Asla Sıkılmayacağınız Muhteşem Şehir New York City

2011 yılında yaptığım iki aylık Amerika gezim sırasında iki hafta boyunca her sabah Princeton’dan bir buçuk saat tren yolculuğu yapıp bu muhteşem şehre geldim, sokaklarını arşınladım,müzelerinde aval aval bakındım,amaaan üç durakmış ne gerek var metroya dedim,kayboldum ayaklarım şişti, akşamına da tıpış tıpış Princeton’a geri döndüm.

Fashion Night Out gecesinde de ordaydım, her tarafta cirit atan mankenler yüzünden özgüvenim yerlerde süründü, 11 Eylül’ün 10. yıldönümünde ordaydım, bırakılan çiçeklere baktım, üzüldüm, kendi ülkemi düşündüm. Müzelerde şu Picasso tablolarından birini istesem ne olur, onlarda bir sürü var zaten dedim içimden, bir dilim pizzaya bir dolar öderken zehirlenir miyim korkusu yaşadım, genelde tek başımaydım şehirde,sürekli gözlem yaptım, yaptım da yaptım.

Aşağıda bunların bir özetini okuyacaksınız.

Öncelikle New York eyaleti ve New York şehrini karıştırmak istemiyorsanız şehre New York City dendiğini aklınızda tutunuz, karışıyor, ordan biliyorum. Gerçi ben bu yazıda hep New York diyecegim, ama siz dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın.

Bu arada şehir beş bölümden oluşuyor, bu bölümlere borough deniyor, bunlar: Manhattan, Brooklyn, Queens, Bronx ve Staten Island. Ben hep Manhattan’ı gezdim, Brooklyn’e de şöyle bir baktım, vaktiniz kısıtlıysa size de aynısını oneririm.

New York hakkında cok şey okudunuz belki de, ya da çok şey izlediniz, biraz  Istanbul gibi, her şarkıya, kitaba, filme, diziye, kısaca yaratıcılığa ilham konusu bir şehir. Ve bunu kesinlikle hak ediyor.  Benim gibi bu konulara ilgiliyseniz zaten bir çoğunu biliyorsunuz, ama derlemek ve toplamak amacıyla ve hatırladığım kadarıyla New York’ta geçen diziler, kadınların favorisi Sex and the City, Friends, How I Met Your Mother, Person of Interest, Castle, 30 Rock, Gossip Girl, Pan Am, Mad Men, Cosby Show, 2 Broke Girls, CSI: New York, Touch, Smash, Suits ve daha niceleri.

Açıkçası ben Amerika’ya gitmeden once biraz önyargılıydım, ulkeyi sığ, insanlarını sığ, kültürünü sığ bulurdum. Sığ dışında kelime bilmiyorum, evet. Ama gittikten sonra fikrim biraz değisti, tabi benim bulunduğum bölge en kozmopolit, en açık fikirli bölgeydi, ama değisim bulaşıcıdır bilirsiniz.. Ayrıca bu şehir sevilmez mi, sorarım size.

New York Panaroma

Türk insanının genel eğilimidir, hep bir şeyleri bir şeylere benzetmeye calışır, boylece karşısındaki insanın bahsekonu kavramı hayal etmesinin kolaylaşacağını dusunur, ben kimim ki geleneklerimize karsı çıkıyorum, hemen benden  birkaç örnek:

  • New York’ta Paul Auster aynen bizdeki Orhan Pamuk. Auster’ın New York üçlemesini okumayanlara tavsiye ederim.
  • New York 5th Avenue: İstanbul-Bağdat Caddesi
  • New York- Soho: Asmalımescit-Galata bolgesi(Galata Kulesi hariç)
  • New York-Hudson nehri: Istanbul boğazı

Sanırım biraz daldan dala atlıyorum, ama anlatacak öyle çok sey var ki, müzelerden mi başlasam, sokaklardan mı, Central Park mı, bu yuzden kronolojik sırayla gitmek yerine hepsinden biraz bahsedecek ve orda öğrendiklerimi ozellikle sizinle paylaşmaya çalışacağım.

Önce biraz tarih. New York’un 1615’te Hollandalılar tarafından kurulduğunu ve cok yaratıcı olmayan Hollandalıların sehre New Amsterdam adını verdiklerini biliyor muydunuz? Tabi İngilizler boş durur mu, kenti ele geçirir geçirmez hemen adını bir baska yaratıcı isim olan New York’la değiştirmisler ve öyle kalmış.

