İtalya'yı çok sevdiğimi her fırsatta söylerim, bu nedenle de sayısını unuttuğum kadar çok gittim (bir dönem iş için hemen her ay gidiyordum), bu nedenle de birçok bölgesini gezdim gördüm. Her yeri görmem mümkün değil elbette ama kuzey bölgelerindeki şehirlerinin, tarihi yerlerin çoğuna gittim, çok istememe rağmen nedense Roma'dan güneye hiç gidemedim.
Bugün yanaştığımız ve gemimizin ilk durağı, Napoli'ye de ilk gelişim. Napoli denince, birçok arkadaşımın yaşadığı kötü olaylar nedeniyle aklıma hırsızı, yankesicisi bol, biraz da galiba mafya şehri olduğu gelse de Napoli bol müzelerinin yanı sıra doğal güzelliği, daracık sokakları ve tarihi yapıları ile etkileyici bir şehir (Napolililer duymasın ama yine de duyduğum birçok negatiflikler nedeniyle beni hep ürkütmüştür).
Unesco tarafından korunma altına alınan Napoli, dünyadaki en iyi tiyatro ve opera binalarına, kalelere, binalara sahip. Çok yakınında bulunan Dünya Mirası listesinde, kalıntıları ile ünlü antik Pompei kentinde de müthiş bir tarih yatmakta. Vezüv Yanardağı’nın eteklerindeki Pompei şehri; tapınaklar, tiyatrolar, amfi-tiyatrolar, hamamlar, hanlar ve tarihin en trajik olaylarından biri yaşamış, tüm şehri kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insanlar taşlaşmış. Bu korkunç patlamadan sonra 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan kent, yıllar sonra tesadüf sonucu keşfedildikten sonra yapılan kazılarda Roma İmparatorluğu'nun kentlerindeki yaşamına ait bilgiler su yüzüne çıkarılmış.
Görmeyi çok istediğim renkli Amalfi sahilleri ve Vezüv Yanardağı’nı da içine almış güzel Kapri adası gibi gidilebilecek yerler var ve ben bir güne hepsini sığdıramayacak olduğum için biraz üzgünüm. Sağ olsun daha önce buraya gelmiş olan dostlarım güzel bir plan yaptılar bile. Şehrin yakınındaki bu güzel yerlere vaktimiz yettiğince gideceğiz. Gemimiz limana yanaşır yanaşmaz "vaporetto" iskelesine gidip Kapri adası için biletlerimizi alıyor, biraz karmaşık iskelede biniş yerimizi buluyor, biraz itiş kakış vapura biniyor ve Akdeniz'in mavi sularında ilerlemeye başlıyoruz. 1 saate yakın bir süre sonra nihayet adaya varıyoruz.
Kapri Adası
Napoli'ye bağlı bu ada İtalyanların sayfiye yeri ve oldukça çok turist çeken bir adası. Adanın ana limanı olan Marina Grande Limanı'na yanaşıyoruz ve iner inmez müthiş bir kalabalığın içinde buluyoruz kendimizi. Sahildeki kafe ve restoranlarda oturacak yer yok, hediyelik dükkânlarda insanlar üst üste. Füniküler yazan yerde ise inanılmaz bir kalabalık var, zira Kapri şehri ve asıl yerleşim alanı adanın yüksek tepelerinde. Yeşillikler, ağaçlar, limon kokan limon bahçeleri arasından yukarı çıkarsanız hiç ummadığınız kadar alışveriş yaparak da dönebilirsiniz, zira bu küçük adada tüm marka dükkânları bile görebilirsiniz.
"Capri" adının, Latince "Capreae" (keçiler) kelimesinden veya Yunanca "Kapros" (vahşi domuz) kelimesinden geldiği sanılıyormuş. Capri Adası, zamanında Roma imparatorlarının yazlık eğlence ve dinlenme mekânı olurken, Barbaros Hayrettin Paşa ve Turgut Reis tarafından 1500’lü yıllarda ele geçirilip yağmalandığı da söylenmekte.
Adadaki kayalar, taşlar simsiyah, Avrupa kıtasındaki son yüz yılı içinde aktif olan tek yanardağ ve adadan net görülebilen Vezüv'den izler olabilir.
Akşam gemimizin hareket saatine kadar görmek istediğim Amalfi kıyılarını kısacık da olsa görmek istiyorsam, bu güzel ada gezimizi kısa kesmemiz gerekiyor. Adadan tekrar vapura biniyor ve bu yemyeşil cennet adayı; yeşil ağaçları ve denizin kenarına yayılmış üstünde sarı papatyaları, çiğdemleri ile çiçek desenli kocaman bir halıyı, masmavi suların ardında bırakırken adayı yeterince ve keyfince gezemediğimiz için üzgünüm ama buraya mutlaka tekrar gelip birkaç gün kalmaya karar vererek Pozitano'ya doğru yol alıyoruz.
