Girit'in En Büyük Şehri: Heraklion
Şimdi size son dönemde ziyaret ettiğimiz bir Yunan Adası'ndan, Girit'ten bahsetmek istiyorum. Yunan Adası denince hepinizin aklına deniz, güneş ve leziz Yunan mezeleri geliyor, değil mi? Peki kış aylarında zirvelerinde kayak yapılabilen bir Yunan Adası var desem?
Tüm Akdeniz'in Sicilya, Sardunya, Kıbrıs ve Korsika'dan sonra beşinci büyük adası olan Girit oldukça dağlık yapısı ile dikkat çekiyor. Aynı zamanda Yunan mitolojisindeki en kuvvetli figürlerden olan ve tanrılar tanrısı olarak tanımlanan Zeus'un doğduğu ada.
Tarihi Neolitik döneme kadar uzanan Girit Adası, stratejik önemi nedeniyle yıllar boyunca çok farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Minos Krallığı, Dorlar, Romalılar, Bizanslılar, Hapsiler, Venedik Cumhuriyeti, Osmanlılar tarih boyunca bu topraklarda hüküm sürmüş uygarlıklar. Adanın Osmanlı hakimiyetine girmesi sonrası özellikle 1770 – 1897 yılları arasında Osmanlı yönetimine karşı çok sayıda ayaklanma çıkmış. Bu ayaklanmalar sonrasında 1898 senesinde Girit Cumhuriyeti kurulmuş. 1913 senesinde Yunanistan’a bağlanan ada en büyük yıkımını 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından işgal edildiğinde yaşamış. Alman işgali sonrası tekrar Yunanistan’a bağlanan Girit, günümüzde Yunanistan’ın en fazla ziyaret edilen adalarından biri.
Herkül'ün Şehri Heraklion'da Dikkat Çeken Bir Yapı: Venedik Kalesi
Yunanistan Turizm Ofisi'nin daveti ile geldiğimiz Girit'i keşfe en büyük şehri olan Heraklion'dan başladık. Yani Herkül’ün şehrinden.
Adada genel olarak Osmanlılar ve Venediklilerin izlerine her yerde rastlamak mümkün. Heraklion Limanı’nda yer alan Venedik Kalesi tarihte bir gözlem kulesi olması amacıyla yapılmış olsa da, günümüzde balıkçı tekneleri için güvenli bir liman.
Kaleye özellikle akşam üstü saatlerde bir yürüyüş yaparsanız çok keyif alacağınız kesin. Ancak mutlaka kalenin yakınına kadar yürüyün. Hatta içine girmek isterseniz de şunu unutmamakta yarar var. Kale kış sezonunda saat 08:30-15:00 arası, yaz döneminde 08:30 – 19:00 arası açık.
Kuleye sırtınızı verdiğinizde karşınızda liman boyunca uzanan ve zamanında cephanelik, su deposu, hapishane olarak kullanılan alanları görebilirsiniz.
Aslanlı Meydan ve Tarihi Eserler
Kuleye sırtınızı dönüp limana açılan geniş sokaktan içeriye girdiğinizde, Heraklion’un tarihi merkezine ulaşmış oluyorsunuz. Bu yolun sonunda sizi 25 Agusto Meydanı olarak da bilinen Aslanlı Meydan karşılayacak. Aslanlı meydan adını tam ortada yer alan dört tarafında aslan figürlerinin yer aldığı Morosini Çeşmesi'nden alıyor. Ancak maalesef biz gittiğimizde bu çeşme tadilattaydı.
Aslanlı Çeşme genelde Giritlilerin buluşma noktası. Aynı zamanda Girit’te 30 dakika kadar süren turistik tren gezilerinin de başlangıç noktası. Buradan tekrar deniz tarafına doğru yöneldiğinizde yol boyunca San Marco Bazilikası, Agios Titos Kilisesi ve San Pedro Kilisesi'ni görebilirsiniz. Aralarında beni en çok etkileyen önündeki meydanı mesken tutmuş güvercinleriyle birlikte Agios Titus Kilisesi oldu.