New York’ta beni en cok etkileyen şeylerden biri 11 Eylül saldırısı sonrası şehrin ne kadar yaralandığını yakından görmek oldu. Saldırının 10. yıldönümü civarında şehirdeydim, ve etkilenmemek mümkün degil, ve bu anma törenlerini her şeye lanet okuyarak, isyan ederek değil yeni başlangıçlarla yapılıyor. Su an Wall Street’in en güneyinde zamanında “Twin Towers”  olan yerde onceki adıyla “Freedom Tower”, yeni adıyla “One World Trade Center” yükseliyor, bölgenin adı da “Ground Zero” olarak geçiyor.  Orijinal Twin Towers’ın oldugu yerde müze olacak, bu binalar da o bölgenin biraz kuzeyinde, bu bina kompleksi bittiği zaman uzun olanı dünyadaki en uzun üçüncü bina olacak.

Yukarıda gördüğünüz fotoğraf Times Square yakınındaki Bryant Park’tan, bu park cok bakımlı, hareketli, insanların sandalyeleri istedikleri sekilde çektikleri, özgür bir park. Ama yukarıda gördüğünüz fotoğraf anma törenindeydi, o sandalyelerin her biri saldırı sırasında hayatını kaybedenleri simgeliyordu.

Simdi biraz daha eğlenceli konular, Ground Zero’nun hemen 200 metre kadar kuzeyinde meşhur Wall Street var, finans bölgesi, borsa binası vb. Esas bir boğa heykeli var ki aynı bizim Kadıköy’deki boğa heykelimiz. Ama bu boğa heykelinin şöyle bir özelligi var, bu boğanın heybetli bir takım bolgesini okşamanın, daha doğrusu avuçlamanın size bol para ve finansal şans getireceğine inanılıyor, bu yüzden sürekli bir takım turistler bu  bölgeyi avuçlayıp sırıtarak fotoğraf çektiriyorlar, komik bir görüntü.


Wall Street-Boğa heykeli ve boğanın belli bir bölgesinde fotoğraf çektiren turistler

New York deyince hepimizin aklına Özgürlük Heykeli gelir degil mi, 130 yasında bir kadının bu kadar ilgi çekmesi sıradışı :)  Burda önemli olan nokta, bu heykeli yakından mı uzaktan mı görmek istediğiniz, yakından görmek istiyorsanız mutlaka günler önceden 20 USD’ye bilet almalı ve çılgın kalabalığa katlanmalısınız. (http://www.statueoflibertytickets.com/) Ben almadım, bana başka bir şey önermişlerdi onu yaptım, iste sonuç.

Guney Manhattan Whitehall terminalinden Staten Island’a giden feribotlara binerseniz, hem Manhattan silueti, hem de Özgürlük Heykeli için çok güzel fotoğraf kareleri yakalayabilir, hava da güzelse deniz keyfi yapabilirsiniz. Ustelik bu feribotlar en az yarım saatte bir kalkıyor, gidiş-geliş yaklasık 40 dakika suruyor ve ücretsiz. Staten Island’da çok görülecek bir şey olmadığı icin ben hemen bir sonraki feribotla dönmüştüm, isteyen orayı da gezer. (http://www.siferry.com/)

Times Square/ Broadway. Hastasıyım. Sadece bir müzikale gidebildim, Spider Man. U2’dan Bono’nun yazdığı şarkılar olmasına rağmen müzik sıradandı, ama efektler muhteşemdi. Azıcık bile ilginiz varsa mutlaka bir bilet alın, yine bir kaç gün onceden mutlaka, New York’ta hep planlı olmalısınız, son anda pek bir sey yapamazsınız, yer kalmamış olur.

Bu arada benim ufak bir bütce problemim vardı, o yüzden genelde hesaplı gezdim, siz de benimle aynı durumdaysanız  size pek bir yerde okuyamayacağınız bir şey önermek istiyorum. Yürümeyi seviyor musunuz? Ingilizceniz yeterli mi? O zaman gündüz free walking tour’lara katılın, Manhattan’daki bir sürü bölge icin ayrı ayrı var, hatta hafta sonu bütün Manhattan icin olanı da var, 2 saat kadar sürüyor, ve o bölgeyi çok rahat bir şekilde rehber gezdiriyor. Bahşiş usulü çalısıyorlar, o yüzden çok çok iyi oluyor, rehber size o bölgede mekan vs tavsiyesi de veriyor. Biraz kalabalık olabilir ama işte yeni insanlarla tanışma fırsatı(http://www.freetoursbyfoot.com/new-york-tours/default.asp)

Chinatown.  Cok büyük ve kaybolmanın çok kolay olduğu bir bölge. Ucuz hediyelikler burdan alınabilir, ayrıca çin yemegi seviyorsanız yine uğrayın ve herhangi birini deneyin derim. Çin mahallesinin icinde Little Italy denen italyan mahallesi de var, ne alaka bunlar bir arada yaşamışlar diye sormayın, ben de bilmiyorum. Little Italy’de hava güzelse oturup bir bira ya da kahve içebileceğiniz onlarca yer var.

