Ben 12 yılını Kanada'da yaşamış bir gurbetçiyim, daha doğrusu gurbetçiydim. Artık daha fazla memleket ve aile hasreti çekmek istemediğime karar verir vermez de ait olduğum yere, doğduğum topraklara döndüm.
Türkiye'de çok uluslu şirketlerde çalışıp hayatım her anlamıyla düzene girdiğinde Kanada'ya göç etmeye karar verdim. İstanbul'da kendi evimde otururken Toronto'da ilk günlerimde bir bodrum katında yaşayacak, Türkiye'de Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak pek çok yerde çalışabilecek durumdayken Kanada'da Kanada tecrübem olmadığı için kolay kolay iş bulamayacaktım.
İlk gidenlerin çok sık duyduğu bir şey bu "Kanada tecrübesi". Nihayetinde bir iş verenin bir fırsat vermesi lazım ki tecrübelenesin. Ne yazık ki bu da işverenlerin ırkçılık yapmamak adına yarattıkları bir bahane olmuş, tecrüben yoksa iş de yok diyorlar. Bu sıkıntıyı aşmanın bir yöntemi de ücret almadan gönüllü olarak çalışmak bir süre. Ben şanslıydım, ücret almadan çalışmak durumunda kalmadım, ama ben de işe alındığım şirkette en düşük seviyede çalışmaya başlamıştım. Yönetici seviyesine gelmek içinse 10 yılımı harcayacaktım.
İlk yıllar düzenimi ve kariyerimi oturtmak için geçtikten sonra çok sevdiğim gezilerime de başladım. Toronto ve civarı, olağanüstü doğasıyla çok fazla imkan tanıyordu keşfetmek isteyenlere.
Toronto'da Şehir İçinde Gezilecek Yerler
St. Lawrence Market: Dünyanın en iyi 25 yiyecek marketinden biri sayılıyor.
Harbourfront: Galeriler, tiyatrolar ve restoranlarıyla çok keyifli bir yer.
Toronto adaları: Toronto’dan feribotla sadece 10 dakika uzaklıkta. Bisiklet gezileri ve aile eğlencesi için harika.
CN Tower: Toronto’nun en uzun kulesi. Restoranında Toronto manzarasında yemek yenebilir.
Yonge/Dundas Square: Şehrin en merkez yeri. Ayrıca Eaton Center’da alışverişe gidilebilir.
Çin Mahallesi: Alışveriş ve yemek için çok güzel ve değişik.
Ontario Place: Aile eğlenceleri için çok popüler.
Annex: Güzel restoranlar ve dükkanlar var.
Yorkville: Toronto’nun üst sınıf restoranları ve dükkanları bu bölgede.
Toronto Entertainment District: Eğlence merkezi.
Yunan Mahallesi: Restoranlar, tavernalar için buraya gelinmeli.
Beaches: Hem göl kenarı, hem de Queen Caddesi yürüyüş için çok keyifli. Queen üzerindeki kafelerde oturmak ayrı bir keyifli.
Tommy Thompson Park: İnşaat atıklarından bir yapay park yapmışlar burada. Trafiğe kapalı bu parka ben bisiklet gezilerimde gidiyorum.
Yonge/Eglinton: Şehrin orta bölgesi deniyor buraya. Alışveriş, yemek, yürüyüş, ne dilerseniz yapabilirsiniz burada.
Edwards Gardens: Şehrin biraz kuzeyindeki botanik parkı.
The Distillery District: Toronto’nun tarihi bölgesi.
Bloor West Village: Şehrin batısında güzel kafelerin, restoranların olduğu bir bölge.
High Park: Çok güzel bir park. Küçük bir gölet etrafında yürüyüş parkuru var.
Old Mill: Nehir kenarı yürüyüş için harika. Ben burdaki otele de bayılıyorum. Açık büfe öğlen veya akşam yemeğine gidilebilir.
Hayvanat Bahçesi: Şehrin kuzey doğusunda Kanada’nın en büyük hayvanat bahçesi.
Canada’s Wonderland: Şehrin kuzeyinde roller-coaster (inişli çıkışlı heyecan treni) parkı.
