Genelde aynı ülkeye gitmemek, aynı otelde kalmamak gibi bir tercihim vardır farklı yerler görmek adına. Prag bunun istisnası oldu ve 2016 yılını Prag'da karşıladık eşimle birlikte. İlk gidişimiz dokuz yıl önceydi. İlk yurtdışı tatil deneyimimizdi ve bu gezimizde anladım ki tecrübesizlikten pek çok şeyi kaçırmışız.
Yeni yıla iki ay kala bir anda ikimizde de Prag'ı yeniden görme isteği belirdi. Dört yıldızlı merkezi bir otel olan Embassy Otel'de kalmak üzere üç gecelik paket satın aldık tur acentesinden. Genelde gezgin arkadaşlar, tur acentesiyle seyahat etmeyi cazip ve özgür bulmazlar. Bence çoğu durumda daha cazip, eğer seyahatinizi yaklaşık bir sene önceden planlayamıyorsanız uçak ve otel size çok daha pahalıya mal oluyor. Milleriniz de yoksa şayet, uçak ateş pahası. Buna bir de otel ve transfer ücretlerini de ekleyince maliyet kabarıyor. Eğer promosyon biletiniz yoksa tur acentesi iyi bir alternatif. Biz merkezde bir otelde kaldık, şehir içinde hiç toplu taşıma kullanmadık. İlk yarım gün rehberden şehir hakkında rehberlik hizmeti ve faydalı bilgiler aldık, sonra kendimiz gezdik. Böylece rehbere bağımlı kalma gibi bir derdimiz de olmadı.
Her türlü yönetim şekli gören Çek Halkı
Prag, bilindiği gibi Çek Cumhuriyeti'nin başkenti. Geçmişte Çekoslavakya'nın da başkentiydi. Halkı Slav ırkının en batıdaki temsilcileri. Çek halkı tarih boyunca her türlü yönetim şeklini görmüş, acı çekmiş bir ulus.
Yüzyıllar boyunca monarşi ile yönetildikten sonra, 1918 yılında sözde bağımsızlığını kazanan ulus, İngiltere güdümünde yönetilmeye devam etmiş. Ardından 2. Dünya Savaşı'nın patlamasıyla, Hitler Almanya'sının işgaline uğramış. Hitler'in şehre kıyamadığı söylentisi sadece bir şehir efsanesi.
Çekler, şehri hiç savaşmadan bir gün içinde teslim ettiği için, Prag bombalanmamış ve bugünlere kadar gelmiş. Bu çabuk teslime rağmen, Çek Yahudileri ve çingenelerinin 90 bin kadarının öldürülmesini engelleyememişler. Almanya çekildikten sonra, bir süre rahat nefes alan Çekler, 1960 yılında yapılan anayasa değişikliği ile demir perde ülkelerinden biri haline gelmiş. Komünizm döneminin izleri hala binalarda, hatta orta yaşlı insanların yüzlerinde görülüyor. Bu dönemde yaşadıkları zulmün fotoğrafları, Ulusal Müze'de sergilenmekte. 1989 yılında Ruslar ülkeden elini çekmiş. 1989 yılında Kadife Devrim ile yeniden demokrasiyi seçen Çekler, son darbeyi de bölünerek almışlar. Bilindiği gibi çocukluğumuzun Çekoslavakya'sı, şimdilerde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya adında iki ülke. Çek Cumhuriyeti şu anda cumhuriyet ile yönetilmekte.
Çekçe, eski Çinceden sonra dünyanın en zor ikinci dili olarak kabul ediliyor. Çekler, İngilizceyi de yeterli düzeyde konuşuyor. Ayrıca iyi derecede Almanca konuşuyorlar.
Çek halkı, evlerini sadece barınma yeri olarak kabul ediyor. Evlerin büyüklüğü 50 metrekareyi geçmiyor. Dışarıda vakit geçirmeyi tercih ettikleri için sadece altı televizyon kanalları var.
