Evet, ilk gün Malaga'yı gördükten sonra gelelim asıl konularımıza, neden geldik buralara? Sadece Malaga'yı görmeye değil elbette... Granada ve Cordoba’yı görmek en büyük amacımız.
Al Hambra’yı göreceğiz bugün. Onun için erkenden yollara düşmek gerek. E ben ne diye tren istasyonuna otobüs garına yakın otel seçmiştim, hatırladınız mı? Evet, otel yakın çünkü sabahın bir köründe otobüse trene nasıl yetişirim derdim yok. Malaga'da ikinci günümde sabah erkenden kalkıyor ve 07.00’deki ilk Granada otobüsüne yetişiyorum.
Otobüs firması Alsa ,garın içinden biletinizi alıyorsunuz aman dikkat kafanızı karıştırmaya çalışabilirler. Ben biletimi aldım otobüse gittim bana 10.00’daki araba bu dedi adam kırık İngilizcesiyle. Tereddüt ettim acaba yanlış mı verdi görevli diye, ama sonra biletimi kontrol ettim 10 no’lu koltuk yazıyor ve otobüs saati doğru. O nedenle aman dikkat gözünüzü dört açın, sonra elinizde biletiniz ortada kalmayın.
Bilet fiyatları 11,41 - 13,70 euro arasında otobüs saatine göre değişiyor. Yolculuk 1,5 - 2 saat sürüyor. Malaga'dan kalkan otobüs Granada Otobüs Garı’na varıyor ve oradan tekrar şehir merkezine gitmek için otobüse biniyorsunuz. Yaklaşık 15 - 20 dakika sürüyor.
Malaga - Granada arasında otobüslersabah 07.00 akşam 21.30 arası. Granada'dan ise son otobüs 21.00’da. Son otobüsü kaçırırsanız diye pek çok sitede taksi ne kadar tutar o da belirtilmiş 140 - 160 euro arası tutuyor yani kaçırmayın o otobüsü.
Granada Otobüs Garı’nın önünden belediye otobüsleri kalkıyor, şehir merkezine bu otobüslerle gidebilirsiniz.
Granada'da Gezilecek Yerler
Katedral Granada:
Granada'nın en eski Hristiyan yapısı, aynı zamanda eski caminin yerine inşa edilmiş. Eski caminin olduğu yere inşa edilmiş 4 yapı bulunuyor bu bölgede, yan yana hepsini görebilirsiniz. Bunlar Katedral, KraliyetŞapeli, Sagrario ve TüccarlarBorsası.
Katedral’in en çarpıcı özelliği belki de yapım aşamasının tam 180 yılda tamamlanmış olması. Görüntüsü ile sizi başka diyarlara götürürken bunu da unutmayın.
Hemen yanı başındaki Şapel ise kral ve kraliçelerin mezarlarına ev sahipliği yapıyor. Bunlar KralFernando, Kraliçeİsabel ve KralFelibe’nin mezarları.
Katedral girişinde uzun bir kuyruk olduğundan ben kapısından şöyle bir bakıp Al Hambra'ya çıkan minibüslere doğru koşuyorum.
Evet, saray epeyce bir tepede olduğundan oraya da şehir içinden ayrı minibüslerle çıkıyorsunuz. Katedral’in olduğu sokağın sonunda sol taraftan kalkıyor minibüsler, kime sorsanız gösterir.
