Bu yeni cruise gezi notlarımın bu bölümünde, Napoli’den başlayıp yine Napoli’de sona eren Batı Akdeniz gezimin detaylarını ve yolculuk boyunca deneyimlediğim maceraları sizlerle paylaşacağım. Bu seferki rotamız şöyle: Napoli-Livorno-Monaco-Valencia-Ibiza-Tunus-Catania ve Napoli.
İnternette cruise seyahati ile ilgili avantajlı son dakika fiyatları, yolcu yorumları ve seyahat tavsiyeleri veren birçok site içerisinden gözüme kestirdiğim, keyfime ve cebime uyan bir tane bulunca, hemen kardeşimle beraber yaşayan anneme haber verdim. “Benim bu yaşta Avrupa’da ne işim var?” diyen 84 yaşındaki annemi böyle bir tura ikna etmek kolay olmadı tabi ama en sonunda “üç kardeş ve anneleri” olarak seyahatimizi planlamaya başladık. Öncelikle rezervasyondan başlayalım isterseniz. Tur fiyatlarını tespit ettikten sonra bunu acenteme bildirdim. Bazen cruise şirketleri acentelere daha avantajlı fiyat verebiliyor, nitekim bu kez de öyle oldu ve internette yazandan çok daha uygun bir fiyata rezervasyonumuzu yaptırdık ve üstelik takside böldürdük. Şimdi sıra geldi uçak biletlerine. Araştırmalarımı hem Napoli yönüne uçuşu olan pek çok havayolu sitesinden yaptım. Biletlerimizi özellikle geminin kalkış gününden bir gün evveline aldık. Böylece gitmişken Napoli’yi ve çevresini daha iyi tanıyabilecektik. Acentemiz kalacağımız oteli de güzel bir yerden ayırtınca, bize kalan tek şey dört ay sonraki seyahatimiz için bavullar hazırlayıp beklemekti.
1. GÜN: NAPOLİ-SORRENTO
Dört ay çabucak geçti ve İstanbul aktarmalı olarak Napoli uçuşumuzu tamamladık. Napoli’ye iner inmez ilk işimiz bir taksi ile anlaşmak oldu. Burada taksilerde mutlaka pazarlık yapın ve bavullar için ekstra para isteyebileceklerini aklınızdan çıkarmayın. Taksi küçük bir şehir turunun ardından bizi Mercure Napoli Garibaldi Oteli’ne getirdi. Sabahın altısından beri yollarda olan annem otelde istirahate çekilmek isteyince biz üç kardeş bavulları odaya yerleştirip hiç vakit kaybetmeden kendimizi Napoli sokaklarına attık. İstikametimiz Napoli Tren İstasyonu’ydu.
Sorrento yönüne giden trenimiz Pompeii harabeleri istasyonunda durduğunda, çok istediğimiz halde vaktimiz kısıtlı olduğundan Pompeii ziyaretimizi bir başka sefere bıraktık. Ve sonunda Sorrento’dayız. İstasyonda inince 10 dakikalık bir yürüyüşle merkeze (Piazza Tasso) geldik.
Çevreyi ve rengarenk vitrinleri ile bizi içeri davet eden dükkanları seyrede seyrede deniz kıyısına kadar geldik. Giardini Pubblici’nin manzarası gerçekten çok güzeldi. Hemen bir kahve molası ve ardından ara sokaklara dalış. Dondurmacıların önünden öyle bakarak geçemezsiniz. Hemen içeriye giriyor ve kendinizi dondurma yerken buluyorsunuz. Üç saatlik şehir turunun ardından son tren seferine yetişerek Napoli’ye döndük. Eğer saatlerimiz uysaydı Capri ve Ischia Adaları üzerinden feribot turu yaparak da Napoli’ye dönebilirdik ama olmadı. Ekspress tren sayesinde kırk beş dakikada şehre geldik. Vardığımızda hava kararmıştı. Şehrin en iyi pizzacılarından olduğunu öğrendiğimiz Michele’in uzun kuyruğuna girip pizzalarımızı aldık ve otele döndük. Pizzaları gerçekten çok lezzetli, eğer fırsatınız olursa kaçırmayın.
