Granada, Türkçede Gırnata adı ile bilinen bir şehirdir. Şehir yaklaşık 300.000 kişilik nüfusu ile Avrupa'nın yüksek dağları arasında sayılan Sierra Nevada'nın eteklerindeki bir vadiye kurulmuştur. Sierra Nevada’nın en yüksek tepesi 3.481 metre yükseklikteki Mulhacen Tepesidir. Şehrin denizden yüksekliği ortalama 650 metredir. Şehrin ortasından geçen Darro Nehri – ki rengi çok kötü bir nehir – Genil Irmağı ile birleşir. Şehir Darro Nehri etrafında Albaicin ve Alhambra Tepeleri arasında kurulmuştur.
Granada, iki dağ arasında ve ırmak kenarındaki verimli bir ovada yerleşmiş olduğundan yıllar içinde pek çok topluma ev sahipliği yapmıştır. Ama en parlak çağını 13.-15 yy’lar arasında Müslümanların yönetiminde olduğu dönemde yaşamıştır.
Granada’nın ilk yerleşim bölgesi, bir tepe üstüne kurulu olan Albaicin semtidir. Buradaki ovanın verimliliğinden etkilenerek buraya ilk olarak İberler ardından Romalılar ve sonrasında Müslüman Araplar (Magribiler) yerleşmiş.
Albaicin denilen tepenin etrafı Müslümanlar zamanında surlarla çevrilmiş. 13. yy sonrası Nasiriler bağımsızlıklarını ilan edince şehrin merkezi bu tepeden Alhambra tepesine taşınmış. Ancak halen halkın yaşadığı Albaicin bölgesindeki surları onarmışlar hatta ikinci sıra surlarla takviye etmişler. Alhambra Tepesine girişte Albaicin semtinin içinden yapılarak güvenlik arttırılmıştır.
Granada Hristiyanlar tarafından işgal edildikten sonra, Hristiyanlar şehrin ortasındaki ovaya yerleşmeyi tercih edip, Müslümanları Albaicin ve Alhambra tepelerinde yaşamaya zorlamışlardır. Bu nedenle burada ciddi bir çatışma yaşanmadığı için bu tepelerde yer alan binalar eski halleri ile koruna bilmiştir.
Albaicin kelimesi Arapça kökenli olup, Al Baizin yani atmaca avlayanların yeri anlamına geliyormuş. Ancak yerleşim Elhamra Sarayı çevresine kayınca yerliler buraya eski kasaba anlamına gelen Al Kasaba al Kadim demeye başlamışlar.
Albaicin
Albaicin semtinde 3 rengi hakimiyeti göze çarpar; beyaz, yeşil ve kiremit rengi. Bu iki ya da üç katlı evlerin avluları kesinlikle görülmeye değer yerlerdendir. Çiçeklerle dolu küçük avluları var. Bu semtin ara sokaklarında gezip kaybolmak çok keyifli. Özellikle Callejon del Agua'da taş yolun ortasından suyun akması için yapılan küçük kanallar görülmeye değer. Tüm yollar yokuş daha doğrusu eğimli. Calle de Pardo'da, Calle de Fatima'da, Calle de La Mina'da yer alan avlulu Arap evleri kesinlikle görülmeye değer yerlerden. Bu ara sokaklarda çok olmasa da ara ara minik hediyelik eşyacılara ve bakkallara rastlamak mümkün.
Puerta de La Pesas Meydanı'nda ise her Cumartesi günü pazar kuruluyormuş. Bu meydanda kahvehane tarzında 2-3 tane mekan var. Hile yapmak ve kandırmak günah olduğundan, La Pesas kapısının üstüne tartıda hile yapan satıcının adı yazılıp tartısı asılırmış.
Kapıdan geçip aşağı doğru ilerliyoruz. Sırasıyla Santa İsabel Real Manastırı'nı ve arkasındaki Hanımın Sarayı’nı görüyoruz. Hanımın sarayı şimdilerde güzel sanatlar müzesi olarak kullanılmaktadır.