Toronto'da Müzeler ve Sanat Galerileri
- Royal Ontario Museum (ROM): Kanada’nın en büyük müzesi.
- Art Gallery of Ontario (AGO): Kanada’nın en eski sanat galerisi.
- Ontario Science Center: Ontario Bilim Merkezi.
Niagara Şelaleleri
Toronto şehir merkezi haricinde tabii ki ilk tavsiye edeceğim yer; Niagara Şelaleleri. Burası her gezginin mutlaka görmesi gereken bir doğa harikası. İnsan kendini şelaleye bakarken ayrı bir boyutta hissediyor. Ayrılmak istemiyorsunuz, bakmakla doyamıyorsunuz Niagara'ya. Giderken de eğer araba kiralayıp gittiyseniz mutlaka şarap rotasının izlenmesini tavsiye ederim. Şaraphanelerdeki şarapların tadı damağınızda kalacak.
Toronto'ya gelinecek en güzel mevsimin sonbahar olduğunu söylemeliyim. Kanada'da sevmeye başladığım sonbahar mevsiminde; kızıl, sarı, yeşil renkler insanı sarhoş ediyor. Ben 12 yıl bu renklere baktım, yine de doyamadım... Ontario parklarında kano yapmak da Kanada kültürünü tanımak açısından çok başarılı :) Bu vahşi doğa parkları içinde eğer sadece bir taneye gitme şansı varsa Algonquin görülmeli derim.
Gelelim meşhur kış mevsimine :) Ben bir İzmirli olarak kışı hiç sevmem, Kanada'da hiç mi hiç sevmedim! -40 dereceye varan soğuğu bırakın, kışın uzun sürmesi insanın bir süre sonra üzerine çöküyor. Ben her kış mutlaka bir Karayip tatiline çıkıp Toronto'dan kaçsam da isyan etme noktasına geliyordum. Benim gibi outdoor (açık hava) aktiviteleri olmadan yaşayamayanlar kışın Kanada'ya pek yaklaşmasın diyorum :)
Kanada'yı gidip görmek, doğasını yaşamak herkese nasip olur umarım.
Siz Soğuk Ülkelere Yaz Gelmez mi Sandınız?
Kanada'da yaşadığım yıllarda herkes bana "Orası kış ülkesi, yaz mı var sanki?" derdi. İtiraf ediyorum ki ben de Kanada'ya gitmeden önce aynı şeyi düşünürdüm. Meğer büyük bir yanılgıymış!
Evet, Kanada bir kış ülkesi. Hava sıcaklığı, daha doğrusu soğukluğu -40 derecelere kadar iniyor! Kışın kar fırtınaları, buz fırtınaları olduğu da doğru. Hatta kış mevsiminin uzun sürdüğü de bir gerçek, ama doğa kış uykusundan uyanmaya bir başladı mı, hayat da değişmeye başlıyor.
Kışın -40 derecede verilen "aşırı soğuk hava alarmı", yazın yerini "aşırı sıcak hava alarmı" na bırakabiliyor. Zaman zaman nemle birlikte +40 derece hissedilen sıcaklıkta, özellikle yaşlıların ve kalp hastalarının evlerinden çıkmamaları tavsiye ediliyor.
Toronto'da kış ne kadar zorlu geçse de yaz aylarındaki etkinlikler o zorlu günleri unutturuyor. Toronto şehir merkezi, yaz aylarında 100' yakın festivale ve geçit törenlerine ev sahipliği yapıyor.
Toronto'da Yaz Festivalleri
- Carassauga Kültürler Festivali: 70'in üzerinde ülkenin yemek, müzik, dans ve el işlerinin tanıtıldığı 3 günlük festival.
- Luminato: Sanat, tiyatro, film, dans gösterilerinin ve sergilerinin olduğu 10 günlük festival.
- Gurur Haftası: Gey ve lezbiyenlerin geçit törenleriyle birleşen 3 günlük festival. Sokak partileri ve konserleri ile Kuzey Amerika'nın en kalabalık festivallerinden birisi.
- Beaches Uluslararası Caz Festivali: 15 gün boyunca değişik mekanlarda sokak partileri ve konserler oluyor.