2. GÜN: LIVORNO-PISA
Sabah dinlenmiş olarak uyandık ve kahvaltımızı yaptıktan sonra acele etmeden zaten açılmamış olan valizlerimizi resepsiyona indirerek otel hesabımızı kapattık ve taksiye atlayıp doğru cruise terminaline geldik. Burası, Mussolini tarafından inşa ettirilen tarihi bir bina. Amacımız bir an önce gemimize yerleşip bavullarımızdan kurtulmak ve Napoli şehir turumuza kaldığımız yerden devam etmekti. Ne de olsa saat 15:30’a kadar vaktimiz vardı. Terminale geldiğimizde doğruca check-in salonuna gittik. Girişimizi yaptık ve bagajlarımızı teslim ettik. Burada, daha önce cruise seyahatine çıkmamış olanlar için bazı uyarılarım olacak. Birincisi, doğru gemiye bavullarınızı yolladığınız emin olun, çünkü bagajlar başka yere, siz başka yere gidiyor olabilir. İkincisi de pasaport ve kimlik belgeleriniz yanınızda olsun, bagajınıza sakın koymayın çünkü bagajları geminizdeki odanıza kadar göremeyeceksiniz. Terminalin karşısında bütün heybetiyle, Fransızlarla İspanyollar arasındaki şiddetli çatışmalara sahne olmuş gücün sembolü (Castel Nuova) kalesi yükseliyor. Etrafında emniyet kanalı bulunan bu kale ilk olarak 1279 yılında 1.Charles tarafından yaptırılmıştır. 15. yüzyıldaki kanlı savaşların ardından İspanyol ve Toskan zanaatkarlar tarafından yeniden inşa edilmiştir ve düzinelerce heykeltıraş 30 yıl boyunca bu yapı üzerinde çalışmış.
Yürüyüşümüze devam ediyoruz ve 15 dakika sonra Galeria Umberto 1’e ulaşıyoruz. Burası Napoli’de benim en çok hoşuma giden yerlerden bir tanesi. Çatısı çelik ve camdan yapıldığı için içerisi aydınlık, ferah bir yapı. Dört girişin hangisinden girerseniz girin sizi lüks ve zarif dükkanların yanında, seyrine doyamayacağınız hareketliliğin de bulunduğu kafeler karşılıyor. Annemle ben hemen gözümüze köşedeki kafeyi kestirdik, hele bir de güzel köşe bir masa bulunca değmeyin keyfimize. O sırada iki kardeşim de tavsiyem üzerine National Archaeological Museum’a gittiler. Daha önce gezdiğim bu müzeyi size de şiddetle tavsiye ediyorum. 16. yüzyılda yapılan bir binada hizmet veren bu müze, dünyanın en büyük klasik antikalarına, tablo, mozaik, vazo, büst, heykellerine ve Napoli yakınlarındaki Romalıların zenginlik ve şatafat merkezi olan ve Vezüv’ün lavları altında kalarak, tanrının lanetine uğradığı inanılan Herculanium ile Pompeii şehirlerinin tamamını kaplayan lav tabakasının altından çıkarılan zengin tarihi buluntulara da ev sahipliği yapmaktadır.
Dönelim biz Galeria Umberto 1’e. Sokak komedyenleri, çalgıcılar, canlı heykeller derken iki saat boyunca oyalandık. Hayatımın en güzel limonlu profiterolünü de burada yedim. Kardeşlerim müze gezisinden döndükten sonra, hemen etrafımızda bulunan Royal Palace ve meşhur bahçelerini, Napoliten düğün partilerinin yapıldığı ve şehrin yaşayan otantik oturma odası olarak nitelendirilen Piazza Plebiscito’yu, ayrıca bu meydana bakan Avrupa’nın en eski opera salonu ve en meşhur sanatçılarının prömiyerlerini yaptıkları 1737 yapımı San Carlo Opera House ve 1847 yılında tamamlanan Roma’daki Panthenon’dan esinlenilen Church of St.Francis’i, şimdi size anlattığım gibi hızlı bir şekilde dolaştık. Ardından saat 15:30’da demir alacak gemimize 20 dakika sonra ulaştık. Check-in yaparken aldığımız kimlik kartlarımızı gemiye girerken güvenliğe okuttuktan sonra işte gemideyiz. Oleyyyy. Geminin bu havasını özlüyorum. Doğruca açık büfe restoranımıza yöneldik ve karnımızı doyurduktan sonra odalarımıza çekildik. O da ne? Biz iç kabin ayırtmıştık. Annemle kız kardeşime deniz manzaralı oda, bize de balkonlu oda vermişler. Kızlar bizi kıskandı ama “MSC Kart” sahibi olarak eh artık o kadar da forsumuz olsun değil mi?