Sokaklarda adım başı bar, cafe, restauranta rastlıyorsunuz. İçki tüketimi yaygın. Nüfusun %20'si alkol sorunu yaşamakta. Buna karşın şehir sessiz ve huzurlu. Bu sessizliğin tek istisnası yılbaşı gecesiydi. Şehir halkı ve turistler gerek eski şehir meydanında gerekse Vltava nehri kenarında toplanmış, eğleniyordu. Su gibi alkol tüketilmesine karşın, sokaklarda hiçbir taşkınlığa rastlamadık. İlginç bulduğum diğer nokta, yeni yılda sabaha karşı çöp ve şişe yığınlarıyla dolu olan şehrin, sabah onbirde sokağa çıktığımızda büyük ölçüde temizlenmiş olmasıydı.
Çeklerin para birimi Çek kronu. Tabii bu euro kullanılmıyor anlamına gelmesin. İster alışverişte, ister restoranda hesabı euro olarak ödemek istediğinizi söylediğiniz anda kron euro karşılığına çevriliyor. Tabii uyguladıkları kurda ufak tefek farklılıklar olabiliyor. İtiraz ederseniz tepki görebilirsiniz. Bir de euro verseniz de para üstü kron olarak elinize tutuşturuluyor. Bence en güzeli, paranızı kendi ülkenizde euro'ya çevirmek, Çek Cumhuriyeti'ne gidince de euro'nun bir kısmını krona çevirmek. İhtiyaç duyduğunuz miktarlarda peyderpey krona çevirirseniz, seyahat sonunda elinizde kron birikmez. Kronunuz kalmasa bile son alışverişlerinizi euro ile yapabilirsiniz. Prag havaalanındaki döviz bürolarına saldırmayın. Prag içindeki döviz bürolarını tercih edin. Daha karlı olacaktır.
Altın Şehir Prag ve Prag'da Gezilecek Yerler
Prag, Orta Bohemya'da Vltava Nehri'nin iki yanına kurulmuş olan, Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri. 'Altın şehir', 'Avrupa'nın kalbi' gibi isimlerle de bilinmekte. Prag kompakt bir şehir olduğu için, yürüyerek şehre hakim olmak mümkün. Eski Prag (ki turistik olan bölge burası) dört kısma ayrılıyor. Prag Kalesi, Küçük Mahalle, eski şehir, yeni şehir.
Prag Kalesi
Prag Kalesi'nin yapımı 9.yüzyıla kadar gitmekte. Tarihte Bohemya Krallığı ve Kutsal Roma İmparatorluğu tarafından kullanılan kale, şu anda Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanlığı tarafından kullanılmaktadır.
St. Vitus Katedrali
En görkemli yapısı olan St. Vitus Katedrali'nin yapımı 600 yıl sürmüş olup, 1929 yılında tamamlanmıştır. Camlarında kullanılan Bohemya kristalinden yapılma muhteşem vitrayların parlaması için, diğer kiliselerin aksine bol pencere kullanılmıştır. Bu nedenle dünyanın en aydınlık katedrali olarak bilinir. Kraliyet Sarayı da gezilmesi gereken noktalardan. Sarayın bazı odalarında klasik müzik dinletisi yapılmakta. Prag kalesi içinde pek çok ülkenin konsolosluk binaları da bulunmakta. Kaleyi tam manasıyla gezebilmek için uzunca bir tırmanış gerekmekte.
Küçük Mahalle
Prag Kalesi'nden merdivenlerle indiğinizde Küçük Mahalle'ye ulaşıyorsunuz. Bu bölge, kale ile Vltava Nehri arasında kalıyor. Asilzadelerin ikamet etmek için yaptırdıkları geniş bahçeli sarayları, şu anda bakanlık ve idari birimler olarak kullanılmakta. Bu görkemli yapıların hemen herbirinin duvarında farklı semboller bulunmakta. Bu semboller, o aileleri temsil eden armalar niteliğinde.
