Türk tarihi açısından önemli şehirlerden biri ve tarih boyunca sanat ve ticaret merkezi olan Buhara’da 17’inci yüzyıldan kalma, geçmişin izlerini taşıyan kalıntıları karşısında zaman duracak. Kızılkum Çölü’nün ortasında, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan, camileri, medreseleri, düz damlı kerpiç evleri, görkemli anıtları ve Kapalı Çarşısı’nın ihtişamı ile şehre hayran olacak, büyülenecek ve çarpılacaksınız.
Tıpkı dünyanın en tanınan tıp insanlarından İbn-i Sina ve şair Firdevsi gibi.
Şehrin mutlaka görülmesi gereken yerleri demek isterdim ama Moğolların istilasından sonra, 14. yüzyılda, Timuriler döneminde yapılan birçok cami ve medreseleriyle şehir komple gezip görülmeli.
Nakşibendi Türbesi
Şehre girmeden, bu kentte doğan Nakşibendi şeyhinin 14. yüzyıl yapımı türbesine uğruyoruz. Nakış yapan anlamına gelen Nakşibendi, inancı kalbine nakşettiği için bu ismi almış. Türbe, dünyanın farklı yerlerinden inananları için kutsal. Kabir, çok güzel ahşap süslemeli bir kapıdan girilen avlunun ortasında, etrafı ise ahşap sütunlarla desteklenen eyvanlarla çevrili.
Ark-İç Kale
Buhara Emirliği’nin sembolü, kulelerle çevrilmiş, hanlarının resmi ikameti ve yaşam alanları, Ark, İç Kale’ye devasa ahşap bir kapıdan giriyoruz.
Tüm resmî ofislerin bulunduğu ve tüm şehri kaplayan Ark artık şehrin merkezinde, çeşitli ev eşyaları ve giysi satılan dükkânlarla turistik bir bölge. İçeride çok sayıda, önlerinde ahşap sütunlarla desteklenen müthiş güzellikteki eyvanlı yapılar bulunuyor.
Han’ın mermerden yapılmış tahtının da bulunduğu, tahta saçaklı eyvanlarla çevrelenmiş toplantı alanı; Taç Odası. Kapının önüne yapılmış olan paravan da içerinin görünmesini engellemek amacıyla yapılmış.
İçeride bulunan müzede ise bir tarih yolculuğuna çıkacaksınız.
Bala Havuz Camii (40 Sütunlu Camii)
Semerkant’ta da aynı isimle bulunan Recistan Meydanı, eski zamanlarda halkın toplanma yeri olmuş. Meydanda bulunan saray ve resmî yapılar daha sonra ticarî dükkânlara dönüşmüş.
Meydanda kalan tek yapı ise Bala Havuz Camisi, süslü tavanıyla muhteşem yapının girişinde, 12,5 metre yüksekliğindeki iki sıra halinde onar adet, toplam 20 sütun ahşap işçiliği harikası.
Bu caminin bir adı da 40 Sütunlu Cami, neden 40 derseniz, caminin önündeki havuzun diğer tarafına giderseniz anlayacaksınız, zira hava durgun ve rüzgârsız ise cami önündeki havuza düşen yansıması ile cami size çok güzel görüntüler verecek, toplamda 40 sütunu da sayabileceksiniz.
İsmail Samani Türbesi
Göz alıcı süslemeleriyle Buhara kentinin en eski eseri, İsmail Samani Türbesi, gerçek anlamda bir mimari ve sanatsal şaheser.
İki metre kalınlığında ve pişmiş topraktan yapılmış olan ilginç duvarların gün içinde sürekli değişen görüntüsü görülmeye değer. İslam dinine aykırı olarak inşa edilen Orta Asya’nın ilk türbesi, belki çölden gelen kum fırtınalarıyla kuma gömülmüş ya da belki de Samaniler buradan ayılırken zarar görmemesi için gömmüşler. Bu nedenle olsa gerek çok iyi korunmuş ve hiç restorasyon ya da tamirgörmemiş. Mutlaka görülmesi gereken bir eser.
Türbenin arkasındaki yemyeşil parkın biraz ilerisinde, Eyüp Peygamber’in kuru topraktan asası ile su çıkarttığı, oldukça sade mimarisiyle Çeşm-i Eyüb Türbesi yer almakta.
