1

Bugüne kadar yaşayan, binlerce yıl öncesinden sessiz masallar vadisinin ilginç öyküleri dinlemek ister misiniz? Ben bu sessiz öyküyü dinlemek ve kayadan nasıl birer mücevher değerinde sanat eserleri yaratıldığını görmek için bu kez güzel Türkiye'mizin bu ilginç yöresine gidiyorum. Dünyada bir eşi daha olmayan bu muhteşem kaya anıtlarının bulunduğu vadi, Eskişehir, Kütahya ve Afyon sınırları içinde çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, Frig Medeniyetinden izler taşıyan, tarihi kalıntıları ve antik eserleri ile buram buram tarih kokan Frig Vadisi.

Ege göçleri ile Anadolu’ya gelen Balkan kökenli boylardan Frigler ve ardından bu bölgede hüküm süren Roma ve Bizans dönemlerinden günümüze kadar ulaşmış, tüf kaya kütlelerinin insan eliyle oyulmuş dünyadaki eşsiz kaya anıtlarının bulunduğu uçsuz bucaksız bir vadi. Bu vadide Frigler büyük hatta devasa boyutlardaki kaya blokları üzerine ve tapınak cephelerine kabartmalar işleyerek, kült mezar ve mezar anıtları yaparak dünyanın en ilginç ve en değerli eserlerini yaratmışlar. Bu kabartmalarda en çok, gücü temsil eden aslan kabartmaları göze çarpıyor.

İşte bu güzellikleri görmek, görmeyenlere anlatmak için düştüm yollara. Ancak bu yöreyi sizlere anlatmaya başlamadan hemen söylemek isterim, burası inanılmaz, hayranlık, şaşkınlık uyandıracak kadar muazzam bir bölge. Ancak ülkemizde fazla adı geçmeyen, değeri belki de çok fazla bilinmeyen, fazla ziyaretçisi olmayan, ihmal edilmiş ama çok önemli ve değerli anıtları barındıran bir vadi. Bölgeyi gezmek için en az 2-3 gün gerek sanırım, uçsuz bucaksız bir vadi ve görülecek o kadar çok eser var ki gez gez bitmez.

2

Eskiçağ yerleşmeleri Midas, Ayazini, Aslantaş, Yazılıkaya, Gordion, Pazarlı, Alişar Höyüğü, Kümbet, İhsaniye, Kayıhan, Göynüş, Alacahöyük ve Boğazköy'de Friglerle ilgili kalıntılar bulunmuş. Bu eski Hitit yerleşkelerinde yaşayan Frigler, Hitit uygarlığından etkilenerek kendileri de güçlü bir uygarlık yaratırken sanatta da çok ileri gider, kaya anıtlarını çeşitli insan ve hayvan motifleriyle bezerler. Frig sanatı, Hititlerin yanı sıra Urartu, Asur ve Eski Ege uygarlıkları sanatının da izlerini taşır. Tanrıça Kibele için yaptıkları tapınakların duvarlarını, pişmiş topraktan levhalarla süslemişler. Frig mimarisinin ve mühendisliğinin en önemli ürünü M.Ö. 8. yüzyılda inşa edilmiş olan başkent Gordion’daki kalesine de bir gün gitmek isterim.
Yörede gezerken kimsesiz, mahzun, ziyaretçisiz kalmış, bakımsız, yeterli tabelaların olmamasından, dünyada eşi bulunmayan muazzam kaya anıtlarının hak ettiği ilgiyi görmemesinden, hatta ihmal edilmiş, koruma altına alınmamış ve hatta talan edilmiş olmasından müthiş bir hayal kırıklığı yaşadım, üzüntü ve hüzün duydum. Biz anıtlara giden yolları bulmakta çok zorlandık, turistler ne yapar bilmem. Neyse ki köylüler çok sevimli, güler yüzlü ve yardımsever, ayrıca tarihi anıtların da bilincindeler, yerlerini bize tarif ediyorlar, hatta bize gönüllü rehberlik eden, izahat verenler bile oldu. Tüm zorluklarına rağmen, bu güzellikleri, muazzam kaya anıtlarını, gördüklerimizi ve göremediklerimizi dinlemeye hazır mısınız?

