Dünya Mirası Masa Dağı
Cape Town’un en önemli yeri Masa Dağı (Table Mountain). Tepesinde çoğu zaman bulut oluyor. O buluta da masanın örtüsü diyorlar. Masa şeklinde dümdüz bir dağ. Bir tarafı aslan başını andırıyor. 1.086 metre yüksekliğinde. Kentten Masa Dağı’na bakıldığında sağ tarafında Lions Head (Aslan Başı), sol tarafında ise Devil’s Peak (Şeytan Tepesi) bulunmaktadır. Masa Dağı’nın batı yüzü Twelve Apostles (On iki Havari) denilen bir dizi tepecikten oluşmuş.
Masa Dağı'na çıkabilmenin tek koşulu hava şartlarının müsait olması. Şanslıydık ki hava açıktı. Çıkmak için teleferiğe biniyoruz. Teleferik yuvarlak bir biçimde oluşturulmuş ve dağa çıkarken içindeki turistler manzarayı tamamen görebilsinler diye kendi etrafında 360 derece dönüyor. Dağın zirvesine çok dik bir şekilde çıkılıyor. Bu nedenle biraz ürkütücü olsa da, manzaranın güzelliği bu duyguyu bastırıyor.
Masa Dağı'nın üzeri gerçekten de masa gibi dümdüz. Üzerinde bukalemun, oklu kirpi, kaya tavşanları, Habeş maymunları ve sincap gibi birçok canlı yaşıyor. Burada maki gibi çalılıklar, çok değişik çiçek ve bitkiler gördük. Üzerinde 1.500’e yakın değişik nadir bitki çeşidi bulunmaktaymış. Kayalar oldukça ilginç ama yumuşak bir kaya kütlesi. 3 km genişliğindeki bu alan Dünya Mirasları Listesi'nde yer alıyor. Aynı zamanda Masa Dağı’nın arkasında 5 adet baraj var ve burada elektrik üretimi yapılıyor.
Asırlık Ağaçların Evi: Company's Botanic Garden
Masa Dağı’nın ardından, Cape Town’da diğer görülmeye değer yer olan Company’s Botanic Garden’a gittik. Bu botanik bahçesinde dünyanın pek çok yerinden getirtilmiş ağaçlar var. Üzerinde nereden geldiklerine dair tabelalar bulunmakta. Birçoğu 100 yaşın üzerinde. Burada benim en çok ilgimi çeken Manolya ağaçları ve afiyetle meşe palamudu yiyen sincaplar oldu.
Burası Hollandalıların sebze bahçesiymiş zamanında. 1652 senesinde yapılmış. Burada yetişen sebzeleri gelen gemilere satıyorlarmış. Şimdi, Afrika bölgesinin bitkilerini ve dünyanın birçok yerinden getirtilmiş ağaçları barındıran güzel bir botanik bahçesi. Hollandalıların zamanında diktiği 300 yıllık bir armut ağacını çevreleyip kontrol altına almışlar. Burada çok sayıda gri sincap bulunmakta.
Alışveriş Merkezleri ve Havuzlarıyla Ünlü Şehir Merkezi
Cape Town şehir merkezinde birçok iş merkezleri ve gökdelenler mevcut. Varlıklı aileler genellikle şehrin dışında konumlanmış olan lüks villalarda yaşıyorlar. Merkezdeki en turistik bölgeler Viktoria ve Alfred Waterfront. Bu bölgede 3 tane havuz var: 1- Victoria, 2- Alfred, 3- Yeni Havuz. Bu bölgede birçok dükkan, alışveriş merkezi ve restoran bulunmakta. Burada beş katlı Two Oceans Akvaryumu, fok ve penguen havuzları var. Çevrede güneşlenen kürklü fokları görebiliyorsunuz.
Cape Town geziniz sırasında konaklayabileceğiniz şehrin gezi noktalarına yakın The Verge Aparthotel ve Floreal House gibi otelleri tercih edebilirsiniz.
Green market ve sokak pazarları da çok ilgi çekici. Özellikle de Trafalgar Meydanı ve buradaki çiçekçiler görülmeye değer.
Parlamento Binası'nı da gelmişken görmekte yarar var. San kabile hayatını yakından tanımak ve Dev mavi balina iskeletini görmek isterseniz, mutlaka South African Museum’a gitmenizi öneririm.
Cape Town'da Bir Müslüman Mahallesi: Malay
Buradan Malay Mahallesi’ne gidiyoruz. Buradaki nüfusun %80’i Müslüman olduğu için aynı zamanda Müslüman mahallesi olarak da anılıyor. Bu mahallede rengarenk tek ve iki katlı evler var. Her sokak başında oyun oynayan çocukları görebiliyorsunuz. Malaylar Afrika’ya ilk gelen Müslümanlarmış. Tabii doğal olarak, bu mahallede çok sayıda cami mevcut.
Fok Balıklarının Yaşam Alanı Seal Adası
Sıra meşhur Ümit Burnu’nu görmeye geldi. Ancak öncesinde Seal Adası'na fok balıklarını görmeye gideceğiz. Cape Town’dan Ümit Burnu yönünde ilerlerken, Atlantik Okyanusu kıyısı boyunca alabildiğine kumsallar uzanmakta. Bu kıyı boyunca uzanan plajların tamamı ücretsiz.
Yolda giderken sağ tarafta okyanusta sörf yapan bir çok sörfçüyü görüyoruz. Tam bir sörf cenneti. Bembeyaz kumsalları turkuaz rengi deniz tamamlıyor. Muhteşem bir manzara var. Sol tarafımızda ise yol boyunca birbiri ardına sıralanmış olan 12 adet tepe bulunuyor. Bu tepelere 12 Havari Dağları deniyor. Cape Town dağlarının en yüksek tepesi 3.800 metre yükseklikteki Niyapuru’dur.
İlk olarak deniz foklarını görmek için botlar ile Seal Adası’na gidiyoruz. Giderken yolda yunuslar bize eşlik ediyor. Fokları izlemekse oldukça keyifli.
Buradan sonra yol üzerindeki devekuşu çiftliğine uğruyoruz. Devekuşları ortalama 70 sene yaşıyorlar ve hayatları boyunca 2 yumurta yapıyorlarmış. O nedenle devekuşu yumurtası bir hayli değerli. Devekuşlarının siyah olanları erkek, griye kaçan daha açık renklileri ise dişi. Deve kuşu tüyleri, şovların özellikle de Rio Karnavalı'nın vazgeçilmeziymiş. Bu çiftlikte sadece deve kuşlarını değil, antilopları ve babunları da doğal ortamlarında görme fırsatımız oldu.
Ve Ümit Burnu
Artık Ümit Burnu’nu keşif zamanı geldi. Tepedeki fenere raylı sistem ile çıkıyoruz. Oradan da yaklaşık 60 basamak tırmandıktan sonra fenere ulaşılıyor. Etrafta yine babunları görmek mümkün.
Fenerin önündeki dünyanın pek çok yerini ve oraya olan uzaklıkları belirten pek çok tabela var. Birçok turist gibi biz de burada fotoğraf çektiriyoruz. Bir taraf Hint Okyanusu, diğer taraf ise Atlas Okyanusu... Atlas okyanusundaki soğuk akım, Hint okyanusundaki sıcak akıma burada karışıyormuş. İki okyanusun birleşimi birçok markaya da ilham kaynağı olmuş. Two Ocean’s markalı Güney Afrika şarapları adını buradan alıyor.
Cape Town'un Hint Okyanusu tarafında penguenlerin sürü ile yaşadıkları bölgeler var. Burası aynı zamanda penguenlerin yumurtlama bölgesi. Bu bölgede penguenler ile birlikte yüzme fırsatı da bulabiliyorsunuz. Küçük boyutlardaki bu penguenleri, onların kumlara çukurlar açmalarını, yumurtalarını korumak için üzerlerinde oturmalarını izlemek ayrıca keyifliydi. Bu minik smokinlileri mutlaka izlemeli ve onlar ile aynı ortamda denize girmenin keyfini çıkarmanızı öneririm.