Keyfimiz yerinde, gemimiz yolunda. Şimdi kamaralarımıza dönüp bavulları açalım ve yerleşelim. Kamaralar ne de olsa evinizin odasına göre küçük tabii ki.
İşte şimdi size 11 pratik ipucu vereyim. Bu ipuçları saymakla bitmez tabii ama yeri geldikçe sizlere bildireceğim.
1) Giysilerinizi dolabınıza yerleştirdikten sonra, az kullanacağınız eşyalarınızı bavullarınızla birlikte yatağınızın altına koyun.
2) Günlük gezi notlarınızı ve önemli hatırlatmaları, gemideki aktivite bilgilerini duvarınıza asın. Bu ne yahu? Evet, her limandan aldığınız hediyelik magnetleri kullanarak kabin duvarlarına yapıştırın. Çünkü duvarlar metal!
3) Oda veya banyo kokusundan rahatsız olmamak için yanınızda getireceğiniz bir askılı kokuyu banyonuza takın.
4) Dışarıdan 3-5 şişe içme suyu getirin. Çünkü gemide restoran ve barlarda içme suları ücretlidir. Açık büfe restoranlarda, makinelerdeki su, ice tea, limonata ve sıcak içecekler parasızdır. İnsanların buralardan su alıp kabinlerine götürdüklerini görüyorum. Nafile, çünkü makinelerdeki sularla kabininizde çeşmelerden akan su aynıdır. İçilebilir arıtma suyu.
5) Yanınızda 3’lü priz olsun. Hem şarj aletleriniz, hem tıraş makinanız, hem de diğer küçük elektrikli aletleriniz için lazım olacaktır. Gemilerde zaten yangına karşı elektrikli aletler kullanmak yasaktır. Odalarda yalnızca saç kurutma makinesi vardır ve çekmecelerin içerisinde, aynanın önünde durur; yerinden çıkartamazsınız.
6) Kamaralarda sigara içemezsiniz, balkonda hiç içemezsiniz, çünkü uçan ateş diğer kabinde yangına sebebiyet verebilir. Dikkat edin! Gemide özel sigara odaları ve güvertede özel sigara küllüklerinin bulunduğu alanlar vardır. Buraları kullanabilirsiniz.
7) Yanınıza küçük bir kutu çamaşır deterjanı ve 4-5 adet mandal alın, acil durumlar için ihtiyacınız olabilir.
8) Gemide her katta özel çamaşırlarınızı yıkayabileceğiniz parasız çamaşır makineleri ve özel odaları var. Buraları veya geminin paralı kuru temizlemecisini kullanabilirsiniz.
9) İç kabinlerde doğal aydınlatma yoktur. Televizyonunuzun güverteyi canlı gösteren kanalını, sesini kapatıp devamlı açık bulundurursanız hem odanız aydınlanır, hem de dışarıdaki hava durumunu takip edebilirsiniz.
10) Televizyonunuzdan aynı zamanda gezi boyunca geminin yapacağı şehir turları gösterilmekte ve tanıtılmaktadır. Bunları takip ederseniz ertesi gün gideceğiniz limanda nereleri gezmek konusunda görsel seçeneklere sahip olursunuz.
11) Balkonunuza çıktığınız zaman balkon kapınızı sonuna kadar kapatmayın, yanlışlıkla kilitlenirse, balkonda eşinizin gelmesine kadar mahsur kalabilirsiniz. Kabin kapısı ile balkon kapısını da aynı anda açık bırakmayın, kabininizin içerisinde fırtınalar estirirsiniz.