Bu bölgede ara sokakları gezerseniz çok da yabancılık çekmeyeceksiniz. Küçük Ege kasabaları gibi rengarenk sokaklar, şirin kafeler, dondurmacılar, hediyelik eşya dükkanları süslüyor sokakları. En fazla karşılaşacağınız hediyelik eşyalar ise Knossos Antik Kenti'ne ithafen minik figürler, zeytin ağacından yapılmış ürünler ve el yapımı porselenler.
Heraklion Arkeoloji Müzesi
Sadece Girit’in değil aynı zamanda Yunanistan’ın en önemli müzelerinden olan Heraklion Arkeoloji Müzesi mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerin başında geliyor.
Neolitik dönemden Roma İmparatorluğu dönemine kadar bölgede yapılan kazılarda çıkartılan buluntuların sergilendiği müze 4 katlı. Bu müzenin diğer bir özelliği ise dünyanın en önemli ve geniş Minoan Medeniyeti koleksiyonuna sahip olması.
Yunan Yazar Nikos Kazancakis'in Mezarı
Zorba’yı duymayan yoktur değil mi? İşte Zorba ile kendini dünya çapında tanınır kılmış olan meşhur Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof olan Nikos Kazancakis’in mezarı da Heraklion’da. Kazancakis 5 Kasım 1957 senesinde buraya defnedilmiş.
Knossos Antik Kenti ve Minos Uygarlığı
Heraklion’a yaklaşık 10 kilometre mesafede yer alan ve MÖ 1700 – 1450 senelerine tarihlenen Minos Uygarlığı'nın başkenti olan Knossos Antik Kenti, Heraklion’un en fazla ziyaret edilen noktalarından. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan antik kent, Avrupa’nın en eski antik kentleri arasında
MÖ 1600 ve 1450 senelerinde yaşadığı iki büyük deprem ile büyük ölçüde zarar görmüş olan kentte zamanında 100.000 kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Antik kentteki en dikkat çekici yapı ise saray. Burada, yapılardaki renklerin canlılığı dikkatinizi çekecek. Ancak tabii ki bu renkler yapıldığı zamandan günümüze kadar korunmamış. Aslına uygun şekilde restorasyon çalışmaları sırasında yeniden boyanmış.
Bu kadar gezi sonrası yoruldunuz. Şimdi yemek zamanı. Yemek konusunda hiç yabancılık çekmeyeceksiniz. Zaten bizde de özellikle Ege tarafında Girit mezeleri meşhur. Buraya gelmişken tabii ki deniz ürünlerini listenizin başına yazın.
Ancak bunun yanında tahinli dolma, balık pidesi, Girit usulü çullama, salyangoz ve ızgara ahtapot denemelisiniz. Yemek sonrası sakız likörü de tadabilirsiniz.
Girit'in En Güzel Kenti Hanya
Girit Adası’nın kuzey batısında yer alan Chania yani Hanya, liman boyunca uzanan 2-3 katlı pastel tonlarındaki evleri, Venedik ve Osmanlı döneminden günümüze ulaşan eserleri ile dikkat çekiyor. Hanya kenti aynı zamanda kendi ile aynı adı taşıyan Hanya bölgesinin de merkezi konumunda. Hanya bölgesi adanın en yeşil alanı olarak biliniyor. Hanya’nın sahil şeridinde upuzun kumsallar yer alırken bölgenin güneyinde yüksek dağlar, derin vadiler ve dağlar arasında küçük platolar dikkat çekiyor. Yine aynı bölgede yer alan White Mountains yani Beyaz Dağlar'da adanın en yüksekten dökülen şelalesini görmek mümkün.
Adanın en tarihi kentlerinden olan Hanya ilk olarak Kastelli Tepesi'nde yer alan Kydonia sit alanı üzerine kurulmuş. Kydonia Antik KentiNeolitik döneme tarihleniyor. Ancak bu sit alanından günümüze sadece çok küçük bir bölüm ulaşmış. Bu sit alanının üzeri de daha fazla yıpranmasın diye kapatılmış.
Kente liman bölgesinden doğru giriş yapıyoruz.
Liman bölgesinde yer alan kalenin dibinde ilk karşılaştığımız 4 kişilik müzisyen bir grup oluyor. Türkiye’den geldiğimizi öğrendiklerinde başlıyorlar Türkçe şarkılar söylemeye.