Charles (Karel) Köprüsü
Prag'ın en süslü ve en meşhur köprüsü olan Charles (Karel) Köprüsü sizi eski şehire (stare mesto) ulaştırır. Charles Köprüsü Vltava Nehri üzerindeki köprülerin en güzeli. Üzerinde 30 kadar heykel var ancak bir tanesi benim çok ilgimi çekti. Osmanlı korkusunun tipik bir örneği bu heykel. Kavuklu, göbekli bir Osmanlı gardiyanı ürkütücü köpeğiyle zindanın önünde beklerken, üç aziz de zindandaki mahkumlar için dua ediyor.
Barut Kuleleri
Charles Köprüsü'nün bitiminde Barut Kuleleri'nden biri ile karşılaşırsınız. İkincisi de eski şehrin bitimindedir. İki kule arası eski şehirdir.
Eski Şehir Meydanı: Tyn Kilisesi ve Astronomik Saat
Eski şehir meydanı, Çek Cumhuriyeti'nin en turistik, en popüler meydanı. Bu meydan ünlü astronomik saat ve bir ortaçağ harikası olan Tyn Kilisesi'nin varlığı ile bilhassa akşamları büyüleyici bir mekan. Yılbaşında dev çam ağacının varlığı ile daha da etkileyiciydi. Astronomik saat, yelkovan her onikiyi gösterdiğinde bir gösteri yapıyor. Saatin üzerindeki küçük pencere açılıp 12 havari sırayla dönüyor ve saatin yanındaki iskelet de elindeki asayı yere vuruyor. Bu nedenle her saat başı hatrı sayılır bir kalabalık saatin önünde bu gösteri için bekliyor. Meydanda pek çok cafe ve restaurant var ancak bunlar turistik olduğu için pek tercih etmemenizi öneririm. Eski şehir meydanına çıkan pek çok dar ve uzun sokak bulunmakta. Bu sokaklar da Swarowski, Moser gibi ünlü markalar dışında birçok hediyelik eşya satan dükkan da bulunmakta. Hediyelik eşyayı eğer gidecekseniz Karlovy Vary'den almanızı tavsiye ederim. Fiyatlar biraz daha makul olabiliyor. Ayrıca işkence müzesi, balmumu heykel müzeleri de bu bölgede.
Yahudi Mahallesi
Yüzünüzü astronomik saate verip dümdüz karşıya yürürseniz sizi çok şık bir cadde karşılayacak. Burası dünyaca ünlü markaların mağazalarının bulunduğu Parizska Caddesi. Astronomik saatin arkasında kalan mahalle de ünlü Yahudi mahallesidir. Burada eski sinagogları ve Yahudi mezarlığını göreceğiniz gibi, pek çok antikacı, kuyumcu ve butiğe de rastlarsınız.
Yeni Şehir (Nove Mesto)
Yeni şehir (nove mesto) aslında ismi gibi yeni bir şehir değil. Eski şehre alternatif olması için 1400'lü yıllarda yapılmış. Opera binası ve Ulusal Müze'nin hemen karşısında Wenceslas Vaslavske'nin heykeli var. Heykele paralel, uzun ve geniş caddenin adı da Vaslavske Bulvarı. Bu caddede sağlı sollu pek çok mağaza ve hediyelik eşya dükkanları var. Birkaç yüz metre sonra bu geniş caddeyi kesen bir başka cadde gelecek karşınıza. Na Prikope lüks mağazaların bulunduğu bir cadde. Bu caddeye dönmeyip dümdüz devam ederseniz kendinizi eski şehrin sokaklarında buluyorsunuz.
Petrin Tepesi
Bunun dışında füniküler ile Petrin Tepesi'ne çıkabilirsiniz. Ancak etrafta kayda değer birşey yok, anı fotoğrafı çektirmek dışında çok bir albenisi yok bu tepenin. Bir de şehrin yüksek yerlerinden görülebilen Vysehrad Kalesi var. Biz görüntüsünü çok etkileyici bulduğumuz için bir önceki seyahatimizde gezmiştik bu kaleyi. Metroya binip Vysehrad yazan durakta inmeniz yeterli. İçinde kilise ve mezarlıklarında bulunduğu kale manzarası gerçekten güzel.
