ABD’nin 3. büyük şehri olan Şikago, adını bir zamanlar topraklarından yetişen “shikaakwa” isimli bitkiden almış. Yerli halk Şikago’ya “Checagou” diyor. Kent için söylenebilecek en güzel yakıştırma “Rüzgârın şehri”. Neredeyse her sokağı rüzgar alıyor.

Burası ABD’nin en kalabalık üçüncü şehri. Michigan Gölü’nün güney kıyısına kurulmuş ismini içinden geçen Chicago nehrinden alan dünyanın en yüksek gökdelenlerinden ikisinin bulunduğu bir şehir.

Burası ilk olarak, Fransız Louis Jolliet ve Kanadalı Jesuit Jacques Marquette tarafından yerlilerin de yardımı ile 1678’de keşfedilmiştir.

Chicago’da iyi bir ulaşım alt yapısı olmadığı için ilk zamanlar buradaki nüfus artışı çok düşükmüş ve ticaret gelişmemiş durumdaymış. Ancak demiryolunun gelmesi ile birlikte Chicago nüfusu artmaya başlamış ve 1870 yılında nüfus 300.000′e ulaşmış.

Chicago, tarihindeki en büyük felaketi 8 Ekim 1871 yılında yaşamış. Meydana gelen büyük yangında şehir yerle bir olmuş. Bu dönemde yapılar ve kaldırımlar ahşap olduğundan yangının büyümesi çok hızlı olmuş. 18 bin bina zarar görmüş, 400 bin kişi evsiz kalmış, 300 kişi ise hayatını kaybetmiş.

Bu olay sonrasında şehir planlamasına büyük önem verilmiş. Büyük bulvarlar ve park alanları inşa edilmiş.

Şehrin siluetini oluşturan çok sayıda gökdelen yükseliyor. Aslında bunun mantıklı da bir sebebi var. 19. yüzyılın sonunda arazi ücretleri çok fazla artmış. Bu nedenle de arazilerin üzerindeki katlar yükselmeye başlamış.

Hatta dünyanın ilk gökdeleni 1885 yılında William Le Baron Jenney tarafından inşa edilmiş. 1973 senesinde yapılan Sears Towers ise döneminde dünyanın en yüksek gökdelenlerinden biri olmuş ve yerli halkın yardımı ile tamamlanmış.

Biz İstanbul’dan Chicago’ya 11 saat süren bir uçuş sonrası ulaşıyoruz. Chicago’ya iniş yaparken pencereden izliyorum önümüzdeki günlerde keşfedeceğim kenti. Geniş yeşil alanlar, irili ufaklı göller ve devasa gökdelenler çarpıyor gözüme.

Hava alanında indiğimiz gibi Chicago’nun meşhur rüzgarı hissettiriyor kendini. Yani kent adına yaraşır bir şekilde karşılıyor bizi... “Rüzgar şehri” Özellikle de kış aylarında bu rüzgar kendini fazlasıyla hissettiriyormuş. Chicago’da hava durumu neredeyse saate göre bile değişiyor. Hava oldukça güneşliyken bir anda bardaktan boşanırcasına bir yağmura maruz kalabiliyorsunuz. Kısa süreli de olsa çok yoğun yağışların olmasının nedeni havadaki yüksek nem miktarı. Bir diğer konu da mevsimler bazında hava sıcaklıklarının çok değişken olması. Yaz aylarında 40 derecelere kadar çıkabilen sıcaklık kış aylarında - 30 derecelere kadar düşebiliyor. Nem ise her zaman, hele de yaz aylarında çok yüksek. Bu nedenle hava çok bunaltıcı oluyor. Biz gittiğimizde bahar olmasına rağmen hem rüzgarı, hem güneşli havayı hem de kısa ve yoğun yağmurlarına denk geldik.

Kış aylarında ise yaşam oldukça zorlaşıyormuş. Eksilerde dolaşan sıcaklıklar ve kar hayatı zorlaştıran etkenler. Kış boyunca yollar sürekli tuzlandığından ulaşımda aksama yaşanmıyormuş ancak soğuk dondurucu tabii... Kentin kenarında yer aldığı Michigan Gölü ise kış aylarında donuyormuş ve üzerinde yürünebiliyormuş. Bunu görmek güzel olurdu ama soğuğa dayanabilir miydim emin değilim...

Chicago oldukça büyük bir kent olmasına rağmen New york kadar kalabalık değil. Koşuşturmadan uzak olan kentte oldukça huzurlu bir hava hakim. Kentte çok geniş caddeler ve caddelerde son derece şık, lüks ve pahalı markaları bir arada görebileceğiniz mağazalar yer alıyor.

Öncelikle valizlerimizi otele bırakmak üzere taksi ile otelimize gidiyoruz. Havaalanından Michagen Bulvarı yaklaşık 40 dolar tutuyor. Kentte otel fiyatları bölgeye göre çok fazla değişiyor. Havaalanına yakın konumdaki oteller oldukça uygun fiyatlıdır. Ama kent merkezine uzak olduğundan biz burayı tercih etmedik.