Umarım bu bilgiler işinize yarar. Bunları; her Cruise ile dünyanın keşfi yazı dizimin değişik turlarında azar azar sizlere bildireceğim. Hepsinde aynı şeyleri tekrar etmek sıkıcı olabilir. Bu yüzden iyice bilgilenmek için bütün seferler yazılarımı okumanız lazım.
Gece oldu ve gemimiz Livorno’ya doğru yol alıyor. Biz bu arada biraz istirahat ettik ve annemle dinlenmiş, öğlen uykusunu almış ve zımba gibi hazırlanmış olarak buluştuk. Daima grubunuza belli bir yeri buluşma noktası olarak belirleyin. Çünkü gemide birbirinizi aramaktan yorulursunuz. Halbuki, buluşma noktası belirlediyseniz, işiniz bitince oraya gidip ve oturursunuz ve hiç olmazsa beklerken etrafı seyredersiniz. Burası gemide bulunan 8-9 bardan birisi veya güvertenin sakin bir havuz başı da olabilir. Gemideki mağazaları gezmek ayrı bir keyif. Işıl ışıl, rengarenk takı ve mücevherler, saatler, giysiler, parfümler, free shop ve hediyelik eşya pazarları. Kendinizi frenleyin ve gezi boyunca yapılacak olan outlet indirimlerini veya promosyon günlerini bekleyin. İlk gün akşam yemeğinde masamızda kimlerle tanışacağınız şansınıza kalmış. Türkler de olabilir, yabancılar da. Ama kaynaşacağınızdan eminim çünkü herkes bu geziye eğlenmek, gezmek, güzel tatlar almak ve yeni dostluklar edinmek için geliyor. Baştan negatif duygularla başlarsanız gezinize, aksiliklerin de sizi bulması kaçınılmaz oluyor. Lütfen titizlenmeyin ve hep iyiyi düşünün, her şey de ona göre yolunda gidecektir. Dünya o kadar küçük ki bu gemide, okyanusun ortasında kimlerle karşılaşabileceğinizi tahayyül bile edemezsiniz. Bu yüzden arkanıza yaslanın ve gemide göreceklerinizin tadını çıkarın.
Yemek, tatlı, canlı şovlar derken annem ve kız kardeşim yorulduklarını söyleyerek odalarına çekildiler, biz de Yavuz’la birlikte fırsat bu fırsat diyerek kumarhaneye indik. Casino’da oyun oynamayı sevmiyorum ama seyretmesi ve oyalanması güzel. Evet, hepinize iyi geceler, gecesini devam ettirmek isteyenlere Casino’da bol şanslar veya diskoda iyi eğlenceler diliyorum.
Sabah 09:00’da gemimiz Livorno’ya yanaşıyor. Akşam kalkış saati olan 19:00’u unutmayarak, bir gün önceden planladığımız gezimize başlıyoruz. Livorno İtalya’nın Genova’dan sonra en büyük limanıdır. Tarım ürünleri ve özellikle şaraplarıyla ünlü Toscana vadisine, yatık duran çan kulesi ve 11.yüzyıldan kalma katedral ve şapeliyle meşhur Pisa kasabasına ve İtalya’nın en ünlü şair ve sanatçılarının yetiştiği Floransa şehirlerine en yakın limandır. Kız kardeşim ve ben daha önce Floransa’ya (Firenze) gittiğimizden, annemi de fazla yürütmemek amacıyla bu seferimizde sadece Pisa’yı görmeyi tercih ettik. Bu benim Pisa’yı ikinci ziyaretim. İlk ziyaretimde günü birlik yine gemiden çıkarak hem Pisa hem de Floransa’yı ziyaret ettiğimizde Floransa için yarım günlük zamanın yetmediğini görmüştük. Bugün onun için sadece Pisa’ya gidiyoruz. Geminin yanaştığı rıhtım, Livorno limanının epey uzak bir ucunda. Onun için de limanı yürüyerek geçemezsiniz. Zaten liman yetkilileri buna müsaade etmiyorlar.