Karlovy Vary
Prag'a gelip de görmeden dönülmeyecek bir yer varsa orası da Karlovy Vary'dir. Kaplıcalarıyla ünlü bir turizm beldesi olan Karlovy Vary, 1370'te imparator IV. Karl'ın bir av esnasında şifalı sıcak suyu farketmesiyle kurdurduğu bir kenttir. Karl'ın banyoları anlamına gelir. Krala yakın olmak isteyen asilzadelerin de buraya binalar inşa etmekte yarışmış olması sebebiyle şık ve estetik bir kasaba olmuştur. Karlovy Vary, yemyeşil doğası, şifalı suları, pastel tonlardaki yapılarıyla bir masal kasabasıdır. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün de tedavi amacıyla bir dönem kaldığı kasabadır. Atatürk'ün kaldığı oda, otel yönetimi tarafından o günkü haliyle ve Atatürk'ün özel eşyaları ile birlikte korunmuştur. Bursa Barosu olarak gittiğimiz ilk seyahatimde özel izinle o odayı görme şansına sahip olmuştum. Hemen karşısında ise Casino Royale filminin çekildiği tarihi bina bulunmakta. Atatürk'ün davetlere katıldığı Imperial Otel de gezilip görülesi bir otel. Porselenleri ve kağıt helvasıyla ünlü bu kentte, alışveriş yapmak için pek çok mağaza bulunmakta. Prag-Karlovy Vary arası otobüs ile yaklaşık iki saat sürüyor. Metro ile Florenc durağında inmeniz ve buradaki otobüs terminaline gitmeniz gerekiyor. Karlovy Vary'ye tek giden firma Student Agency. Bu firmanın internet sitesinden biletinizi önceden de alabilirsiniz.
Prag'dan ne alınır?
Ne alınmaz ki? Alışveriş için dünyanın en ünlü markalarının bulunduğu iki büyük caddesi var: Na Prikope ve Parizska. Ayrıca Vaslavske bulvarında da H&M, Topshop, Marks&Spencer gibi markaların bulunduğu büyük mağazalar ve hediyelik eşya dükkanları var. Debenhams alışveriş merkezi de Vaslavske Bulvarı'nda yer alıyor. Şehirde büyük alışveriş merkezleri de bulunmakta. Bunlardan Palladium şehir merkezinde ve oldukça büyük bir alışveriş merkezi. Na Prikope Caddesi üzerinde içinde 50 kadar mağaza bulunan Cerna Ruze ile Slovansky Dum alışveriş merkezleri de bir seçenek. Ayrıca şehrin birçok noktasında açık hava pazarları kuruluyor. Burada da pek çok hediyelik eşya bulmak mümkün.
Çeklerin Bohemya kristalleri dünyaca ünlü. Moser'in her biri sanat ürünü olan cam ve kristal işlerinden almasanız bile, mağazayı bir gezin. İşçilik muhteşem, fiyatlar yüksek. Hediyelik eşya dükkanlarında genelde renkli kristal ürünleri satılıyor. Rengarenk kadehler, şişeler, karaflar, şekerlikler göz alıcı. Genelde Barbara ve Caesar markasının ürünlerini satıyorlar. Caesar kalite olarak daha üstün. Doğal mineral camdan yapılıyor. Peşin alırsanız %15'e kadar indirim yapıyorlar ancak tax free vermek istemiyorlar. Bazı esnaf sıkı pazarlık sonucu tax free vermeyi kabul ediyor. Prag'ın pek çok yerinde hatta havaalanında Blue Praha markası altında el yapımı cam işleri satılıyor. Buradaki ürünler de ilgi çekici.