Buradan liman boyunca yürümeye devam ediyoruz. Limanda Venedik havası hemen hissediliyor. Zaten liman da Venedik limanı olarak anılıyor. Limanın hemen önündeki deniz feneri resmen limana ayrı bir ışıltı katıyor.
Eski Kent Bölgesi
Hanya’nın en güzel bölgesi surların çevrelediği eski kent bölgesi. Kastelli Surları olarak bilinen bu surlar Bizans döneminde inşa edilmiş, Venedikliler tarafından genişletilmiş.1252 senesinde Venedikli yöneticiler bu surlar içinde kendilerine ayrılan özel bölümlerde yaşamışlar. Osmanlı hakimiyeti sırasındaysa Venedikli yöneticilerin yerlerini Osmanlı paşaları almış.
Şehir, Agora ile liman arasında. Eski şehrin en canlı caddesi ise Halidon. Cadde boyunca Folklor Müzesi, Katolik Kilisesi, San Francisco Kilisesi, Arkeoloji Müzesi, Agia Triada Katedrali'ni görmek mümkün.
Biz turumuza ilk olarak limanda yer alan denizcilik müzesi ile başlıyoruz.
Denizcilik Müzesi
Burada rehberimiz bize Girit’in denizcilik tarihindeki stratejik önemini ve tarih boyunca Girit’in de dahil olduğu savaşları ve savaşlardaki deniz rotalarını anlatıyor. Ardından ikinci kata çıkıyoruz. İkinci katta tarihten bugüne bölgede yapılan gemilerin küçültülmüş maketleri var. Bir tane de deniz altı odası. Müze turumuz sonunda bizi ayrı bir odaya alıp bu maketleri yapan kişiler ile tanıştırıyorlar. Birebir ölçeklendirilerek yapılan küçük gemi maketleri çok ince bir işçilik istiyor.
Küçük Hasan Cami
Müze sonrası limanda yer alan kafe, bar ve Yunan tavernaları arasından geçerek günümüzde fotoğraf ve resim galerisi olarak hizmet veren Küçük Hasan Cami’sine ulaşıyoruz. Cami dışarıdan içeriden olduğuna göre daha etkileyici. İçine ücretsiz girilebiliyor.
Caminin hemen önünden ise faytonlar kalkıyor. Bu faytonlara binerek şehirde kısa ve keyifli bir tur atabilirsiniz.
Tarihi Venedik Tersaneleri
Camiyi sağımıza, deniz fenerini solumuza alarak ilerlediğimizde liman boyunca sol tarafta 15. yüzyılda yapılmış olan tarihi Venedik tersanelerini görüyoruz.
Sol tarafta demirlemiş yatlar ve balıkçı tekneleri yer alıyor. Bazı balıkçı tekneleri önünde adada oldukça yoğun olan, süngercilikle uğraşan kişileri çalışırken ve denizden çıkarttıkları süngerleri sergilerken görüyoruz.
Biraz daha devam ettiğimizde bu kez de gerçek boyutunda, tarihi 2-3 geminin sergilendiği bir başka müzeye ulaşıyoruz. Oldukça etkileyici bir müze. Ancak çok büyük olmadığı için 20 dakika yeterli olacaktır.
Buradan sonra Rethymnon’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Adanın başkenti Heraklion’a 2,5 saat mesafede yer alan kente direkt gelmek isterseniz şehirde uluslararası havaalanı olduğunu da unutmayın.
Girit'in En Renkli Kenti Rethymnon
Girit Adası’nın en büyük üçüncü kenti olan Rethymnon, diğer adı ile Resmo, adanın başkenti Heraklion ve adanın ikinci büyük kenti Hanya’nın tam ortasında yer alıyor. Neredeyse Heraklion’a da Hanya’ya da 80 kilometre mesafede.
Rethymnon'da Venedik Esintisi
Tarihi Rethymnon kenti, Rönesans döneminin en iyi korunmuş şehirlerinden. Yine burada da Girit’in genelinde yaygın olduğu gibi hem Venedikliler döneminden kalan, hem de Osmanlı’dan kalan yapıları görmek mümkün. Ancak Venedik mimarisi biraz daha ön planda. Çünkü Girit Adası 1204 senesinde Venedikliler tarafından fethedildikten sonra burası tamamen Venedik mimari kurallarına göre inşa edilmiş.