Size tavsiyem buraya kadar gelmişken Pisa ve/veya Floransa’yı da ziyaret etmenizdir. Bunu da en rahat taksi ile yapabilirsiniz. Gemide tanıştığınız veya gemiden inince orada bekleyen yolcularla birlikte, yine hemen geminin yanaştığı rıhtımda bekleyen 8 kişilik taksilerle anlaşabilirsiniz. Bunların fiyatları sabit o kadar pazarlık ettim indirtemedim, zaten geçen sefer şehir merkezine gittiğimde orada da pazarlık etmiştim, nafile. Pazarlık yok fiyatlar fiks. Sadece Pisa’ya gidecekler için Livorno’dan direkt tren seferi de var ve 15 km’lik yol yarım saat kadar sürüyor. Biz dün gece akşam yemeğinde, masamızda tanıştığımız çift ile taksi planını zaten yapmıştık. Taksimizi bulduk ve yarım saatlik yolculuk sonunda Pisa’ya geldik. Taksici bizi kuleye yakın meydanda bıraktı ve o 2 saat dedi biz 3 saat sonra dedik ve buluşma saatimizi bizim dediğimiz gibi belirledik. 3 saatte ancak bu kadar güzel yeri ve müzelerini içimize sindirerek gezebilirdik.
Piazza dei Miracoli (Mirocoli Meydanı) eski Pisa kasabasını koruyan surlarının çevrelediği tarihi dokunun merkezidir. Ünlü bilim adamı Galileo Galilei’nin doğduğu ve meşhur ivme deneylerini gerçekleştirdiği bu kasabada 13. yüzyılda yapılmış olan katedral ve mermer kaplı kilisesi, Roman stili kubbesi ile görülmeye değerdir. Buraların içini gezmek tabii ki paralı. Pisa için anlatılacak daha çok şeyler var ama bunları da öğrenmeyi sizlere bırakıyorum.
3. GÜN: VİLLEFRANCE SUR LA MER (MONACO)
Sabah uyandığımızda gemimiz Villefranche Körfezi’ne çoktan demirlemişti. Hava güzel olmasına rağmen, odamızdaki televizyonun hava kanalından derin dip dalgaları olduğu bilgisine ulaştım. Bu ne demek? Açıkta demirlemiş olan gemimizden limana servis filikaları ile gideceğimizden dolayı gemideki üç bin küsur yolcudan en azından iki bininin karaya çıkacağını varsayarsak, filikalarla bu kadar kişinin tahliyesi ve tekrar gemiye alınması bu dalgada sıkıntılı görünüyor. Hemen kahvaltımızı yaptıktan sonra durumu gözlemlemeye güverteye çıktım. Filikalar denize indirildi, kapılar açıldı, insanlar çıkış kuyruğundalar. Filikalar kapıya tam yanaşamıyor. Çünkü filikalar hafif olduğundan, derin dip dalgası onları savuruyor. Kaptan böyle zamanlarda risk almaz ve bu gemilerde yolcu güvenliği her şeyin önünde gelir. Tabii ki böyle de oldu ve karaya çıkamadık. Zaten gemimiz normal programa göre saat 13:00’te demir alacağından, bu kadar kısa sürede buraya en yakın şehirler olan Monaco veya Nice’e şöyle göz ucuyla bir tur atılabilirdi. Biz de geminin arka salonundan bu sakin ve sevimli Fransız kasabası olan Villefranche’ın güzelliklerini seyretmeyi tercih ettik.
Gemimiz saat 13:00’te demir aldı ve yola koyuldu. Biz havuz başında epey bir güneşlendik. Şimdi bakalım gemi programında neler var, ona göre ne yapacağımıza karar verelim. Günlük programı elime alıyorum ve yapılacak aktivitelerin arasından ping-pong turnuvasını ve İtalyan şarap dersini seçiyorum. Akşam da Gala Gecesi var, yani herkes en güzel kıyafetleriyle kaptanın “Hoş geldiniz Partisi”ne katılacak. Bu seremoni, özellikle yabancılar için çok önemli.