Çocuklar için el yapımı tahta oyuncaklar ve kuklalar güzel bir hediye alternatifi. Kuklacılık çok yaygın ve yüzyıllardır süren bir sanat. Bir de Çeklerin lal taşı çok ünlü. Lal taşından yapılma mücevherler tasarımlarıyla da göz dolduruyor. Çeklerin Becherovka adlı içkisi de çok ünlü. Fabrikası Prag'ın Karlovy Vary kasabasında bulunan Becherovka, anason, tarçın ve otuzdan fazla bitki özü karışımı ile hazırlanan bir içki. Çekler bu likörü shot olarak tüketmekte. Likör deyip fazla kaçırmayın, zira alkol oranı %38. Bir de en az bunun kadar ünlü bir başka içki var ki, bence uzak durmakta fayda var. Halusinasyona yol açtığı söylenen Absinth, %70 alkol oranıyla Dünya'nın pek çok ülkesinde satışı yasak olan bir içki. Çek Cumhuriyeti'nde satışı legal. Genellikle kuru kafa dekoruyla süslü kasvetli bar ve marketlerde satılıyor. Milli içkimiz rakı gibi biraz su eklenerek içiliyor. Ana bileşenleri alkol, pelin ve yeşil anason.
Prag'da ne yenir, ne içilir?
Prag, Ortaçağ dekorlarından fırlamışçasına tarihi, keşfetmesi kolay, yemekleri lezzetli ve oldukça ucuz bir şehir. E daha ne olsun...
Bilindiği gibi, Çek biraları Dünyaca ünlü. İçimi son derece kolay, mideyi rahatsız etmeyen ve lezzetli biralar üreten Çekler, bira üretiminde Almanları sollamışlar. Yüzlerce yerel bira markası var. Prag’da üretilen ana bira türü Pilsner Urquell. İsmi Çeklerin Pilsen şehrinden geliyor. Aynı zamanda bizim Efes Pilsen’imizin de isim babası bu şehir.
Avrupa Birliği’nin belirlediği yeni sisteme göre Çek biraları renklerine göre dört kategoriye ayrılmakta. Açık, yarı koyu,koyu, kesme. Ancak buna rağmen, Prag’daki publar hala malt yoğunluğuna göre belirlenen eski kategorileri kullanıyor.
Şu bir gerçek ki, Çeklerin altın sarısı ya da karamelli enfes biralarını tattıktan sonra, Amerikan biralarına bakası bile gelmiyor insanın.
Çekler domuz etine oldukça düşkün. Ancak restoranlarında sığır eti bulmakta güçlük çekmiyorsunuz. Lahana ve hamur işini de çok tüketiyorlar. Bunun yanı sıra tavşan, ördek gibi av etlerini de seviyorlar. Tavuk şinitzelleri de Viyana’daki kadar olmasa da çok lezzetli ve doyurucu.
Trdelnik, Çeklerin vazgeçemediği bir tatlı. Hemen her sokak başında rastlamanız mümkün. Hamuruna tarçın ve rendelenmiş fındık eklenip, üstü de şekerle kaplanıyor. Bu hamur bir tekerlek üzerinde dönerek ağır ağır köz ateşte pişiyor ve afiyetle yeniyor. Hafif ve çok lezzetli bir tatlı. Sıcakken yenmesi şiddetle tavsiye edilir.
Rehberimizin tavsiye ettiği ancak gitmeye fırsat bulamadığımız bazı restoranların da isimlerini paylaşıyorum. Belki sizler gider ve tecrübelerinizi bana aktarırsınız. Kampa Park, Kogo Slovansky dum, Ambiante Brasileiro, La Casa Argentina.