İstanbul’dan Bodrum’a giderken bu vadiyi görmek için yolumuzu değiştirdik, ancak sadece bir gün ayırdığımız için çok büyük bir alana yayılmış olan bu vadinin içindeki, kendimize göre, en önemli eserleri görmeyi planlıyor ve tabii rotamızı da ona göre çiziyoruz. Sizlere de faydalı olması düşüncesi ile rota üzerinde gezdiğimiz yerleri sırasıyla anlatmaya gayret ederken, ulaşacağımız eserlerin bulunduğu köy ve kasaba isimlerini de ekliyorum.

3

Vadinin tarihçesinden de kısaca bahsedelim. M.Ö. 3000-2000 yıllarını kapsayan Eski Tunç döneminden başlayarak günümüze kadar hüküm süren uygarlıklar içerisinde Frigler ayrı ve özgün bir yere sahip. Hititlerin M.Ö. 1700’den başlayarak 500 yıl süren egemenliklerinin ardından M.Ö. 1200 yıllarında parçalandıkları sırada, Anadolu’ya batıdan gelen ve sonradan adlarına Frig denilen bir kavim göçü başlamış. Bu göçler sırasında Anadolu, 400 yıl süren karanlık bir dönemin ardından M.Ö. 8. yüzyılın II. yarısında (M.Ö. 750) Friglerin siyasi üstünlük elde etmeleri ile aydınlanmış ve Frigler efsanevi kralları Midas döneminde güçlü bir devlet konumuna gelmişler. Afyonkarahisar bölgesi de Friglerle bu dönemde tanışmış olmalı. Hititler gibi Anadolululaşan ve Afyonkarahisar-Eskişehir-Kütahya illerinin birleştiği bölgede özgün bir kültür oluşturan Frigler bu bölgede kült mezar ve mezar anıtları biçiminde, büyük boy kaya blokları üzerine işlenmiş Ana Tanrıça Kibele kültüne ait tapınak cepheleri ile yine Ana Tanrıça Kümele kültüne ait aslan kabartmalarıyla dünyanın en ilginç ve en değerli eserlerinin yaratılmasını sağlamışlar. Özellikle Afyonkarahisar’ın kuzeyinde bulunan Göynüş Vadisi ve Döğer Bölgesi’nde bulunan Aslantaş, Yılantaş, Matlaş, Kapıkaya I ve Kapıkaya II gibi dünyada eşi bulunmayan Frig Kaya Anıtları bunların başlıcaları. Frigler M.Ö. 6. yüzyıl sonlarından itibaren siyasi üstünlüğü yitirmiş olmalarına rağmen Afyonkarahisar ve çevresinde Frig kültürü, dini, mitolojisi yüzlerce yıl daha devam etmiş, bölgede bin yıl Frig dili konuşulmuş. Dünyada eşi bulunmayan kaya anıtlarını yapan Friglerin ardından bölgede hüküm süren Roma ve Bizans dönemlerinde de Şifalı Frigya topraklarında tüf kaya kütleleri insan eliyle oyularak, günümüze kadar ulaşan Metropolis, Bin İnler, İnpazarcık, Ornaş gibi yerleşim birimleri, Avdalaz, Demirli, Bayramaliler, Asar Kale gibi savunma mekânları, Selimiye, Alanören, Devrent, Elicek gibi mezar odaları, Kırkinler gibi dini mekânlar, Yedikapılar gibi yer altı yerleşimleri meydana getirilmiş.

İlk Durağımız Eskişehir

Sabah erkenden İstanbul’dan çıktık yola. Rotamız, Sapanca, Bilecik, Eskişehir istikameti. Sapanca’dan Güney yönüne sapıktan sonra biraz ileride yol üzerinde şirin, yeşillikler içinde serin bir yerde (Şelale) köy kahvaltısı molasından sonra Eskişehir’e doğru yola devam ediyoruz.

