Orta Çağ dünyasının harikalarından, sanat ve estetiğinin zirveye ulaştığı, aklımın sınırlarını zorladığı El Hamra Sarayı’ndan geçtim.
Temmuz ayında, hava sıcaklığı 40 derece civarındaydı. Endülüs’ten kalan yerleri görmeye gittim. Yüzyıllar öncesinden benim için hazırlık yapmış gibiydi saray. Büyük bir kalabalıkla karşıladı beni. Biletin üzerinde belirtilen saatte kapısındaydım. Aylar öncesinden biletim olduğu için giriş zor olmadı.
Grup ile gittiğinizde Türk rehber olsa da yerel rehber almak zorundasınız. Kulaklıklar takıldı, rehberin anlatacaklarını duyacağımız şekilde hazırlanmış düzenek. Tüm ihtişamıyla günümüzde göz kamaştırması ve gelecek asırlara meydan okurcasına gösteriş yapması şaşılacak bir durum. Hala süregelmekte olan bir tarihin içindeydim. Rüya gibi bir şey. Tarih boyunca birçok ziyaretçi, benim gibi Elhamra’daki büyüleyici güzelliği ve ihtişamı hayranlıkla izlemiş. Saraydaki estetik desenleri, sunduğu görsel ziyafeti "yazıya dökmeden olmaz” dedim.
Tarih kitaplarında, resimlerini gördüğüm, Endülüs Emevi Uygarlığı'nın bir iki cümleyle anlatılan El Hamra Sarayı'nı sonunda görmek nasip oldu. Gitmeden önce belgeselini izlemiştim. Sarayın bahçesinde gezerken, 1001 Gece Masalları'nda gibi hissettim kendimi. Gerçekten görkemli. Sokaklarında, salonlarında, odalarında gezerken, kendinizi o yıllarda, sarayda yaşayanlarla, konuşurken, koşuştururken hayal ediyorsunuz. İzlere basıyor, izlere dokunuyorsunuz.
Granada'nın hemen yanı başındaki tepeye kurulmuş El Hamra. Emirlerin sarayı olarak 1232 yılında temeli atılmış ve yapımı iki yüz yıl sürmüş ve bir medeniyetin temsilcisi olmuş. Endülüs medeniyetinden günümüze kadar ulaşabilmiş bu muhteşem eser Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi'nde. Şehre yüzyıllardır tepeden bakan bir saray.
Sularında Ayna Tutan Saray
El Hamra'nın ihtişamı, öncelikle bütün şehre hakim konumundan ve sonra da enfes bahçelerinden, gürül gürül akan su kaynaklarından geliyor. Adım attığınız her yerde sular akıyor. İnsanda büyük hayranlık bırakan eserler bütünü ile gerçekten mimaride zirveye ulaşmış bir yer.
Girift (birbirinin içine girerek çözülemeyecek biçimde karışmış olan, iç içe geçmiş, çapraşık) bir yapıya sahip olan El Hamra Sarayı'nda birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekanların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçeler bulunuyor.
Sarayda suya özel bir önem verilmiş. Suyun o kadar yukarılara taşınması ve havuzlara dağıtılması o dönem için önemli bir mühendislik çalışması gerektirmiş. Gördükleriniz ve anlatılanlar inanılır gibi değil. Mümkünse akşam üzeri için alın biletinizi.
Su, Araplar için hep cenneti çağrıştırırmış. Bütün mekanlar belli bir ahenk içinde dizilmiş. Her yerde, mutlaka bir havuz, şıkırdayan bir su görüyorsunuz. Her havuzun altından ince bir su yolu akıyor hiç durmadan. Hayatın durmadığını, akıp gittiğini, tutamadığımızı haykırıyor yüzünüze…
Sarayla ilgili de şöyle bir hikâye anlatılıyor. “Sarayın en güzel avlusunun tam ortasında duran havuzun bir kenarında kral ziyaretçilerini ağırlarmış. Havuzun diğer kenarı ise haremmiş. O zamanlarda kadınlara direk bakmak ayıp olduğu için ziyaretçiler harem kadınlarını çaktırmadan sudaki yansımalarından izlerlermiş. Bunu fark eden kral da havuzun bir kenarına bir çeşme koymuş, buradan akan su suyu dalgalandırır ve karşıyı yansıtmasını engellermiş.”