10. yüzyılda Samaniler döneminde yapılmış olan ilk kubbeli mekân, dikdörtgen prizma şeklindeki yapısı ve geleneksel Harezm mimarisini yansıtan çift konili kubbeleri ile sade ama farklı bir mimari sergilemekte. Efsaneye göre, kuraklığın olduğu bir dönemde halk Buhara'yı ziyarete gelen Eyüp Peygamber’den su ister, Eyüp Peygamber dua ederek asasını toprağa vurur ve vurduğu yerde kaynak su çıkar.
Char Minar (Dört Minare)
Öğlen yemek molasından önce, şehrin ortasında ara sokaklarda yürüyoruz ve karşımıza birden müthiş bir yapı çıkıyor, şehrin en güzel, en dekoratif yapılarından biri, Char Minar (Dört Minare).
1807 yılında inşa edilen ve yapının dört bir yanındaki turkuaz renginde, işlemeli kubbeleri ile daha çok Hint mimarisini andıran yapı Buhara hanlarının yaptırdığı son medrese olarak bilinmekte. Kulelerin birbirinden farklı işlemeleri dünyadaki dört dinin felsefi anlayışını yansıtıyormuş. Günümüzde kullanılmayan zarif ve hoş medrese turistlere hediyelik eşya satan dükkânlarla çok renkli.
Bugün öğlen yemeğimizi bir evde yiyeceğiz. İlk bölümde anlatmıştım, gelirler düşük olduğu için hemen herkesin ikinci bir işi var, tabii devlet izniyle. Bu aile de evinde küçük gruplara yemek yaparak gelir elde ediyor. Bir mahallenin içinde avlu bahçesinde odun ateşinde Buhara pilavı pişiriyor, tabii öncesinde yine minik tadımlıklar, samsa börek ve yemeğimiz tatlı ile son buluyor. Hepsi de çok lezzetliydi.
Bu kadar yemeğin üstüne sıkı bir yürüyüş şart, zaten bizim de gezip göreceğimiz müthiş eserler var. Yarın Buhara’nın medreselerini gezmeye devam ediyoruz.
Orta Asya'nın En Görkemlileri: Cuma Camii ve Kalyan Minare
Dünyanın her yerinde ışık yukarıdan gelirken Buhara kendisi ışıkmış. Biz de ışık saçan bu güzellikleri gezmeye devam ediyoruz. Eski zamanlarda 100 medresede 10 öğrencinin eğitim gördüğü söylenen Buhara’nın en ünlü ve dikkat çekici diğer yapıları ve kentin tam kalbindeki muazzam bir meydanda müthiş yapılar topluluğu Cuma Camii, belki de Orta Asya’nın en görkemli yapıları.
Hemen yanında 12. yüzyıl yapımı, 47 metre ile döneminin en uzun minaresi olan Kalyan Minare ise Buhara’nın sembollü ve bir mimari harikası.
Bir efsaneye göre en tepe noktasından İpek Yolu da izlenebilirmiş ya da şehre gelen kervanların yollarını kolay bulması için minarenin tepesinde geceleri ateş yakılırmış. Bölgeyi istila eden Cengiz Han bile bu muazzam minareye hayran olmuş ve zarar verilmemesini emretmiş. 9 asırlık Minare harika süslemeleri ile gerçekten çok görkemli.
Dünyaya İmamlar Yetiştiren Medreseler
Aynı meydanda, caminin hemen karşısında, 1536 yılından kalma, dört eyvanlı avlusu ve iki mavi kubbesi ile Mir-i Arab Medresesi, komplekste yer alıyor.
Bu medrese dünyanın en iyi imamlarını yetiştirmiş, Buhara’nın tarihî ve kültürel merkezlerinden biri. Sovyet döneminde de kapatılmayan ve eğitim vermeye devam eden medrese, o zamanlarda rejimin izin verdiği tek dinî merkez olmuş.
Bu yapılar topluluğunun biraz ilerisinde bir başka mimarî topluluğu olan iki medrese bulunuyor. 1652 yılında inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmış olan karşılıklı iki medrese, Abdülaziz Han ve Uluğ Bey Medreseleri.
Yüzyıllar boyunca Asya’nın eğitim yuvası olmuş. Mimarileri, mukarnasları, çini ve mozaik dekorları ile ilgi çekici.