Eskişehir, birkaç kez gittiğim, harika restorasyonu ile Odunpazarı, parkları, Porsuk Çayı düzenlemeleri ile gurur duyduğum bir şehrimiz. Ağustosun en sıcak günlerinde bile yemyeşildi geçtiğimiz yollar, bravo Eskişehir Belediyesi ve değerlerini koruyan halkına. 

Seyitgazi'den sonra ilk gideceğimiz yer, Eskişehir ilinin Seyitgazi ilçesine bağlı bir köy, Kümbet ve köye de adını vermiş olan Kümbet, Solon Anıtı. Tek bir tabelaya rastlıyoruz, o da bize fazla yardımcı olamıyor, yollarda köylülere sora sora, kaybolarak, çok kötü köy yollarına girip, geri dönerek sonunda bulduk Kümbet Köyünü. Turistler buraları nasıl bulur, tur otobüsleri bu dar ve bozuk yollara nasıl girer hepsi soru işareti tabii.

4

5

İşte çatısında leylek yuvası ve leylekleri ile Kümbet karşımızda, etrafını otlar bürümüş, sonradan takıldığı belli derme çatma bir kapı, ahşap değil tahta, hatta kapı demek bile yanlış olur, üzerinde de bir zincir. Ne yapmalı bilemedik, derken yurdum insanı bir köylü “hoş geldiniz” diyerek, yüzünde memnuniyet ifadesi ile koşarak geliyor, zinciri açıyor, tahtayı da ittirerek “girin girin” diyor. İçerisi daha da şok edici, pislik içinde, 2 mezar ya da yatır, üzerindeki yeşil saçma sapan bir örtü, sonradan konmuş belli. Kapının üzerinde büyük bir boşluk var, “Çok güzeldi söküp götürdüler” diyor. Evet yanlış duymadınız. Kapı ve lento vazifesi gören parça yerinde yok, yerine uydurma tahta parçalar konmuş, apaçık ortada çalındığı. İçler acısı bir durum, inanamıyorum ama şaşırmıyorum da, gördük, fotoğrafladık ama neye yarar... Kümbetin hemen arkasında bulunan çok sayıdaki mezarlar da Selçuklu dönemine ait. Güler yüzlü rehberimizle yürüyoruz köyün içinde. 

Köye gelirken yolda gördüğümüz tabelada “Aslanlı Solon Mezarı”, köyde ise “Aslanlı Mağbet –Salon Mezarı” yazan, çeşitli tabelalarda ise Solon, Sloan, Salon gibi isimleri olsa da mezar odasında “solon” kelimesi okunduğu için “Solon Mezar Anıtı” olarak bilinen anıta geliyoruz. Frizin (kapı üstündeki üçgen taç bölüm) üzerinde ortada bir vazo ya da kupa, iki tarafında birbirine bakan iki aslan kabartması ve çeşitli bitki motifli süslemeleri olan anıtın dış cephesi oldukça tahrip olmuş, ama yine bu haliyle bile çok güzel. Mezar odası kayanın içine oyulmuş derince bir oyuk, içinde birkaç çukur olan bir mezar. Burası da yine harap ve tahrip olmuş. Arka cephede küçük bir pencere, üzeri tahtalarla kapatılmış, yerinde bir eser var mıydı tabii bilemiyoruz. Hiçbir koruma ya da görevlisi olmayan, Helenistik çağa ait bu kilisede Tanrıça Kibele için ayinler yapıldığı sanılmakta. 

Az ötede, ilginç kayalıklar var. Kayalığın hemen dış kenarında çeşitli oyuntular var, kapı biçimde geçitler, merdivenler, bir de adeta bir tahtı andıran bir oyuntu var. İçeri doğru ilerleyen dar bir geçitten geçerek labirent gibi yollar ve kayalıkların arasında yürümeye başlıyoruz. Burası küçük bir köy gibi, üzeri konik biçiminde şapkalı, büyük bir ocak ya da şömine benzeri oyuklar, girintilerle ilginç bir yer.

6

Uç tarafa geldiğimizde ise aşağımızda uzanan uçsuz bucaksız, yemyeşil Frig Vadisi’nin ve karşı tepelerde hayal meyal seçilen başka tarihi yapıların güzel manzarası ile karşılaşıyoruz. Burası kaderine terk edilmiş çok değerli ve güzel bir ören yeri ama kimsesiz, ıssız ve sessiz ve mahzun. Bize gönüllü rehberlik yapan köylümüz “Bir çay içersin” diyerek uzattığımız parayı zorla kabul ediyor, işte benim yurdum insanı. Veda edip hüzünlü ayrılıyoruz.

Öğlen olmak üzere, sırada Eskişehir il sınırları içinde bulunan Yazılıkaya köyü yakınlarındaki Midas Anıtları, Yazılıkaya ve Küçük Yazılıkaya Anıtları var, bu yörede belki de en önemli anıt, o nedenle heyecanla gidiyoruz.

Yazılıkaya’nın Gizemi

Seyitgazi’den Yapıldak Köyü'nü geçerek ulaşıyoruz ören yerine. Köye giden yol üzerinde de birçok Frig anıtı bulunuyor, ancak asıl ilgi merkezi hiç kuşkusuz Yazılıkaya.

7

Frig Vadisi doğal sit alanı olarak tescil edilerek korumaya alınmış, ancak ne yazık ki birçok yerde hiçbir güvenlik, önlem, bekçi vs yok ama burasının çevrilmiş, güvenlikli bir bölge olduğunu görünce seviniyoruz. Girişte bir bina ve bir görevli var ve bizi gördüğünde koşarak yanımıza gelerek bizi karşılıyor. Biraz bilgi verdikten sonra birer broşür vererek izlememiz gereken rotayı da harita üzerinde gösteriyor. Bu arada anıtın duvar süsleri olduğunu, istersek satın alabileceğimizi de belirtmeden edemiyor, bu sevimli ve ilgili görevliye küçücük de olsa bir yardım olur düşüncesi ile hepimiz birer adet alıyoruz (Daha sonra araştırma yaparken bu kişinin uzun yıllardır anıtın bekçiliğini yapan, aynı zamanda da anıtın bulunduğu Yazılıkaya Köyü’nün muhtarı olduğunu öğrenince çok şaşırdım).

Araştırmalara göre anıtın üzerindeki yazılar M.Ö 550 yıllarına, kutsal bir alan olarak kabul edilmiş olan bölgedeki ilk yerleşim ise M.Ö 3000’li yıllara dayanıyor. Üzerinde çeşitli geometrik motifler ve yazılar bulunan anıt, bu yazılar nedeniyle “Yazılıkaya” adını almış, ancak anıtın üzerindeki yazıların ne anlama geldiği eski Frig yazısı henüz çözülemediği için gizemini koruyor. Yazıttaki bir sözcüğün harfleri Midas’a benzetildiği ve bu bölgeye hakim olan Frigler’in ünlü Kralları Midas döneminde sanatlarının zirvesine ulaşmış olmaları nedeniyle anıta Midas anıtı şehre de Midas şehri de deniyor. Ana tanrıça olarak gördükleri Kibele için yapılmış bu muazzam Midas Anıtı Frigler’in en önemli sanat eserlerinden sadece biri. Frigya tarihi bakımından da oldukça önemli olan anıt sadece bu bölgenin değil dünyanın da en görkemli ve eşsiz anıtlarından biri.