Rethymnon Kenti’nde denize doğru uzanan ana caddeye Venedik Caddesi, sahile paralel uzanan kıyı caddeye ise Ruga Maistra deniliyor. Bu bölgede Yunan özelliklerini daha net görebiliyorsunuz. Çünkü buradaki eski halk daha çok Doğu Roma İmparatorluğu kökenli asil Yunanlılarmış.
1570’te Venedikliler tarafından yapılmış olan kale ve surlar kentin en önemli yapılarından. Zaten sur içinde kalan bölge de tamamen eski kenti oluşturuyor ve tüm hayat burada dönüyor. Eski kent bölgesindeki sokakların her biri birbirinden güzel ve renkli.
Bazısında kafeler, bazısında hediyelik eşya dükkanları sıralanmış. Biz biraz Alaçatı’ya benzettik.
1571 senesinde adaya gelen Ulu Ali, kasabanın neredeyse tamamını tahrip etmiş. Bunun ardından 16. yüzyılda kent neredeyse tamamen yeniden inşa edilmiş. Osmanlıların adaya gelişi ile mimariye yeni unsurlar da katılmış. Günümüzde çok dağınık olarak görülseler de ara sokaklarda cumbalı, altı beton, üstü ahşap evleri görmek mümkün.
Her şey eski kent merkezinde dönüyor. Eğer müzelere ilgiliyseniz ve vaktiniz varsa Arkeoloji Müzesi ve Folklor Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Venedik Rimondi Çeşmesi de görülecek yerler arasında.
Yine kentte günümüze ulaşmış hamam ve camiler de görülebiliyor. Ancak neredeyse hiçbiri işlevsel olarak kullanılmıyor. Mesela bir hamam, çok şık bir butik otele çevrilmiş.
Neratze Cami'sinde Müzik Molası
Tam meydanda yer alan, ilk olarak Venedikliler tarafından kilise olarak inşa edilen yapı Osmanlılar döneminde camiye çevrilmiş. Adı Neratze Cami.
Ancak bu yapının akustiği çok iyi olduğundan günümüzde müzik okulu ve konser salonu olarak hizmet veriyor. Hatta biz gittiğimizde çalışma yapan öğrenciler vardı ve onları izleme fırsatımız oldu. Hem ambians hem de müzik muhteşemdi.
Rethymnon’un adı 1924 nüfus mübadelesinde de geçiyor. Çünkü o dönemde Türkiye’den gelen Rumlar Girit’te özellikle bu bölgeye yerleştirilmişler. Hatta günümüzde konser salonu olarak hizmet veren eski caminin hemen arkasında Mübadele Anıtı da görülebilir.
Girne'den Hallice: Liman Bölgesi
Kentin liman bölgesi ise birbirinden şık kafe ve restoranlar ile çevrili. Sizi bilmem ama ben kentin tam bu noktasını biraz Girne’ye benzettim. Kentte özellikle gün batımında en keyifli yerlerden biri burası. İstediğiniz restoranı seçip, gidip deniz kenarında bir masaya oturup günün yorgunluğunu atabilirsiniz.
Lassithi Platosu ve Dikteon Mağarası
Yazının ilk bölümünde Girit’in başkenti Heraklion’dan bahsetmiştim. Ama aynı zamanda Girit’in çok dağlık bir ada olduğunu da belirtmiştim. Zaman zaman zirvelerin kar altında kaldığı tepelere doğru tırmanıyoruz bugün.
Girit Adası sahip olduğu yüksek dağlar ve bu dağlar arasına sıkışmış plato ve yaylaları ile coğrafi özellikleri olarak diğer Yunan Adaları'ndan biraz daha farklılık gösteriyor.
800 metrenin üzerinde yer alan Lassithi Platosu 25 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. Genel olarak platonun doğu–batı yönü 11 km, kuzey-güney yönü ise 6 km. Akdeniz Bölgesi'nde 800 metrenin üzerinde yerleşim olan ender bölgelerden biri.
Dikti Dağı eteklerinde yer aldığından, ilkbahar ve yaz aylarında Dikti Dağı’nın eriyen kar suları ile sulanıyor plato. Bu nedenle de tarıma oldukça elverişli. Bölgede en fazla yetiştirilen ürünler elma, armut, ceviz, kiraz ve badem. Tarıma uygun yapısı nedeniyle de yine bu bölge Neolitik Çağ'dan beri yerleşimin olduğu bir alan.