Granada İçinde Bir Başka Şehir
Granada ‘da bulunan İslam mimarisinin önemli eserlerinden birisi El Hamra’nın anlamı Arapça’da kırmızı demekmiş. Sarayın duvarları gün batımlarında turuncu-kırmızı karışımı bir renge dönerek, batan güneş ile uyum içerisinde bulunuyor. Güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturulmuş. İspanya’nın ruhu, güneyindeki Endülüs Bölgesinde, şehrin simgesi haline gelmiş bu yapıyı gezmek için, bir günün yetmesi mümkün değil.
711 ile 1492 yılları arasında İspanya’da varlığını sürdüren Arap kültürünün doruk noktası olarak kabul ediliyor. 1492 yılında, İspanya’da General Franco tarafından din savaşçısı olarak ilan edilen Katolik İsabel (Kirli İsabel) ve kocası Aragon Kontu Fernando orduları ile İberia'da Arapların elinde kalmış son şehir olan Granada ‘ya girdiklerinde bu sarayda hüküm süren son Arap sultanı XII.Muhammed'ten şehrin anahtarını devralmış.
Kuş seslerinin su seslerine karıştığı, rüzgarın hafif hafif dolaştığı, mis kokuların yayıldığı, Roma mimarisinin İslam mimarisiyle yoğrulduğu kemerler, görkemli saraylar ve sözcüklerle ifade edilemeyecek kadar güzel. Bahçeleri gezerken “cennet burası” olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan. Hala çok iyi bakılan bahçeleri var.
14. yüzyılda kurulan El Hamra'nın bahçesinde adeta klimalar var. Araplar bir devir daim sistemi kurarak, suyun karmaşık biz düzen içinde sürekli akmasını sağlamış. Gerçekten de sarayın bahçelerinde dolaşırken dört bir yandaki kanallarda şarıl şarıl sular akıyor, ellerinizi dokunmadan geçmeyin sulara.Yeşil bahçelerin içinden geçerken, nilüfer çiçeklerinin kabardığı süs havuzlarını izlerken huzur buluyorsunuz. Ünlü Aslanlı Avlusu’nda ayları temsil eden on iki aslan, yuvarlak bir havuz yalağının etrafında gücü anlatıyor. Dolambaçlı kanallar suyun daha çok dolaşmasını sağlıyor ve ortamın sıcaklığını düşürüyormuş. Şehirde 40 dereceleri bulan hava sıcaklığı El Hamra'nın bahçelerinde hep 28 derece civarında kalabiliyormuş.
Sarayın her odasında ve duvarında o kadar çok İslami motif var ki hepsini ayrı ayrı incelemek gerek. Müthiş bir işçilik var, duvarlardaki seramiklerin rengi, zarafeti iç açıcı. Aslında tüm bu işçiliğin ve sabrın ötesinde orada bambaşka duygular hissediyorsunuz.
Tavandaki rengârenk pencerelere baktığınızda şaşırıyorsunuz. Tavanda sanki minik minik şehirler kurulmuş. Müthiş bir kubbe, girişteki sütunların tekli çiftli sıra halinde düşünülmüş olması büyüleyici.
Gezmeye enerjik bir şekilde gitmeniz gereken devasa bir saray. Birçok salonunda dinlenmek için az sayıda da olsa saraya uygun, köşelere sandalyeler yerleştirilmiş.
