Burayı Görmeden Ölmeyin: Cape Town

Geçenlerde gazetede, iki arkadaşın işi gücü bırakıp dünyayı gezme serüvenlerini okumak ve en beğendikleri yerler arasında Cape Town’u görmek bu yazıyı yazmamı hızlandırdı ve sonunda tamamlayabildim.

Dünyayı gezdiğim söylenemez ancak gördüğüm birçok şehir arasında gerçekten en beğendiğim, en keyif aldığım yerdi diyebilirim. Bu şehri, sizlere bir seyahat sitesinde veya turlarda olduğu gibi turistik birçok yeri tek tek yazarak anlatmak yerine, gidince mutlaka yapmanız gereken bir-iki şeyi yazmanın daha verimli olacağını düşündüm, zaten gitmeden önce görülmesi gereken yerleri az çok bilerek gidiyor oluyorsunuz.

Cape Town’da veya diğer Afrika şehirlerine gitmişken yapılması gereken olmazsa olmaz etkinlik tabii ki safari. Hayvanları hayvanat bahçelerinde olduğu gibi uzaktan veya kafeslerinde görmüyorsunuz; tamamen kendi doğal yaşamlarında eğitimli kişiler eşliğinde dilediğiniz şekilde gezebiliyorsunuz. İsteğe göre, dilerseniz özel safari arabalarıyla, dilerseniz yürüyerek veya bisikletle turlayabilirsiniz. Zürafalarla yürüyüş yapabilirsiniz :)

Olabildiğince büyük, uçsuz bucaksız bir parkta aslan, çita, fil, zürafa, hippo, gergedan, buffalo ve daha yüzlerce çesit hayvanı yakından görebilme ve fotoğraf çekebilme şansınız var. Cape Town ziyaretinizde, kesinlikle iki gün konaklamalı safari programını dahil etmenizi tavsiye ederim.

Sıcak iklim olması nedeniyle burada yetişen güzel üzümlerden yapılan şaraplar da oldukça lezzetli tabii. Afrikalılar da bunu fırsat bilip, elverişli tarım alanlarını bu amaca yönelik kullanıyor ve şahane şaraplar üretiyorlar, bunun da ötesinde şarapçılığı keyifli bir ticarete de dökmüşler. Çok fazla sayıda, yemyeşil, huzurla vakit geçirebileceğiniz, çarpıcı güzellikte şarap bağları var; bu bağlarda şarap tadımı yapabilir, beğendiğiniz şarapları uygun fiyatlarda satın alabilirsiniz; lezzetli peynirler ve yemekler eşliginde saatlerce vakit geçirebilir hatta bu vineyard’ların içinde bulunan otellerde konaklayabilirsiniz. Hatta şarap severler için şehrin içinde herhangi bir yerde kalmak yerine şehre yakın bir vineyard’da konaklamak da farklı ve keyifli bir konsept olabilir.

Ben Steenberg Vineyards ve Spier Vineyards’a gittim, ikisi de birbirinden güzeldi. Yemyeşil, bol ağaçlı, sessiz, sakin, huzur dolu yerler. İster restoranda yemek eşliğinde, ister çimlerde oturarak, gitmiş olduğunuz mekana ait, kendi ürettikleri şaraplardan bol bol içebilirsiniz. Bu bölümle ilgili olarak size tavsiyem, dönmeden önce mutlaka birkaç şarap alın çünkü orada içtiğiniz şarapların çoğu Türkiye’de yok, olsa da fiyat farkı oldukça yüksek. Döndüğünüzde sevdiklerinize de ikram etmek için, bu kaliteli ve lezzetli şarapları kaçırmayın!

Bunlar dışında; Table Mountain, Cape of Good Hope, Boulders Beach ve Mandela’s Island’ı görmenizi; son olarak ise siyah Afrikalıların yaşadığı, bir tane bile beyazın olmadığı kasabaları, yerli birisiyle (gündüz vakti!) gezmenizi tavsiye ederim, yaşam koşulları çok farklı, tanıklık etmenizde fayda var.

Seyahat dolu günleriniz olsun!