Midas Anıtı 400 m2’lik bir alanda 17 metre yüksekliğindeki abide, işlemesi kolay olan tüf üstüne oyulmuş ve üzerinde bulunan yazıtlar Midas Anıtı ya da Yazılıkaya ismiyle bilinen bu eser günümüze fazla tahrip olmadan gelmiş, ancak anıtın alınlık bölümünde bir çatlak oluşmuş. Anıtın yüzeyini yeterince göremedik, restorasyon nedeniyle tüm yüzey iskelenin gerisinde kalsa da geriden gördüklerim bile ihtişamını belli ediyordu ama yine de buralara kadar gelerek anıtı bütünüyle görememek üzücü, restorasyonda olduğunu görmek sevindirici, ancak çevrede çalışan kimseyi gördüğümüzü de söyleyemem (Daha sonra yaptığım araştırmalarda hem yüzeydeki çatlak, hem de zemininin kayması nedeniyle restorasyon ihalesi yapılmış ancak ihalelerde istekli çıkmadığı için geçici restorasyona karar verilmiş. Köyün muhtarı ve anıtın bekçiliğini yapan kişinin restorasyonda hiçbir ilerleme olmadığını söylediğini de okudum, üzüldüm).

8

Küçük Yazılıkaya-Arezastis Anıtı

Biraz daha ilerlediğimizde, Yazılıkaya'nın 200 metre kadar ilerisinde Küçük Yazılıkaya olarak bilinen, üzeri geometrik motiflerle süslenmiş anıta geliyoruz. Yapılan araştırmada anıtları işlemeye hep yukarıdan başlayan Frigler, bu anıtı da yukarıdan işlemeye başlamışlar ancak alt tarafında bu işlemelerden hiç biri yok, zira daha küçük olan Yazılıkaya Anıtı ne yazık ki tamamlanamamış. Benzerlikler gösteren iki anıtın da dinsel törenlerde kullanıldığı tahmin edilmekte. Roma ve Bizans dönemindeki yerleşim bölgesi olan Yazılıkaya antik kentinden günümüze birçok antik eser kalmış, kaya kabartmaları, dev boyutlarda muhteşem kaya anıtları, kaleler, açık hava tapınakları, dağlardan inen buz gibi kar suyunu toplayan sarnıçlar, sunak yerleri, kaya mezarları gibi muazzam eserler bırakmışlar bizlere.

9

Çevrede yine çok ilginç kaya kütleleri var, Kapadokya’yı andırıyor ancak kaya yapıları daha farklı gibi. Vadi manzaraları yine yemyeşil ve çok güzel.

Umuyorum bu restorasyondan sonra, 1800 lü yıllarda bölge batılı arkeologlar tarafından büyük ilgi görmüş olan bu güzel eserlerin tanıtımı daha iyi yapılır ve hak ettiği ilgiyi görür, çevre de biraz daha temiz ve turizme hizmet verecek şekilde düzenlenir.

Gezimiz bittiğinde gelirken gördüğümüz, girişe yakın kafeye girelim soluklanalım hem de bu bomboş ören yerindeki insanlara destek olsun dedik. Ayrıca “Hıçın börek”i de merak ettik doğrusu. Dışarda tahta masalar var ama çok sıcak ve gölge de yok, içerisi oldukça serin, kendilerince süslemiş dekor yapmışlar. Kimsecikler yok, şaşırmadım, ören yerini gezen yok ki kafede müşteri olsun. Şalvarlı, güler yüzlü bir yurdum köylü kadını koşarak geliyor, “Köy ayranım var böreğin yanına” diyor. Patatesli, peynirli değişik bir börek ama çok lezzetli ve oldukça büyük porsiyonlar, yolunuz düşerse tavsiye ederim, zaten civarda başka da yemek yenecek bir yere de rastlamadık, burası olmasa aç kalırmışız.

İstikamet Afyon

Afyon yoluna doğru devam ediyoruz, hedefimiz birçok önemli esere sahip Göynüş Vadisi. İhsaniye Kasabası'nın da vaktiyle Hitit İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunduğuna dair elde bazı belgeler mevcut olup, Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran Frigyalıların eski yapılarına İhsaniye sınırları içerinde rastlanmakta. Bunların içinde Frigyalılara ait dünyadaki tek ve çok önemli iki eser Aslankaya ve Yılankaya (ya da Aslantaş ve Yılantaş) ve Mezar Odalarını göreceğiz.

Yolda ilerlerken yine sağlı sollu çok ilginç kayalar var, işlenmemiş ama bu kaya kütleleri bile görülmeye değer. O kadar çoklar ki neredeyse bir kayalar ormanındayız. Aslankaya’nın bulunduğu kayalar topluluğu görünmeye başladığında ise önündeki müthiş güzel günebakan (ay çiçeği) tarlası manzarayı daha da güzelleştiriyor, görülmeye değerdi doğrusu, aynı zamanda da fotoğraf karelerime çok güzel fon oluşturdular.

10

İhsaniye Kayıhan Beldesi, Göynüş (Köhnüş) Vadisi'nde M.Ö. 7. yüzyılların sonlarında, Frigler tarafından yapılmış olan Aslantaş görkemli bir anıt. Üzerinde bulunan mezar odasının giriş kapısının her iki yanında sağında ve solunda şaha kalkmış, kükreyen ve amacı mezarı kötü ruhlardan korumak olan iki aslanı seçmeye çalışıyorum, ancak o kadar ihmal edilmiş ve dolayısıyla tahrip olmuş ki üzerindeki aslanları seçmekte zorlanıyoruz.

Aslanların ayaklarının dibinde de yine çok zor fark edilen birer yavru aslan kabartması daha var. Tabiat şartlarından oldukça etkilenmiş olan anıt üzerindeki kabartmalar yok olmaya yüz tuttuğu gibi kayanın tam orta yerinde tepeden aşağı bir de çatlak bulunuyor. Daha fazla ihmal edilirse hem doğal hem de kıymet bilmez insanların tahribatları ile yok olmaya mahkûm gibi geliyor bana. Anıtın etrafındaki ilginç doğal taşlar ve bu taşların önlerindeki günebakan tarlasının arkasındaki büyük ilginç bir kaya kütlesi de fotoğraf karelerimize çok güzel konu oluyor.

11

Aslantaş’ın biraz ilerisinde, kayalıkların arasında, M.Ö.700 yıllarında yapıldığı sanılan ve ne yazık ki parçalanmış ve asıl önemli kabartmaların olduğu parça ters dönmüş bir eser olan Yılantaş adeta kaderine razı olmuş yatmakta. Anıtın sadece dış tarafında bir aslan kabartmasının baş ve bir ayak kabartmasını görebiliyorsunuz, orijinalindeki birbirine sarılmış 2 yılan ve yılanlara saldıran iki savaşçı ne yazık ki artık görünmüyor. Üzülüyorum. Birbirine sarılmış 2 yılan ve yılanlara saldıran iki savaşçı görünmüyor. Görebildiğimiz anıtın dış tarafında bir aslan kabartmasının baş ve bir ayak kabartması oldu.

Belki bir dahaki gelişimde bugün gördüklerimi bile göremeyebilirim diye içim sızlıyor (Berlin'de Bergama harabeleri Müzesinde "neden benim ülkemde değil?" diye düşünmüş ve üzülmüştüm, acaba kıymet bilenlerin elinde olduğu için üzülmesem mi diye düşünmeden edemiyorum).

Birbirine yakın Aslantaş ve Yılantaş anıtlarından yaklaşık olarak 500 metre uzaklıkta olan M.Ö. 7.yüzyılda Kibele adına yapıldığı sanılan, cephesi üçgen çatılı, geometrik motifli ve yazıtlı Maltaş Açık Hava Tapınağı’nı ise zemine gömülü olduğu için ne yazık ki göremedik. 

Ayazini Kasabası

Afyon yoluna doğru devam ettikten 5 km. kadar sonra, dere yatağının iki tarafına kurulmuş küçük bir kasaba, Ayazini’ye varıyoruz. Friglerin en yoğun yerleşip yaşadıkları bu bölge oyma kiliseleri, kaya anıtları ile Kapadokya benzeri doğal kaya yapıları, yerleşim yerleri, dağlardan gelen suları toplayan çeşmeleri ile ünlü kasaba, çevre ve doğal yapısı bizi hemen etkileyiveriyor.