Göz Alıcı Yel Değirmenleri
Lassithi Platosu'nda yaklaşık 10.000 civarı yel değirmeni olduğu için plato "yel değirmenleri platosu" olarak da anılır olmuş. Tabii günümüzde bunların büyük kısmı çalışmıyor, sadece turistik amaçlı ziyaret edilebiliyorlar.
Yol, tepeye doğru kıvrıla kıvrıla çıkarken, bir noktada aracı sağa çekip, buradaki yel değirmenlerinin yanına kadar gidiyoruz. Yanına gidince daha bir büyüyor sanki. :)
Platoda yaklaşık 20 tane Rum köyü yer alıyor. Bu köylerden bir kısmı tarım ile ilgilenirken, bir kısmı da son dönemde turizme ağırlık vermiş. Bu köylerde çanak çömlek atölyelerine rastlıyoruz.
Hatta bu atölyelerden birine giriyoruz.
Orada hem kendimiz kilden vazo yapmayı deneyimliyoruz, hem de yöresel ürünleri tadıyoruz.
Büyüleyici Hikâyesiyle "Adalet Kadehi"
Burada benim en çok ilgimi çeken şey adalet kadehi oldu. Bu kadeh nasıl bir kadeh?
Eski dönemde herkesin eşit olduğunu vurgulamak amacıyla kullanılan bu bardağın özelliği şöyle: Kadehin iç kısmında bir çizgi var. Tüm kadehlerde çizgi bu seviyede. Şarabı, bu çizgiyi geçmeyecek şekilde doldurursanız problem yok, afiyetle içebiliyorsunuz. Ama aç gözlülük yapar da çizgiyi bir milim bile geçerseniz, kadehin içindeki tüm şarap aşağıdaki bir delikten boşalıyor ve elinizde bir yudum bile şarap kalmıyor.
Buradan sonra yaylanın en yüksek noktalarından birine gidiyoruz. Buranın özelliği Zeus’un da doğduğu yer olan Dikteon Mağarası'na ev sahipliği yapması. Mağara, İngiliz Arkeolog David Hogarth tarafından keşfedilmiş. Rivayete göre Rhea, Zeus henüz minicik bir çocukken, Zeus’u babası Chronos’un zulmünden korumak için bu mağarada saklamış. Zeus da burada bir nimf tarafından büyütülmüş.
Mağaranın giriş noktasına ulaşmak için öncelikle yaklaşık 20-25 dakika süren kıvrımlı patika bir yoldan çıkıyorsunuz. Bu yolu yürüyerek çıkmak istemezseniz eşekler ile de çıkmanız mümkün.
Tepeye ulaştıktan sonra da bu kez mağaranın içine doğru basamaklardan iniyorsunuz. Mağaranın içi epey geniş ve çok büyük sarkıt ve dikitler var.
Güzel ışıklandırılmış, etkileyici bir mağara. Mağara gezisi sonrası hemen bölgedeki HALAVRO isimli yerel restoranda yemek yiyebilirsiniz. Buradaki tüm yemekler platoda yetişen bitki ve sebzeler ile yapıldığı için çok çok lezzetli.
Özellikle de kuzu çevirme öneririm. :)
Küçük Bir Sahil Kasabası: Agios Nikolaos
Girit Adası’nın başkenti Heraklion’un yaklaşık 65 kilometre doğusunda yer alan Agios Nikolaos, 26.500 kişinin yaşadığı küçük bir sahil kasabası.
Girit’in en geniş doğal koyu Mirabello Bay çevresinde kurulmuş olduğundan burası Girit Adası’nda turizme ilk açılan noktalardan biri. Şık otellerin, keyifli kafelerin yer aldığı kasaba gece gündüz sürekli hareketli.
Burası Venedikliler döneminde de bir liman kenti olarak kullanılmış. Hatta halen o dönemden kalma liman bölgesinde ufak tekne yapımları devam ediyor. Bu limana Pire’den ve diğer Yunan Adaları'ndan feribot seferleri de var.