Biz şehre vardığımızda ilk olarak uzaktan Elhamra Sarayı'nı ve Granada şehrini fotoğraflamak için Albaicin semtindeki Mirador de San Nicolás ve Mirador de San Cristóbal adında 2 noktada durduk. En yukarda yer alan Mirador San Cristobal'den Sierra Nevada Dağları muhteşem görünüyor. Burada fotoğraf çekmeyi ihmal etmeyin. Mirador de San Nicolás Kilisesi'nin kuzeyinde, Granada'da yaşayan Müslümanların inşa edip Temmuz 2003’de ibadete açtıkları La Mezquita de Granada adlı cami vardır.
Bu camii sonradan yapılmıştır, çünkü Hristiyanlar bölgeyi ele geçirdiklerinde ya cami ve mescitleri yıkmışlar ya da onları kiliseye çevirmişlerdir. Bu nedenle sadece bu bölgede neredeyse 20 tane kilise bulunmaktadır.
Elhamra Sarayı
Biz bu bölgeyi gezdikten sonra doğruca Elhamra Sarayı'na gidiyoruz. Elhamra Sarayı'na girebilmek için ya önceden rezervasyon yaptırıp biletlerinizi almanız ya da sabah günün ilk ışıkları ile bilet gişesi önünde beklemeniz gerekiyor. Biletiniz yoksa saatlerce bekleseniz bile Saraya girememe ihtimaliniz var. Bu nedenle mutlaka rezervasyon yaptırın.
Saray dışarıdan ne kadar etkileyici görünse de iç kısmı çok daha etkileyici. Biz gittiğimiz dönemde bazı kısımlarında restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Elhamra sarayı, Nasri Sultanlığı’nın Granada’yı yönettiği dönemde yapılmıştır. Sarayın içinde alçı, kereste ve seramik gibi pek çok farklı malzemeler mükemmel bir uyum içerisinde uygulanmıştır. Saraydaki işlemeler ise çok etkileyici. Müthiş bir el sanatı ve işçiliği konuşturulmuş bu sarayın yapımında. Her noktası sanki bir nakışmışçasına işlenmiş Bir çok yerde ise Arapça olarak “La galibe illallah” yani “Allah'tan başka galip yoktur” yazılmaktadır.
Sarayın diğer akılda kalan yanı ise Generallife adı verilen göz alıcı çiçekler, bitkiler ve fıskiyelerle süslenmiş büyük yazlık bahçeleridir. Bu bahçeler zamanında sultanların, ailelerinin ve devlet erkanının dinlenme yeriymiş. Bu bahçeler, Elhamra Sarayı'na çok yakın, fakat sarayın içinde değil. Hatta bu bahçeler günümüzde her yıl düzenlenen müzik ve dans festivallerine ev sahipliği yapıyormuş. Bahçede gezerken inip çıktığımız merdivenlerin tırabzanlarındaki oyuklar dikkatimi çekiyor. Bu tırabzanlardaki oyuklardan akan sular aşağıya, alt bahçelerdeki havuzlara inip oradaki bahçelerin sulamasında kullanılıyormuş.
Granada'da Konaklama
Granada’da otel önerisi yapmak gerekirse, Granada’nın tarihi merkezinde ki bir ana cadde üzerinde yer alan, Casa Morisco ve Santa Paula Manastırlarına yürüme mesafesinde bulunan AC Palacio de Santa Paula Hotel uygun bir tercih olabilir. Bunun yanında 18. yüzyıldan kalma bir binada yer alan ve Plaza Nueva Meydanı’nın yanıbaşında ki Anacapri’de hem fiyat hem de konum olarak ideal oteller arasında.
Granada'da ekonomik otel bulmak çok kolay. Bunlardan biri olan Carmen Hotel ücretlerin uygun olmasının yanında 4 yıldızlı kaliteli bir otel. Alhambra Sarayı’nı gören bir manzaraya sahip olan otel ayrıca Granada Katedrali ve şehrin ünlü alışveriş caddesine yine kısa bir yürüme mesafesinde. Granada otelleri hakkında ki bu önerilerin dışında, daha fazla otel seçeneğine göz atmak istiyorsanız; buradan booking.com’a girebilirsiniz.