4. GÜN: VALENCIA
Öğle saatlerinde Valencia’ya vardık. Bizi 5 km uzaklıktaki şehir merkezine götürüp, yine bıraktığı yerden alıp geri getirecek olan servis otobüsleri, yol üzerinde bulunan deniz müzesinde ve akvaryumunda da durup, isteyenleri indiriyorlardı. Biz bu sefer şehir merkezine gittik ve haritamızdan tekrar akşamüstü en geç saat 16:30 da bineceğimiz noktayı işaretledik.
Evet, şehrin en güzel yerleri buraları olmalı. Temiz, düzenli ve sessiz. Burası İspanya’nın 3. büyük şehri ve kendi özerk bölgesinin de başşehridir. Aynı zamanda “İspanya’nın bahçesi” olarak da adlandırılır. Meşhur Valensiya portakalların da vatanı burasıdır. Çok az şehir; M.Ö.138’inci yıla ait kalıntıları ile yeni, modern avangart yapılarını Valencia gibi birlikte harmanlamıştır. 1501 yılında kurulmuş olan üniversitesi ve özellikle resim okulu sayesinde, Valencia bölgenin edebiyat ve kültür merkezi olmuştur. Eski şehirde bulunan mavi kubbeli kilisesi, daracık sokakları ve cadde kafeleri ile turistlerin cazibe merkezidir.
Görülecek yerler arasında 13. yüzyıldan kalma gotik tarz çan kulesi ile dikkat çeken katedrali, 15. yüzyılda Romalılar zamanında kalma ipek değiş tokuş merkezi de olan La Lonja (burası İspanya’nın en iyi gotik yapısıdır ve Unesco Koruma Listesi’ndedir), Marques des dos Aguas Sarayı, Merkez Pazarı ve Küçük Katedral Müzesi ki burası İsa’nın son yemeğinde kullandığı Kutsal Kupa’yı sergiler, görülecek yerler arasındadır.
Valencia’nın meşhur bir yemeği var biliyor musunuz? Paella! Herkes sokaklarda, restoranlarda Paella yiyor. Evet, güzel ama her zaman da yenmez ki canım. Tabii biz bu arada dolaşırken annemi unutmadık. Onu Avrupa’nın ilk AVM’lerinden biri sayılan Fransız Galeri La Fayette’den sonra gelen İspanyol El Corte Ingles mağazasının önündeki bir parka oturttuk ve o etrafı seyredip İspanyollarla sohbet ederken (artık nasıl ediyorsa) bıraktık. Biz üç kardeş 3 km. çapındaki bu bölgeyi tavaf ettik. Zaten göreceklerinizin %70 i bu bölgede. Siz de öyle yapın. Buralarda dolaşmak çok güzel, temiz ve insanları saygılı. Tarihi eserlerini de bütün Avrupa’da olduğu gibi çok iyi korumuşlar. Gıpta ile seyrediyorum. Vaktimiz tükenmeye başladı. Saat 16:00’da buluşma noktamıza doğru geldiğimizde otobüsler bizi bekliyordu. Hemen bindik ve gemimize doğru yola çıktık. Yolda limana dönerken Santiago Calatrava tarafından futuristik tarzda dizayn edilen dev bilim ve sanat şehri hakkında size bilgi aktarmadan yapamayacağım. Bu kompleks; Avrupa’nın en büyük deniz parkını, dünyanın her tarafından getirilen 500’den fazla özel okyanus balık ve canlılarını ve Oşinografi Müzesini de içerisinde barındırmaktadır. Akvaryum içerisindeki su altı tünelinden geçerken kendinizi başka bir dünyada buluyor ve sualtının inanılmaz ekosistemine tanıklık ediyorsunuz.
