum, buralarda ben. Neyse ki 1 saatlik uyku beni kendime getiriyor.  Hesap ile birlikte gelen karpuz ve rakının tadına bakıp, bir de çay söylüyoruz. Çok iyi geliyor. Odaya dönmememiz 01.00 oluyor. Duş falan derken nerede ise gün ağırmaya yüz tutmuş iken ,son gecemiz diye 03.30 da dışarı çıkıp bir yürüyüş yapıyoruz...
Bizim ile tatil gerçekten çekilesi değil.. Çok yorucu!!

Boğazlarımız şişti, burnumuz akıyor, güneşten omuzlarımız kösele gibi oldu, ama umurumuzda değil. Geçer nasıl olsa;)) Girit e belki bir daha gelemeyiz, önümüzde gezilecek daha çok ada var. Sonrasında ise aralarında eleme yapıp, yaşanacak adaya tekrar gitmek gerekecek.. İşimiz zor..

9.gün
Gece 05.00 sularında yatıldığından sabah ancak 10.00 da kalkabildik. Daha bavullar yapılacak, hiç de yapasım yok.. Dönüşe geçmek sevimsiz. Akşam 21.35 uçağı ile Chania ‘ dan Atina ‘ya gidiyoruz. Bir sonraki günde Atina – İstanbul uçağı saat 14.00..

Bugün 19.00 a kadar rahatız. Sabah kahvaltısının ardından çarşıyı geziyoruz, sıcaklamaya başlayınca da motorumuza atlayıp , tur atıyoruz. Sonra kocam motoru Summer Time ‘ a teslim etmeye gidiyor. Bu arada adalarda , ilk defa başımıza gelen bir şey de; dün akşam motorumuzun yan aynalarını çaldılar, motorcu ya bunun için 30 euro ekstra ödemek zorunda kaldık. Sanırım Adalar büyümeye başladıkça bir miktar güvenlik problemi yaşanabiliyor.

Neyse, bunları atlattıktan sonra Venedik Limanında yemeğe oturuyoruz, karışık deniz ürünleri tabağı, greek salad ve ouzo istiyoruz. (29euro) Saat 18.30 oldu , yemek harika , ben yine sarhoş..

Tatil bitmek üzere artık.. Saat 19.00 da taxi ye biniyoruz alana gitmek üzere. Chania dan havaalanına ulaşmak yaklaşık 25 dakika. (25 euro) Uçak 21.35 sakin sakin bekliyoruz.. ancak alan buz gibi.. Belki de dönüşün hüznü ile bana öyle geliyordur.Girit’ten geriye hoş anılarımız kalıyor..

Adanın büyük olması bir miktar yorucu oluyor.

Girit’in otlu yemeklerini çok aramayın, artık kalmamış..

Mekanlar keyifli.. İnsanlar misafirperver..

Koylar hoş..

Her şeyden keyif alabileceğiniz, sevdiğiniz ile çıkın yollara:)

FULYA EROKYAR

Yazar Hakkında

FULYA EROKYAR

1967 istanbul doğumluyum..İlk -orta -liseyi Yeşilköy de bitirdikden sonra, 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldum.