Amerika fatihleri olarak 2011 yılında 2 ayda Amerika’nın doğusunu epeyce gezdik. En batı ve son noktamız Chicago’ydu. Bu gezi yazısı da Chicago hakkındaki notlarımdan derlenmiştir.
Chicago Illinois eyaletinde çok büyük bir şehir, anlatılacak çok şey var. Dediğim gibi, bizim rotamızın en son noktasıydı, saatlerce araba kullandık, New York ile Chicago arası yaklaşık 14 saat sürüyor, hele de bizim gibi saat başı mola verip yavaş yavaş gidiyorsanız bunu çok rahat 16-17 saat yapabilirsiniz. Ama değer.
Biz eylül ayında orda olduğumuz için hava çok kötü değildi ama soğuğu meşhur (Adı Windy City). Hem kuzeyde olması hem de Michigan gölü kenarında olması etkilidir diye tahmin ediyorum.
Chicago’da geçen diziler: According to Jim, Chicago Hope, Coupling US, Dresden Files, ER, Good Wife, Happy Endings, Married with Children, Mike and Molly, Prison Break, Shameless, WhitneyChicago müzikali de gitmeden önce gaza gelmek için izlenebilir.
Chicago şehrinin geçmişi biraz karanlık, hala Chicago deyince çoğumuzun aklına Al Capone ve çete savaşları geliyor, tabi ki bunların hepsi geçmişte kaldı. Ancak şunu söylemeden geçmek olmaz, Chicago’yu baştan başa, daha doğrusu kuzeyden güneye kesen bir cadde var, Michigan Avenue, ve bu caddenin kuzeyi şehrin zengin kesimi, parklar, muhteşem güzellikte bir mimari, iş yerleri burada, güneyi ise çoğunlukla gettoların olduğu yoksul bölge. Şehirde bu şekilde çok keskin bir ayrım var yani. Shameless dizisini izlediyseniz bilirsiniz, bu dizi güney Chicago’da yaşayan, çok çocuklu ve çok çok çok yoksul bir aileyi anlatır. Ama biz fiyat uygunluğu sebebiyle güney bölgesinde Amber Inn Motel’de kaldık, ve hiç ciddi bir sorun yaşamadık.
Chicago yemek kültürüyle tanınıyor, ama biz hiç o işlere giremedik. Eğer merak eden varsa Antony Bourdain isimli çok ünlü bir şefin “No Reservations” diye bir yemek programı vardır, onun Chicago ile ilgili özel bölümünü izleyebilir. Bizim merak ettiğimiz Chicago’nun dillere destan deep dish pizzası, pizzanın sadece üstüne değil içine de bir sürü malzeme koyuyorlar, muhteşem. Giordano’s ve Edwardo’s öneriliyor, biz Edwardo’s yaptık, üç saat hareket bile edemedik. Stuffed pizza diye de geçiyor.
Deep Dish pizza
Chicago’nun çok güzel bir mimarisi var demiştim, buna yönelik turlar çok revaçta. Özellikle “Architecture River Cruise” yapılıyor, nehirden teknelerle geziyorsunuz, deneyin derim.
http://www.architecture.org/
http://www.chicagoline.com/
Bir de yine çok turistik ama güzel bir yer olan Navy Pier’a da mutlaka uğrayın. Lunapark gibi, çok büyük bir dönme dolabı var.
Navy Pier’den Chicago Manzarası
Sonraki durağınız mutlaka ve mutlaka Millenium Park olsun. Crown Fountain denen, yüksek platformlar LED ekranlar aracılığıyla insan yüzlerine bürünüyor, ve bu insanların ağızlarından su fışkırıyor.
Millenium Park
Yine Millenium Park’ta Cloud Gate heykeli (veya şeklinden dolayı yaygın olan takma adıyla “The Bean”) ise devasa bir elips ve ayna. Bu ayna elipsin neresinde durduğunuza bağlı olarak sizi yamuk yumuk gösteriyor, arka plana şehir yansıyor, umarım aşağıdaki fotoğraflar ne demek istediğimi gösterir.
Millenium Park
Bunun dışında da gidilecek bir sürü yer var, John Hancock Center ve Willis Tower( Seras Tower) panoramik görüntüler için. Wicker Park şehrin çok hip bir bölgesi, burada bir sürü restoran ve mağaza var.
Supernatural Chicago adı altında etkinliklerle şehirdeki paranormal efsaneler anlatılıyor, gitmedik ama çok popülermiş.
http://www.supernaturalchicago.com
Empty Bottle canlı müzik için, Second City de en ünlü komedi klüpleri.
Çok popüler olduğunu sanmıyorum ama Amerika’nın efsanevi yolu Route 66 Chicago’dan başlıyor ve taaaaa Los Angeles’a kadar gidiyor. Tam 3940 kilometre. Her ne kadar artık kullanılmasa da bu yolun başlangıç işaretini de bulduk ve hemen nostaljiyi seven insanlar olarak önünde poz verdik.
Biz şehir içinde arabayla dolaştık, otobüsler yaygın.
Bu arada havaalanını kullanacaklar, çok ciddi bir kaosa girmeye hazır olun, O’Hare Havaalanı şimdiye kadar gördüğüm en karışık, en yavaş havaalanıydı. Ve gidişte trafik oluyor, nerdeyse uçağımızı kaçıracaktık, temkinli olmakta fayda var.
Benim Chicago notlarım bu kadar. Umarım siz de okurken benim gezerken ve yazarken aldığım keyfi almışsınızdır. Başka yazılarda görüşmek üzere.