- Caribana Karnavalı: Rio karnavalının Toronto versiyonu. Latin kıyafetleri içindeki geçit töreni oldukça ilgi çekiyor. Kuzey Amerika'nın en büyük Karayip karnavalı.
- Hint Festivali: Dünyanın en büyük Hint festivallerinden biri olan bu festival, geçit töreni, dans, yoga ve Hint yemekleriyle süsleniyor.
Doğayı Vahşi Hayvanlarla Paylaşmak
Festivallerin yanı sıra muhteşem doğasını keşif yapmak isteyen doğaseverleri kucaklıyor Kanada. Eyalet parklarında doğa yürüyüşü ve kano yapmak, çadır kampında kalmak ve de Akdeniz'i aratmayacak pırıl pırıl sularda yüzmek mümkün. Yalnız yürüyüşlerde vahşi doğanın içinde kaybolurken biraz dikkatli olmakta fayda var. Her parkta yapılan "Karşınıza her an ayı çıkabilir!" uyarısının gerçeğe dönüşmesi an meselesi.
Ayıları ve diğer vahşi hayvanları uzak tutmak için kamp yerlerinde geceleri dışarda yiyecek bırakmamak çok önemli. Ayıyla karşılaşınca yapılmaması gereken en önemli şey ise koşarak kaçmak. Çünkü ayının kaçan kişiyi yakalaması an meselesi. Böyle bir durumda sessizce geri geri yürümek ve ayının görüş alanından çıkınca hızlıca olay yerinden uzaklaşmak gerekiyor.
Ayının saldırması durumunda ise bağırmak ve ikinci kişi varsa onu sırta alıp elleri açarak bağırmak tavsiye ediliyor. Böyle olunca ayı karşısında kendisinden büyük ve güçlü bir canlı olduğunu düşünüp saldırıya geçmiyor. Eğer ayı her şeye rağmen saldırırsa ölü taklidi yapın diyorlar. Ayı eğer aç değilse ölü olduğunuzu düşünüp kendi bölgesini savunmayı bırakıp gidiyormuş. Eğer ayı açsa, işte o zaman son duayı etmeye başlayabilirsiniz :)
Ben bir eyalet parkına gidişimde vahşi ormanın içinde yürüyüşe çıkmıştım. Yolun yarısına gelmiştim ki uzakta bir karaltı gördüm. Biraz daha yaklaşınca bir siyah ayı ve yavrusuyla karşılaştım. O anda ormanın ortasında, ayı bana saldırsa kimsenin duymayacağı bir yerdeydim. Beynimin içinde gezinen yüzlerce felaket senaryosu, aynı "127 saat" filmindeki gibi nereye gittiğimi kimsenin bilmediğini ve olur da ayıya yem olursam belki de beni hiç bulamayacaklarını bana fısıldadı. Ben bu düşüncelerle boğuşurken karşımdaki sevgili ayı yavrusuyla oynamaya devam ediyor, bir taraftan da ağaçlara sarılıp ya bana, ya da yavrusuna artistik gösteriler yapıyordu. Sonuç olarak biraz oynadıktan sonra beni kale almadı ve bugün hâlâ hayattayım :)
Benim bu maceram, her eyalet parkında bu tür tehlikeler olduğunu da düşündürmesin. Yine de kesin olan bir şey var ki dünya yalnızca insanoğluna değil, tüm canlılara ait. Bunu kendimize hatırlatmakta ve dünyayı her canlıyla paylaştığımızın farkına varmakta fayda var!
Eyalet parklarının en güzel aktivitelerinden biri de serin sularında yüzmek. Kimi eyalet parklarında uzanan upuzun kumsallar, insana göl kenarında olduğunu unutturacak kadar güzeller. Suların denizden tek farkı ise sadece tuzlu olmamaları.
Toronto şehir merkezinde festivallerin coşkusunu yaşamak, şehir dışında ise vahşi doğayla baş başa olmak, Kanada'nın zenginlikleriyle tanışmak için çok güzel bir fırsat. Parklarda toprağın kokusunu almak, kano yaparken sessizliğin sesini dinlemek ve kumsallarda güneşlenmek, insanı bambaşka boyutlara götürüp huzuru yaşamasını sağlıyor...
www.kucukdunya.comİnstagram: yaprakgurdal