Prag için tavsiye restoranlar:
Alforno Focacceria İtaliana: Nefis bir İtalyan restoranı. Yediğim four cheese pizza, İtalya’da yediklerimden daha lezzetliydi desem abartmış olmam. Hamuru gevrek ve inceydi. Kurutulmuş domates ve sarımsak sosuyla servis edilen spagetti with steak ‘de çok başarılıydı. Etleri yumuşacık, hamuru diriydi. Yemekten önce tuzlu bir italyan ekmeği ve yanında zeytinyağı ikram ediyorlar. Her ikisi de çok lezzetli. Tek eksik bira cenneti Prag’da, yerel bira menülerinin bulunmaması. Sadece Amerikan Budweisser var. Ama şarap menüleri zengin. Pizza, spagetti ve 75 cc.şarap için ödediğimiz hesap ise sadece 29 Euro. Küçük bir restoran, bu nedenle rezervasyonsuz giderseniz giremeyebilirsiniz.
Les Moules: Burası bir ‘Belgian Beer Restaurant’. Yahudi mahallesinin köşesinde, ünlü La Parizka caddesinin hemen yan sokağında Belçika biralarının yanı sıra Çek birası da satan bir pub. Ortamı harika. Deniz mahsüllerinde, bilhassa kabuklu deniz mahsullerinde iddialı. Zaten amblemi de bir midye. Biz de merak edip büyük boy bir deniz mahsulleri tabağı sipariş ettik. Yanında vasabi mayonez sosu karışımı ile birlikte geldi. Sıcak taşların üzerinde kabuklu, kabuksuz deniz ürünleri ile birlikte sebze mücver de vardı. Midyeler damak tadıma pek hitap etmese de, diğer ürünler gayet lezzetliydi. Dört büyük boy bira ile birlikte ödediğimiz hesap 38 euro.
Kotleta: Yılbaşı gecesi kalabalığında her kapıdan geri dönerken, sempatik garsonu sayesinde iki kişilik bir masa bulduğumuz ve çok beğenip ikinci kez gittiğimiz restoran. Menüsünde geleneksel Çek yemekleri ve av etleri ağırlıkta. Başlangıç olarak meşhur patatesli gulaş çorbasını denedik. Bu yemeğe çorba demek pek mümkün değil. Daha ziyade kıyma yemeğine benziyor çünkü oldukça yoğun kıvamlı. Lezzeti yerinde. Ana yemek olarak da Arjantin biftek ve ördek budu sipariş ettik. Bilhassa ördeği tavsiye ederim. Sosu başarılı, eti kurumamıştı. Bir şişe toscana şarabı ve üç büyük karamelli bira ile birlikte ödediğimiz hesap 57 euro idi. Bir sonraki gidişimizde de tavuk şinitzel yedik. Hem doyurucu hem de lezzetliydi.
Butcher’s Grill & Pasta: Şehir merkezine uzak, otelimize yakın restoran. Merkezden uzak bir sokak arasında olmasına rağmen bilen geliyor. Rezervasyonsuz girmeniz zor. Büyükçe, modern bir dekorasyonu, hoş bir atmosferi var. Izgara etleri, cips ve hamburgerleri dışında, uzakdoğu ve meksika mutfağından da yemekler var. Çeşit çok olunca yemeği de fazla kaçırdık. Çorba olarak ‘asian noodle soup’ içtik. Başlangıç olarak da ‘chicken quesidella’ söyledik. Ana yemek ise newyorker steak ve chicken wings idi. Biftek yumuşaktı. Tavuk kanadı soslu olduğu için ağır geldi. Hepsini bitiremedim. Ancak porsiyonların kallavi olduğunu da söylemeliyim. Yemek üzerine bir porsiyon cheesecake ve iki filtre kahve söyledik. Yemekle tükettiğimiz üç büyük bira ile birlikte sadece 51 euro hesap ödedik.
Türk lirası, euro karşısında bu kadar değersiz olmasaydı, dışarıda yeme içmemiz evimizde harcayacağımız yemek masrafı ile eşdeğer olacaktı. Demek ki Çekler bu yüzden evlerinde yemek pişirmiyorlar diye onlara imrenerek damağımızda yemeklerin ve çek biralarının lezzetiyle Ülkemize geri döndük.