Al Hambra'ya çıkmadan hemen söyleyelim ki;1 tam gününüzü saraya ayırmalısınız. Öyle 1 - 2 saatte gezebileceğiniz yer değil ve sakın ama sakın gitmeden 1 - 2 hafta önce biletinizi almayı unutmayın. Ben nasılsa bulurum bilet diye düşünerek almamıştım ve biletlerin çoktan satıldığını kapıda öğrenince başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Granada'ya sadece Al Hambra Sarayı için gelip bu sarayı göremeden dönmek ne biçim bir kâbus! Yaklaşık bir saat çeşitli senaryolar üzerinde düşünüp çıkar yol bulmaya çalıştım. Japon gruplarında fazla bilet var mı diye sormak, Türk var mı etrafta diye bakınmak gibi. Sonunda artık tam umudumu yitirmiş, "kısmet değilmiş" moduna girmiştim ki uzakta bir camda ticket yazdığını gördüm. İleride bir kafenin camındaydı. Tam olarak bilet gişesinin hizasının biraz yukarısında, yolun karşısında bir kafe. Hemen gittim sordum bilet saray için mi diye, sahibi önce kaç tane istiyorsun bizde de çok yok filan dedi. Ben tabii hemen teee nerelerden geldiğimi şanssızlık biletin kalmadığını boşuna onca yolu geri gideceğimi ne büyüük sevaba gireceğini anlattım. Sonunda elindeki 4 biletten birini 5 eurofazlasına (Düşene bir tekme de sen vur tabii!) satmaya razı oldu. Siz düşünün bendeki sevinci. Aman siz hiç böyle heyecanlara kalkışmayın, biletinizi gitmeden alınder ve asıl mevzumuza gireriz.
Al Hambra (El Hamra Sarayı):
Sarayın temellerinin 1232 yılında Nasri hanedanı 1. Muhammed bin Yusuf emriyle atıldığı belirtiliyor bazı kaynaklarda. Bazılarına göre ise 800’lü yıllarda Romalılardan kalma surların üzerine küçük bir kale olarak yapımı başlanmış. Nerde nasıl yapılmaya başlandığından daha önemli olanı bence şu anda size hissettirdikleri.
Darra ve Ganil ırmaklarını yukarıdan görebileceğiniz sarp bir tepeye kondurulmuş, içinde muhteşem bahçelerin ve terasların olduğu koskocaman bir saraydan bahsediyoruz.
Akşam gün batımında duvarlarında kullanılan killi toprağında katkısıyla kızıla döner rengi, işte bundandır ki Arapça’da kırmızı anlamına gelen "al hamr"dan alır adını.
Bileti aldınız içeride girdiniz sanmayın ki öyle istediniz yerini istediğiniz zaman gezebileceksiniz. O kadar kolay değil. Biletlerin üzerinde bazı kısımlar için hangi saat aralığında ziyaret edebileceğiniz yazar, çünkü saray zarar görmesin diye bazı bölümlere aynı anda belli sayıda ziyaretçi alınıyor. Biletlerin tükenmesinin de ana nedenlerinden biri bu. Hiç karşı değilim bu uygulamalara, koruma kollama anlamında yapılan her şey mübah bence.
Şimdi anlatacağım sıralama benim Saray içindeki güzergâhım ancak siz dilediğiniz yerden başlayabilirsiniz.
İlk geçtiğim kapı Nasri Hanedenalığı döneminden kalan bir kısım, hazır buradan geçmişken şunu da belirtmek lazım, Saray’ın en hayranlık uyandıran kısımları bu hanedanlık zamanında yapılan kısımları.
Masvar (Mexuar) kısmı vezirlerin, şûranın toplandığı kısım ve aynı zamanda gelen ziyaretçilerin de bekleme salonuymuş. Sultan yukarıdaki odadan gelenleri incelermiş. Görüşüp görüşmeyeceğine tiplerine göre karar veriyordu demek ki.
Kral V. Karlos zamanında şapele dönüştürülmüş ve tavan süslemeleri değiştirilmiş.
Bu kapıdan geçip altın odayı gördükten sonra Emir 1.Yusuf'un özel yaşam alanı olan Mersin Ağacı Avlusu'na geçiyorum.
Kenarlar bodur mersin (murt) bitkisiyle çevrili, havuzun oluşturduğu avlunun etrafı yaşam ve dinlenme odalarıyla çevrilidir. Emir'in elçilerle görüştüğü oda da bunlardan biri.
Hemen yanındaki avlu ise Aslanlı Avlu; simetrik görüntüdeki 12 aslan bir süs havuzunu çevreler. Bu avlu hem altın orana hem de İslam sanatında kullanılan geometrik tasarımlara uygun olarak tasarlanmış. Sütunların dizilimi bu oranlama sayesinde pek çok açıdan simetri oluşturur. 14. yüzyılda V. Muhammed tarafından yaptırılmıştır.