Positano - Amalfi - Salerno
Napoli’nin güneyinde sarp kayalıklar üzerindeki irili ufaklı köy ve kasabalar sadece İtalya'nın değil Avrupa'nın da ünlü tatil ve turistik beldeleri olan Amalfi kıyılarındaki ünlü kasabalar; Sorrento, Positano, Amalfi, Sorenzo ve belki aralarda bilmediğim minik yerleşimler. Bu köy ve kasabalara Napoli'den karayoluyla bol virajlı hatta ara ara iki aracın zor geçtiği ama eminim muhteşem manzaralı yollardan da gitmek mümkün, bizim eski Datça yolu gibi sanıyorum.
Kapri adasından bindiğimiz vaporetto ile bize sıcak havayı unutturan, yaklaşık 45 dakika süren güzel ve keyifli bir yolculuktan sonra kayalar üzerine kurulmuş ilk kasaba, Pozitano'yu uzaktan görür görmez heyecanlanıyorum, yıllardır gelmek istediğim bu kıyıları ve şirin kasabalarını nihayet göreceğim için mutluyum.
Kıyı alabildiğine kumsal ve plaj, hemen arkasında sıra sıra restoranlar, çoğu Pizzeria ve deniz mahsulleri restoranları, tabii ünlü İtalya'n dondurmacılarını unutmak olmaz. Plaj yaz aylarının kalabalıklığı içinde, insanlar denizin keyfini çıkarıyor, öğlen saatleri olduğundan restoranlar da yükünü tutmuş. Kasabanın içine doğru daracık sokaklarda sağlı sollu rengârenk giysiler, hediyelik eşyalar satan dükkânlar, tepeye doğru çıkan yollarda yürümek büyük keyif. Yukarı doğru çıktıkça uçsuz bucaksız masmavi denizi kucaklayan bir manzara karşısında bir gün batımı içkisi içmek çok hoş ve romantik olurdu, ne yazık ki biz akşam olmadan gemimize dönmek zorundayız. Tepelerin üzerine kurulmuş rengârenk, şirin evler ve tüm balkon ve pencerelerden sarkan rengârenk Akdeniz çiçekleri, elbette Akdeniz'in vazgeçilmezi begonviller, limon ağaçları ile harika, muhteşem.
Buraya neden renkli kıyılar dendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Şipşirin evler rengârenk ama pastel renklere boyanmış. Ya bu kıyılar neden bu kadar ünlü olmuş? Her ev çiçekler içinde, tertemiz düzgün, tepeden kıyıya doğru birbirinin manzarasını kapatmayacak biçimde dizilmişler... Ya o taş sokaklar ve deniz manzarası, müthiş. Bu güzel evlerden bu muhteşem deniz manzarasının seyrine doyulmaz eminim, helede gün batımında bu manzara karşısında bir İtalyan şarabı ya da limoncello, grappa ya da espresso, cappuccino içmek... İşte tüm bu güzelliklerin hepsi bir araya gelince çok da romantik olmaz mı? Yok yok ben buraya kesinlikle tekrar gelmeliyim.
Bizim ülkemiz de çok güzel, bu kıyılardan ne farkı var ama ne yazık ki kıymetini bilmiyoruz ve elbirliği ile güzelliklerimizi mahvediyoruz, hızla betonlaşmaya devam ediyoruz. Buna öyle çok örnek verebilirim ki ama biz şimdi İtalya'nın en güzel yörelerinden birinde, birbirinden güzel, aynı zamandada kültürel zenginliklerle dolu Amalfi kıyıları kentlerindeyiz. Burada olmanın tadını çıkaralım şimdilik. Kısa bir gezinti bile bana iyi geliyor, sonraki vaporetto'yu beklerken sahilde buz gibi birer bira Haziran ayı olmasına rağmen bunaltıcı sıcak hava da çok iyi gidiyor doğrusu.
Vaporettomuz önce Amalfi'ye uğruyor. Bu güzel kıyı kasabası İtalya'nın önemli turizm merkezlerinden, oldukça popüler bir tatil yeri olduğu kadar yetiştirdiği limonları ile de çok ünlü. Tepeden tüm kente hâkim durumdaki St. Andrea Katedrali’nin, bronz kapıları 1065 yılında Konstantinopolis’te (İstanbul’da) yapılmış ve çan kuleleri ile de oldukça görkemli görünüyor.
Son durağımız Salerno, şehrin güzel marinasına yakın bir yere iniyoruz ve hafta sonu sakinliği yaşayan şehrin boş sayılacak geniş caddelerinde yürürken, tren saatine de biraz daha vakit varken gördüğümüz ve açık olan tek restoranda, ummadığımız kadar güzel bir yemek yiyoruz. Buradan hızlı tren ile Napoli'ye dönüyor ve hızlı bir şehir turu yapıyoruz. Şehrin hemen her yeri sit alanı içerisinde, Napoli'de gezilecek yerler arasında en önemli yerler; TriesteTriento Meydanı, Pozilipo Tepesi, Cappella Sansevero Müzesi, Napoli Kalesi.
Gemimiz hareket ederken; Kapri ve Amalfi kıyılarını kısacık da olsa gördüğüm, Pompei şehrini göremediğim için üzgün ayrılıyorum ama tekrar gelip görmeyi diliyorum.
Napoli’ye veda zamanı, gemimize binip yeni bir şehre doğru yol alacağız.