5. GÜN: IBIZA
Mallorca ve Menorca ile birlikte Ibiza Adası, İspanya’nın güneydoğusunda, Batı Akdeniz’in en gözdesi olan Balear takımadalarından. İsmi Akdeniz’de eğlence ile eşdeğer Ibiza’ya vardığımızda geceyarısı saat 01:00’di. Onun için biz mis gibi yataklarımızda yatıp, sabah erken kalkıp gündüz gözüyle Ibiza’yı keşfetmeye karar verdik. Annem bu sefer gemide kaldı, zaten gemimiz şehrin merkezindeki limana yanaştığı için her yeri gemiden görebiliyordu. İyi de yaptı, çünkü biz 1 saatlik tempolu yürüyüşle surlarla çevrili (Dalt Vila) eski şehre ancak ulaşabilmiştik. Gerçi limandan servis araçları ve mini tren arabaları buraya isteyenleri getiriyorlardı ama biz marinayı, kafeleri ve sokakları yürüyerek görmek istedik. Zaten hava da çok güzeldi. Eski şehir çok hoştu. Çok güzel korunmuş, beyaz boyalı evleri ile Ibiza’nın tamamına hâkim tepeden doyumsuz manzarası vardı. Kafe ve küçük dükkanları bize hediyelik eşya alma konusunda sıkıntı yaratmadı.
Geminin kalkış saati 13:00. Kaptan günlük bültende en geç 12:15’te gemide olma talimatı vermiş. Hemen yola çıkalım ve kaptanın emirlerine uyalım diyorum. Yoksa bir dahaki durağımız olan Tunus’un La Goueletta limanını göremeyiz. Gemiyi kaçırırsak buradan Tunus’a uçak mı buluruz, yoksa gemi mi, ya da bir sonraki durak olan Sicilya, ya da Napoli’ye mi gideriz Allah bilir, tabii ki gemide kalan annemizi nasıl ve ne halde görürüz orası meçhul!
6. GÜN: TUNIS-LA GOULETTA
Tunus’un baş şehri Tunis’in La Gouletta limanına yine öğle vakti saat 13:00’te yanaşıyoruz. Limanda Arap mimarisinde bir çarşı yaratmışlar. Kahvehanelerinden, fıskiyeli havuzlarından, yerel tatlar ve eşyalar satan turistik dükkanlarına kadar size Tunus hakkında fikir verebilecek çok şey var. Hatta hamam ve masaj bile var. Öyle organize olmuşlar ki, gemiden inen ve kendi başına dolaşacak turistlere de taksilerle tur hizmeti veriyorlar. Nerelere gidebileceğiniz taksi durağındaki tabelalarda yazıyor ve kişi başı taksi tarifesi de belli. Biz 6 kişi Medina’da 2 saat, Sidi Bou Said’de 1 saat ve Carthage’da yarım saat kalmak şartıyla 5 saatlik bir tur aldık. Fransızca konuşan taksi şoförü çat pat İngilizcesi çevreyi anlatarak bizi önce Tunis’in Medina Eski Pazar bölgesine getirdi ve Fransız koloni döneminden kalma kilise önünde indirdi. 2 saat sonra buluşmak üzere randevulaştık.
10 dakikalık bir yürüyüşün ardından, İzmir’in Kemeraltı çarşısını andıran çok renkli ve kalabalık çarşısına vardık. Ama biz bunlara aşinayız tabii ki ve bir iki küçük hediyelik eşya dışında alınacak bir şey bulamıyoruz. Tunis’un meşhur Bardo Müzesi buraya 4 km. uzaklıkta. Dünyanın en büyük mozaik müzesi. İkinci ve üçüncü mozaik müzeleri nerelerde biliyorsunuz değil mi? Gaziantep ve Hatay’da. Eğer Hatay müzesinin depolarındaki mozaikler sergilenebilse dünyanın 1 numarası olmaya adaydır.
Yeniden taksimize binip Sidi Bou Said’e doğru yol alırken, yolumuzun üzerindeki Kartaca şehri kalıntılarına uğradık. Fenikelilerin meşhur generali Hannibal’ın Romalılara karşı meşhur direnişini, filleri ile Pirene Dağları’nı geçip Romalılara nasıl kafa tuttuğunu ortaokulda okumuşuzdur. Şimdi burada görülecek pek bir şey kalmamış. Kartaca’nın hemen komşusu olan Sidi Bou Said kasabası, deniz kıyısında Bodrum stili beyaz evleri ve meşhur villaları ile tam bir tatil kasabası. Buraları taksimiz ile dolaşıyor ve sonra turist pazar yerinde yarım saatlik bir çay ve alışveriş molası veriyoruz. Sonra ver elini gemi. Yarın, Godfather’in adası Sicilya’da görüşmek üzere…
7. GÜN: CATANIA-TAORMINA
Catania, Sicilya’nın Palermo’dan sonra ikinci büyük şehri. Batısında Etna Yanardağı ve doğusunda Akdeniz ile çevrilidir. Diğer Sicilya şehirleri gibi defalarca Araplar, Romalılar ve Normanlar gibi birçok millet tarafından yönetilmiş ama en büyük yıkım, 1669 yılında yanı başındaki Etna Yanardağı’nın patlaması ve şehrin lavlar tarafından kaplanması sonucu 12.000 kişinin ölümü ile neticelenmiştir. Catania büyük bulvar ve meydanları, barok tarzı binaları ile Unesco Dünya Mirası Listesi’ndedir.