5 yıldızlı lüks oteller ise Michigan Avenue üzerindeki Magnificent Mile ve Loop bölgesinde toplanmış durumdadır. Chicago’da ulaşım ve şehrin olanaklarından iyi bir şekilde yararlanmak için merkez ve merkeze yakın otellerde konaklayabilirsiniz. Bu oteller arasında Near North’da yer alan  The James Chicago lokasyon olarak güzel bir seçenek. Magnificent Mile üzerindeki birçok mağazaya ve alışveriş noktalarına yakın olan otel, aynı zamanda Modern Sanat Müzesi ve Water Tower’a da yürüme mesafesinde. Eğer bu bölgede ekonomik bir konaklama düşünüyorsanız Fairfield Inn oteli oldukça uygun. Konum olarak ünlü Magnificent Mile’a ve John Hancock Gözlemevi’ne oldukça yakın.

Otel tercihinizi Chicago Nehri’nin güneyinden yapmak istiyorsanız Chicago Loop’ta bulunan Burnham, a Kimpton Hotel Chicago’nun eğlence merkezi Navy Pier’e oldukça yakın bir konumda yer alıyor. Chicago’nun gece hayatını yaşamak istiyorsanız gece dönüş için oldukça güzel bir seçenek olacaktır. Otelin çevresinde ki diğer önemli yerler ise Chicago Tiyatrosu  ve Chicago Sanat Enstitüsü.

Chicago’da daha çok kültür ve doğa gezisi yapmak istiyorsanız birçok müze ve parka yakın konumda bulunan  The Silversmith Hotel güzel bir seçenek. Milenium Park ve meşhur Cloud Gate’e çok yakın bir mesafede bulunuyor. Ayrıca 1897 yılında inşa edilen  bu otelin tarihi bir yanıda var. Daha fazla otel alternatifi için bu linkten Chicago otellerine göz atabilirsiniz.

Biz kent merkezine yakın konumda olan Tiyatrolar bölgesine yakın 3 yıldızlı bir otelde kalıyoruz. Gecelik oda başı yaklaşık 100 dolar ödedik.

İlk gün uzun yolculuğun da etkisi ile biraz daha sakin geçirmeye karar verdik. Bu nedenle önce kenti de tepeden izleyebilmek için Sears Kulesine gittik. Günümüzde Willis Kulesi olarak adlandırılan Sears Kulesi, kentin finans merkezinde yer alıyor. Kulenin yüksekliği 442 metre. İlk yapıldığında dünyanın en uzun gökdeleniymiş ama artık bu ünvanı devretmiş. 1982 yılında üzerine 85 metre yüksekliğinde bir anten yerleştirilmiş. Bu antenle birlikte yüksekliği 527 metreye ulaşmış. Üzerindeki anten 85 metre uzunluğu ile dünyanın en uzun anteni ünvanına sahip. Toplam 110 katlı olan kulenin en üst katına hızlı asansörler ile yaklaşık 1-2 dakika içinde çıkılabiliyor. Tepesinde Sky Deck’ten tüm şehri kuş bakışı izliyoruz. Buraya çıkmak için çok sıra olabiliyor bu nedenle öncesinde bileti Museumtix‘den satın almakta yarar vardır.

Bu bölgede yer alan döngü anlamına gelen The Loop, Chicago’nun ana iş merkezidir. The Loop bölgesinin batısı ve kuzeyinde Chicago Nehri yer alır. 9 dik ve 8 yatay caddeden oluşan bölge gökdelenlerin büyük bölümüne ev sahipliği yapıyor. Burası bir iş merkezi olmasının yanı sıra çok sayıda tiyatroya da sahip. Bunlardan en önemlileri The Paradise, The Oriental , LaSalle Bank Theatre (Bank of Amerika Theatre)’dır. Bu tiyatrolar Randloph caddesi üzerinde sıralanmıştır. Aynı zamanda bölgedeki State ve LaSalle caddeleri üzerinde çok sayıda marka dükkanlar ve alışveriş merkezleri bulunuyor.

Biraz yorgunluk atmak için Jazz’ın doğduğu şehirde, jazz müzik yapan ufak bir mekana giriyoruz. Gerçekten muhteşem. Bu bölgede çok sayıda jazz dinletisi yapan mekanlar bulunuyor. Aynı zamanda sadece jazz müzik değil, pek çok müzik türü yapan mekan da bulunuyor. Chicago’da gece hayatı oldukça hareketli. Ama tabii bizim pek halimiz kalmadığı için dinleti sonrası doğruca otele döndük.

Bugün iyi ki, yorulmayalım dedik... Bu caddeleri dolaşırken kendimizi mağazalara girmekten alamadık. Bir hayli yorulduğumuz için otele döndüğümüz gibi uyuduk.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni