Her gidişimde farklı etkiler beni Kapadokya. 3 kez gittim ama her seferinde ilk kez gitmiş gibi etkileniyorum bu mistik ortamdan. Sırasıyla Avanos, Mustafapaşa ve Ürgüp'te kaldım. En çok da Mustafapaşa'yı ve orada kaldığım Gül Konakları'nı sevdim. Gül Konakları, Nevşehirli turizmci Dinler Grup’a ait bir butik otel. Rum konaklarının restore edilmesiyle oluşmuş çok şık bir butik otel. Bilhassa geniş taş havlusu etkileyici.
Son olarak Eylül 2015'de Gran Fondo Bisiklet Yarışları için gittiğimiz Ürgüp'te, konakladığımız Cave Konak Otel'i de gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. İngiliz bir hanımefendi ile Ürgüplü bir ailenin ortaklığı sonucunda son derece konforlu, merkezi bir butik otel ortaya çıkmış. Detayları oteller bölümünde bulabilirsiniz.
Kapadokya bölgesi bir derya. Her yeri hakkıyla, sindire sindire gezmek günler alır. Bu sebeple mümkünse Kapadokya'ya dört, beş gününüzü ayırın. Aksi halde aklınız kalır ve yeniden gitmek isteyebilirsiniz. Öncelikle gezilmesi görülmesi gereken yerlerden başlayalım.
Kapadokya'nın en etkileyici bölgeleri
Ürgüp
Ürgüp, Kapadokya bölgesindeki en büyük yerleşim. Toplam 35.000 nüfuslu bir ilçe. Volkanik bir yapıya sahip olan Ürgüp, yağmur ve rüzgâr erozyonunun meydana getirdiği ve peribacası olarak tanımlanan ilginç doğal oluşumların yoğun olarak yer aldığı bir bölge. Oyularak yerleşim haline getirilen mağaralar ve peribacaları bu bölgeye has çok ilginç bir peyzaj görüntüsü oluşturmuş.
Dizilere meraklı iseniz Asmalı Konak'ın çekildiği konak Ürgüp'te. Ancak buna benzer birçok güzel konak da göreceksiniz bu beldede. Şaraba meraklı iseniz, Turasan'ın tadım ve satış yeri de Ürgüp'te. Bir kahve molası vermek isterseniz, Temenni Tepesi’nde manzara eşliğinde verin derim.
Göreme
Nevşehir merkez ilçeye bağlı bir belde Göreme. Etrafı vadilerle çevrili ve en büyük peri bacası oluşumlarının bulunduğu bölge. Bilhassa geceleri Göreme şehir merkezini görün. Çok mistik ve etkileyici bir görünümü var. Biliyorsunuz Kapadokya, “güzel atlar ülkesi” olarak da bilinir. Göreme de at binme imkânı bulabileceğiniz bir-iki at çiftliği de var.
7-13. yüzyılda bölgeye yerleşen Hristiyanların kayaları ve peri bacalarını oyarak meydana getirdiği kiliseler ve yerleşim bölgelerinden oluşan, 1950 yılında müze haline getirilen Göreme Açık Hava Müzesi'ne en az yarım gününüzü ayırın.
Avanos
İçinden Kızılırmak geçen, çanak çömlekçilikle meşhur güzeller güzeli bir ilçe Avanos. Kızılırmak gür ve berrak akan suyuyla bereket katmış bu ilçeye. Kızılırmak çevresi Belediye tarafından düzenlenmiş ve kıyısına kafeler, restoranlar açılmış.
Eğer su sporlarına meraklı iseniz ve biraz da cesursanız mutlaka sürat motoru turuna katılın. 15 dakika boyunca adrenalin bombardımanına tutulacaksınız. Son süratle Kızılırmak'ta seyreden tekne, bir anda kendi etrafında 360 derece dönüyor. Biz gülmekten ve çığlık atmaktan ağzımızı kapatamadık. Sonuçta biraz ıslanabilirsiniz ama değer. Daha sakin bir aktivite isterseniz gondol da kiralayabilirsiniz.
Avanos'un içinde ve çevresinde onlarca çömlek atölyesi var. El yapımı çok özgün ve güzel ürünler satılıyor. Pazarlık etmeyi ihmal etmeyin çünkü genellikle yabancı turistlere daha yüksek fiyatlarla satış yapıyorlar. Ayrıca istek üzerine çömlek yapmanıza da imkân tanıyorlar. Bilhassa çocukların çok hoşuna gidiyor.
Avanos'un şehir merkezinde peribacası yok ama çevresinde iki büyük açık hava müzesi var. Bunlardan biri Paşabağı. Paşabağı veya Keşişler Vadisi olarak adlandırılan bölgede iki ya da üç bacanın birlikte olduğu birleşik peribacaları görebilirsiniz. Bunların bazıları henüz oluşmakta, bazıları oluşumunu tamamlamış, bazıları da olgunlaşıp bozulmaya başlamış. Bu peribacalarının bir kısmı ev olarak düzenlenmiş, bir kısmının içi de kilise, şapel olarak düzenlenmiş. Ayaküstü bile gezseniz, en az bir saatinizi ayıracağınız bir bölge.
Avanos'a 3 kilometre uzaklıktaki ZelveÖren Yeri, üç vadinin bir araya geldiği ve peribacalarının en yoğunlukta olduğu açık hava müzesi. Hakkıyla gezeyim derseniz yarım gününüzü ayırın. Bol bol tırmanacağınız, yürüyüş yapacağınız etkileyici bir müze. Peribacalarının içinde yaşanan hayatı en yoğun bu bölgede hissedeceksiniz. Zira 9-13. yüzyıl arasında Hristiyanların önemli bir merkezi olan bu yerleşim, 1924 mübadelesinde boşaltılınca, yerine Türkler yerleştirilmiş. Köylüler heyelan riski başlayana dek, 1952 yılına kadar bu yerleşimde yaşamışlar. Şu anda müze olarak ziyarete açık.
Uçhisar
Uçhisar, Kapadokya’nın en yüksek bölgesi olduğu için güzel bir manzarası var. Kalesiyle ünlü belde, Hristiyanların yerleşkelerinden. Kale içinde birbirine bağlanan gizli geçitler olduğu ve buraların savaş zamanı saklanmak için kullanıldığı söyleniyor. Uçhisar Kalesi belediye tarafından işletiliyor, giriş için cüz'i bir ücreti var. Kale içinde birbirine bağlanan koridorlar ve odalar var. Odaların bazıları heyelan sebebiyle gezdirilmiyor. Zaten halk 1950'li yıllara kadar bu odalarda yaşamış ve heyelan sebebiyle burayı terk etmek zorunda kalmışlar. Şimdilerde kalenin aşağısında düzlük bir alana yeni bir yerleşim kurmuşlar. Tabii bu yeni yerleşim, estetik olmaktan oldukça uzak. Kalenin eteklerindeki eski taş binalar ve konaklar, harabe haline geldiği için, yerli ve yabancılar tarafından satın alınarak lüks butik oteller haline getirilmekte. Bu bölge genellikle zengin turistlerin konakladığı bir bölge haline gelmiş. Hava kararmaya yakın, vahşi, etkileyici bir manzara hâkim olmakta. Mutlaka gün batımında gelin.
Ortahisar
Ortahisar'da da, Uçhisar gibi kalenin etrafına yerleşim kurulmuş. Ortahisar Kalesi, Kapadokya’nın en büyük peri bacasıymış. MÖ 1500 yıllarında Etiler uygarlığı tarafından içi oyulduğu söyleniyor. Kale yüzyıllarca korunma ve barınma amaçlı kullanılmış. Kale gezilebiliyor. En üst noktası güzel bir seyir ve fotoğraf çekme noktası. Ayrıca etrafta ziyaret edilmeye değer kilise ve manastırlar var.
Çavuşin
Göreme - Avanos yolu arasında, Göreme'ye iki kilometre uzaklıktaki yerleşim. 964 yılında yapılan Çavuşin Kilisesi içindeki resimler hâlâ capcanlı durmakta. Giriş ücretli ama müze kart sahiplerine ücretsiz. Çavuşin eski bir Hristiyan yerleşkesi. Son olarak Türkler tarafından da kullanıldıktan sonra, heyelan sebebiyle terkedilmiş. Yerleşim etrafında pek çok kilise ve manastır bulunmakta. Çavuşin giriş yolu üzerinde ATV kiralayarak vadiyi gezme imkânı var.
Mustafapaşa
Eski adı Sinasos olan, Ürgüp'e bağlı ve 5 kilometre uzaklıkta bulunan kasaba. Rumların taş işçiliğinin enfes örneklerinin bulunduğu konaklarıyla ünlü. Mustafapaşa’da birçok şapel ve kilise var. St. Basil Şapeli, Aios Vasilios, Aziz George ve Aziz Stefanos Kilisesi bunların en ünlülerinden. Kasabanın en eski camisi ise 1601 yılında yapılan Merkez Camisi. Ayrıca kasabaya yakın mesafedeki Gömede Vadisi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Muhteşem güzellikteki vadi, doğal bir oluşum. Vadi, yer altı şehirleri, güvercinlikleri ve kiliseleriyle yaklaşık olarak 9-10 kilometre uzunluğunda bir parkur. Yürüyüş severlere duyurulur.
Yeraltı şehirleri
Kapadokya'ya gidip de yeraltı şehirlerini görmeden dönmek olmaz. Bunların en ünlüsü ve en büyüğü Derinkuyu Yeraltı Şehri’dir. Nevşehir - Niğde karayolundan gidilen Derinkuyu ilçesi, Nevşehir'e 30 kilometre uzaklıkta. Derinkuyu Yeraltı Şehri de ilçenin içinde. Kapadokya bölgesinin jeolojik oluşumu sayesinde inşa edilmiş sekiz katlı Derinkuyu Yeraltı Şehri, büyük bir topluluğu içinde barındıracak ve ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlardan oluşuyor. Derinkuyu Yeraltı Şehri’nin en üst katı ahırlar, erzak odalarından oluşuyor. Aşağıya inildikçe barınma amaçlı odalar göze çarpıyor. En alt katlarda bir misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ilgi çekici bir kuyu da bulunuyor.
Roma İmparatorluğu'nun zulmünden kaçmak isteyen Hristiyanlar, tehlike anında bu yeraltı şehrine erzakları ve hayvanları ile birlikte inip şehrin girişindeki taş silindir kapağı da kapatmak suretiyle görünmez oluyorlarmış. Bizans İmparatorluğu zamanından bu yeraltı şehirleri, akıncı Türk birliklerinin saldırılarına karşı da kullanılmış.
Alt katlara inildikçe merdivenler daralıyor ve tavan alçalıyor. Eğilerek, iki büklüm inip çıkmak gerekiyor. Üstelik hem iniş, hem de çıkış için efor gerekiyor. Ben çıkış esnasında babam için endişelendim. Yaşlılar, kalp hastaları vs. için pek uygun değil bence.
Duyduğuma göre Derinkuyu Yeraltı Şehri 20.000 kişiyi barındıracak kapasitedeymiş. 18 - 20 katlı olduğu söyleniyor. Temizlenip gezmeye elverişli hale getirilen alan şehrin sadece %10'uymuş. Binlerce insanın, yüzyıllar boyunca tıpkı karınca kolonileri gibi tehlike zamanı yerin altında yaşadığını düşününce, etkilenmemek elde değil. Eşim birkaç yıl Derinkuyu'da yaşamış. Ondan duyduğuma göre Derinkuyu'daki evlerin pek çoğunda tüneller varmış. Kasaba halkının genelde kiler olarak kullandığı bu tünellerin, yeraltı şehirlerine bağlandığı söylenmekte.
Diğer önemli bir yeraltı şehri de Kaymaklı Yeraltı Şehri. Yine aynı güzergâh üzerinde. Derinkuyu'ya gelmeden önce Kaymaklı'dan geçiliyor. Burası Derinkuyu Yeraltı Şehri’ne göre daha küçük. Sekiz kattan oluşan Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin şu anda dört katı ışıklandırılmış olarak ziyarete açık.
Yeraltı şehirlerine giriş ücretli. Varsa Müze Kart’ınızı yanınızdan ayırmayın.
Kapadokya Balon Turları
Kapadokya denince hemen akla balon turu geliyor. Kapadokya'da balon turizmi çok ciddi bir sektör. Onlarca firma var ve kaldığınız oteller bu firmaların biriyle anlaşmalı. Daha rezervasyon yaptırırken, balon turu isteyip istemediğinizi soruyorlar. Baştan araştırma yapıp doğru firmayı seçmekte yarar var zira uçuş esnasında bazı balonların gökyüzüne süzülürken, bazılarının da bir saat boyunca yerlerde süründüğünü gözlemledim. Ben uçmak değil de balonları fotoğraflamak istiyordum. Bu yüzden otelimizden yolcu alan bir balon firmasının peşine takılarak uçuş alanına gittik. Bizim gittiğimiz bölge Çavuşin ile Göreme arasındaydı. Bu sırada saat henüz 05.30 civarıydı. Balonlar vantilatörle şişirilirken biz de kendimize yüksek bir tepe bulup beklemeye başladık. Gece karanlığında yanıp sönen onlarca balonun görüntüsü harikaydı. Derken gün ağarmaya başlayınca her bir tepenin ardından yüzlerce rengârenk balon gökyüzüne yükselmeye başladı. Gördüğüm en muhteşem manzaralardan biriydi. Uçuş 1 - 1,5 saat sürdü. Güneşin iyice yükselmesiyle birlikte yavaş yavaş iniş yaptılar. Ücreti otelden söylediklerine göre kişi başı 350 TL imiş. Eğer uçmak istemezsiniz, uykunuzdan fedakârlık edip izlemeye gidin. Pişman olmazsınız. Pek çok farklı seyir noktası var. Bir dahaki gidişimde manzarayı bir de Uçhisar'dan seyretmeyi istiyorum.
Son olarak Ihlara Vadisi’nin de gezilmesi gereken bir bölge olduğunu belirteyim. Biraz uzak olması sebebiyle ben bir türlü gidemedim. Umarım bir gün Ihlara hakkında da yazmak nasip olur.
Dönüş yolunda Kırşehir-Ankara rotasını kullanacaksınız, Kapadokya'ya 60 kilometre uzaklıktaki Hacıbektaş ilçesindeki, büyük derviş Hac-ı Bektaşi Veli Türbesi’ni de ziyaret etmenizi öneririm. Burası hem Hac-ı Bektaşi Veli'nin ebedi istirahatgahı hem de 1950 yılında geçirdiği onarımla Kültür Bakanlığı'na bağlı olan bir müze. Müze girişinde cüzi bir ücretle kiralayacağınız dinleme cihazıyla müzeyi hem gezebilir, hem de Bektaşi geleneği ve dergâhın işleyişiyle ilgili bilgi alabilirsiniz. Bu sade, huzurlu mekândan ve Hac-ı Bektaşi Veli'nin öğretisinden çıkartılacak çok ders var.
Kapadokya'da Nerede Ne Yenir?
Kapadokya yemekleri, İç Anadolu mutfağının geleneksel yöntemleri ile hazırlanıyor. Bakliyat ve et gerek çorbalarda gerekse ana yemeklerde bolca kullanılıyor. Yemekler genelde sulu ve salçalı. En öne çıkan lezzetleri testi kebabı ve çömlekte fasulye. Turistik olsun yerel olsun, hemen hemen tüm işletmelerde bulabileceğiniz Kapadokya yemekleri bunlar. Diğer tatları da denemek isterdik ancak ne yazık ki üç gezimizde de yerel mutfağın örneklerini sunan bir restoran bulamadık. Çoğu işletme turistik ve hiç de özgün olmayan mutfaklarıyla, üstelik yüksek fiyatlarla hizmet veriyorlar. Kapadokya'da çok şık mekânlarda veya otantik ortamlarda yemek yiyebilirsiniz ancak ya yemeği alelade bulma ya da yüksek fiyat ödeme riskiniz mevcut. Yemek yediğimiz birkaç mekânın artı ve eksilerini değerlendirmeye çalışacağım.
Ehlikeyif
Ürgüp’ün hemen merkezinde, teras katta, temiz bir işletme Ehlikeyif. Bahçesi yok. Manzara güzelce, içeride bir de şömine var. Biz gittiğimizde canlı müzik de vardı. Mezeler lezzetliydi. Salatalar da taze ve bol çeşitliydi. Ana yemek olarak iki seçenek sunuldu. Biri ehlikeyif kebabı, diğeri de testi kebabı. Ben testi kebabını daha önce de denemiş olduğum için ehlikeyif kebabını tercih ettim. İyi ki de öyle yapmışım. Testi kebabı bol sulu, salçalı ve tatsızdı. Benim yemeğim soslu bonfile üzeri kıtır patatesle kaplı olarak geldi. Yanında garnitürü vardı. Hem doyurucu hem de lezzetliydi. Fiyat ucuz değil. Hesabı ödedikten sonra Türk kahvesi içmek istedik ancak “o iş zor, siparişleriniz karışır” cevabını aldık. Peki, çay getirin dedik. Onu da getirmediler. Garsonlar mutfağa girip, bir daha çıkmadılar! Bu muamelenin üzerine tadımız kaçmış bir şekilde işletmeden ayrıldık. Kahve istediğimiz esnada, restoranda sadece üç masa olduğunu da belirtmeliyim.
Avanos Kadın Girişimciler Kooperatifi Mutfağı
Eğer şık mekan, manzara, ambiyans derdinde değil de güzel yemeği ucuz yeme gayesindeyseniz burası şartsız olarak önereceğim tek yer. En azından bir öğle yemeği yiyin. Birkaç eli hünerli hanımın işlettiği bu temiz ve mütevazı restoranda ne yeseniz memnun kalıyorsunuz. Öncelikle ılık zeytinyağlı dolmayı mutlaka deneyin. Bamyası ve karnıyarığı da muhteşem ve tel tel pilavla servis ediliyor. Tava köftesi ve mantısı da harika. Gidin, pişman olmayacaksınız.
Sinasos Gül Konakları
Gül Konakları, Mustafapaşa'da butik bir otel. Konakladığımız eylül ayında, bir akşam güzel taş verandasında yemek yedik. Sipariş üzerine yemek hazırlıyorlar. Kişi başı fiks mönü ücreti alıyorlar. İçecekleriniz ekstra ücretlendiriliyor. Biz iki aile ve çocuklarımızla yemek yedik. Çocuklarımız için ayrı bir ücret talep etmediler. Mumlarla ve fenerlerle aydınlatılmış bahçenin keyfi anlatılmaz. Öncelikle bakliyatlı yerel bir çorba servis edildi. Mezeler ve ara sıcaktan sonra ana menü testi kebabıydı. Testileri bıçakla kendimiz kırdık. Testi kebabı, dana etinin domates, biber, soğanla harmanlanıp testinin içinde odun ateşiyle uzun süre pişirilmesiyle yapılan bir et yemeği. Dana eti iyi pişirilmezse sert oluyor, bizimki gayet yumuşaktı. Tatlıyla tamamladığımız doyurucu yemek sonunda verdiğimiz ücret, dışarıda aynı yemekleri yediğimiz takdirde vereceğimiz ücretten daha düşüktü. Güzel ortam da yanımıza kar kaldı.
Lil'a Restaurant
Uçhisar’da, görkemli Museum Otel'in seçkin a la carte restoranı. Gezip gördüklerime dayanarak söylüyorum, bence Kapadokya'nın en güzel manzarasına sahip restoranı. Temiz, şık, özenli. Personel iyi eğitimli, servis mükemmel. Menülerinde farklı lezzetler var. Lezzetli yemek, iyi servis ve güzel manzara eşittir yüksek fiyat. Buraya kadar bir şikâyetim yok. Ancak isterdim ki bu kadar para verdikten sonra ortama doyduğum kadar karnım da doysaydı. Görsel şölen olan tabaklar doyuruculuk bakımından yetersiz. Bu küçük porsiyonlarla belki bir Avrupalı doyar ama biz Türkler asla.
Sedef Restaurant
Göreme merkezde, öğlen de akşam da gidilebilecek bir mekân. Çeşit çok. Pide de var, kebap da. Kuru fasulyesi güzel. Testi kebabı ortalama. Yemekten önce fırından yeni çıkmış sıcak lavaş pide ile küçük kaplarda tereyağı, çömlek peyniri, ezme ikram ediliyor. Fiyatlar Kapadokya ortalamasında, çok makul diyemem. Geceleri ışıklandırılmış peri bacaları manzarası keyifli.
Fırın Express Ürgüp
Terasına, manzarasına aldanıp da yemek yemeğe kalkmayın diye yazıyorum. Mümkünse sadece çay, kahve için. Kahvaltı için beklediğimiz mekânda, çalışanlar gözümüzün önünde kahvaltı edip, bizi tam bir saat aç bıraktılar. Gelen yiyecekler de aleladeydi. Yetkili yok, muhatap bulamıyorsunuz.