Piazza Del Duoma şehrin kalbi ve bu meydanın ortasında bulunan lava taşından yapılma fil heykeli de şehrin en meşhur anıtıdır. Bu meydan ayrıca çok güzel olan Sant’Agata Katedrali’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Şehirde ayrıca Romalılar zamanından kalan ve çok iyi korunmuş olan mermer şehir surları, Roma Tiyatrosu ve Gladyatör tünelleri, daire şeklindeki Odeon oditoryumu ve meşhur parkı görülebilecek yerler arasındadır. Bu gezimizde beni şaşırtanlar listesinde bu kadar iyi korunmuş bina ve kalıntıları ile bu şehri, gezimiz boyunca görülmesi gereken yerler arasında birinci sıraya yükseltiyorum.
Sırada Taormina var. Burası geçen sefer gidemediğim ancak methini duyduğum, küçük, şirin ve ışıltılı, Romalılardan kalma turistik bir kasaba. D.H.Lawrence “Lady Chatterley’in Aşkı” romanını işte burada yazmış. Taormina denizden epey yüksekte, çok güzel hem sahil ve hem de dağ tatil kasabası. Taormina’nın merkezine yukarıya teleferik veya taksi ile ulaşmak mümkün. Taormina’da da Romalılardan kalma bir amfitiyatro ve bir sürü kilise var. Ama bir ana caddesi var ki… Valeria olarak da adlandırılan Corson Umberto 1, çok şık dükkanları ve kafeleri ile cazibe merkezi. İşte taksimiz bizi buranın kuzey giriş kapısında bıraktı ve 2 saat sonrasına randevulaştık. Bu yolu sonu Piazza Aprile’e çıkıyor. Aşağıya doğru kuşbaşı bir bakış, ne manzara ama. Bütün İyon denizi ve Naxos koyu ayaklarınızın altında. Yaz aylarında Sicilyalıların hatta birçok zengin İtalyanların evleri burada olduğundan burası çok moda bir tatil beldesi. Otel fiyatlarını sormadım bile.
Yine 1 saatlik yolculuktan sonra Catania’ya dönüyoruz. Şoför yarım saat boyunca şehri anlatarak bizi dolaştırıyor ve Piazza del Duoma Meydanı’ndaki meşhur katedrali ziyaret etmemiz için yarım saatlik son molamızı veriyoruz. Son olarak Castello Udino’yu da görüp hemencecik limana geliyoruz.
8. GÜN: NAPOLİ’YE DÖNÜŞ
Sabah saat 07:00 gibi Napoli’ye döndük. Güneşin Vezüv Yanardağı üzerinden doğuşunu izlemek üzere erkenden güverteye çıktık. Bavullarımızı zaten bir gece öncesinden toplayıp kabinimizin önüne bırakmıştık. Kahvaltımızı gemide yaptıktan sonra planımız şöyle; yine terminalden çıkışta bir taksi ile anlaşacağız. Bize bir saatlik Napoli turu yaptıracak. Bu arada çok methini duyduğum Chiesa di Napoli kilisesinde bir mola vereceğiz.
Öğle saatlerinde de bizi havaalanına bırakacak, çünkü İstanbul uçuşumuz saat 14:00’te. Böylece bir taksi ile 2 kuş vurmuş olacağız. Hem havaalanına gidecek, hem de son bir Napoli turu yapmış olacağız. Yeni bir yazı dizisinde buluşmak üzere, size Napoli’den veda ediyorum.