Yürümeye devam ettiğimizde İbni Sarrac Odası’na geliyoruz. Tavan işlemeleri muhteşemdir. Ama hikâyesi acıdır. Söylentiye göre Sarrac ailesi Sultan'a karşı küçük oğlunu desteklemiş ve bu nedenle tüm aile fertlerini Sultan Ebu Hasan Ali bu odada öldürtmüş.
Odanın ortasındaki havuzdaki karartıların o dönemden kalma kan lekesi olduğu söyleniyor, inanırsanız... Ben inanmadım.
Aslanlı Avlu’nun kuzeyinde İki Kız Kardeşler Salonu bulunur. İsmi sanki kardeşleri anlatan bir hikâyesi var gibi olsa da sadece odanın tabanında yer alan iki mermer havuzdan almıştır ismini. Hikâyesi ise çok farklıdır; Sultan Ebu Hasan Ali oğlu Muhammed'in annesi olan Sultan’ı eşlikten reddediyor (Bu da nasıl bir şeyse artık, boşanmamış eşlikten reddetmiş) Hatun kişi, oğluyla birlikte bu salonda yaşamış.
Salonun yanlarında 3 oda ve Sultan'ın tahtından bahçeyi izleyebildiği bir pencereli gözlem alanı vardır.
Mimarisiyle büyüleyen, çinileriyle, tavan süsleriyle "vay be adamlar yapmış" dedirten İslam esintili saray kısımlarından sonra şimdi yedi kulesi ile ilk yapı olan Alcazaba yani Eski Kale kısmına geçiyoruz.
Ortada yer alan gözlem kulesine dar bir merdivenle çıkıp terastan tüm şehri görebilirsiniz. Karşı kızı Albacini, Alhambra'yı panoramik olarak görebileceğiniz güzel bir noktadır. Aynı zamanda bir miradora da ev sahipliği yapar. Mirador nedir derseniz Lizbon'dan hatırlayacaksınız, "seyir terası" oluyor kendileri.
Kale kısmıydı, saraydı derken geldik Al Hambra bahçelerine. Generallife (Cennet-ul Arif) “bilgelerin cenneti” anlamına gelen bahçeler kısmı. Rengârenk çiçekleri mi anlatsam yoksa su dolu havuzların verdiği huzuru mu? Sabah girip akşam çıktığım Saray'ın en güzel kısmı bu kısmı bence. Yeşillikler içinde dolaşırken birileri beni çekebilseydi siz de yüzümdeki sırıtmayı görebilirdiniz, ama olmadı neden? Çünkü bu çekik gözlüler fotoğraf çekmeyi bilmiyor ve beni çekemiyorlar, ama ben kendi yöntemlerimle tabii ki de fotoğraf çektim.
Al Hambra bütün gününüzü alacak demiş miydim? Peki, Granada'da aslında onun dışında da çok bir şey yok dedim mi? Evet, akşam oldu ve ben otobüsüme yetişmek üzere şehir merkezine yine saray minibüsleriyle gittim. Geçerken Albacini tarafında Piazza Nueva'yı gördüm. Yukarıda bahsettiğim seyir terası bu meydanda, Al Hambra'yı karşıdan izlemek isterseniz burada bir akşamüstü geçirebilirsiniz. Etrafında kafeler de bulunuyor, atıştıracak bir şeyler de bulabilirsiniz. (Acıkmıştım onca saat dolaştıktan sonra tabii ki.)
Merkezde bir baktım herkesler geleneksel kıyafetler içinde, bir taraflarda pilav benzeri bir yemek dağıtılıyor. Hayırdır inşallah dedim, dalıverdim kalabalığın içine. Sonra bu fotoğraftaki hatunlarla karşılaştım merakımı onlar giderdi; meğer bir azizin (adını hatırlayamadığım) günüymüş ve insanlar geleneksel kıyafetlerle kutlamalara katılır ve birlikte yemek yerlermiş. E ben de çok acıkmıştım ben de aralarına karışıp kutlamalara eşlik ettim. Bir de kıyafetim olaydı iyiydi ama bir dahaki sefere artık.
Granada’da gün böylece sona erdi bakalım 3. gün Cordoba’da beni neler bekliyor.
Yazı dizisinin 1. gününe buradan ulaşabilirsiniz.Yazı dizisinin 3. gününe buradan ulaşabilirsiniz.