Ayazini Kilisesi’ne giden yolda sağlı sollu gördüğümüz bu güzellikleri izleyerek, fotoğraf çekmek için sık sık durarak ilerliyor ve var olan tabelalar sayesinde, Frig Vadisinin en önemli yerlerinden tüf sarp kayalık içinde, kayaya oyulmuş bir kilise olan Ayazini Kilisesi’ne kolayca ulaşıyoruz. Burası dünyada çok az örneğe sahip kaya eserlerinden, Bizans dönemine ait oyma bir kilise, köylüler arasında “Gavur Hamamı Kilisesi” olarak biliniyor.

12

Ayazini Kilisesi’ne vardığımızda güzel ülkem ne değerler saklıyor diye düşünerek her adımda bir kez  daha şaşırıyorum. Kaya içine oyulmuş bir kilise gördünüz mü bilmiyorum ama ben ilk kez görüyorum ve dünyada bir örneği daha var mı, varsa da çok az olduğunu düşünüyorum. Büyük ve sarp bir kayaya oyularak yapılmış önemli bir ibadet yeri, bir eser, bir kilise yaratılmış, buna mimari denir mi bilmiyorum ama haç kabartma ve yazıları ile bir tarih hazinesi ve kültür harikası olduğu kesin. 

Roma Dönemi'ne ait kaya mezarları ve önemli bir ibadet yeri, mükemmel bir ses akustiği olan bir Bizans Kaya kilisesi. En önemli özelliği ise içinde bulunduğu kaya yüzeyinin kubbeli ve apsisli olması. Hititler, Frigler, Bizanslılar ve Romalılardan günümüze müthiş bir eser ve değerinin bilinmesi gereken bir tarih kalmış. Tarihi ve kim tarafından yapıldığı bilinmemekle beraber mimari olarak 1000'li yıllarda yapılmış manastırlarla benzerlik gösteren Ayazini Kilisesi, volkanik bir arazi olması nedeniyle kolay işlenebilme özelliğine sahip tüf kayalıkların yüzeyine oyulmuş “oyma kiliseler”i ve kaya anıtlarıyla kubbeli ve apsisli, ki bu da önemli bir özelliğini yansıtıyor.  

Odaların hepsi birbirine geçmeli ve Friglerde ilk tuvalet de bu kilise içine yapılmış, bu da bu kilisenin yapıldığı dönemde kültür olarak biraz daha geliştiklerini gösteriyor. Tam karşısındaki tepede ise Meryem Ana Kilisesi var.

13

Tüm bu bilgileri anlatan bir tabela ne yazık ki yok etrafta. Umuyorum çok kısa süre içinde buralar biraz daha turistik hale getirilir, gerekli tabelalar konur ve tabii korunur. Neyseki çevrede bulunan ve bu eserlere zarar veren tüm maden ocaklarının kapatılmış.

Müthiş bir zenginliğe sahip tüm Frig Vadisi gibi bu bölge de sit alanı ilan edilmiş ve “her ne kadar korunmuyorsa da” koruma altına alınmış.
Bu arada, hemen yanımızda fotoğraf çeken bir genç daha var ama kiliseyi değil de bir gelinle damadı fotoğraflıyor, evet bir gelin ve bir damat, fotoğraf çektirmek için Kapadokya'yı aratmayacak güzellikteki bu doğal kaya yapıları olan bu tarihi mekanı seçmeleri çok hoşuma gidiyor ve umutlanıyorum, yeni nesil belki de kıymetini bilecek bu yörelerin. İlginç ve güzel ve anlamlı bir mekân seçtikleri için kutluyorum onları. Bravo gençlere.

Aslankaya ve Kapıkayalar

Frig Vadisi gezimizin sonuna yaklaşıyoruz. Bir güne epey eser sığdırdık.

Kapadokya Peribacaları'nı andıran, oldukça benzerlik gösteren kayalıklar arasından Döğer köyüne doğru ilerlerken sağlı sollu çok ilginç kaya mezarları görüyoruz, sık sık durup fotoğraf çekiyorum.