Soho. Yazının basında söylediğim gibi, aynı bir Galata. South of Houston demek. Andy Warhol sonrası hip bir bolge, sanat merkezi olmuş, galeriler vs çok yoğun. Ama New York her metropol gibi hızla değisen bir şehir, su an Meat Packing District denen bölge en hip bölgesi. Bir zamanlar sadece kasapların oldugu bir alanken simdi kiralar, dükkanlar almış başını yürümüş, ben gidemedim ama merak edenlerin gitmesini öneririm. Burayı benzetecek yer bulamadım, Cihangir desem değil, Bebek desem değil, bilemiyorum. Yine bir başka bohem bölge görmek isterseniz hippilerin ve homoseksüellerin bir zamanlar sığınağı olan Greenwich Village’a (kısaca Village)  da gidebilirsiniz.

Müzeler. Moma( museum of Modern Art)  ve Met( Metropolitan Museum of Art) benim ikişer defa gidip gezdiklerim.  Picasso, Dali, Matisse, Modigliani, Frida,Monet, rüya gibi geliyor insana. Müze günleri genelde perşembe, ücretsiz gezebilirsiniz. En güzel kısmı da bu müzelerin tam şehrin göbeğinde olması. Gugenheim da öneriliyor, ben gidemedim.


Moma bahçe

Central Park. Central Park’ı gormek beni üzdü, Istanbul’da da böyle vaha gibi, nefes alabileceğimiz, yürüyüs veya spor yapabileceğimiz bir yer istedim. Orada ve burada insana verilen değer arasındaki fark bir kez daha beni düşündürdü. Düşünün Istanbul’da Levent’te 5 tane residans yapmak yerine park yapalım halkımız nefes alsın diyorsun, belediyeden kimi ikna edebilirsiniz, herkes size güler. Ama burda oyle bir güzel olmuş ki..


Puslu bir Central Park

Fifth Avenue. Burası dünyada aklınıza gelebilecek bütün lüks butiklerin oldugu bir cadde olarak düşünülebilir ama sadece o değil, tam bir yürüyüş cennetidir aynı zamanda. Ben mağazalardan değil, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum, fifth avenue sonundaki Rockefeller Center’dan. Burası hem binanın tepesine cıkıp manzara izleyebileceğiniz, kışın buz pateni yapıp yazın serinleyebileceğiniz çok güzel bir alan. Eger 30 Rock dizisini duyduysanız, o dizinin ismi 30 Rockefeller’dan geliyor.

Rockefeller Center

Bu bölgede Atlas Heykeli yine görmeye değer. Yunan tanrısı Atlas’ın dünyayı(cenneti) taşıması gösteriliyor. Yine aynı bölgede olan Lego mağazasında da aynı heykel muhtesem bir bicimde canlandırılmıs. İki fotograf arasındaki 7 farkı bulunuz :)

Manzara. Empire State’e çıkmayın, cok kalabalık oluyor, onun yerine Rockefeller binasının tepesine cıkın, harika dediler, ama ben gittiğimde hava bulutluydu, vazgeçtim o yüzden. Yine de size öneririm, Rockefeller’dan Empire State binası da görünüyor.

Ulaşım. Metro. Nokta. New York’ta da çılgın trafik olabiliyor, bu yüzden metro en rahatı. Her istasyonda haritalar var, onlardan taşımanızı tavsiye ederim, çünkü sistem bizim gibi 10 duraklı metrolar kullananlar icin biraz karısık. Iphone kullananlar, KICK Lite diye bir app var, metro haritasını indirip istediğiniz gibi yaklaştırabiliyorsunuz, işinize yarayabilir.

Kalacak-Yiyecek. Bu konuda kendinizi sınırlamayın, eger bütce kısıtınız varsa Manhattan yerine diğer bölgeleri tercih edin, kalacak yer konusunda size tavsiye veremiyorum, çünkü ben Princeton’da arkadaşımın evinde kaldım.  Yiyecek için de milyonlarca seçenek var, H&H Bagel, Joe’s Pizza gibi fast food da yiyebilirsiniz, Michelin yıldızlı şeflerden yemekler de. Size kalmış, ama aç kalmayacağınız kesin.

Son olarak eğer sadece 1-2 gününüz varsa görmeden gitmeyin diyebileceğim 1-2 yer:

  • Öncelikle Central Park-Fifth Avenue.
  • Wall Street-Ground Zero-Brooklyn Köprüsünden yürüyerek geçip Brooklyn’e geçmek.
  • Times Square- Broadway.

*** Ceren Aydın'nın diğer gezi yazılarını http://seyahatgunlukleri.wordpress.com adresinde konuk yazarlar köşesinde okuyabilirsiniz.

CEREN AYDIN

Yazar Hakkında

CEREN AYDIN

 32 yaşında, İstanbul’da yaşayan, hayat amacı seyahat etmek olan biriyim. 18 yaşımda yaptığım ilk yurt dışı seyahatinden sonra dünya bir daha asla eskisi gibi olmadı benim için.