Abdülaziz Han ve Uluğ Bey medreseleri ile Cuma Cami, Kalon Minaresi ve Mir-i Arab Medresesi’ni içine alan eserleri kısacık anlattım, anlatmak gerçekten zor, mutlaka görülmesi gereken dünya çapında önemleri olan kültür varlıkları.
Kuyumcu Pazarı (Tagi Zargaron)
Kuyumcu Pazarı (Taqi Zargaron) iç içe iki kubbeden oluşan, dört yanı açık (bir artı şeklinde) inşa edilmiş. Buhara’da her dört yol ağzına yapılmış olan bu çarşılar, karşılıklı dört kapısı da rüzgâra açık inşa edilerek çok sıcak olan şehirde adeta sıcağa karşı doğal klima yaratılmış ve serin mekânlar elde edilmiş. Bu civardaki üç çarşı (Kuyumcular, Sahaflar ve Kumaşçılar çarşıları) da bu tarzda.
Orta Çağ Mimarisi Gibi: Magoki Attari
Magoki (Çukur) Attari Cami, Karahanlılar’ın12. yüzyılda bir Ateşgede Tapınağı üzerine yaptıkları bir yapı. Bitkisel ve geometrik motiflerle ve yazılarla süslenmiş taç kapıları, kenarlarda dekoratif yarım sütunlar, yarıdan sonra da tuğla duvarla tamamlanmış kubbeli bir cami.
Cephesi 12. yüzyıla ait, gerisi 16. yüzyılda yeniden yapılmış, Orta Çağ cami mimarisinin bir örneği. Kum fırtınası sonrası kuma gömülü kaldığı için 16. yüzyıla kadar kumlar altında kaldıktan sonra 1939 yılında Sovyet bir arkeolog tarafından bulunmuş, bugün tamamıyla ayakta. Buhara şehrinin merkezinde bulunan Sarraffan Çarşısı'nın dört kapılarından birinin tam karşısında yer almakta.
Çarşının diğer bir kapısı halkın nefes almak için geldiği, etrafında kafe, çay bahçesi ve restoranın bulunduğu havuzlu bir meydana, Lyabi-Khauz (Leb-i Havuz) Kompleksi’ne açılıyor.
Bir köşede İpek Yolu yük develeri, diğer bir köşede ise eşeğine ters binmiş Nasrettin Hoca heykelini görürseniz şaşırmayın. Burada Hoca fıkraları, hikâyeleri, tiyatro ve filmleri de bilinmekte. Bu meydanın etrafında üç medrese daha bulunuyor.
Kukeldaş Medresesi
16. yüzyılda Abdullah Han tarafından yapılan 2 katlı yapının avlusu etrafında, dikdörtgen planlı medresede 160 oda var. Birinci kat dershane, ikinci kat yatakhane olan yapının ön cephesi mavi mozaiklerle Mayolika denen süslemelerle kaplı.
Hanaka Medresesi
16.yüzyılda Vezir Nadir Bey zamanında yapılmış Leb-i havuz kompleksinin ilk yapısı, bir tekke. Öndeki havuza düşen yansımasını da fotoğraflamayı unutmayın.
Nadir Divan Bey Medresesi.
En önemli medreselerden biri. Sonradan eklenen Orta Asya İslam geleneği olan hayat ağacı, insan, hayvan, bitki, güneş figürleri ile süslenmiş bir kervansaray. Giriş kapısı üzerinde Anka kuşuna benzer mitolojik kuş figürleri, kuşun kanadı altında, pençesinde geyiğe benzer bir hayvan mevcut (Mitolojik kuş figürlerinin mutluluk getirdiğine inanılırmış.). Medresenin avlusu restoran, etrafındaki bölmeler ise hediyelik eşya dükkânları.
Bu akşam yemeğimizi burada yiyecek, müzikli ve halk dansları gösterili bir defile de izleyeceğiz.
Otelimiz “Omar Khayyam Buhara” bu iki medresenin hemen karşısında çok merkezi bir noktada, tüm medreselere ve çarşılara yürüme mesafesinde, süper olmasa da kentin en iyi otellerinden.
Malatya’nın kardeş şehri Buhara’da daha gezilecek çok yer var, biz güne sığdırabildiğimiz kadarı ile günü tamamlıyor ve yarın sabah Semerkant’a doğru yola çıkıyoruz.