Agios Nikolaos’a halk kısaca Agios diyor. Burası hem gençler, hem yaşlılar hem de çocuklu seyahat edenler için uygun bir tatil beldesi. Çünkü küçük bir yerleşim yeri olsa da her bütçeye ve zevke hitap edecek alternatif konaklama ve yeme içme mekanı bulmak mümkün.
Biz burada, koya hakim bir konumda yer alan Ηotel Miramare Agios Nikolaos’ta konakladık.
Tatil köyü mantığında hizmet veren otelde yaklaşık 5 ailenin konaklayabileceği villalardan tutun da özel havuza sahip, 2 kişilik odalara kadar geniş bir yelpaze var.
Bu kasabada en çok hoşumuza giden şeylerden biri denizin 3 farklı yüzünü gösteriyor olmasıydı. Şöyle ki; burada hem göl, hem boylu boyunca sahil hem de marinayı daracık bir alanda görebiliyorsunuz.
Birincisi; denizden koyun içine daracık bir kanal ile ulaşan göle benzeyen kısım. Suyun çok durgun olduğu göl, hatta havuzu andıran alanda minik balıkçı tekneleri ve burayı çevreleyen yunan tavernaları ile çok nezih bir ortama sahip. Bu bölgeye “Voulismeni” de diyorlar.
İkincisi; buranın açıldığı Marina bölgesi. Marina çevresi çok renkli ve hareketli. Marinaya açılan birbirine paralel caddelerde yemyeşil uzanan ağaçlık yolların altında yürümek, buradaki mağazaları dolaşmak da ayrı güzel.
Agios Nikolaos’u dolaşmanın bir diğer yolu da toplam turunu yaklaşık 25-30 dakikada tamamlayan minik turist trenlerine binmek.
Üçüncüsü: şezlonglar, şemsiyeler ve masmavi deniz. Kitroplatia Beach, Agios Nikolaos’un neredeyse içinde. Ancak upuzun kumsallar isterseniz hemen yan koya, Ammos Beach’e geçebilirsiniz. Ammoudi ve Havania Beachleri ise Elounda kasabasına giden yol üzerinde. Yani seçeneğiniz çok.
Ünlü Sanatçıların Gözde Tatil Noktası: Elounda
Agios Nikolaos Kasabası’nda kolaylıkla ulaşacağınız bir diğer yer ise Elounda. Agios Nikolaos’a 15 dakikalık mesafede yer alan Elounda, Girit’in lüks tatil beldesi olarak biliniyor. Hatta pek çok Avrupalı sanatçı gözlerden uzak tatil yapmak için burayı tercih ediyormuş.
Ufak ve şirin bir balıkçı kasabası olan Elounda’da halk geçimini tarım, balıkçılık ve tuz üretiminden sağlıyor. Burası Andreas Papandreou’nun her sene yılda en az bir kez tatil için geldiği bir bölge. Mitterand, Kaddafi, Kostas Simitis ve pek çok ünlü şahsiyet de tatilleri için burayı tercih edenlerden. Özellikle son dönemde Arap prensleri özel yatları ile büyük aileler şeklinde buraya geliyorlarmış.
Elounda sadece lüks konaklama alternatifleri ile öne çıkmıyor. Burası aynı zamanda tarihte leptillerin karantinaya alındığı Leper Island olarak da bilinen Spinalonga’ya bot turlarının kalktığı nokta.
Biz de buradan teknelere binerek keyifli bir yolculuk ile Spinalonga Adası’na gidiyoruz.
Görülmeye Değer Bir Ada: Spinalonga
Günlük 1200-1500 civarında turist ağırlayan bu ada, günümüzde tamamen terkedilmiş, sadece turistik amaçlı gezilen bir nokta.
Knossos’tan sonra Girit’in en büyük ve önemli arkeolojik sit alanı. Ada üzerinde özellikle Venedikliler döneminde yapılmış surlar yer alıyor. Çünkü burası özellikle Elounda’yı koruyabilmek için stratejik bir öneme sahipmiş. Daha önceden Kolokytha’nın ucunda bir yarımada olan bölge 1526 senesinde Venediklilerin açtığı kanal ile adaya dönüştürülmüş.
Bir dönem de buraya Osmanlılar yerleşmiş. Bu adanın sokaklarında gezmek gerçekten çok keyifli. Tekne ile gidiş-dönüş ve ada turu için en az 2 saat ayırmanızı öneririm.