Gitanos Mahallesi
Yahudiler kadar olmasa da çingeneler de bu bölgenin eskilerinden. Ancak çingeneler, Albaicin'in kuzeydoğusunda bulunan Sacromonte Tepesine yerlermişler. Buraya da, çingene anlamına gelen Gitanos Mahallesi demişler. Halen de bu isimle anılmaktadır. O dönemler de kayadan yontulma evlerin içinde yaşayan çingeneler şimdilerde beyaz boyalı küçük evlerde yaşamaktadırlar. Günümüzde bu eski evlerde Flamenko dans gösterileri düzenlenmekte ve turistlerin de çok ilgisini çekmektedir. Biz de böyle bir gösteriyi izlemeye 3 arkadaş Granada’dan hatıra olarak aldığımız Flamenko kostümlerimizi giyerek katılmıştık. Dansçılar da jest olsun diye üçümüzü sahneye çıkartmışlardı. Çok eğlendik ama sahne performansımız sıfırın altında bile not alamayacak nitelikteydi.
Merkezde Görülecek Yerler
Granada'nın merkezinde ise en hareketli caddelerinden biri Elvira diğeri ise Gran Via Caddesi. Granada’da görülmesi gereken yerlerin başında sivri kuleli tarihi katedral yer alır. Eskiden Gırnata Ulu Camii olan bu yapı, şehrin ele geçirilmesinden sonra Kraliçe İsabella'nın emriyle yıkılmıştır. Ardından bu arazi üstüne Kraliyet Kilisesi (Capilla Real), daha sonra da büyük şehir katedrali (Capilla Mayor) yapılmıştır. Bu yapının içinde Kral Ferdinand, Kraliçe İsabella, kızı Juana ile kocasının mezarları ve kraliyete ait bir takım eşyalar bulunmaktadır.
Katedralin yanındaki küçük binalar, Endülüs Müslümanları zamanından kalma çarşının dükkanlarıdır. Bu çarşının bir de özel giriş kapısı bulunmaktadır. Bu çarşı dar sokakları ile biraz Mısır ve Tunus’taki çarşıları andırmaktadır.Bu çarşı romalılar döneminden kalmıştır. Ticaret yapılabilmesi amacıyla kurulan bu çarşı 19. yy.daki büyük yangında hasar görmüş ve restorasyonu sırasında dış görünümde bazı değişiklikler yapılmıştır.
Granada'nın merkezinde Endülüs döneminden kalan diğer önemli eser ise, Corral del Carbón denilen tüm İspanya’da yıkılmadan günümüze kadar ulaşan tek kervansaraydır. 16. ve 17. yy.larda burası bir süre tiyatro gösterileri için merkez olmuştur. Şu an turizm bürosu olarak kullanılan binanın avlusunda yaz geceleri flamenco gösterileri yapılmaktadır.
İspanya tarihinde Kraliçe İsabel’in büyük rolü vardır. 15.yy ortalarında babasının kendisi için seçtiği kişi ile değil, rahibi de ikna ederek Aragon Prensi Ferdinand'la evlenmiştir. Bu evlilikle de Kastilya ve Aragon Prenslikleri birleşmiş olur. Bu yapıya diğer prenslerin katılımı ile güçlenen İspanya Birliği, Endülüs’te Arapların sonunu getirmiştir. İsabel’in lakabı “Kirli Isabel” miş. Sebebi ise, zamanında Granada kuşatıldıktan sonra, Granada teslim olana kadar yıkanmayacağını söylemiş.
Öğrenci Nüfusu Yoğunlukta
Granada da öğrenci nüfusu da oldukça fazla. Bunun yanı sıra yurtdışından İspanyolca öğrenmek için buraya gelen kişilere çok fazla dil kursu seçeneği var. Hal böyle olunca da Granada’nın gece hayatı da çok hareketli.
Burada da tesadüfen girdiğimiz bir barın sahibi Türk çıktı. Yıllar önce gelip buraya yerleşmişler. İki kardeş burada bar işletiyorlar. Granada hem tarihi, hem mimarisi, hem sıcak kanlı insanları ile görülmeye değer şehirlerden. Bu kente sadece Elhamra Sarayı için bile gelinebilir.