14

Döğer köyü küçük, sessiz bir köy, köye gelmeden hemen yol sapağında yine ilginç kayalar ve üzerlerinde kaya mezarları görüp duruyoruz fotoğraf çekmek üzere, nedir bilmeden, zira hiçbir tabela vs yok. Köyün üzerindeki tepenin sırtlarında dalgalanan bir bayrağı ile bir kale var sanırsınız ama tepede de yine ilginç kayalar var, bir kaya kale adeta burası. Zaten köyün her köşesinde ilginç kayalar göreceksiniz.

Döğer'den ayrılıyor ve yola devam ederken yine ilginç kayalar ormanından geçerek Afyon yönüne devam ediyoruz, (asıl rota Kayıhan'dan İhsaniye olacakken yol çalışmaları nedeniyle Gazlıgöl'den İhsaniye, Üçlerkayası’nda Doğar köyüne doğru ilerliyoruz). Hedefimizde dünyada eşi az bulunur eserlerden Aslankaya ve Kapıkayalar var.

Aslankaya, Döğer Kasabası’na 3- 4 kilometre mesafede, Emre Gölü yakınlarında, M.Ö. 7. Yüzyılda yapıldığı sanılan ve görülmeye değer bir anıt. Yine tüf bir kaya üzerinde yapılmış kabartmalar, oldukça aşınmış, birçok parçası kopmuş bir eser daha. Bu anıt, yan yüzeyine yapılmış dev bir aslan kabartmasından dolayı Aslankaya olarak bilinir. Kayanın bir cephesi üçgen çatılı bir tapınak görünümünde ve üçgen çatının kiriş boşluklarında karşılıklı iki insan başlı kanatlı aslan bulunmakta. Ana cephede ise bir niş ve nişin içinde iki arasında Kibele bulunan geometrik desenli kabartmalarla süslüdür. Aslankaya Anıtı Friglere ait anıtlar içerisinde en çok bilinenlerden.

15

KAPIKAYA I: İhsaniye ilçesine bağlı Döğer Kasabası’ndan Leğen köyüne giden yol üzerinde, M.Ö. 7. yüzyılda yapıldığı sanılan, sade ve üçgen çatılı bir tapınak, tek parça bir kaya. Üçgen çatılı bir tapınak cephesi. Cephenin alt ortasında bulunan niş içinde ayakta durur vaziyette tanrıça Kibele kabartması, kabartmanın altında ise dört taş basamak merdiven bulunuyor.

16

KAPIKAYA II: Kapıkaya II ise aynı bölgede Emre Gölü kıyısından Üçlerkayası köyüne doğru uzanan kayaların arasında yine M.Ö.7. yüzyılda yapılmış. Üst başı erimiş bir kaya parçasının bir yüzü kesilerek yapılmış ahşap bir tapınak benzetmesi. Kayanın yapısı gevşek olduğu için üstteki üçgen çatı bölümü erimiştir. Bu anıtta da bir niş bulunmakta, ön yüzde süslü iki bölüm arasında açılan nişin içine tanrıça Kibele’nin ayakta kabartması bulunuyor. Anıtın önündeki sahanlık ise din törenler için yapıldığı sanılmakta.
Sonraki hedefimizde Emre Gölü vardı ancak yol çalışmaları nedeniyle bu küçük göle de gidip gezemedik. Frig Vadisi gezimiz ne yazık ki bu kadar, dedim ya daha görülecek çok eser var, buraya tekrar gelip birkaç gün gezmeyi çok arzu ederim, kısmet.

Geceyi geçireceğimiz Çavdarhisar'a yöneliyoruz. Yarın kasabanın hemen 5 Km. ötesinde bulunan ve tarihi M.Ö. 3000 yıllarına dayanan, antik Frigya'ya bağlı olarak yaşayan Aizanitislerin ana yerleşim merkezi Aizanoi Antik Kenti gezeceğiz. Burada dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınağı’nı göreceğim için heyecanlıyım. Ayrıca dünyanın ilk örneklerinden Stadyum-Tiyatro kompleksi, hamam, dünyanın ilk borsa binası ve köprüler de göreceklerimiz arasında. 
 

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.