Sarayın güzelliği başınızı döndürebilir. Uzun saatler süren gezinin çeşitli anlarında, cennetin yürüyüş yollarında bir yandan her şeyi görmeye çalışıp bir yandan da yorgunluk hissedebilirsiniz. Aman ha “yoruldum” demeyin. Taşların üzerine oturup dinlenebilirsiniz. Beni yormadan, alıverdi kalbine güzel saray.
Madrid’de bir dönem büyükelçilik yapmış usta şair Yahya Kemal, sarayın insanı mest eden güzelliğini şöyle dile getirmiş (1929): "El Hamra'ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken harikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir âlemden başka bir âleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık, daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor."
Ucu Bucağı Olmayan Saray
Duvarlara kazınmış Tuğlalar arasında; “Allah’tan başka galip yoktur” yazıyor, ne tarafa dönseniz yazıyor, bir kez değil, bin kez değil. Binlerce kez yazıyor. Sultanların kibre kapılmaması için ''Allah’tan başka galip yoktur'' sözleri insanı derinden etkiliyor. Sarayda bulunan sultanlara ve saraya gelen yabancı devlet adamlarına, Allah’ın her şeye galip geldiğini anlatmak istemişler.
Onlar da biliyorlardı, yaşayıp sonra da oradan göçeceklerini. Tek Galip Allah’tır diye zikrederek gitmişler. Kuran’dan alınan ayetler ve Müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu bu kitabeler bazı duvarları tamamen kapladığından dolayı Allah’ı en çok zikreden saray olarak anılmakta. Kısacası Endülüslüler, İslam sanat ve estetiğinin zirveye ulaştığı ve aklın sınırlarını zorladığı El Hamra Sarayı’nın duvarlarını Kur’an-ı Kerim’de Yusuf suresinde bulunan “Allah’tan başka galip yoktur.” ibaresini işleyerek göstermişler. Bir tarafta la Alhambra kalesi ve dış duvarları öbür taraftala Alhambra bahçeleri ve tabi ki en sonunda halifenin evleri ve süs havuzları.
İslam motiflerinin oluşumu ile simetrilerin ardındaki matematiğin uyumunu görebilirsiniz. Matematiğin estetik, mimarlık ve kültür tarihine yaptığı katkı apaçık ortada.
El Hamra’nın desenlerinde matematiksel simetriler bulunmakta. Ünlü matematikçi John Baez, bu desenlerin sahip oldukları simetrileri inceleyerek oluşturdukları simetri gruplarını matematiğin sınırlarını zorlayacak şekilde olduğunu söylemiş. Asırlar öncesinde yapılmış olan Elhamra Sarayı’nın, günümüz modern matematiğiyle açıklanabilecek seviyede muhteşem bir geometrik ahenge sahip olduğu anlaşılmakta.
Ayaklara masaj yapan yuvarlak taşlarla dizili yürüyüş yollarında ayakkabılarımı çıkardım. Yürürken, sarayın mükemmel su ve serinletme sistemi sayesinde sahip olduğu bahçeleri görünce neden adını "Cennet" koyduklarını anladım.
Yaklaşık bin yıl önce bu sarayın, tasarımındaki başarı hala takdir edilmekte. Eşi benzeri olmayan bir işçilikle bezeli saraydan ayrılırken arkama dönüp baktım. Günde altı bin kişi, yılda ortalama iki buçuk milyon kişi ziyaret etmekteymiş bu şaheseri. “Burada yaşayanlar da ölür müymüş?” dediğim yer oldu. Ben en çok süs havuzlarının olduğu bahçeyi sevdim. Müslümanlar, dünyaya bilime tekniğe yüzyıllarca hizmet etmişler. Şüphesiz bu ahenk ve görsel güzellik, o dönemdeki bilimsel çalışmaların ne derece ilerde olduğunu göstermekle birlikte, sahip olduğu ruhsal derinliği de sergilemekte.
Endülüs İspanya’sını merak ediyorsanız El Hamra Sarayı’nı görmeden ayrılmayın. Gidin, dünya üzerindeki cenneti görün.